Filistin toprakları dünyada bilinen en eski uygarlık bölgelerinden biridir. Son yapılan arkeolojik keşiflere göre tercih edilen görüş buranın insanlık hayatında ziraata ve yerleşime geçiş aşamasının ilk görüldüğü yer olduğudur.
Bu da yaklaşık 11000 yıl (M.Ö. 9000) önce gerçekleşmiştir. Tarihte bilinen en eski şehir olan Eriha yaklaşık M.Ö. 8000 yıllannda burada kurulmuştur. Çağımıza kadar ve hâlen çeşitli uygarlıkların görüldüğü hayırlı bir bölgedir.
4- Filistin toprakları aynı zamanda yahu-dilere ve hristiyanlara göre de kutsaldır. Yahu-diler burayı kendilerinin vaadedilmiş toprakları saymakta, tarihlerinin ekseni olan nebilerinin yattığı topraklar olarak görmektedirler. Onlann kutsallarının merkezi olan Kudüs ve El-Halil de bu topraklardadır. Hrisüyanlarda bu topraklan dinlerinin beşiği sayarlar. Çünkü İsa (aleyhisse-lam) bu topraklarda doğmuş, çağrısını bu topraklarda yapmıştır ve onlann büyük dini merkezleri de burada Kudüs’te, Beytu’l-Lahm’da ve en-Nasırada bulunmaktadır.
5- Müslümanlar tevhit sancağı altında tarihin bir döneminde bu topraklara egemen olmuş Davud’un (aleyhisselam), Süleyman’ın (uleyhisselam), İsrailoğullannm dı§cr peygamberleri ve salihlerinin bıraktığı mirasın gerçek mirasçılarının kendileri olduğuna, buranın meşru Müslümanlann Filistin’i özellikle Kudüs’ü yönetimleri altında tuttukları dönemlerdeki genel uyguiamalan: uygar, toparlayıcı ve hoşgörü ile birlikte yaşamayı esas alan bir uygulama idi. Kendileriyle aynı dinden olmayan kimselere karşı adaletle, iyilikle davranma, yahudilerin, hristi-yanlann ve diğerlerinin, haklarının teminat altına alınması, korunmalan, onlara haksızlık yapılmasının ya da kötü davranılmasının önlenmesi esası üzere kurulu idi. Hatta İslâm uygarlığının inşa edilmesinde onlann güç ve imkânlarından yararlanılması da ihmal edilmemiştir. Ama Müslüman olmayanlann başkalanna uygulamaları
ise diğer dinMe birlikte ya5am ”
gelleyıcı bir davranış biçimi idi Bu din m lanna zulüm daha oncekılenn yapbklan ve bugünlerde Si yonist yahudilerin yaptıkları gibi.
7- Filistin’e yerleştiği bilinen ve orayı kendi tabiatlarına göre şekillendiren en eski halk yaklaşık 4500 yıl önce Arap yanmadasmdan gelmiş olan Kenanilerdir. Bu topraklar da ilkin ‘Kenan Diyarı’ adıyla tanınmıştır. Şimdiki Filistin halkı da bu Kenanilerin ve daha sonra onlara karışmış olan Akdeniz’in doğu tarafındaki halklann yahut Pcdestilerin ve Arap kabilelerinin soyundan gelenlerdir. Zaman zaman Filistin toprak-lanna çeşitli kavimler egemen olmakla birlikte bu topraklann asıl halkı kesintisiz olarak orada yaşamayı sürdürmüştür. İşte bu Filistin halkının ezici bir çoğunluğu İslâm’a girmiş ve İslâm m gelişiyle dilleri Arapça olmuştur. Boylece Fılisbn topraklarının İslâmi kimliği, İslâm tarafından » hedildiği H.15 M.636 tarihinden bug»« “ en uzun süren kesintisiz bi, tarih dilimi içerisinde
daha derinleşmiştir. 1948 ydmdan itibaren Siyonist işgalin baskı ve zulmü neticesinde Fd.stinl.le-rin bir grubunun dışanya çıkarılıp sürülmesi ise bu açıdan göz önünde bulundurulmaz.
