Genel

Frankenthaler, Helen

Frankenthaler, Helen

(d. 12 Aralık 1928, New York kenti), ABD’li soyut-dışavurum-cu ressam. Parlak renklerin ağırlıkta olduğu resimleri lirik ve duygusal nitelikleriyle hayranlık uyandırmıştır.
İlk sanat derslerini Meksikah’ ressam Rufino Tamayo’dan aldı. Daha sonra New York kentindeki Dalton Okulu’nda ve Ver-mont’taki Bennington College’da kübist ressam Paul Feeley’nin yanında öğrenim gördü. 1949’da mezun olduktan sonra döndüğü New York’ta Arshile Gorky ve Jackson Pollock’un resimlerinden etkilendi. İkinci kuşak soyut-dışavurumcular olarak anılan genç sanatçılara katılarak ilk kişisel sergisini 195l’de New York kentinde açtı.
Frankfort 354
“Dağlar ve Deniz” (1952) adlı önemli bir erken dönem yapıtında inceltilmiş boyayı astarlanmamış tuvale uygulayarak şiirsel ve saydam renkler elde etti. 1960’larda tuvalde bıraktığı boyanmamış alanlar “Arkadia” (1962), “Kum Tepecikleriyle Deniz Manzarası” (1962) ve “İnsanlığın Sınırı” (1967)
1796) ve Orlando Brown Evi (1835) sayılabilir. Nüfus (1990) 25.968.
Frankfort, Henri (d. 24 Şubat 1897, Amsterdam – ö. 16 Temmuz 1954, Londra), ABD’li arkeolog. Eski Mezopotamya kültürüyle sanatını eksiksiz biçimde belgeleyerek tanımlamayı başarmış, Mısır ile Mezopotamya arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmış ve her iki uygarlık üzerine var olan
“Okyanus Çölü”, Helen Frankenthaler’ın tuval ustune akrilik boyayla yaptığı bir resim, 1975; Güzel Sanatlar Müzesi, Boston
Museum of Fine Arts, Boston; Mildred ve Herbert Lee’nin armağanı
gibi resimlerinde özel bir önem kazanmaya başladı. Doğa soyutlamaları yapmamakla birlikte resimlerinde çoğu kez güçlü bir manzara duygusu yarattı.
Özgün renk kullanımıyla renk alanı resminin öncülerinden sayılan Frankenthaler, 1970’lerde Yale ve Princeton üniversiteleriyle Hunter College’da ders vermiş, 1974’te Ulusal Sanat ve Edebiyat Enstitü-sü’ne üye seçilmiştir. 1958-71 arasında ABD’li ressam Robert Motherwell ile evli kalmıştır.
Frankfort, ABD’de, Kentucky eyaletinin (1792’den bu yana) ve Franklin ilinin (co-unty) merkezi kent. General James Wilkin-son’m 1786’da Kentucky Irmağı kıyısında
bilgilerdeki önemli boşlukları doldurmuştur.
Tarih, Mısır dili ve arkeoloji konularında gördüğü üniversite öğrenimini, Mısır’da
Frankfort, 1934
Oriental Institute, University of Chicago
yaptığı kazılar (1922), Balkanlar ve Ortadoğu gezileriyle (1922, 1924-25) bütünledi. Studies in Early Pottery of the Near East (1924-27, 2 cilt; Yakındoğu’nun Erken Dönem Çömlekçiliği Üzerine Çalışmalar) bu dönemin ürünüdür. Mısır’da Abydos, Tel el-Amama ve Armant kazılarını yönettikten (1925-29) sonra Chicago Üniversitesi’ne bağlı Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün dü-
zenlediği Irak keşif gezisine başkanlık etti (1929-37). Daha sonra, Cylinder Seals; A Documentary Essay on the Art and Religion of the Ancient Near East (1939; Silindir Mühürler; Eski Yakındoğu Sanatı ve Dini Üzerine Belgesel Bir Deneme) adlı kitabını > yayımladı.
1938-54 arasında Chicago Üniversitesi’nde ders verdi ve Londra Üniversitesi Warburg Enstitüsü’nün yöneticiliğini yaptı. İnsanlık tarihine duyduğu derin ilgi, Mısır ve Mezopotamya çalışmalarına yönelmesini sağladı. Arkeolojik bulgulara yaklaşımında antropolojik, estetik ve felsefi sorunlara da yoğun ; bir ilgi gösterdi ve dinsel olgular konusunda az rastlanır bir kavrama yeteneği sergiledi. Öbür yapıtları Kingship and the Gods: A Study of Ancient Near Eastern Religion as the Integration of Society and Nature (1948; Krallık ve Tanrılar: Toplum ve Doğa Bütünleşmesi Olarak Eski Yakındoğu Dini Üzerine Bir Araştırma), Ancient Egyptian Religion: An Interpretation (1948; Eski Mısır Dini: Bir Yorum) ve The Art and * Architecture of the Ancient Orient’tu (1954; 1 Eski Doğu Sanatı ve Mimarlığı). |
■\İ
Frankfurt am Main, Almanya’da, Hessen eyaletinin (Land) en büyük kenti. > Kanallarla akışı yönlendirilmiş olan Main ] Irmağı kıyısında, Mainz’da ırmağın Ren ile , birleştiği yerin yaklaşık 30 km yukarısında yer alır.
