FEMİNİZM
«Feminizm» sözcüğü ilk anda 1970’li yıllardaki eylemleri, en çarpıcı gösterileriyle kadın hareketlerini akla getirir; bununla birlikte, XIX.
yüzyılın başlangıcına kadar uzanan kopuk kopuk bir tarihî olaylar zincirine başvurmayı da gerekli kılar. Bugün toplumsal sahnenin ön saflarını terketmiş olan feministler kendilerini kültürel alana verdiler: film festivalleri, kadınlara adanmış eser koleksiyonları, akademik araştırmalar, toplantılar. Feminizm, «kadınlar»m gölgesinde silinip giderken, bir tarihî araştırma konusu haline gelmektedir.
TÜRKİYE’DE FEMİNİZM
XX. yy’da, Batidaki iki yükseliş döneminde çalkantılar yaratan feminist ideoloji, Türkiye’de özellikle, başta İstanbul olmak üzere, büyük şehirlerdeki aydın çevre kadınlan etkiledi, ikinci Meşrutiyet Döneminde (1908) Muhasin, Kadın, Kadınlar Dünyası vb. kadın dergileriyle ve Teali-i Nisvan, Asri Kadınlar Cemiyeti gibi derneklerle boy gösteren eşit haklar istemi öncelikli olarak çokeşliliğe ve İslâmî kurallara göre boşanmaya yer veren aile hukuna eğiliyordu. Kadın haklarıyla İlgili cumhuriyet reformlarıysa, 1926’da, Medenî Kanun’un kabulünden 1934’te ulusal seçimlerde seçme ve seçilme hakkında kadın-erkek eşitliğinin tanımasına değin süren bir dönemi ifade eder. 1935’te, Uluslararası Feminizm Kongresi’nin İstanbul’da toplanmasının hemen ardından, tek parti yönetiminin Türkiye’deki Kadınlar Birliği’ni kapatmasından 1980’de feminizmin yeniden canlanmasına değin kurulan derneklerin ortak özelliği kazanılmış hakların korunmasını amaçlamak oldu. 1980’lerde adını duyurmaya başlayan ve günümüzde de tartışılan Türk feminizm hareketi kadının yasal haklarına rağmen, ekonomik, kültürel ve siyasî bakımdan ezilmesini, dolayısıyla cinsiyet ayrımcılığını sorgulama ekseni üzerinde sürdü.
Flora Tristan (1803-1844), Feminizmin simgesel adlanndan biridir. «Bir Kadın Paryanın Gezileri» (Peregrinations d’une Parİa, 1838), «Londra’da Gezintiler» (Promenades dans Londres, 1840) ve «Kadın İşçiler Birliği» (1‘Union Ouvriere, 1843) adlı eserleriyle tanınan Tristan’ın, romanlan da vardır.
«Feminizm» teriminin isim babalığı, genellikle, Charles Fouri-er’ye (1772-1837) mal edilir. Bu terim, XIX. yy’ın sonundaki siyasî ve toplumsal uygulamalar içinde yaygınlık kazanır ve kimi zaman toplumda erkek ve kadın haklarının (siyasî, toplumsal, İktisadî) eşitliliğini sağlamayı amaçlayan düşünce akımı; ama daha çok da bu konuda yürütülen mücadeleyi belirtir. Feminizm, bu şekilde, yani, bir uygulayım olarak tanımlandığında, terimin kullanılmasından önce de vardır. Üstelik bu uygulayıma herkesin benimseyeceği bir köken önermek güçtür; çünkü herkes feminizm üzerine yaptığı siyasî çözümlemeye göre bir köken bulmaya yönelmektedir: kadının bireysel olarak kendi statüsüyle bağım koparması, kültür alanında eleştirel yaklaşım, siyasî mücadeleye topluca katılma. Böylece, ilk feministler olarak Fransa’da Precieu-se’ler, XVII. yy’da Amerikalı püriten kadınlar, 1789, 1848,
1871 ’deki devrimci kadınlar, oy hakkı için mücadele eden Ingiliz kadınlar (Suffragetîe’ler) gösterilebilir.
Kadınla erkek arasında statü özdeşliğine yönelik özlem, kendini eğitim, çalışma, evlilik, siyasî haklar alanındaki eşitsizliklerin reddedilmesiyle açığa vurdu; ama kolayca dile getirilebilecek amaçların da ötesinde, kadın hareketlerinin en köktenci eğilimlerinde hayatı, kendi hayatlarını değiştirme ve toplumların kültürel ve siyasî temellerini yeniden tanımlama istemi her zaman kendini açığa vurdu.