❖ 8- Yahudilerin Filistin’de tarihi bir hakka sahip olduklan iddiası Müslüman Arapların kendi topraklannda hak sahibi oluşları önünde hiç bir değer ifade etmeyen çürük bir iddiadır. Çünkü Filistinliler bu topraklarda İsrailoğullarmın kendi devletleri olan Davut Kralhğfnı kurma-lanndan 1500 yıl önce yaşamışlar ve bu krallık döneminde de varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Yahudilerin bu topraklarla ilişkilerini kopardıkları zamandan itibaren şu ana kadar da devam etmişlerdir. İsrailoğullan Filistin’in -ta-mamını değil- bazı bölgelerini yaklaşık 400 yıl -özellikle de M.Ö. 1000-580 dönemi arasında-yönetimleri aJtında bulundurmuşlardır.3 Sonra onların yönetimleri de son bulmuştur. Tıpkı bunların dışındaki Asurlular, Persler, Firavunlar,Frenkler, Romalılar gibilerin yönetimle ■ bulduğu gibi. Buna karşd.kFüistm hİS!? larında salmış olduğu kökleriyle biriJkte S Islâm yönetimi bu topraklarda yıl (636-1917) devam etmiştir. Bu sûre içindeki tek istisna 90 yıl devam eden haçlı dönemidir Yahudilerin Filistin’de olup biten olayların akışında fiili etkinlikleri yaklaşık 1800yıl (M.Ö.135 yılından 20. asra kadar) kesinlikle söz konusu olmamıştır. Onlann bu topraklarda ne siyasal
bir varlıkları ne de uygarlık ve önderlik hususunda herhangi bir etkinlikleri görülmüştür. Aksine onların dini öğretileri tekrar bu topraklara dönmeyi yasaklamıştır. Çağdaş yahudilerin %80′ inden fazlası -ünlü yazar Arthur Kossler gibi bizzat bir çok yahudinin incelemesine göre-tarihsel açıdan Filistin’le herhangi bir bağlantıyı kabul etmedikleri gibi ulusal olarak İsrailoğul-larının herhangi bir ilişkileri yoktur. Günümüz yahudilerinin ezici çoğunluğu Eşkenazidiye i lincn Hazar bölgesi yahudilerine bağlıdır. On ar Kafkasların kuzeyinde ikamet eden es Türk kabileleri olup miladı sekizinci yuzy
bir hak varsa bu Filistin’e değil ancak Rusya’nın güneyine olmalıdır.
Diğer taraftan yahudilerin Filistin’le ilgileri ve baölılıklan iddiası. Musa’nın (aleyhisselam) kutsal arös yolculuğu esnasında ona katılmayı İsrailoğullannm büyük bir çoğunluğunun red-detmesi gerçeği karşısında bir anlam taşımaz. Aynı zamanda onların büyük bir çoğunluğu Ffers İmparatoru Kulus’un kendilerine teklifi üzerine Babil’den dönmeyi de kabul etmemişlerdir. Tarih boyunca ve günümüze kadar Filistin’de yahudilerin sayısı en iyi zamanlarında bile dünyadaki yahudilerin %40’ından fazlasını bulmamıştır. (Siyonist yapılanmanın kuruluşu üzerinden 60 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen bu böyledir.)
çıktığı günlere kadar U2anır Bu ~~
yahudilerin aralannda yaşad,^’2âmanda entegrasyonu için çal,şan ‘HasoaK *°Plumlara aydınlanma hareketinin basansriJ!vah^ hdır. Diğer taraftan ulusal ve vatâns liyetçilik ideolojilerinin ortaya çfop /w’ özellikle 19. asırda ulus dafeferin me^ gelmesi, dolayısıyla yahudilerden birtakım kim selerin kendilerinin egemen olacaklan ve ulusal kimlikleriyle yaşayacaklan bir topraklannın olması arzusuyla da ilgisi vardır. Aynca Vahudi problemi*nin ortaya çıkması, özellikle Do§u Avrupa’da bunun görülmesi yüzünden yahudilerin Ruslar tarafından zulüm ve baskılara manız kalmalarının da etkisi var. Bunun sonucunda bir grup yahudi kendileri için güvenilir bir sığınak ve yahudilere özgü bir devlet olmasını istedi. Bir kısım yahudilerin Avrupa ve Amerika da etkin ve karar alma merkezlerine ulaşmış olmaları şeklindeki imkânlanndan bu amaçlannı gerçekleştirme uğrunda yararlanmayı ihmal etmediler. Diğer taraftan Batı Avrupa ve Amerika’nın bazı ülkeleri Doğu Avrupa’dan gelmekte olan yahudi dalgalannı da içlerine almak istemiyor ve
dalgalan kendi ülkelerinin dışında kalan yerlere yönlendirmek istiyordu.