Yörede İÖ 1. yüzyılda Kelt ve Germen kabilelerinin yerleştiğini gösteren izlerin yanı sıra İS 1. ve 2. yüzyıla ait Roma kalıntıları bulunur. Frank Geçidi (Almanca Furt-, “geçit”) anlamına gelen Frankfurt adı ‘ yöreye büyük olasılıkla İS 500 dolayında verildi; bu tarihte Franklar. Atamanları buradan güneye doğru sürmüştü. Charlemag-ne’ın yaşamöyküsünün yazan Einhard’a ait bir metinde de, bu ad Franconofurt biçiminde geçer; 8. yüzyıldan kalan metin, J yöreden söz eden en eski yazılı kaynaktır. 9. \ yüzyılda yapılan Pfalz, Doğu Frank haneda- • nı Karolenjlerin ikametgâhı oldu; Frank- i furt’taki ilk imparatorluk seçimi de 856’da j yapıldı. 1
Frankfurt, 1372’den 1806’ya değin impara- . torluğa bağlı özgür bir kent olarak kaldı, i Daha sonra. Ren Konfederasyonu başpis- | kopos prensinin yönetim merkezi yapıldı ve | 1810’da, Napoleon’un kurduğu Frankfurt i Grandüklüğü’nün başkenti oldu. 1815’te ’ Napoleon’un devrilmesinden sonra yeniden özgür bir kent olan Frankfurt, 1816-66 arasında Almanya’nın başkenti olarak Federal Meclis’i (Bundestag) barındırdı. Yedi ‘
Frankfort’ta Eyalet Meclisi Binası, Kentucky Art Resource-EB Inc.
kurduğu yerleşmeye 1780’de Yerlilerle çarpışırken ölen Stephen Frank’ın anısına verilen Frank’s Ford (Frank’ın Geçidi) adı, sonradan bozularak Frankfort biçimini aldı.
Bluegrass bölgesinin ticaret merkezi durumunda olan Frankfort yöresinde tütün ve mısır ekimi yapılır, safkan at yetiştirilir. Başlıca sanayi ürünleri Bourbon viskisi, şekerleme, mobilya, elektronik parçalar, makine ve dokumadır. Kentucky Eyalet Üniversitesi (1886), başlangıçta Siyahlar için kurulmuştur. Kentteki tarihsel yapılar arasında bugün Kentucky Tarih Demeği’ni banndıran, mimari açıdan Yunan canlan-dırmacılığı üslubunu yansıtan Eski Eyalet Meclisi Binası (1827-30), Liberty Hail (y.
Frankfurt’ta Main Irmağı kıyısındaki geleneksel evler ve arkada modern iş merkezi, Almanya ABC Ajansı
Hafta Savaşı’ndan (1866) sonra Prusya tarafından ilhak edilerek özgür kent statüsünü yitirdi. II. Dünya Savaşı’nda büyük ölçüde yıkılan kentte 1945’ten sonra pek çok modem bina inşa edildi. Tarihsel yapılar arasında 47 m yüksekliğindeki Eschen-heim Kapısı (1426-28), 1239’da Aziz Bar-tholomeus’un anısına yapılan kırmızı kum-taşından katedral ve antik belediye binası Römer sayılabilir.
1240’tan bu yana ticari fuarlar düzenlenen Frankfurt, bugün önde gelen bir ticaret ve finans merkezidir; kentteki borsa 1585’te kurulmuştur. Rothschild ailesine ait uluslararası bankacılık imparatorluğunun temel-| leri de burada atılmıştı. Kentte yıl boyunca i birçok fuar düzenlenir; içlerinde en çok ilgi } görenleri otomobil ve kitap fuarlarıdır, i Başlıca sanayi dallan makine imalatı, kimya i ve eczacılık, baskı malzemeleri ve deri eşya 1 imalatı ile gıda işlemedir. Irmak üzerinde
• önemli bir yükleme limanı olan Frankfurt, j gelişkin bir kara ve demir yolu ağının da odağıdır. Yakındaki Ren-Main Havalimanı Avrupa’nın en işlek havalimanlarından biridir.
Kentin ilgi çekici yerleri arasında Städel Sanat Enstitüsü, Senckenberg Doğal Tarih Müzesi, Liebig Evi Heykel Müzesi, Goethe Evi, Goethe Müze ve Kütüphanesi sayılabilir. Kentte bulunan Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi (1914) Almanya’nın en büyük üniversitelerinden biridir. Nüfus (1990 j tah.) 625.258.
| Frankfurt am Main Hayvanat Bahçesi,
i ■ resmî adı frankfurt am main kenti zooloji bahçesi, Almanya’nın Frankfurt am Main j kentinde belediyeye ait hayvanat bahçesi, j 1858’de, Alman filozof Arthur Schopenha-) uer’in çabalanyla Frankfurt Zooloji Derne-ği’nce kurulmuştur. Kuruculann “canlı bir doğa tarihi kitabı” oluşturma amacı başarı-j ya ulaşmışsa da, parkın kullanım.alam canlı i hayvan varlığını genişletmeye yetecek büyüklükte değildi. Bu nedenle 1874’te 14 i hektarlık yeni yerine taşınan hayvanat bah-, çesi, I. Dünya Savaşı yıllarında belediye-}’ nin mali desteğiyle varlığını sürdürebildi. t 1944’te Müttefiklerin hava bombardımanla-] nyla binalan ve koleksiyonları büyük kayıp-i lara uğramış, ertesi yıl yeniden ziyaretçilere I açılmışsa da yapım ve onarım çalışmaları | 1950’lerin sonuna değin sürmüştür, i Bugün Frankfurt Hayvanat Bahçesi 600’ü aşkın hayvan türünün 4.750’den fazla örne-j ğini banndınr. Bir akvaryum ile sürüngen ve böceklerin sergilendiği bir bölüm de i vardır. Avrupa’da okapi, siyah gergedan ve bongo antilopu yetiştirilen ilk hayvanat : bahçeleri arasında yer alır. İnsan eliyle ! bakılan ova gorillerinin ikiz doğum yapması yalnız burada görülmüştür. Hayvanat bahçesinde söz konusu ender türlerin soy kayıtlan da tutulmaktadır.