TEMEL METİNLER
Christine de Pisan, «Kadınlar Kenti»nde (La Çite des Dames, 1405), hem XV. yy’da ortaya çıkan ve çoğu rahiplere ait olan kadın düşmanı metinlere, hem de Antikçağ’da kaleme alınmış bu türden yazılara karşı çıktığı için, feminizm tarihçilerince, kadınlarla ilgili ayrımcı önyargılara karşı ilk ateşli karşı çıkışı dile getiren kişi olarak değerlendirilir. Okumuş ve üç çocukla dul kalmış bir kadm olan Christine de Pisan, kadının Tanrı tarafından belirlenmiş olduğuna inandığı rolünün değil, erkekle aynı görevleri (askerlik, siyaset, bilim) yerine getirme yeteneklerinin yeniden değerlendirilmesini ister. Eşitliği ileri süren bu edebiyatçı kadm «kız kardeşleri»ne ağırbaşlılıkla sabretmeyi salık verir.
Sonradan Protestan olan ve Cenevre’ye yerleşip felsefeyle uğraşan Fransız rahip Poullain de la Barre, kadınların bağımlılığının temelim doğadan almadığım, bunda eğitimin etkisinin belirleyici olduğunu Descartes’çı bir çözümleme yöntemine göre göstererek («İki Cinsin Eşitliği», l’Egalite des Deux Sexes, 1673), daha önce yazılanlarla bir kopuşu gerçekleştirir; tüm mesleklerin bir kısıtlama olmaksızın kadınlara açılmasını önerir.
1789 FRANSIZ DEVRİMİ
Kadınların devrimci hareketlere katılması, tüm kadınlar için açık bir amaç olarak görmese de, cinslerin eşitliğini «kanıtlayarak», XIX. yüzyılın feminizminin habercisi oldu.
1789’dan başlayarak bildiriler, krala yöneltilmiş dilekçeler, kadınların topluca veya bireysel olarak hazırladığı önergeler birbirini izler. Dilekçe sahiplerinin çeşitliliğine (mesleğe göre bir araya gelmiş topluluklar, Tiers Etat’daki kadınlar, Rousseaucu aydınlar) ve ortaya atılan sorunların -belirli alanlara yönelik iyileştirme istekleri veya Olmype de Gouges’un eşitlikçi dileği (Kadın ve Kadın Yurttaş Haklan Beyannamesi, eylül 1792)- çeşitliliğine karşın, aym anlatım gözüpekliği bu bildirilerin belirleyici özelliğini oluşturur.
Kadınlar her şeyden önce fiyatların denetlenmesi ve yiyecek sağlanması için mücadele ederler, aynı şekilde siyasî ayaklanmalarda da hazır bulunurlar (5 ve 6 ekim 1789; temmuz 1791). Aktif siyasete katılamayan kadm yurttaşlar yardım derneklerine, ayrıca, siyasî amaçları ağır basan başka demeklere (mesela, Jakoben Kardeşlik Derneği) girerler, hatta buralarda seçimlere de katılırlar.
Feministler bir gösteride. Kadm topluluktan 1970’li yıllardaki yeni talep biçimlerine katıldılar.
İnsan Haklan Beyannamesi bireylerin eşitliğini öne s dımn sorumlu sivil varlık olarak tanınmasını da gerektiri lanndan (nisan 1791), Komün mallanndan (temmuz 17′ mayı mümkün kılan yasalar ve özellikle boşanma yas 1792) kadın statüsünün bütünüyle değiştiğim kanıdan nunla birlikte, 24 temmuz 1793’te yürürlüğe konan ya] rin yararlanabileceği genel oy hakkı, popüler kadın kulü lerinin kapatılması (kasım 1793), siyasî toplantılarda bı kımn bile yasaklanması (24 mayıs 1795) siyasî eşitliğin uğradığım gösterir. 1789 Devrimi’nin kadınları, etkinlik veya etkinlikleri yüzünden önemli bir yenilgiye uğradı üstünlüğünü benimseyerek (madde 215), hukuk alamnd aşağılanmasına yol açan, Napolyon’un 21 mart 1804’te yurduğu Yurttaşlık Yasası bu olumsuzluğu sürdürecekti
FEMİNİZMİN ÖNE ÇIKIŞI
Feminizm XIX. yy’da, demokratik gelişmelerin izi çıktı; bu dönemde kadınlar genel olarak baskı gördü masıyla ve kendi kurtuluşlarını gerçekleştirme amacır taya koyarak yemden bir araya geldiler.