Çünkü İslâm dünyasının Asya ve Afrika’daki iki kanadını birbirinden ayn iki parçaya bölmeyi hedeflemektedir. Bu yönüyle İslâm dünyasını zayıflatmayı, onun birliğini engellemeyi ve hammadde üreten bir üretici ama Batı üretiminin de tüketim pazan olarak başkalarına kuyruk, kendi dairesi içine, kendi kabuğuna çekilmiş, kalkınmaktan aciz, dağınık hale sokmayı, birleşmesini ve birliğini zayıflatıp engellemeyi amaçlayan bir yapıdır. Aynı zamanda yıkılış dönemindeki Os-manlı Devleti5nin yerini tutacak büyük İslâmi bir gücün ortaya çıkmasını engellemeyi de amaçlamaktadır. Hiç şüphesiz siyonist yahudi yapının varlığını sürdürmesi ve -düşman bir ortam içinde- yerleşip gelişmesi denklemi onun etrafını saran Müslüman ülkelerin zayıf, birbirinden ayrı
ve geri kalmasının sağlanmasıyla yakından ilişkilidir. Aynı şekilde İslâm ümmetinin kalkınma, birlik ve güç sahibi olma denklemi de kalbine çöreklenmiş bu siyonist projenin sonunun getirilmesiyle yakından ilişkilidir.
❖ 11- Uluslararası siyonist örgüt İsviçre’nin Basel şehrinde Ağustos 1897’de Theodore Hertzi’nin liderliğinde kuruldu ve varlığını Bav emperyalizmi projesiyle bağlantılı kabul etti. Birinci Dünya Savaşının bitimine kadar da değerli hiçbir şey elde edemeden başansız kald:. Siyonist hareketi ise yahudi dini, kültürel ve ırkçı önerme ve arka planlar üzerinde yükselen ırkçı bir harekettir. Bu hareketin başarılı olmasının şartı bile Filistin’de yaşayan Arap halkının kendi topraklarındaki bütün haklannı ortadan -çaldırmak ve onların yerine geçmekle yakından ilişkilidir. Siyonist kökenli laik, sosyalist, dini, kültürel ya da siyasal akımlar arasında özde hiçbir fark yoktur. Çünkü siyonistlerin tamamı son tahlilde siyonisttir. Birbirleriyle uyumlu olarak aynı yüksek hedefleri gerçcKİeştiımek ıçi.ı
çalışırlar.
siyonist projeyi benimseyerek 2 Kasım 1917 de Filistin’de yahudilere ulusal bir vatan kurmaya dair Belfur Deklarasyonunu yayınladı ve Eylül 1918’de Filistin işgalini tamamlama imkânı buldu. Şerif Hüseyin liderliğindeki Araplara vermiş olduğu hürriyet ve bağımsızlık vaatlerini inkâr etti. Şam ve Irak topraklarındaki nüfuz bölgelerini de kendisiyle Fransa arasında Sykes-Picot (Mayıs 1916) ittifakına uygun olarak paylaştırdı. Bu ittifak da Filistin’i ayrı bir devlet bölgesi haline getiriyordu. Daha sonra İngiltere, San Remo (Nisan 1920) Sözleşmesine uygun olarak Filistin’i kendi işgal sınırları içerisine aldı. Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti*nin de kabul ettiği ve Belfur Deklarasyonunu onaylayan kararla Filistin’i manda bölgelerine dâhil etmeyi başardı.