Frankfurt an der Oder, Almanya’nın doğusunda, Brandenburg eyaletinde (Land) kent. Oder Irmağının batı kıyısında, Polonya’daki Siubice kentinin karşısında yer alır; i Slubice, 1945’ten önce Dammvorstadt adıyla Frankfurt’un banliyösüydü. Ortaçağ baş-| lannda Franken Düklüğü’nden tüccar ve
■ kolonicilerin yerleştiği Frankfurt, 1253’te berat aldı ve 1368’de Hansa Birliği’ne katıldı. 1379’da Oder üzerinde serbest taşımacılık yapma hakkını elde ettikten sonra
i fuarlanyla ün kazandı. 1506’da kurulan
j üniversitesi 1516-39 arasında Kottbus’a ta-
j, şındı. Otuz Yıl Savaştan (1618-48) sırasında
■ kapatılan ve sonradan Brandenburglu Fri-i edrich Wilhelm (Büyük Elektör) tarafından
yeniden kurulan üniversite, son olarak i 1811’de Breslau’a (bugün Wrocfäw) taşındı.
II. Dünya Savaşı sırasında SSCB birliklerince kuşatılan ve ağır hasar gören kent, savaştan sonra büyük ölçüde yeniden kuruldu. Önemli tarihsel yapılar arasında 15. yüzyıldan kalma Marienkirche (Meryem Ana Kilisesi), 1607-09 arasında yeniden yapılan belediye binası, Nikolaikirche (St. Nikolaus Kilisesi), eski üniversite binalan ile şair Heinrich von Kleist’ın anısına dikilen ve içinde büyük bir kütüphane bulunan Kleist Evi sayılabilir.
Frankfurt, Doğu Avrupa ile ticarette önem taşıyan işlek bir kara ve demir yolu aktarma noktasıdır, öder üzerinde, ırmağın Oder-Spree Kanalı ile kesiştiği noktanın yaklaşık 10 km kuzeyinde bir iç liman bulunur. Kentte makine, mobilya, hazır gıda, ayakkabı ve tekstil sanayileri vardır. Nüfus (1989 tah.) 87.863.
Frankfurt Anayasası, birleşik bir Alman devleti kurmak amacıyla toplanan Frankfurt Ulusal Meclisi’nin (1848-49) hazırladığı, ama uygulama olanağı bulunamayan anayasa. Ayrıca bak. Frankfurt Ulusal Meclisi.
Frankfurt okulu, 1930’lann başında, Almanya’da Frankfurt Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’ne bağlı Sosyal Araştırma Enstitüsü’nde (Institut für Sozialforschung) Max Horkheimer, Theodor W. Adorno ve Herbert Marcuse gibi kuramci-lann geliştirdiği bağımsız Marksist düşünce akımı. “Ustyapısal” etkenleri ve Hegelci diyalektiğin önemini vurgulamasıyla geleneksel Marksizmden aynlan görüşleri, eleştirel kuram olarak da bilinir.
Sosyal Araştırma Enstitüsü, kurucu üyelerden Felix Weil’in ailesinin yardımlanyla 1923’te kuruldu. Kurumun ilk yöneticisi, işçi hareketi tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Marksist profesör Carl Grünberg’ di. Grünberg döneminde enstitünün asıl çalışma konulan siyasal iktisat ve sosyalist hareketin tarihiydi. Bu dönemde György Lukács ve Kari Korsch gibi komünist ku-ramcılann yazıları da enstitü dergisinde yayımlandı.
1930’da emekliye ayrılan Grünberg’in yerine, akademik açıdan en kıdemli üye olan Max Horkheimer atandı. Horkheimer döneminde, enstitünün çalışma alanı siyaset ve hukuk kuramlannı, felsefeyi, psikoloji ve toplumbilimi, kültür ve sanat eleştirisini de kapsayacak biçimde genişletildi. Aynca Horkheimer çevresinde toplanan yeni bir kadro öne çıktı. Marcuse, Erich Fromm, Friedrich Pollock, Adorno, Leo Lowenthal gibi adlardan oluşan bu çekirdek kadroya daha sonraki yıllarda Franz Neumann, Otto Kirchheimer ve Walter Benjamin de katıldı.
Horkheimer’in yönetimi altında enstitünün siyasal çizgisinde başlangıçta bir değişme olmadı. Kurumun yeni yayın organı Zeitschrift für Sozialforschung’un (Sosyal Araştırmalar Dergisi) ilk sayısına (1932) yazdığı önsözde, kuramsal çalışma ile siyaset arasında kaçınılmaz bir bağ olduğunu belirten Horkheimer, amaçlannın, “çeşitli bilimlerin yöntemlerini bugünün toplumu-nun çelişkilerine uygulamak ve toplumsal yaşamın (…) değişmesi açısından önem taşıyan bir kavramsallaşmaya ulaşmak” olduğunu açıklıyordu. Horkheimer’e göre bilim tarihsel olarak koşullanmıştı ve toplumsal sonuçlanndan bağımsız olarak kendi başına bir amaç taşımıyordu. Gene de kuramsal çalışmanın uymak zorunda olduğu siyaset dışı bilimsellik ölçütleri vardı ve bu ölçütler her zaman günlük siyasetin gereklerine denk düşmeyebilirdi.