İngiltere’de çartist hareketin (mayıs 1838’de, Halk V yımlamıştı), iktisatçı J. S. Mill’in («Kadınların Bağım Subjection of Women, 1869) desteklediği feminizm, c elde edilmesi için çarpıcı ve kimi zaman da şiddetli kendini gösterir (oy hakkı için mücadele, Birinci Dünye öncesine kadar geniş bir hareket haline gelecektir). Ma (Marksizm, XIX. yy’m sonunda, kadının durumunun. sini kapitalist sistemin incelenmesine bağlıyordu) esin ve kültür çevreleri, derhal yeni bir yaşama deneyimini
En güçlü kadm hareketleri ABD’de ortaya çıktı. Kö olan topluluklardan doğan bu harekeder, New York Ey
.m Hakları Kurultayı’na (1848) ve 1888’de, kadın dernekle-jluslararasılaştırılmasına zemin hazırlamıştır: Uluslararası Konseyi (International Council of Women), 1889’da, )0 üyeyi temsil eden 5 000 kadını bir araya getirdi, ıanya’da feminist kavga, sosyalist çevrelere de girdi. Au-iebel (Kadm ve Sosyalizm, Die Frau und der Sozialismus, 1875’te, sosyal demokrat partinin programına kadm-erkek ini yazdırmayı başarır; kadın militanlar (bunlardan biri de, Zetkin’dir) partinin kadın kolunu kurarlar, ısa’da, Saint-Simoncu ütopyacı sosyalistler ve özellikle de, :s Fourier, feminist tutumlarıyla göze çarparlar. İşbirliği hakimi zaman kadm erkek eşitliğinin denenmesine ortam ha-ıştı. Bu bağlamda, kadm işçiler (çamaşırcılar, işlemeciler), le Özgiir Kadmı (La Femme Libre) çıkardılar; bu dergi, kadm-ığitimini, meslekî eğitimi, ücret eşitliğini, Yurttaşlık Yasa-gözden geçirilmesini, boşanmanın yeniden konulmasını da kaldırılmıştı) savunuyordu. Bunun ardından dergiler ço-1836’da, Kadm Gazetesi (La Gazette des Femmes); 1848’de, n Sesi (La Voix des Femmes); 1851 ‘de, Kadının Görüşü (Opi-es Femmes); 1869’da, Kadın Hakkı (Le Droit des Femmes). la çıkan Kadın Cephesi (La Fronde) altı yıl boyunca yayımla-:ı. 1871’den 1914’e kadar, bazıları uzun ömürlü olmayan adar dergi kuruldu. Kabaca, iki akım ortaya çıkmaktadır: ka-rkek arasında tam bir eşitlik isteği ve kadının rolü ve kadına ıitelikler çerçevesinde düşünülmüş bir eşidik talebi. Bu ayrı-dern feminizmde köktenci terimlerle yeniden ortaya çıkar, a Tristan, özellikle, kadm işçilerin sorunlarım inceler: yazıla-ltere’deki fabrikalarda ve kendisinin «Fransa turu» boyunca de yürüttüğü ankederden sonra hazırlanan bildiriler gibidir, ısa’da, 1848’de, cumhuriyetin ilam ve genel oy hakkının üğe konması, birçok derneğin programında en önemli : olarak yazılmış olan yurttaşlık haklarının eşitliğine yöne-ga ve eylemleri yeniden etkin hale getirdi. Oy hakkı, yirmi ülkede ancak 1918’den sonra elde edilecektir, Fransız kanaysa bu hak, ancak 1945’te tanınacaktır, linistler, 1878-1913 arasında on kadar uluslararası kongre lediler ve yıllar boyunca aym dilekleri yemden gündeme ler (iş hukuku, mesleklere alınma, eğitim, medenî haklar ‘. Cumhuriyet’in önemli yasaları arasında, kadınlarla ilgili rının listesi bir bölümüyle bile ele alındığında, bugün artık muş ayrımcılıklardan çok, yer verdiği kazanımlar açısın-ginçtir: 1897’de, kimlik belirlemede tanıklık edebilir; :e, evli kadınlar ücretlerini kendileri kullanabilir; 1920’de rımn izni olmadan bir sendikaya üye olabilirler.
KADIN»DAN «SON FEMİNİZM»E
ci Dünya Savaşı’ndan sonra feminist hareket silinir: femi-in dileklerinden bazılarım geleneksel partiler veya siyaset rnekler (aile planlaması) benimsemiştir. Bunlar olup biter-mone de Beauvoir, 1949’da, Kadın (Le Deuxieme Sexe) ad-mesini yayımlayarak «radikal» denilen bir feminizmi baş-> dönemde Fransa’da büyük ilgi görmeyen eser, 1953’te, İn-ye çevrildiği ABD’de de pek çok baskı yaptı. Bu kitap, kırk ra kadm hareketlerinin kaynaklarından biri haline geldi, eysel bilimlerin ve insan bilimlerinin zenginleştirdiği Balığa Doğru, toplumsal ürün olarak kadının, toplumun tüm erini (kültür, siyaset, efsaneler vb) kapsayan bir eğitimden k yetişen, ancak ikinci sınıf insan durumuna yerleştirilmiş ı portresini çizer. Bu ikinci sınıf olma durumu bir yazgı de-adın olarak doğulmaz, kadın olunur») kadınların mücade-ek değiştirmeleri gereken bir olgudur.