❖ 13- İngiltere Filistin’ i işgal ettiği 1918-1948 tarihleri arasında yahudi göçü için Filistin’in kapılarını sonuna kadar açtı. Böylece yahudilerin 1918 yılında 55.000 olan nüfusu 1948 yılında 646.000 oldu. Yani yerleşik nüfusun %8’i iken %31,7’ye yültselmiş oldu. Aynı şekilde Filistin topraklarını
mülk edinmelerini de destekledi ve böy\ece ya-hudilerin toprak mülkiyeti yaklaşık 500.000 dönümden (Filistin topraklannm %2’sinden, yaklaşık İ.700.000 dönüme (Filistin topraklarının %6,3’üne) kadar yükselmiş oldu. Yahudiler ço-qunlukla İngiliz yönetimi kanalıyla yahut Filistinli olmayan birtakım feodal kanallarla sızma imkânı buldular. Filistin halkı şartların son derece kati, ve direnmenin sıkıntılannın büyük olmasına rağmen 30 yıl boyunca yerleşik nüfusun çoğunluğunu %68,3’ünü ve topraklann da %93.7 gibi büyük bir bölümünü el altında tutmaya devam edebildi. Yahudiler İngiliz güçlerinin himayesi altında Kendi ekonomik, siyasal, eğitimsel, askeri ve sosyal kurumlarını inşa edebildiler. 1948 yılında 292 koloni tesis edebilmiş ve Hagana, Irgun ve Şiteron gibi askeri örgütleri oluşturabilmişlerdir. Onlann 70.000’den fazla savaşçıları vardı ve devletlerini ilan etmeye hazırlanmışlardı.
❖ 14“ Filistin’e karşı kurulan komployla şekillenen yapının Filistin halkının sahip olduğu imkânlardan çok daha büyük imkânlara sahip olmasına rağmen Filistin halkı İngiliz işgalini ve
siyonist projeyi reddetti ve bağımsızlığını istedi. Ulusal ve İslâm i akımlarda Musa Kâzım, Hacı Emin el-Hüseyni ve onların arkadaşlarının liderliğinde başkaldırarak halkı hazırlamaya, siyasal kıpırdanmalara ve oldukça güçlü başkaldırı ve ayaklanma hareketlerine koyuldular.
1920’de Kudüs, 1921 ?de Yafa, 1929’da Burak. Ekim 1933’de de yine Burak ayaklanmaları baş gösterdi. Aynı şekilde Şeyh İzzuddin el-Kassam liderliğinde Cihad Hareketi, Abdul-kadir el-Huseyni komutasında da Mukaddes Cihad Örgütü kuruldu. 1936-1939 yılları arasındaki büyük ayaklanmanın baskısı neticesinde İngiltere, Mayıs 1939 tarihli Beyaz Kitabında 10 yıllık bir süre içerisinde Filistin devletinin kurulacağını taahhüt etmek zorunda kaldı. Ayrıca oldukça dar sınırlar dışında yahudilere toprak satışının durdurulması ve beş sene sonra da ya-hudi göçünün durdurulması sözü verdi. Ancak Kasım 1945 tarihli Bevin Açıklamasıyla bütün bu yükümlülüklerini tanımazdan geldi ve bu sefer de Amerika’nın himayesiyle siyonist proje yeniden hayata dönmüş oldu.
15- Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 29 Kasım 1947 tarihinde Filistin’i Arap ve yahudi iki ayrı devlete bölmeye (yaklaşık %54 yahudi devletine %45 Arap devletine %1 de -Kudüs bölgesi- devletler arası bir bölge olarak kurulmasına) dair 181 sayılı kararını yayınladı. Genel Kurul kararları bizzat Birleşmiş Milletler in sözleşmeleri çerçevesinde dahi bağlayıcı değildir. Bu kararın kendisi de zaten Birleşmiş Milletler’in üzerinde kurulu olduğu temele aykırıdır. Çünkü bu temel halkların özgürlük hakkıyla kendi geleceğini kendisi belirleme hakkıdır. Ayrıca konunun ana temelini temsil eden Filistin halkına ne danışılmış, ne de onun görüşü referandum ve benzeri yolla alınmıştır. Buna ek olarak dışarıdan gelmiş göçmen siyonlst yahudi azınlığa toprakların büyük bölümü ve en iyi yerleri ayrılmıştır.