Derginin ilk sayısında Horkheimer’in “Geschichte und Psychologie” (Tarih ve
355 Frankfurt okulu
Psikoloji) ve “Bemerkungen über Wissenschaft und Krise” (Bitim ve Bunalım Üzerine Notlar) adlı yazılannm yanında iktisatçı Henryk Grossmann’ın Marksist siyasal iktisatta “kapitalizmin çöküşü” sorunu üzerine bir incelemesi, Fromm’un Marksizm-psika-naliz ilişkisi üzerine bir yazısı, Lowenthal’in edebiyat sosyolojisiyle ilgili bir denemesi de yer aldı. Derginin en ilginç yazısı Adomo’ nun kendi alanında bir ılkörnek olan müzik sosyolojisine ilişkin yazısıydı.
1933’te Naziler Almanya’da iktidan ele geçirince, Frankfurt okulu üyeleri ABD’ye geçtiler. Enstitü, burada ABD’nin savaşa katıldığı 1941’e değin, Columbia Üniversite-si’nde çalışmalarım sürdürdü. Enstitü dergisi bu tarihe değin Studies in Philosophy and Şocial Science (Felsefe ve Sosyal Bilim İncelemeleri) adıyla yayımlandı. Savaşın ABD’de radikal girişimleri kısıtlamasıyla Frankfurt okulu üyeleri de dağıldı. Yalnızca Horkheimer ve Adorno, kuramsal çalış-malannı birbirleriyle yakın ilişki içinde sürdürdüler. İkisinin ortak ürünü olan ve bugün de okulun başyapıtı sayılan Dialektik der Aufklärung (1947; Aydınlanmanın Diyalektiği) bu dönemin ürünüydü. Okulun dağılmasında ve Neumann ile Kirchheimer’ in uzaklaşmasında belirleyici olan faşizm tartışması da bu yıllara rastladı. Neumann Nazi ekonomisi ve devlet sistemi üzerine bugün de en sistemli çalışmalardan biri olan Behemoth: The Structure and Practice of National Socialism (1942; Behemoth: Nasyonal Sosyalizmin Yapısı ve Uygulaması) adlı yapıtını yazdı. Enstitü üyelerinin ortak ürünü olan Studies in Prejudice’m (Önyargı Üzerine Araştırmalar) ilk cildi de 1950’de The Authoritarian Personality (Otoriter Kişilik) başlığıyla yayımlandı.
1950’lerin başında Horkheimer, Pollock ve Adorno Federal Almanya hükümetinin çağ-nsı üzerine Frankfurt’a döndü. Marcuse, Neumann, Kirchheimer, Fromm ve Lowenthal ise ABD’de kaldı. Enstitü 1953’te Frankfurt’ta yeniden kuruldu. Horkheimer enstitü müdürlüğünün yanı sıra Frankfurt Üniversitesi rektörlüğüne getirildi. Horkheimer ve Pollock 1958’de emekli olunca enstitünün yönetimi Adorno’ya kaldı. Bu dönemde Alfred Schmidt, Jürgen Habermas, Claus Offe, Oskar Negt, Albrecht-Wellmer gibi genç kuşaktan kuramcılar da enstitünün çalışmalanna katıldılar. Bunlardan Habermas ve Offe, eleştirel kuramın günümüzdeki en etkili temsilcileridir.
1960’larda Frankfurt okulu üyeleri arasında beklenmedik bir çelişki ortaya çıktı. Öğrenci hareketi eleştirel kuramda yeni bir esin kaynağı ve kuramsal temel bulurken, Adomo ve özellikle Horkheimer, görüşlerinin gündelik siyasete kanştınlmasma karşı çıktılar. Horkheimer öğrenci hareketine açıkça cephe aldı. Batı’daki liberal demokratik sistemin, “totaliter rejimlere karşı bir ehveni şer” olduğunu savundu. ABD’de Lowenthal ve Marcuse ise yeni köktenci ve devrimci hareketlerle bağlannı güçlendirdiler. Özellikle Marcuse’nin görüşleri 1960’ların sonunda ABD ve Batı Avrupa’daki yeni sol gruplar üzerinde çok etkili oldu.
Eleştirel kuramın tarihinde üç evreden söz edilebilir. 1930’lardan II. Dünya Sava-şı’na değin süren ilk evrede daha çok Horkheimer ve Marcuse’nin yazıları etkili olmuş, hem Marksizmin ekonomi ağırlıklı yorumundan, hem de idealist “burjuva” düşüncesinden ayrışmaya çalışılmıştır. Horkheimer’in deneyci Anglosakson felsefesini ve Almanya’da etkili olan vitalist felsefeyi eleştiren yazılan, Adorno’nun
Frankfurt Ulusal Meclisi 356
Kierkegaard eleştirisi, Marcuse’nin liberalizm ile faşizm arasındaki sürekliliğe işaret eden yazılan bu dönemin ürünleridir. Horkheimer’in deyişiyle bu dönemde görüşleri kısaca “maddeci dir: Eleştirel kuram, mutluluk ve özgürlüğün ancak bu dünyada bulunabileceğini ve bundan başka bir dünya olmadığını savunmaktadır. Okulun üç önemli düşünürü de Kierkegaard tarzı bir “içselciliğe” karşı çıkar; tinsel yaşantının dış dünyadaki eksiklik ve çelişkileri aşamayacağını savunurlar. Öte yandan eleştirel kurama göre tinsel ve kültürel olgular bütünüyle maddi gerçekliğe de indirgenemez; göreli bir özerklikleri vardır. Bu, özellikle sanat yapıtlan için geçerlidir. Adomo’ya göre sanat yapıtı, içinden çıktığı toplumun bütün çelişkilerini taşır; bu çelişkileri aşamaz, ama aşma ya da değişme potansiyelinin “bekçiliğini” yapar.