ıdınlara Özgürlük (Women’s Lib)
ıpa’nın demokratik ülkelerinin çoğunda 1970’li yıllardan arak, tümü «özgürlük hareketleri» olarak belirlenebilecek st hareketler gelişir.
inist hareket, önce, Amerikan tüketim toplumunun konfo-\e ortaya çıktı. 1963’te, «Kandırılmış Kadın»m (The Femini-stique) yayımlanmasından sonra, Betty Friedan NOW’u lal Organisation of Women, Ulusal Kadınlar Örgütü) ku-örgüt, büyük ölçüde orta sınıflara mensup kadınlardan ordu: örgüt (1971’de 10 000 kadm), kadının kendi üyeleri la da kabul gören rolüne ve geleneksel kültür modellerine ıkar. NOW’dan kaynaklanan Kadınların Özgürlüğü Hare-fomen Liberation Movement), yerel ve federal siyasî güç-dindeki pek çok eylemi ve danışma organları sayesinde, rubu olarak etkisini yayar; aym dönemde geniş bir feminist
edebiyat da yayılmaktadır: S. Firestone’un, «Cinselliğin Diyalektiği» (1970), G. Greer’ın «İğdiş Edilmiş Kadın», (The Female Eunuch, 1970), Kate Millettin, «Siyasetin Cinsiyeti», (Sexual Poli-tics, 1970) gibi eserler cinslerin bölünmesi üzerine derinlemesine bir düşünmenin temellerini atarlar. Bunların etkisi hızla Avrupa’ya ulaşır. Bu eserlerdeki en yenilikçi öğe, belki de cinselliğe öncelik tanınmasıdır; bu öğe, Freudçuluktan ve onun kadınlığı «karanlık kıta» olarak tanımlayan yaklaşımının etkisinden kurtulmuştur.
Batıda tipik bir feminist hareket: MLF
ABD’den sonra feminist hareketin en güçlü olduğu Batılı ülkelerden biri olan Fransa’da, araştırmacıların, üniversitelilerin ve demokratik soldan gelen kadın militanların oluşturduğu bir topluluktan yola çıkılarak kurulan Kadınların Özgürlüğü Hareketi (Le Mo-uvement de Liberation des Femmes), 1971 yılında, simgesel eylemlerle («meçhul askerin meçhul karısı»nın mezarına bir demet çiçek koyma) ve Partizan dergisinin «Kadınların Özgürlüğü-sıfır yılı» konusunda özel bir sayının yayımlanmasıyla kendini tamttı; bu sayı, «erkek egemen toplumun»un köklü bir eleştirisini ortaya koydu.
Simone de Beauvoir (1908-1986). Birçok feminist için örnek olmakla birlikle, genelde, Jean-Paul Sartre’ın kadını olarak topluma sunulmuştur.
ABD’de oy hakkı için mücadele eden kadınlar. Wyoming’de, kadınlann 1869‘da elde ettiği oy hakkı, federal düzeyde ancak 1920’de gerçekleşti.
Militan olmayan çok sayıda kadını hızla kendine çeken MLF daha sonraki yıllarda birçok akıma bölündü; çünkü «baş düşmansın belirlenmesi -erkek egemen toplum veya kapitalist sistem-, «kadınlık durumu»nun (bu sözcük Afrikalıların zencilik durumu lehine yürüttükleri siyasî ve kültürel kavgayla benzeştirme yapılarak uydurulmuştu) tanınması için yürütülen mücadelede farklı tarzlar ve yerler gerektiriyordu.
Kürtaj serbestisi ve doğum kontrolü için seferberlik (1971’de kürtaj yaptırdıklarım açıklayan 343 kadımn bildirgesi), «kadınlara karşı işlenmiş suçları» kınama günü (1972), kadınlara ev ve kadınlık görevlerine karşı grev çağrısı (1974), «SOS dayak yiyen kadınlar», «SOS saldırıya uğrayan kadınlar» adlı kuruluşların oluşturulması, 1973’te, Kadın Yayınları’mn kurulması, feminist dergilerin çoğalması, hep bu akımlardan herhangi birinin başarısının sonucudur.
Bir eylem grubu, ama aynı zamanda, «ortaklaşa bir kimlik»in oluştuğu bir buluşma yeri olan MLF, özgün örgüdenme biçimi (hiyerarşik yapıların reddedilmesi), müdahale alanlarının çeşitliliği (toplumsal, siyasî, kültürel) ve bireysel ve özel baskıları ortak bir baskı olarak görmesi sayesinde bu on yılın siyasî görünümünü derinden değiştirdi.
Nitekim, Fransa’da cinsel ayrımcılık, ücret eşitliği, boşanma hukukunda reform hakkında 1972’de çıkarılan yasalar ve 1975’te kürtaja izin verilmesi; 1978’de tecavüze karşı bir yasanın kabul edilmesi; 1974’te Kadın Durumu Sekreterliğinin kurulması hukuk alanındaki feminist dileklerin en önemlilerine karşılık vermiş oldu. Ama, biçimsel hukukî kazanmalardan çok daha fazlasını amaçlayan kadınların kurtuluşu elbette son bulmayacaktır. □
FEMİNİST BİR İFADE Mİ, KADINCA BİR İFADE Mİ?