❖ 16- Siyonistler 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail adını taşıyan devletlerinin kuruluşunu ilan etti ve kötü komutan, oldukça zayıf organizasyon ve son derece yetersiz bilginin en müşahhas oıneğini teşkil eden Arap ordularını da yenme tek kullanımlık tulum giyinerek korunmaları gerekliliğinişn farkındalar tabi imkânına sahip oldular. Ayrıca bu devletlerin bir bölümü hâlâ emperyalist nüfuzun etkisi altında bulunuyorlar. Siyonistler bu savaşın neticesinde Filistin topraklarının %77’sine (20.770 km Jikj yakın bir bölümünü istila edebildiler ve 800.000 Filistinliyi kendi yapılarını kurdukları bölgenin dışına güç kullanarak sürdüler. Bu nüfusu o zaman o bölgede yaşayan ve bölgenin asli nüfusunu oluşturan 925.000 kişinin arasından sürdüler. (1948 yılı sonunda Filistinlilerin genel toplamı ise yaklaşık 1.400.000 kişiydi.) Siyonistler işgal ettikleri bölgede bulunan 585 köyden 478’ini tahrip etti ve 34 ayrı katliam yaptılar. Filistin’in geri kalan bölümüne gelince: Ürdün Batı Yaka bölgesini (576 km2) kendi topraklarına resmen kattı. Mısır da aynı şekilde Gazze bölgesini (363 km2) yönetimi altına aldı. Birleşmiş Milletler de siyonist yapının yani İsrail’in kendisine üye olmasını uygun buldu. Bunun için de Filistinli sığınmacıların topraklarına dönmesini şart koştu. Bu ise siyonist yapının kesinlikle yerine getirmediği bir şart halinde devam etmektedir. Siyonist yönetim zulüm üzere, ırkçı ve dini temeller üzerinde yükselen bir yapıdır. Bu yönetim sınırlarını belirlememiş ve yazılı anayasası olmayan bir yapıdır. O bu niteliğiyle modern uygar bir devletin en belirgin niteliklerine aykırı düşmektedir.
❖ 17- 1948-1967 yılları arası dönemde ‘Mücadelenin Ulusallığı’ ‘Birlik Özgürlüğün Yoludur sloganları egemen oldu ve Arap yönetimleri Cemal Abdunnasır’m liderliğinde bu aşamanın bayraktarlığını yaptı. Aynı zamanda Filistin ulusal liderliğinin rolü, resmi Arap çözümünün önündeki alanı açmak için geri çekildi. Ancak Arap yönetimleri sağlıklı yöntem, ciddiyet ve gerçek anlamıyla savaşma iradesini kaybetmişti. Bunun yerine aşamaya uygun taktik sebepler dolayısıyla Filistin direnişi mücadelenin önderliğini benimsedi. Bu benimseyişi ise kapsamlı plan çerçevesi içinde değildi. Bu düzenler halk yığınlarının duygulannı gıdıklamakla uğraşmayı, halkı savaşa hazırlamaya tercih etti. Hâlbuki öte yandan siyonist taze yapı gittikçe güçleniyor ve daha derinlere kök salmaya çalışıyordu.
19- Haziran 1967 Savaşı, Arap düzenleri için acı bir yenilgi oldu. Birkaç gün içinde si-yonist yönetim Filistin’in geri kalan topraklarını işgal etti. Doğu Kudüs dâhil olmak üzere Batı Yaka ve Gazze düştü ve 330.000 Filistinli topraklarından uzaklaştırıldı. Aynı şekilde Suriye’nin Golan tepeleri (1150 km2) ve Mısır’ın Sina Yanmadası da (61.198 km2) düştü.