Frankfurt okulunun ikinci evresi savaş yıllanndan 1960’lara değin uzanır. Bu dönemde, eleştirel kuramın daha çok Ador-no’nun katkılarıyla geliştiği söylenebilir. Adomo, Minima Moralia: Reflexionen aus dem beschädigten Leben (1951; Minima Moralia: Zedelenmiş Yaşamdan Çıkanlan Yansımalar) ve Negative Dialektik (1966; Olumsuz Diyalektik) gibi yapıtlannda, He-gel’in “belirlenmiş olumsuzlama” kavramını felsefesinin merkezine yerleştirir. Bir düşüncenin yadsıdığı, olumsuzladığı, aştığı düşünceler tarafından belirlenişini anlatan bu kavram Adomo’ya göre, Marksizm ile kendinden önceki düşünce sistemleri arasındaki ilişkiyi de anlatmaktadır. Horkheimer ve Adomo, Dialektik der Aufklärung’da toplum ile doğa arasındaki ilişkiyi incelerken de aynı kavramdan yararlanırlar: Aydınlanma, bilimsel düşünce ve teknolojik gelişme, insanın özgürleşmesinin önkoşulla-nm yaratır, ama bunu yaparken yeni bir tutsaklığa da-yol açabilir. Toplumsal özgürlüğe giden yolda araçlann mutlaklaştınlma-sı, amaçların unutulmasına ve tersine dönmesine yol açar. Eleştirel kuram bu noktada Hegel’in ve György Lukâçs’ın geliştirdiği bir düşünceden yararlanır: İnsanlar, doğanın baskısından kurtulmak için, en az birincisi kadar baskıcı olan bir “ikinci doğa” yaratmışlardır. Toplumsal kurumlardan ve denetlenemeyen teknolojiden oluşan bu ikinci doğa, insanın kendi içindeki doğayı yok etmesinin bedelidir. Bu dönemde, özellikle Horkheimer’in yapıtlannda karamsar bir eğilim egemendir. Buna karşılık Adorno, pratik alanda değilse de düşünsel düzeyde çıkış yollan arar. Adorno olumsuz bir diyalektiğin, körlük ve tutsaklığa karşı düşünceye bir direnme gücü sağlayacağını ileri sürer. Horkheimer’den farklı olarak, yalnızca faşist ve komünist sistemleri değil, ABD ve Batı Avrupa’daki liberal demokratik rejimleri de “totaliter toplumlar” kategorisine sokar. Bu totaliterlik, her şeyin kavramsallaşmasında, bütün evreni açıklayan ve içeren kavramsal sistemlerin kurulmasında İfade bulmaktadır. Olumsuz diyalektiğin görevi, felsefeyi kendine karşı kullanmak, nesnel gerçekliği kilitleyen kavramsal kabuğu gene kavramlann yardımıyla çatlatmaktır.
Frankfurt okulunun üçüncü evresi I960’ lann sonunda başlamıştır. Bu dönemde ABD’de Marcuse, eleştirel kuramın 1930’ larda biçimlenen ana gövdesi üzerinde, dönemin devrimci gelişmelerini ve toplumsal dönüşüm olasılıklannı kavrayabilecek yeni ve daha somut bir yaklaşım oluşturmaya çalıştı; psikanaliz kuramı üzerine araştırmalanndan da yararlanarak öz-
gürlük felsefesine biyolojik-psikolojik bir temel kazandırmayı denedi. Ama eleştirel kuramı asıl yenileyen, Almanya’da Habermas ve Offe’nin siyasal çözümlemeleri oldu. Habermas, Frankfurt okulunun çalışma konulannda iki önemli değişiklik yaptı: Bir yandan iktisat ve siyaset bilimini yeniden eleştirel kuramın gündemine getirirken, bir yandan da okulun daha önce yeterince önem vermediği bir alana, iletişim ve dile yöneldi. Kapitalist toplumun kendini kitlelerin gözünde meşrulaştırmasını sağlayan ekonomik, siyasal, ideolojik ve psikolojik mekanizmalan inceledi. Öffe’yle birlikte, dönüşüme yol açacak bunalımın ekonomik değil, siyasal ve ideolojik düzeyde bir “meşruluk bunalımı” olarak patlak vereceğini ileri sürdü.
Frankfurt Ulusal Meclisi, resmî adı al
MAN ULUSAL MECLİSİ, Almanca FRANKFURTER NATIONALVERSAMMLUNG ya da DEUTSCHE NATIONALVERSAMMLUNG (Mayıs 1848-Haziran 1849), 1848 Devrimleri sırasında birleşik bir Alman devleti kurma çabası başarısızlıkla sonuçlanan Alman ulusal meclisi.