1970’li yıllarda birçok kadın yazar, ka-dmlann «söz alma»sım ve yazı alanına girmesini yeni ve yenilikçi bir olay olarak övdü. Bu tutum, edebiyat alanında kadınların, X. yy’da Japon Sei Şonagon’dan Ingiliz Virginia WooIf’a kadar, bu arada, Mme de SevigneJnin? George Sand’ın veya Selma Lager-löPün oynadığı önemli rolü ve edebî üretim alanında kadınların ağırlığını unutmak demekti: XIX. y/ın son yıllarından beri Amerika’da en çok satan kitapların dörtte üçünün yazan kadındır ve bugün adlan unutulmuş olsa da, Zenaide Fleuriot’lar ve Maryanlar 1860 ile 1920 arasında, Agatha Chris-tie’ler ve Barbara Cardand’larm ortaya çıkmasından önce, kitapçı vitrinlerinde ilk sırayı işgal ediyorlardı.
Birçok «kadın yazar» erkek yazınından daha akıcı, daha ayrıntılı bir «kadm yazım» belirlemeye çalıştılar. Aslında, uzun vadede bedenin, ritimlerinin ve itilimlerinin ayrıcalıklı bir biçimde incelenmesinde billurlaşan bir otobiyografi eğiliminin öne çıkmasına rağmen kadın yazım yine de bir «kadın işi» olarak görülemez.
AYRICA BAKINIZ
ib.ansli cinsiyet ve cinsellik
FENİKELİLER
Kuzeyde Tel Sukas’tan güneyde Akka’ya (Akko) kadar uzanan Suriye-Filistin kıyı şeridinde yaşayanlara «Fenikeliler» adını tarihte ilk kez Yunanlılar verdi. Hammadde açısından fakir olan bu dar toprak parçasındaki şehirlerin adıyla, kendilerine daha çok Sidonlular veya Tirliler diyen Fenikeliler, parlak bir uygarlık yarattılar ve bütün Akdeniz kıyılarında koloniler kurdular.
KOMŞU UYGARLIKLARIN ETKİSİ
Sami ırkından Kenan kökenli bir toplum olan Fenikelilerin, tarih içinde bağımsız ve farklı bir kimlikle ortaya çıkışına ancak MÖ 1200’den sonra tanık olunur. Daha önceleri geniş bir Suriye-Filistin kültürü içinde yer alan Fenikelilerin kendilerine özgü bir kültürü yoktu. Arkeoloji, erken Fenike döneminin başlangıcını V. bin yıla tarihler; bu dönemde, Biblos (bugün El-Cubeyl) halkı tarımı biliyor, balıkçılıkla uğraşıyor ve (daha
o dönemde) kumaş dokuyordu. III. binde Mezopotamya, Kuzey Suriye ve Nil Vadisi’ndeki sürekli ilişkiler sayesinde Fenike de şehir yaşamına geçti; bu evrime açık bir biçimde tanıklık eden Biblos, etkileyici surları, önemli yerleşim birimleri ve çok sayıdaki tapınağıyla büyük bir şehirdir; erkenden gelişen ticaretteki becerikliliğinin kanıtı olan iki limanın kereste, keten, işlenmiş metal ihraç edip kumaş, güzel kokular, besin maddeleri ve hammadde ithal ederek komşu ülkelerle çok sıkı ilişkiler kurmayı başarmıştı. Bununla birlikte, III. bin yılın sonunda, komşu Mısır’la ortaya çıkan birtakım sorunların ardından Bib-los’un dış ticareti açık bir düşüş gösterir; üstelik hemen ardından gitgide artan göçebe Amurru istilalanna katlanmak zorunda kalan Fenike sitesi bir gerileme dönemine girer. XX. ve XVI-
II. yy’larda Mısır’la ticaretin yeniden başlamasıyla, Biblos bel-
li bir kültürel etki altına girmekle birlikte yeniden eski zenginliğine kavuşur.
Biblos’taki Mısır egemenliği, firavunların durumunun Asya’dan gelen Hiksoslar yüzünden sarsıldığı dönemde zayıflar; ardından Fenike’nin öteki kentlerinde Mezopotamyalı Samilerin, Asyalıların (Hurriler, Mitanniler, Hititler) ve Egelilerin (Giritliler ve Mikenaililer) etkisi görülürken, II. binlerin ortalarında Biblos’ta Mısır’ın gücü yemden hissedilmeye başlar. Fenike’nin bu yeni kültür etkilerine açılmasının en parlak örneği Ugarit şehrindeki (Suriye’de bugünkü Ras Şamra), Mikenai tarzında bir saray mimarîsidir.