❖ 20- Siyonist yönetim ısrarlı ve kesintisiz bir şekilde Filistin topraklarını yahudileştirme işlemini sürdürdü ve bu toprakların Arap-İs-lâm kimliğini ve ona ait uygarlık izlerini kökten imha etmeye çalıştı. 1948 yılında işgal ettiği toprakların yaklaşık %96’sını müsadere etti. Bunların çoğunu yurtlarından çıkarılan Filistinlilerin arazileri ve mülkleri oluşturuyordu. Ayrıca İslâmi vakıfların ve yurtlarında kalan Arapların mülklerinin önemli bir kısmını da müsadere etti. Siyonıstler tarafından 1948 yılında işgal edilen topraklarda yerleşimciler için yüzlerce şehir ve kasaba inşa edildi. Siyonistler 1967 Savaşından itibaren de Batı Yaka bölgesinde oldukça geniş alanları müsadere ederek ısrarlı
de 200.000’e yakın yahudiyi iskân ettirdiler ve Kudüs’ün gerçek ortamı olan Arap-İslâm ortamından uzaklaştıracak şekilde yahudi yerleşim birimleriyle bir bilezik gibi etrafını kuşattılar. Üstelik Kudüs’ün siyoqist yapının ebedi başkenti olduğunu da ilan ettiler. Siyonist yahudiler Mescidi Aksa’yı ele geçirmek için olanca gayretleriyle çalıştılar. Mescidi Aksa’nın batıdaki duvarını (Burak Duvarı) müsadere etti ve yânı başındaki Mağripliler mahallesini tahrip edip topraklannı da gasp ettiler. Şimdiye kadar Mescid-i Aksa’nm altında ve çevresindeki kazılardan 10 aşamayı tamamlamış dürümdalar. Orada şu anda 13 hafriyat ve tünel tamamlanmış, 12 kazı ve tünel de tamamlanma yolundadır. Bu ise her an için Mescid-i Aksa’nın yıkılması tehdidini beraberinde .getirmektedir. Mescid-i Aksa’yı yıkıp onun yerine Siyon Mabedini koymayı hedefleyen yaklaşık 25 yahudi terör örgütü oluşmuş durumdadır. Siyonistler özellikle 1993’deki Oslo ittifakından sonra Mescid-i Aksa’ya yönelik onlarca saldın düzenlediler. Mescid-i Aksa’ya düzenlenen saldmların en ünlüsü ise 21 Ağustos 1969’da Mescid-i Aksa’mn yakılması oldu.
kullanmaktan mahrum bırakıldı. Bundan sonra Lübnan topraklarında odaklaşmasına rağmen 1975-1990 yılları arasındaki Lübnan iç savaşı döneminde çeşitli şekillerde hedef alındı ve kökten sökülme çabalarıyla karşı karşıya kalmanın zorluk ve sıkıntılannı çekti. Siyonist düşmanın Lübnan’a sürekli saldınlannm ve 1978 yılında Güney Lübnan’ı işgal edip emir altında çalışacak güvenlik kordonunu oluşturmasının, sonra da bu düşmanın 1982’de Güney ve Orta Lübnan’ m Beyrut’a kadarki kısmını istila ederek direnişin altyapısına darbe indirip FKÖ’yü ve onun savaşçılannı Lübnan’dan çekilmeye mecbur etmesinin bunda büyük bir payı oldu. Böylece Filistin direnişine karşı siyonist yapının bütün Arap sınırlan da kapatılmış oldu.
unun özel meselesi hiç değildir.
b- FKÖ liderliği Filistin halkına başvurmaksızın tek başına Oslo İttifakını kabul etti. Hâlbuki İslamcıların da ulusçuların -da solcuların da arasında aynı şekilde bu ittifaka güçlü bir şekilde karşı çıkıldı. Hatta bizzat Fetih hareketinin kendi ortamlarında bile tepkiyle karşılandı.
c- Bu ittifak en önemli temel meseleler ve en hassas konularda kesin çözürne ulaşmayı sonraya erteledi ve onların çözüme kavuşturulmasını, gücünü zayıf taraf olan Filistin tarafına şartlarını dayatmak için kullanan siyonist tarafın insafına terk etti. En önemli meseleler ise şunlardır:
1- Kudüs şehrinin geleceği
2- Filistinli sığınmacılann geleceği
3- Batı Yaka’daki yahudi yerleşim bölgelerinin geleceği4
4 İsrailliler, Gazze bölgesindeki yerleşim bölgelerinden 2005 yılı sonbaharında geri çekildi.