Avusturya’nın da dahil olduğu bütün Alman devletlerindeki liberal önderlerin zorlamasıyla Mart 1848’de Frankfurt am Main’da bir Ön Meclis (Vorparlament) toplandı ve Ulusal Meclis (Nationalversammlung) seçimini gerçekleştirmek üzere 50 kişilik bir komite oluşturuldu. Seçim yasalan ve yöntemleri devletten devlete önemli ölçüde değişmekle birlikte, seçimler öngörülen tarihte yapıldı. 18 Mayıs’ta Frankfurt’taki Paulskirche’de Ulusal Meclis toplandı. Tek tek Alman devletlerinin meclisleri ile Frankfurt Ulusal Meclisi için yapılan seçimlerde ılımlı liberallerin başarı kazanması, ayrıca nisanda Almanya’nın güneybatısındaki radikal ayaklanmanın yenilgiye uğratılması, bütün Almanya’da liberallerin bir birleşik Almanya anayasasının kolayca hazırlanabileceği konusunda umutlanmasına yol açtı.
Frankfurt Ulusal Meclisi, daha çok anayasanın genel ilkeleri ile birleşik Almanya’da güvence altına alınacak temel insan hakları üzerinde tartıştı. Ama yürütme erkinin yapısı ve Almanya’nın toprak genişliği gibi ivedi pratik sorunlarla ilgili kararlar da almak zorundaydı. İlk sorun, Avusturya imparatoru Ferdinand’ın amcası ve Habs-burg hanedanının en liberal üyesi Arşidük Johann’m 29 Haziran’da kral naipliğine atanmasıyla geçici olarak çözüldü. Kraliçe Victoria’nın üvey kardeşi Leiningen prensi Karl’ın yönetiminde bir hükümet oluşturuldu. Ama Frankfurt Ulusal Meclisi’nce atanan yöneticinin, her devletin hükümetince ona devredilen yetkiler dışında hiçbir gücü olmadığı kısa süre sonra ortaya çıktı. Frankfurt Ulusal Meclisi, Schleswig ve Holstein düklükleri dolayısıyla Danimarka’yla sürdürülen savaşın yönetimini de eline almaya çalıştı. Ama Prusya, meclisi yok sayarak ağustosta bir anda savaşı sona erdirdi. Bu kararın Frankfurt’ta yarattığı hoşnutsuzluk üzerine Leiningen prensi 5 Eylül 1848’de istifa etmek zorunda kaldı. Yerine AvusturyalI ılımlı bir liberal olan Anton von Schmerling geçti; aralıkta da onun yerini Heinrich von Gagern aldı.
Bu arada Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm, liberaller karşısında bütün sabrını yitirmişti ve gittikçe daha tutucu danışmanlara) etkisi altına giriyordu. Avusturya’da ise İmparator Ferdinand tahtı terk ederek yerini gene tutucu bakanlarla çalışan yeğeni Franz Joseph’e bırakmıştı. Almanya’nın iki büyük devletinde tutucu hükümetlerin kurulması, Almanya’da egemen erkin yapısı ve ülkenin toprak genişliği konusunda
Frankfurt Ulusal Meclisi’nde sürdürülen tartışmalara kaçınılmaz biçimde yansıdı. 1848’in sonunda, meclis anayasa kapsamına girecek temel haklarla ilgili görüşmeleri tamamladı. Ocak 1849’da, merkezî yürütme erkinin niteliği ya da erkin kimin elinde toplanacağı konusunda bir karar verilmeden önce, görüşlerini almak üzere taslak bütün Alman devletlerine dağıtıldı. İkinci kez gözden geçirilen anayasa 27 Mart’ta kabul edildi. Anayasaya göre Almanya bir Konfederasyon olmaktan çıkıyor. Alman devletleri arasında daha sıkı işbirliği sağlayacak bir federasyona dönüşüyordu. Alman imparatoru kalıtsal yolla tahta çıkacak, ama yürütme yetkilerini kullanırken aldığı bütün kararlar hükümet başkanınca imzalanacaktı. Savaş ve banşa imparator karar verecek, meclisin açılması, kapanması ve dağıtılması da imparatorun karanna bağlı olacaktı. Parlamento iki meclisten oluşacaktı: Devletler Kamarası (Staatenhaus) ve Avam Kamarası (Volkshaus). Bunlardan birincisinde federe devletlerin temsilcileri, İkincisinde ise halkın doğrudan seçtiği temsilciler bir araya gelecekti. Frankfurt Anayasası, ayrıca İmparatorluk Yüksek / Mahkemesi’/ nin (Reichsgericht) görev ve yetkilerini belirliyor, anayasanın üstünlüğünü ve yasa-lann anayasaya aykın olamayacağını vurguluyordu. Anayasanın korunması ve değiştirilmesi usulü de düzenlenmişti. Bundan sonraki aşama bir imparatorun seçilme-siydi.