Bağımsız şehirler topluluğu
XII. yy’da Deniz Halkları’nın istilasının ardından, büyük imparatorluklar yavaş yavaş bir gerileme dönemine girer: Fenike içinse yeni bir tarih başlamaktadır. Kendisini farklı kılan bir dile, bir dine, bir sanata ve siyasî örgütlenme biçimine sahip olan Fenike gerçekte birbirleriyle çekişme halindeki bir devletler topluluğundan başka bir şey değildir. Yunanistan’daki gibi, Fenike şehirleri de coğrafî bakımdan bir şehir, bir liman ve bunu çevreleyen kırsal kesimden oluşmuş bir toprak parçasıyla sınırlı, siyasî bakımdan özerk bir birimdir.
Artık önemli şehirler olan Biblos, Sidon veya Arados, özerkliklerini savunmak için kimi defa Asurlulara kimi defa da Mısırlılara kafa tutmaktan çekinmezlerse de kendi aralarındaki çekişmeler de bitmek bilmez. Ticaret bu şehirlerin temel etkinliğidir; kendi bölgelerindeki yerel zenginlikleri işlerken, yabancı ülkelerden gelen hammaddeleri işleyen fenike zenaatkârları, kara ve deniz ticareti ilişkilerinin kurulmasını zorunlu kılmaktadır. X. yy’da Si-don’a bağlı olmaktan kurtulan Tir, Fenike’nin en önemli kenti durumuna gelir; bu kentin en parlak dönemi, Kral I. Hiram’ın (969-935) (Eski Ahit’te, Kudüs’teki saray ve tapmağın yapımında payı olduğu yazılıdır) egemenliğine denk düşer ve IX. yy’ın ortalarına kadar bu şehir üstünlüğünü korur.
Yabancıların egemenliği
Bununla birlikte Tir ve öteki Fenike şehirleri, Asurlularm yayılmacı baskılarına karşı koymak zorundadır. II. Asurnazirpal’in (884-859) ardından III. Salmanasar bu şehirlere saldırarak onları vergi vermeye zorlar. Ekonomik bakımdan sıkıntıya düşen Fenikeliler, bunun üzerine gözlerini Batı’ya çevirirler: 814’e doğru, Tirli göçmenler Kartaca kolonisini kuracaklardır.
Firavunl. Osorkon’un büstü
(MÖ X. yy; Louvre Müzesi). Biblos Kralı Elibaal’a bir ithaf taşıyan bu büst, yakın dönem Mısır’ıyla Fenike arasındaki ilişkilerin önemini ortaya koyar.
«FOİNİKES»
(FENİKELİLER)
Fenikelilerin adının kökeni, Murex cinsi bir deniz kabuklusundan elde edilen ve eski zamanlarda yüksek zenginliği simgeleyen firfiri (erguvani kırmızı) renk maddesini belirten Yunanca foinikes’e bağlanır. Öteki varsayımlar, Fenikelilerin adının «yağız halk» veya «palmiyeler (fonikas) halkı» sözlerinden geldiğini öne sürer.
TİR
Fenike’nin altın çağı, MÖ 1100lere doğru, Tir’in rakip şehir Sidon’. lük sağlamasıyla başlar. TVdeki gemi yapımı, bugünkü Lübnan I eteklerini kaplayan ormanlardan yararlandı. VII. yy’da Asur’a bağlaı ve ticarî üstünlüğün VI. yy’da sömürgesi Kartaca’ya geçmesine karşı: antik dönem boyunca Tir parlak bir şehir olma niteliğini sı (Nabukodonosor ve ardından Büyük İskender’in kuşatmalarının y düşüşlerle birlikte). Arapların işgali altındayken Haçlıların (112 gelişiyle eski etkinliğine yeniden kavuştu; daha sonra Memlûkler ta yıkılınca, yerini Beyrut’a bıraktı. Günümüzde Sur adını taşıyan ve es] bütünüyle su altında kalan Tir şehrinden geriye çok sayıda kalıntı k
VIII. yy’ın ikinci yarısından sonra, Asurlularla ilişkiler
III. Tiglatpileser (746-727), II. Sargon (727-705), Sanheı 681), Asarhaddon (682-669) ve Asurbanipal (669-626). Ar zaman zaman şiddete başvurarak Fenike şehirlerini boyt lan altına alırlar. Daha sonra Asur împaratorluğu’nun 6′ tadan kalkmasından sonra, Fenikeliler, Babillilerin egem tına girer ve VI. yy’ın sonuna kadar sürecek olan yeni \ dönemi yaşarlar.
Pers hegemonyası (VI. ve IV. yy’lar) altında satraplığa Fenike, hoşgörüyle yönetilir. Tir ve Sidon bu durumdan yararlanır; Tir, topraklarını güneye doğru Karmel Dağı’ yayar; Pers genel valisinin oturduğu Sidon, Dor ve Ya: Med Savaşlan sırasında Fenike gemileri Pers hükümdar metine girer. Bununla birlikte, IV. yy boyunca, Pers împ ğu dağılmaya yüz tutarken Fenikeliler de Yunanistan’a 1 duymaya başlar; 333?te, uzun süren bir kuşatma sonun Tir dışında, kıyı şehirleri limanlarım Büyük İskender’in i ne alabildiğine açar. Yunan uygarlığı etkisindeki Fenike ulusal kimliğini yitirir.
