FREESTYLE USTASI UÇAN TÜRK
Onunla insanların resmi olarak tanışması geçtiğimiz aylarda yapılan Motoplus 2010 fuarıyla olmuştu. Birçok kişiyi etkilemiş, heyecanlandırmış ve cezbetmişti. Takım arkadaşıyla beraber kısa ve dar bir mesafede yaptığı adrenalin dolu hareketler ile hepimizin güzel ve heyecanlı vakit geçirmesini sağlamıştı Kimden mi bahsediyoruz ? Tabiki adını yeni duysakta ileride aklımıza kazınacak olan “Uçan Türk Gökhan Durmuş”dan bahsediyoruz.
— Bize Freestyle Motocross’un (FMX) ne olduğunu anlatabilirmisin?
Öncelikle bana bu sayınızda yer verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu spor 1995 yıllında Amerikalılar tarafından yapılmaya başlandı sayılır. Mike Metzger, Mad Mike Jones, Brian Deegan gibi ünlü pilotlar bildiğimiz Motocross rampalarında ufak akrobasi hareketleri ile başladılar. O zaman No Foot, No Hand, Whip gibi hareketler vardı. Bu spora merak giderek arttı ve ilk büyük gösteriler bildiğim kadarıyla 98-99’da yapıldı. O zamanki hareketler Superman, Seatgrab, No Foot Can Can, Nac Nac, Whip, Cliffhanger vb gibiydi… Zaman geçtikçe bu spora demir/ahşap atlama rampası girdi, sonrada portatif iniş rampaları. Bu arada, FMX Freestyle Motocross demek. İngilizcede “X” cross (çapraz) olarak da geçiyor. “MX” de Mo- tocross, bazende “MotoX” olarak yazılıyor fakat Motocross olarak okunuyor.
— Neden Türkiye’de bunu yapan başka biri yok?
Doğrusu çok fazla cesaret ve disiplin gerektiren bir spor türü. Disiplin çok önemli. Örneğin ben yaklaşık her gün antrenman yapıyorum. Haftada bir biraz atlayıp hareket yapayım diyerek olmuyor maalesef. En son öğrendiğim hareket “Superman Seatgrab” ve bunu en az 1000 kere denemişimdir fakat halen tam olarak düzgün yaptığım söylenemez. Antrenman yapabilmek için gereken koşulları ve imkanı sağlamak birazda hamallık gerektiriyor. Bu da azmin getirdiği bir sabır. İzlediğim kadarıyla gençlerimiz maalesef başarıya çok fazla uğraşmadan ulaşmak istiyorlar.
Ama bu tarz sporlar için doğru bir düşünce değil ve bu yüzden şimdiye kadar başka birinin bu noktaya gelemediğini düşünüyorum. Ayrıca tabiki de maliyetli bir spor bu.
— Bu sporu gerçekleştirmek için yaşadığın zorluklardan bahsedermisin?
İlk zorluk antrenmanları gerçekleştirmek için müsait alan bulmaktı. Bir kaç aylık aramadan sonra şahısa ait bir arsa kiraladım ve hemen çalışmalara başlayıp parkurumu kurdum. Daha önceden hazır olan atlama rampasını önce komple tadilat etmek zorundaydım… Ardından en büyük sorunlardan biri ise iniş rampası oluşturmaktı. Bunu topraktan yaptım ve bitirmesi biraz zaman aldı. Çünkü yaklaşık 50 kamyon toprak döktürdüm ve bunun içinde büyük iş makinaları gerekiyordu. Bu da açıkçası maddi açıdan beni zorladı. Sonunda onu da bitirince ilk antrenmanlarıma başladım. Sonra sonbaharla birlikte yağmurlar başladı ve her yağmurda iniş rampası deforme oluyordu, maalesef istediğim toprak da çok pahalı olduğu için başka toprak çektim fakat bu da çok çabuk deforme oluyordu. Bu da yine maaliyet demekti, çünkü büyük iş makinaları (paletli kepçe) çağırıp düzeltmek gerekiyordu. Maalesef bu yağmurun getirdiği tek sorun değildi. Alanda çamura dönüşen toprakda antrenmanları engelliyordu. Önce çaresizce bir çözüm bulmaya çalıştım.
Burada eşimede teşekkür etmek istiyorum çünkü bu sorunlarımda her daim yanımda olup kendisi- de çözümler üretmeye çalışıyordu. Birlikte bu soruna karşı iyi bir fikir edinmiştik ama geldiğimiz nokta yine paraydı. Biraz sabır ile o sorunu da çözdük ve antrenmanlara devam ettim. Burada belirtmek istiyorum, ne bir inşaat firması, ne de belediye, ne de başka yerden destek alıyorum. Yaşadığım yerde bir sürü inşaat firması var ve her gün kazıdıklar toprağı atacak yer arıyorlar. Fakat birisi bu toprağı istediği zaman kıymete biniyor ve ücret isteniyor. Maalesef bizim ülkemiz bu, örneğin Almanya’da toprak ücretsiz geliyor