Bu arada, 4 Mart’ta ilan edilen yeni Avusturya Anayasası’yla yeni Almanya’nın sınırlan da bir ölçüde belirlenmişti. Bu anayasa Avusturya İmparatorluğu’nu tek bir bütün olarak ele alıyor, imparatorluğun yeni Almanya’ya ya bir bütün olarak katılacağı ya da hiçbir bölümünün katılmayacağı açıklıkla belirtiliyordu. Bu karar, Avusturya’nın en azından Alman eyaletlerinin katılacağı bir “Grossdeutschland” (Büyük Almanya) kurmayı uman liberaller için tam bir darbeydi; böylece Prusya önderliğinde bir “Kleindeutschland” (Küçük Almanya) kurmak isteyenler inisiyatifi ele geçiriyordu. Sonuç olarak, 28 Mart’ta Ulusal Meclis’teki imparator seçiminde 248 çekimsere karşılık 290 delege Friedrich Wilhelm’e oy verdi. Friedrich Wilhelm 3 Nisan’da meclis başkanı Eduard Simson’un başkanlığında bir heyeti kabul etti. Öteki Alman prenslerinin dışında hiç kimsenin elinden Alman imparatorluk tacını almayacak kadar koyu bir tutucu olan Friedrich Wilhelm heyetin kendisine önerdiği imparatorluğu reddetti. Önerilen anayasayı Prusya da reddetti.
Frankfurt Ulusal Meclisi Prusya ya da Avusturya’nın desteği olmaksızın artık yaşayamazdı. Mayısta Gagern’in kabinesi dağıldı. Delegelerin çoğu kendi devletlerinin hükümetlerince geri çağrıldı. Meclisin geri kalan bölümü Stuttgart’a taşınmak zorunda kaldı; sonunda 18 Haziran’da Württemberg birlikleri ve polis Ulusal Meclis’i dağıttı. Böylece Frankfurt Ulusal Meclisi ve ona esin kaynağı olan devrimler son buldu. Frankfurt Anayasası yaşama olanağı bula-madıysa da 1871 ve 1919 anayasalanna birçok bakımdan örnek oldu.
Frankfurter, Felix (d. 15 Kasım-1882, Viyana, Avusturya-Macaristan – ö. 22 Şubat 1965, Washington, D.C., ABD), 1939-62 arasında ABD Yüksek Mahkemesi üyesi. Yüksek Mahkeme’nin kendi yetkilerini sınırlaması ilkesinin başlıca savunucuların-dandır. Yargıçlann kendi düşüncelerine bakmaksızın emsal kararlara uymalan ve yasa koyucunun belirli bir durumda hangi yolu izleyeceğini takdir etmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
On iki yaşında ABD’ye yerleşen Frankfurter, New York City College ile Harvard Hukuk Okulu’nda öğrenim gördü. 1914-39 arasında aynı okulda ders verdi. Güney New York savcısı (1906-09) ve Başkan William Howard Taft’m savaş bakanı (1911-13) Henry L. Stimson’ın yardımcılığını yaptı. II. Dünya Savaşı sırasında Stımson’m yeniden savaş bakanı olmasında (1940) Frankfurter’ın Başkan Franklin D. Roosevelt üzerindeki etkisinin büyük payı olacaktı. Frankfurter, Paris Barış Konferansında (1919) Başkan Woodrow Wilson’in hukuk danışmanlığını üstlendi. Savaş sonrasında ABD’deki en etkin Siyonistler arasında yer aldı. Amerika Medeni Özgürlükler Birliği’ nin (ACLU) kurulmasına (1920) katkıda bulundu. Sacco ile Vanzetti’nin mahkûmiyetini kınayan çıkışlarda bulundu. Frank-furter’i bu konuda ABD Yüksek Mahkemesi yargıcı Louis Brandeis’in desteklediği ve ikisi arasında gizli bir anlaşma olduğu, mektuplarının yayımlandığı 1982’de açığa çıkacaktı. Brandeis, göreve başladığı 1919’dan Frankfurtern Yüksek Mahkeme’ ye atandığı 1939’a değin onunla sık sık mektuplaşmış, yasamayla ilgili araştırmalar ve Sacco ile Vanzetti’nin savunması gibi siyasal-toplumsal çalışmalar için Frankfurter^ her yıl düzenli olarak para göndermişti.
Frankfurter, Roosevelt’in New York valisi olarak görev yaptığı sırada ona danışmanlık etti. Roosevelt 1933’te başkan olunca, bu kez New Deal (Yeni Düzen) yasalan ve öteki konularda başkanın danışmanlığını üstlendi. 5 Ocak 1939’da Roosevelt tarafından Yüksek Mahkeme’ye atandı. Yargıdaki adaletsizlikten çok, yönetimin bütünlüğüyle ilgilenen Frankfurter, dostu yargıç Oliver Wendell Holmes gibi federal ve eyalet yasalanna ilişkin davalara karışmama yanlısıydı. Düşünce özgürlüğünü ısrarla savunmasına karşın, 1950’lerdeki “solcu * ayı” sırasında radikallerin, özellikle de Komünist Parti üyelerinin yurttaşlık haklarını desteklemekten kaçınarak bu tutumundan saptı. Bununla birlikte 1957’de sosyalist bilim adamı Paul M. Sweezy’nin, hakkında bir soruşturma başlatan New Hampshire eyaletine karşı açtığı davada akademik özgürlüğü destekledi.
1962’de emekli olan Frankfurter temmuz 1963’te Başkan John F. Kennedy tarafından Özgürlük Madalyası’yla ödüllendirildi. Yapıtları arasında The Business of the Supreme Court (1927; James Landis ile birlikte, Yüksek Mahkemenin Görevi), Mr. Justice Holmes and the Supreme Court (1938; Yargıç Holmes vç Yüksek Mahkeme), The Case of Sacco and Vanzetti (2. basım, 1954; Sacco ve Vanzetti Davası) ve Felix Frankfurter Reminisces (1960; Felix Frankfurter’ in Anımsadıkları) sayılabilir.