HIRAM, TUNÇ USTASI
Fenikeli zanaatçılar ustalıklarıyla ünlüydü ve bu ustalık uygaı cüne çok şey kattı. Kitabı Mukaddes’te I. Krallar bölümünde, leyman’ın, NaftaU boyundan bir dulla Tirli bir babanın oğlu < Hiram’ı hizmetine almak istediğini aktarır: Hiram Kral Süley Rabbin evinde yaptığı bütün işleri bitirdi; iki direği, direkleri de olan başlıkların iki yuvarlağını; direklerin üstünde olan b< iki yuvarlağım örten iki ağ işi; ve iki ağ işi için dört yüz narı rin üstünde olan başlıkların iki yuvarlağım örten her ağ işi içi narı; on ayaklığı, ayaklıkların üstünde on kazanı ve bir deniz, zin altında on iki öküz; ve kaplar, kürekler, leğenleri, Hirar Süleyman için Rabbin evinde yapmış olduğu bütün bu takıı lak tunçtandı.
(DENİZ YÖRESİNDE )LONİLERİN KURULMASI
hte bu kadar küçük hiçbir ulusun bu kadar çok koloni kur-;örülmemiştir; Ahalılardan sonra Yunanlılardan önce de-yönelen Fenikeliler, Akdeniz kıyıları boyunca çok sayıda acentalıkları kurdular. Büyük bir olasılıkla, X. yy’dan baş-c, yerleştikleri Cition’dan (Kıbrıs Adası’nda) sonra, yavaş Rodos ve Girit’e geçtiler. Herodotos, Mısır’ın Memfis şeh-rirlilerin varlığından söz eder. Trablus, Leptis Magna, Oea ratha’da Fenikelilerin varlığına ilişkin birçok kanıt bulun-birlikte bunların doğulu yerleşim merkezleri mi yoksa Kar-îrieşim merkezleri mi olduğu kesin bir biçimde bilinmedir. Bugünkü Tunus’ta, Kartacalıların menzil noktası olarak iıkları çok sayıda ticaret merkezi bulunmaktadır: Hadru-ı, Leptis Minus (Lamta), Mehdiye, Thapsus, Kerkuvan, vb. lezayir kıyılarında, Hippe Regius, Cirta, Icosium, Tipasa, rşel)… şehirleri sayılabilir. Daha batıda, Fas kıyılarında, ge-las Okyanusu cephesinde gerekse Akdeniz’de birçok yer-nerkezi vardır.
keliler, Sicilya’ya, Sardinya’ya ve daha sonraları VIII. yy’-şlayarak Ispanya’ya ve VII. yy’a doğru Malta’ya yerleştiler.
EKONOMİ
ke’nin batıya doğru bu önemli yayılmasının nedeni, önce-cın bölgelerle yaptıkları ticarettir. İşlenmiş ürünlere (bronz lüşten ince ince işlenmiş kupalar, cam hamurundan kaplar, ayla boyanmış kumaşlar) karşılık, Mısır, Kıbrıs ve Anado-güney kıyılarından keten, bakır ve kalay alıyorlardı. Kısa >nra, I. Hiram’ın Süleyman’la yaptığı anlaşmadan yararla-tahıl ürünlerine karşı sedir ve ardıç kerestesi aldıkları İsra-ığı’yla ticarete başlarlar; bu krallıkla birlikte deniz seferleri erler; Kitabı Mukaddes’e göre bir Edom limanı olan Kızıl-kıyısındaki Ezyon-Geber’den yola çıkan bir gemi zengin lkesine (bugünkü Somali) ulaşmıştı, n yıldan sonra kimi devletlerin güçlenmesinden kaygı du-Asur yayılmacılığının yeniden hız kazanmasıyla, durum-ıulan Fenikeliler, ticarederini batıya yönelttiler; artık gemi-:r Yarımadası’na (Tartessos), Etruria’ya ve bugünkü Fransa mı izleyerek Cormvall’a kadar uzanmaya başlamıştır. Baş-a pahalı olan bu rota değişikliği hem halk arasından çıkan lerce, hem kraliyet ailesince hem de ruhban sınıf tarafın-:stekleniyordu; üstelik Fenikeli denizciler masraflarını çı-ık için gemilerini kiralamaktan da geri kalmıyordu, ke şehirlerinin ticarî başarısı, her türden hammaddeyi işle-ı zanaatkarların becerisiyle de açıklanır. Deniz kabuklusu ’ten firfiri (erguvani kırmızı) boya elde etmenin yanı sıra, şçiliğinin de eskilere uzandığı sanılmaktadır; II. bin yıldan zanaatkarlar fildişinden nazarlıklar, vazolar ve özellikle )ğu saraylarına yönelik ahşap eşya üzerine güzel kaplama ırı oyarlar. Sedir ve çam tahtası da erkenden gelişen gemi ını besledi. Aslında kökenleri Fenikelilere dayanmayan çiliği de ticaret dengesini zenginleştiriyordu. Bu alanda ol-;adar kuyumculuk ve pirinç işçiliğinde de (dövme metal iarından yapılan eşya üretimi), Fenikeliler rekabeti önle-îygısıyla tekniklerini geliştirdiler ve daha da önemlisi he-kleri pazarlara göre üretimlerim çeşidendirdiler.
emişi (MS X. yy; Beyrut Arkeoloji Müzesi). Bu Fenike :idon’da bulunmuş bir lahit üzerindedir.
İLK ALFABE
Fenikelilerden günümüze kalan en. önemli kalıt, dillerini yazıya aktarmak için tarihte ilk defa kendilerinin bulduğu alfabedir. Alfabe yazısından önce, yalnızca karmaşık hece yazıları vardı; Mısır’ın hiyeroglifi, Babil’in çivi yazısı ve Mikenaililerin çizgisel B yazısı vardı. Her biri ünsüz ses değeri taşıyan yirmi dokuz göstergeden oluşmuş Fenike alfabesi, II. bin yılın başından itibaren başlandığı sanılan denemelerin sonucunda ortaya çıktı. MÖ X. yy’da kesin biçimini alan bu alfabe, önce Kıbrıs’ta uygulandı; daha sonraları Aramilerin uyarlayıp Yunanlıların ünlü sesleri de katarak geliştirdiği alfabe, neredeyse evrensel bir kullanıma kavuştu.
Tanrı Baal (bugünkü adı Ras Şamra olan Ugarit’te bulunan heykelcik). Çeşitli Fenike tannlan «efendi» anlamına gelen bu adı taşır.
SİYASET VE DİN
Tir’de güçlü tüccar sınıfının denetimindeki oligarşik hükümetin monarşiyi ortadan kaldırması, buna karşılık öteki şehir-dev-letlerin hanedan ilkesini koruması olgusu dışında, siyasî örgütlenme üstüne pek fazla bir şey bilinmez. Üstelik, yasallığını dinî işlevinden alan kral, yönetimi tek başına elinde bulundurmaz. Çoğunlukla yüksek görevlilerden yardım alan kral, bundan başka, bir ihtiyar heyeti ve vatandaşlar meclisi oluşturmak zorundaydı.
Fenikelilere pek dostça bakmayan Kitabı Mukaddes, uzun süre bunların dinlerine ilişkin tek bilgi kaynağı olma niteliğini sürdürdü ama Ugarit şehrinde 1929’da ortaya çıkarılan metinler Fenikelilerin dini üstüne bilinenleri derinleştirdi. Önceleri,şehirlerin sayısı kadar tapmak bulunması yüzünden kestirmeden kısaca çoktanrılı (Melkart Tir’in, Eşmun Sidon’un, Dagan Arad’m koru-yucusuydu) olarak tanımlanan Fenike dininin günümüzde son derece karmaşık olduğu kabul edilmektedir. Gerçekten de Ugarit metinleri, destansı şiir biçiminde kaleme alınmış çok sayıda efsanenin varlığını ortaya koydu; tarımla ilgili efsaneler arasında en bilineni suların tanrısı Aliyan’ı ve onun rakibi ve aynı zamanda sıcaklık ve kuraklığı simgeleyen hasat tanrısı Mot’u karşı karşıya getirir. Aym belgelerde, özgün bir kozmogoninin varlığı da ortaya konur. Fenikeliler, evreni tanrısal bir soyağacı zinciri örneğine göre tasarlıyorlardı; buna göre, tanrıların tanrısı El’i, dağ, fırtına ve yağmur tanrısı Baal, Aliyan ve Mot izliyordu; daha sonra dişi tanrılar Aşerat, Baal’m kız kardeşi ve sevgilisi Anat ve ana tanrıça, bereket tanrıçası, Kartacalıların Tanit adım verdikleri Aştar veya Asterte geliyordu.
Bugün de yeterince tanınmayan Fenike uygarlığı, ekonomik, ticarî ve kültürel alanlarda yenilikler getirdi. Asıl özgünlüğünün ilginç bir uyarlamadan kaynaklandığı düşünüldüğünden, kendisini farklı kılan özellikleri saptamak her zaman kolay değildir. Üstelik Suriye ve Lübnan’daki kazı koşulları (bu koşullar arasında arkeolojik tabakaların derinliği de yer alır) Fenikeliler’in sanat ürünlerinin «Fenike» dışında çok daha iyi bilindiğini ortaya koymuştur. Bu gözüpek tüccarlar ve parlak denizciler aynı zamanda yetenekli birer zanaatçı ve mimardılar. □
AYRICA BAKINIZ