zorunda kaldı. Güya “iyi niyetlerini” ve “barış istediklerini” ispat etmek için buna mecburdular. Bunun içinde insanlann nefeslerini dahi sayan güvenlik birimleri oluşturuldu. Buna karşılık ekonomik, siyasal ve sosyal alanlardaki görevleri oldukça zayıf ve yetersizdi. Bu yönetimin yapısı ve organları da bozulmuş bir salgın hastalık gibi yayıldı. Özerk yönetim Eylül 2000’de El-Aksa İntifadası’nın ortaya çıkması sonucu ancak insanlar üzerinde güvenlik adına giriştiği baskısını hafifletti.
g- Sınırlar yine İsrail hegemonyası ve egemenliği altında devam etti. Filistin özerk yönetiminin sınırlarına girmek ya da çıkmak yine siyonistlerin buna izin verme ya da vermeme haklarına bağlı kaldı.
h- Anlaşma, Filistinlilerin geleceklerini belirleme ve kendi bağımsız devletlerini kurma hakkına hiçbir şekilde işaret etmemekte; işgal edilmiş topraklar olmaları itibariyle ne Batı Yaka’dan ne de Gazze bölgesinden söz etmektedir.
i- Bu anlaşma Arap ve İslâm devletlerine siyonist yönetimle anlaşmalar yapma ve ilişkiler
ra yaklaşık %58’e varmıştır. Ama bütün Filistinli oluşumlann katıldığı kahramanca direniş ve müstesna mücadeleyle siyonist işgalcilere muhtelif bölgelerde vurulan ağır darbeler siyonist işgalle Filistin direnişi arasında bir “korku (güç) dengesi” oluşmasını sağladı. Siyonist işgalin almış olduğu bu darbeler sonucunda yaklaşık 1060 siyonist ölmüş, 6250’den fazla kişi de yaralanmıştır. İntifada, siyonist projenin dayandığı iki temel unsur olan güvenlik ve iktisadı sarsmıştır. Siyonist yönetim Gazze’den çekilmek ve Ekim 2005’te Filistin halkının kahramanca direnişi sonucu bütün yerleşim bölgelerini sökmek zorunda kalmıştır. Kuruluşundan itibaren Filistin yönetiminin liderliğini yapan Yasir Arafat’ın Kasım 2004’te ölümü, Filistinlilerin başkanlık, belediye ve yasama meclisi seçimleri havasına girmesi, 17 Mart 2005’te de çeşitli oluşumlann ortamın sakinleştirilmesi konusunda aralarında anlaşmalan El-Aksa İntifaaası dalgasının gerilemesinde etkili oldu.
da bütün dinî hak ve özgürlüklerin ve kendilerine vatandaşlık haklannm eksiksiz verilmesi temeli üzere yükselir. Antisemitizm ise İslâm dünyasında değil Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Yahudiler Avrupa’da karşı karşıya kaidıklan her türlü baskıdan dini ve kavmi taassuptan yana İslâm dünyasına güven içerisinde sığınabiliyorlardı. Şüphesiz Müs-lümanlar, Filistin topraklannı gasp etmiş, bu topraklar üzerinde yaşayan halkı yurdundan çıkarmış, kutsal değerlerini çiğnemiş saldırgan siyonist yahudilerle savaşır. Müslümanlar dini ya da kavmiyeti ne olursa olsun topraklannı işgale kalkışan her bir kesim ya da cemaatle savaşacaktır.
❖ 36- Özgürlüğü sağlama ve siyonist projeyi ortadan kaldırma programının dayanması gereken temel İslâm olmalıdır. Çünkü Yüce Allah doğru kullarını’ zafere erdirmeyi, onlara yardım etmeyi vaadetmiştir. Ayrıca İslâm ümmetinin akidesidir. Ümmetin hayrı ve kurtuluşu ona bağlıdır. Bunun yanı sıra büyük halk kitlelerini bu mücadeleye yönlendirip enerjilerini ona odaklamaya en muktedir olan da odur. Bir diğer sebep ise gerek Kudüs’ün fethedilmesi ge-
b- Siyonist projeye karşı durup onu bozguna uğratmaya yetkin, samimi, yeterli ve inançlı bir komutave liderliğin olması kaçınılmazdır.
c- Siyonist düşmanla mücadele çerçevesinin genişletilmesi ve -her Filistinli Arabm sorumluluğu olmaktan çok- her Müslümanın hatta hakkı, adaleti ve özgürlüğü savunan her insanın sorumluluğu haline getirilmesi, bu mücadelenin yalnızca Filistin boyutuna yahut Arap kavmiyetçiliği sınırları içine hapsedilme-mesi. Çünkü artık Filistin’in özgürlüğüne kavuşması her Müslüman üzerinde bir farz-ı ayn haline gelmiştir. Ayrıca siyonistler projelerini düzenli, örgütlü ve uluslararası bir, boyutta uygulamaktadırlar. O halde bu meydan okuma düzeyi yükselerek, ona denk bir karşı duruşun bulunması da kaçınılmazdır.
d- Filistin halkına destek vermek, onunla dayanışmak, bütün araç ve imkânlarla onun yeterli konuma gelmesini sağlamak. Çünkü Filistin halkı İslâm ümmetinin ilk savunma hattıdır. Böylece bu halkın toprakları üzerinde çölde bırakılmasını kabul eden bir uygarlığın oldukça uğursuz ikiyüzlü uygulamalarının da ne kadar gülünç olduğunu ortaya koymaktadır. Bu uygarlık, Filistinli sığınmacıları öyle yok olmakla karşı karşıya bırakırken yeryüzünün çeşitli yerlerinden siyonist yahudi cemaatlerini çürük ve hiçbir değeri olmayan iddialara uygun olarak güya yerlerine yerleştirmektedir. Onların örtaya attığı bu çürük iddialar ise ne tarihin mantığıyla, ne modern uygarlığın değerleriyle, ne de uluslararası yasalarla bağdaşmaktadır. Dört bir yandan getirilen bu dağınık cemaatler dört bin yıldan beri bu topraklarda yaşayanların yerine yerleştirilmekte, sevgi ve barış toprakları olması gereken bu kutsal topraklarda kanlar dökmektedirler. Şüphesiz siyonist hareket ve bu hareketin Filistin’i işgali dünyanın çeşitli yerlerinde artık kalmamış, bitmiş Batıcı Avrupa’nın geleneksel sömürgeciliğinin geri kalan bir örneğini ifade etmektedir. Bunun er veya geç Filistin topraklarından izale edilmesi, kaldırılması gerekmektedir. Hiç şüphesiz Filistin’in özgürlüğe kavuşturulması görevi bir insanlık ve lemesi için kullanılması şarttır. Zulüm, fesat ve başkalarının haklarının gasp edilmesi alanında kullanılmaması gerekir. Yüce Allah onlara yükselmenin ve nüfuz sahibi olmanın yollarını takdir etmiş ve açmış ise meselenin büyütülmemesi, abartılmaması gerekir. Aynı şekilde onların küçük büyük her olayın arkasındaymışlar gibi görülmemeleri veya Allah’ın galip gelen kaderiymişler gibi algılanmamaları gerekir. Onlarda Allah’ın yarattiğı insanlardır ve Allah’ın kâinatta yaratıklarının bazılarını bazılarıyla savması, günlerin ba2en lehte bazen aleyhte olacak şekilde birbirini izlemesi gibi sünnetleri onlar hakkında da geçerlidir. Eğer önlar Allah’ın takdiri gereği gayretleriyle, yoğun çalışmalarıyla ve iyi organizasyonlarıyla başarılı olabiliyorlarsa geçmiş tarihlerinde de başlarına pek çok musibet gelmiş, pek çok trajedik olaylarla karşıkarşıya kalmışlardır. İşte onların bu yükselişine, böyle bir meydan okumaya karşı durmak ve Müslü-manlann yeryüzünde söz sahibi olup uygarlık alanında ilerlemek için gerekli şartlan oluşturmaları amacıyla onlara itici güç olarak bakılması gerekir.