Frankfurter Allgemeine Zeitung (faz),
Almanya’nın en saygın ve etkili günlük gazetelerinden biri. Frankfurt am Main’da yayımlanır.
Hitler’in 1943’te kapattığı Frankfurter Zeitung’ da çalışan bir grup gazeteci savaş sonrasında Müttefik işgal kuvvetlerinin yönetimi altındaki Almanya’da. Allgemeine Zeitung adıyla bir başka gazete yayımlamaya başladı. 1949’da AFC’nin kurulmasıyla basın yayın organlarının denetimi de yeni ; Alman hükümetine geçti. Aynı yıl Frankfurter Allgemeine Zeitung adını alan gazete doğru haber, nesnellik ve karşıt görüşlere i eşit yer verme ilkeleri çerçevesinde yayın i yaşamına başladı.
AFC’nin ülke çapında yayımlanan ilk günlük gazetesi olan FAZ, kısa sürede sorumlu habercilik anlayışı ile saygınlık kazandı.
Yalın sayfa düzeni ve az sayıda fotoğraf kullanması, FAZ’a dünya ve yurt haberlerine yaklaşımına da uyan ağırbaşlı bir görünüm kazandırır. Haberlere geniş yer verme kaygısını önde tutan sayfa düzeni anlayışını değiştirmemiş tek gazete sayılabilir.
Gazete yazı işlerinin merkezci olarak nitelediği FAZ’m yayım politikası, özel girişimi savunan çizgisinden dolayı genelde tutucu olarak kabul edilir. Okuyucularının onda birinden fazlasını Almanya dışında yaşayanlar oluşturur. Almanya’da siyasete yön veren çevreler, FAZ’m dünya ve yurt olaylarıyla ilgili yetkin ve çoğu kez bilimsel yorumlarına büyük önem verirler.
Frankland, Sir Edward (d. 18 Ocak 1825, Churchtown, Lancashire, İngiltere -ö. 9 Ağustos 1899, Golaa, Norveç), yapısal kimya araştırmalarının öncülerinden olan İngiliz kimyacı.
1849’da Marburg Üniversitesi’nde doktora çalışmasını tamamlayan Frankland, 1851’de
Frankland
Hulton Picture Library
Manchester’daki Owens College’ın ilk kimya profesörü oldu; 1863’te Londra’daki Kraliyet Enstitüsü’nde Michael Faraday’ dan boşalan kimya profesörlüğü görevine atandı; 1865’ten başlayarak 20 yıl boyunca Kraliyet Madencilik Okulu’nda ders verdi.
Yaklaşık 1850’de başladığı araştırmalarıyla, bir elementin bir atomunun, öbür elementlerin yalnızca belirli ve sınırlı sayıdaki atomlarıyla birleşebileceği sonucuna varan Frankland, 1852’de, çağdaş yapısal kimyanın temeli olan bir değerlik kuramı geliştirdi.
1868’den başlayarak, akarsuların kanalizasyon ve sanayi artıklarıyla kirlenmesi ve suların arıtılması konusunda çok önemli çalışmalar yaptı. Gene 1868’de, Güneş atmosferinde helyumun varlığını saptayan Joseph Norman Lockyer’ın bu çalışmalarına katılan Frankland’a 1897’de “sir” unvanı verildi.
Franklar, İS 5. yüzyılda Batı Roma İmpa-ratorluğu’nu istila eden Germen halklarından biri. Bugünkü Fransa ile Almanya’nın batı kesimindeki topraklarda hüküm süren Franklar, ortaçağın başlannda Batı Avrupa’nın en güçlü Hıristiyan krallığını oluşturdular. Fransa (Latince Francia) adı Frank sözcüğünden türemiştir.
Franklar üç gruba ayrılmıştı: Saller, Ripua-rialılar ve Kattiler. İS 3. yüzyılda Ren bölgesinde yaşayan Franklar bunu izleyen 200 yıl boyunca birkaç kez Galya’yı işgal ettiler; çoğu da Roma ordularında görev aldı. 428-480 arasında Sal Frankları Loire Irmağının kuzeyindeki Galya topraklarının büyük bölümünü ele geçirdiler. Ripuarialı-lar ve Kattiler ise Almanya’da ve Galya’nın kuzeydoğusunda kaldılar. Saller, Kral I. Clovis (hd 481-511) döneminde Hıristiyanlığı benimsediler. Clovis öteki Frankları egemenlik altına alarak Galya’nın geri kalan bölümünü büyük ölçüde fethetti. Onun ardından hüküm süren Merovenjler (Mero-
357 Franklin, Benjamin
venj adı Clovis’in büyükbabası Merowech’ ten gelir) 8. yüzyılda yerini Karolenj hanedanına bırakana değin Frank topraklarını yönetti. Karolenjlerden Charlemagne (hd 768-814) papalıkla da işbirliği yaparak Batı Roma Imparatorluğu’nu yeniden canlandırıp Hıristiyanlığı Almanya’nın orta ve kuzey kesimine yaydı. İmparatorluk 9. yüzyılın ortalarında dağıldı. Sonraki yüzyıllarda batıdaki Frank Kralhğı’mn halkı, o topraklardaki eski halklarla kaynaşmış olmasına karşın Frank adını sürdürdü. Almanya’da ise Frank adı, Franken biçiminde, Ren bölgesinden doğuya doğru Main Irmağı boyunca uzanan bir düklüğün adı olarak yaşamaya devam etti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir