Terkib-i bentlerin «vasıta» beyti, terkiphanelerin sonlarında aynen tekrarlanıyorsa, «terci-i bent» adını alır.
Terkiphanelerin bütün dizeleri aynı uyakta olan terkib-i bentler de vardır. Fuzûlî’nin burada okuduğunuz manzumesi, bu tiptendir. Buraya, birinci bölümün bütünü, İkincinin iki dize eksiği alınmıştır. Manzumenin bütünü, dokuz bölümdür.
1 — Baştan iki dizede Fuzûlî, kendisini nasıl tanıtıyor? Gam kervanının kafile başkam olmak; mihnet ve elem sahrasına giden yola düşmek sözleri neyi anlatır?
2 — «Fakir-i pâdişâh âsâ» ve «gedâ-yi muhteşem» sözlerin-
deki karşıt kavramlar, Fuzûlî’nin kişiliğinde ve yaşayışında nasıl bir anlam taşır?
3 — Şair, kendisini, kendi dünyasının bir hükümdarı gibi görmüş: Tahtı, hükümdarlık sancağı, halkı ve ordusuyla bir hükümdar. Bu gerçek anlamlara dayanarak Fuzûlî’nin anlatmak istediklerini söyleyiniz.
4 — Üçüncü dizeyi şair, kimlere, niçin söylüyor?
5 ■— ikinci bölümün ilk iki dizesinden ne anladınız? Şairin, dünya malına karşı tutumu nedir? Onu, bu değer ölçüsüne ulaştıran ne olabilir?
Bu dizeleri, Yunus Emre’nin aşağıdaki dörtlüğü ile karşılaştırınız:
Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni
6 — Karun, İsrail oğullarından, Musa Peygamber zamanında yaşamış ve zenginliğiyle ün almış bir kişidir. Bu sözcük, dilimizde zenginliğin simgesi olmuştur. Fuzûlî, kendisini ne bakımdan «Karun gibi» görüyor?
Dİ!:
Saçrna ey göz eşkten gönlümdeki odlare su ‘Kim bu denlû dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âbgûndur günbad-i devvâr rengi bilmezem Ya muhit olmuş “gözümden günbed-i devvâre su
«SU KASİDESİ »nden:
II
1 — Fuzûlî’nin dili Azerî lehçesinin özelliklerini taşır. Okuduğunuz metinde bu lehçenin özelliklerini araştırınız ve Türkiye Türkçesiyle karşılaştırınız.
2 — Birinci dizede «Men» zamiriyle birlikte, tümcenin yük-
lemi olan «gam» sözcüğü de şahis takısı almıştır. Bunlardan hangisini gereksiz bulursunuz? Dizenin, dilimize daha yatkın söylenişi nasıl olmalıdır?
3 — İkinci bölümün ilk iki dizesinin yüklemleri olumlu; fakat tümceleri, olumsuzluk anlamı taşıyor. Bunu sağlayan nedir? Buna benzer bir iki tümce söyleyiniz, ;
BirWl)âçılmaz yüzün tek verse bin gülzâre su
Arızın yadıyle nemn<|k <^lsa muj ganim n’ola Zâyi olmaz gül tem&nnasıyle vermek fîare su
La*u/n ı*tw^U iste peykânın gönül hecrinde şevkim sâkin et }*04’ ^UJ‘*İ5″‘ *1’1 uSûsuzam bir kez bu sahrâda benimçün âre su
iv • • ‘ • «T
/ Rıavza-i kûyûna her dem durmayup eyler güzar
Âşık olmuş galiba ol serv-i hoş-reftâre su
Sû yolun ol kûydan toprak olup dutsam gerek Çün rakibimdir dahi ol kûya koyman vâre su
aSunJ, ojfW,jk-
Dest-bûsî ârzûsuyle ölürsem dostlar ,
Kûze eylen toprağım sûnun anmla yâre su Ctbnstv/u^
Hâk-i pâyine yetem der ömrierdir muttasıl Bâşım taştan taşâ ûrup gezer âvâre su
Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri Ebr-i nisandan dönen tek lü’lü-i şehvâre su
Umduğum oldur ki rûz-i hâşr mahrum olmayam Çeşme-i vasim vere ben teşne-i dıdâre su
İ Ölçüsü : Fâilâtün fâilâtün fâilâtün failün –/ –/ –/
(Bugünün diliyle: ‘
Ey göz, gönlümdeki ateşlere göz yaşından su saçma; çünkü böylesine tutuşan lere su çare kılmaz’.
Şu dönen kubbe, su renginde midir; yoksa, gözümden akan su, dönen gök beyi mi kapladı, bilmiyorum?
[Şair, burada yaşlı gözlerle gökyüzüne bakıyor ve oranın kendi göz yaşlanyle kaplı olduğunu sanıyor.”]
Bahçıvan, gül bahçesini suya versin, boşuna zahmet çekmesin; (.Onktl hin İtti çesine su verse, yine de senm yüzün gibi bir gül açılmaz.
Yanağım anarken kirpiklerim ıslansa ne çıkar; gül elde clııırk len su boşa gitmez. fOönül, onun peykânım’iste ve aynlık yüzünden onu ıltıyılliglIMI ^indir; susadım, bu sahrada bir kez benim için *u um.
……. ….0____w.» «j.« uufiuuf umumin acısı ıçıncie; Kerlclisini, çöl-
de susuz kalmış bir yolcuya benzetiyor. Gönlünde sevgili isteği var; onun ok gibi bakışlarını arzuluyor. O bakışlar, gönlüne saplanacak, susuzluğunu giderecektir. Sevgilinin bakışları, okun ucundaki çelik gi bidir. Şair, çelikte, gerçekten su olduğunu tasarlıyor.]
Su, sevgilinin semtine, onun bahçesine, durmadan akıp gidiyor; o da galiba
o güzel yürüyüşlü selviye âşık olmuş. j
O semte giden suyun yolunu, toprak olup tutsam gerek; çünkü rakibimdır, a köye varmasına engel olmalıyım. ;
Dostlar, onun elini öpemeden, bu arzuma ulaşamadan ölürsem, toprağımdan testi yapın, sevgiliye onunla su sunun.
Su, [O’nun] ayağını bastığı toprağa ulaşayım diye, ömürler boyunca, başını taştan taşa çarpıp âvâre geziyor.
Fuzûlî’nin sözleri, nisan bulutundan [yağmurundan ], meydana gelen şahâne inci gibi, onu övmenin uğuruyla cevher kesilmiş.
[Şair, istiridyelerin, nisan ayında, nisan yağmurundan yararlanarak en güzel incileri meydana getirdiği gibi, kendisinin de, Peygam-, beri övmenin verdiği uğurla, sözlerinin birer cevher kesildiğini anlatmak istiyor.]
Umduğum odur ki, senin güzel yüzüne susamış olan bana, bir pınar gibi olan varlığın, Mahşer günü su versin, bundan beni yoksun etmesin.)
Okuduğunuz manzume, Peygamber Hazret-i Muhammet üzerine yazılmış bir kasidedir. Divan edebiyatında. Peygamberin niteliklerini belirten, onu öven kasidelere «na’t» denir. Kaside, «Der Na’t-i Hazret-i Nebevi» adım taşır. Edebiyatımızda «Su Kasidesi» olarak tanınmıştır. Bütünü 31 beyittir.
Yardımcı
Bilgiler-.
Metin Üzerinde İnceleme:
1 — Bu manzumenin bütünde, Fuzûlî, Peygamber’e karşı duyduğu büyük coşkuyu dile getirmiştir. Kasidenin, ne-sip bölümünden alman beyitlerde, şairin, bütün sanatına egemen olan aşk ve ıstırap temasıyle din coşkusunu, do layısıyle Peygamber’e olan sonsuz sevgisini ustalıkla birleştirdiğini belirtiniz.
2 —■ Şair, duygularıyle doğa arasında sıkı bağlantılar kurmuş; doğaya, kendi iç dünyasını yansıtmış. Sözgelimi, dördüncü beyitte: Bir yanda şair, ayrı düşülen gül yüzlü sevgili, çekilen acı, göz yaş 1 arıyı e ıslanan kirpikler; öte yanda, gül yetiştirme çabası içindeki bahçıvan, çektiği zahmet, gül bahçesi, elde edeceği gül, su, bu arada meydana gelen dikenler var. Böylece, şaiıie çevre ve doğa arasında ilgi kurulmuş oluyor.
Buna benzer diğer söyleyişleri bulup gösteriniz ve şairin, duygularını daha belirgin duruma getirmek için doğadan ne ölçüde yararlandığım söyleyiniz.
3 — Görüldüğü gibi şair, doğa karşısında gerçekçi değil; dış dünyayı bize, kendi duygusal bakışıyle gösteriyor: Sular, kendi gibi âşık, dertli, özlem dolu; güzel salmışh, nârin selvilerine bir an önce ulaşmak için durmadan akıp gidiyorlar. Doğa hep bu görünüşte; canlı, duygulu, düşünceli.
Bu görünüşe metinden, başka örnekler bulunuz ve açıklamalar yapınız.
4 — Yedinci beyitte şairin işlemiş olduğu temayı tek sözcükle söyleyiniz.
5 —• Sekizinci beyti genişleterek açıklayınız. Şairin buradaki dileği yerine gelebilir mi? Öyle ise bunu niçin söylemiştir? Şair, hangi duyguların etkisinde? Bu
Itu (Sevgilide ölümsüzlük görme, ona kavuşma umudu, ölümsüz aşk gibi) bir-temanm iç içe işlendiğini belirtiniz.
Q — Son beyitte şair, nasıl bir dilekte bulunuyor? Peygamber’le kendi arada kurduğu ilgiyi çeşme-i vasi ve teşnemi dîdar sözlerine dayanarak açıklayınız.
7 — Divan şairleri, kasidelerinin fahriyye bölümünde kendilerini de överler. «■Uya alınan parçada «övünme» beytini gösteriniz.
8 — Manzumede, Divan edebiyatının estetik anlayışına uygun olarak, yalın II, mecazlı, sanatlı bir anlatım var. Benzetme, hüsn-i tâlil, tenasüp gibi sanat-, örnekler gösteriniz, (bkz. Benzetme, Hüsn-i tâlil, Tenasüp).
1 — Kasidede Azerî lehçesinin özelliklerini taşıyan sözcükleri bulup gösteriniz.
2 — Günbed-i devvâr rengi. İste peykâran. Şevkim sâkin ’ et. Fuzûlî sözleri. Su yolun sözlerinin, bugünkü söyleyişe
eksiklerini tamamlayınız.
3 — Kimi fiillerin çekimlerinde özellik var: Koyman, eylen, yetem, urup, ol-‘yam gibi. Bu fiilleri, bugünkü dilimizle söyleyiniz. Bunun gibi, ayrı bir söy-
’şte olan sözcükleri araştırınız.
4 — ikinci beyit, bir soru tümcesi olarak kurulmuş; fakat «mi» soru eki kul-ıtlmamış. Soru, tümcede nasıl sağlanmıştır?
III
GAZEL
(Bu gazel Mecnun dilmdendir) Küfr-i zülfün salalı rahneler îmanımıza Kâfir ağlar bizim ahvâM perişâmmıza
Seni görmek müteazzir görünür böyle ki eşk Sana baktıkta dolar dîde-i giryânımıza
Çevri çok eyleme kim olmaya nâgeh tükene Az edüp cevr ü sefâlar kıluban cânımıza
Eksik olmaz gamımız bunca ki bizden gam alup Her gelen gamlı gider şâd gelüp yânımıza
Gam-ı eyyâm Fuzûlî bize bîdâd etti Gelmişiz acz ile dâd etmeğe sultânımıza
(Bugünün diliyle:
Zülfünün kâfirliği, imanımıza gedikler açalı, perişan durumlarımıza kâfir hi-Hğlar.
[Küfr, dinsizlik, tek Tanrı’ya iman etmeme anlamına Relılijl glhl karanlık, siyah ve düşman anlamlarına da gelir, l.eylfl’nın nIviiIi mıt/lt
k ve Batı Edebiyatı — Lise II. – 1973
Dil
_______ . otvucvLJL ytı^Jiyor. j
Sana baktıkça, ağlayan gözlerimize öylesine göz yaşı dolar ki, bu durumda, seni görmek olanaksızlaşır.
Eziyeti çok çok eyleme, ansızın tükenebilir; eziyeti, cefayı, canımıza azar azar yap, tükenmesin.
Yanımıza her gelen, neşeli gelir, bizden gam alıp gamlı gider, böyle iken yine de eksilmez gamımız.
Fuzûlî, günlerin acılan bize iyice zulmetti; çaresizlik içinde, sultanımıza sızlanmaya geldik.)
Fuzûlî, nazım biçimleri içinde en çok «gazel»i sevmiş, ona düşkünlük göstermiştir. Düşünce yönünden de çok güçlü gazellerine, gönlünün acısını bütün içtenliğiyle verebilmiştir. Divanının önsözünde bu sevgisini belirtir ve gazel biçimini över. Ona göre gazel, şairin sanat gücünü en iyi belirten bir türdür. Gazel, «hüner bahçesinin gülü»dür ve «gazel denilen ceylânı avlamak» kolay değildir.
Şair, bu gücünü bildiği için en çok gazel yazmış, «Leylâ vü Mecnun» gibi eşsiz mesnevisini de, yer yer, gazellerle donatmıştır. Yukarıdaki gazeli. Mecnun, zincire vıırulu bir köle kılığına girmiş olarak, Leylâ’nın kapısı önünde söyler.
-;—~-;- 1 — Okuduğunuz gazelde şair, hangi duygularını açıklıyor?
Metin üzerinde Bunlardan hangileri «Leylâ» ile, hangileri kendisiyle ilgili-(nceleme; dir?
2 — «Küfr*i zülf» sözü, saçın siyahlığıyle olduğu kadar, Leylâ’nın yüzüne verdiği güzellikle de ilgili. Bunun, şaire acı çektirmiş, onu perişan etmiş olmasını nasıl açıklarsınız?
3 — Sevgiliden gelen acıların bir gün tükeneceği ve bundan duyulan endişe belirtiliyor üçüncü beyitte. Burada gerçekten «çevir ve cefa»mn tükenmemesi dileği mi; yoksa, dayanılmaz acılardan, örtülü olarak, sevgiliye yakınma mı var? Şairin duygularına hangisi daha yakındır? Her iki anlamı tartışınız.
4 — Şair, çevresi içinde kendisini hangi niteliğiyle değerlendiriyor? Dördüncü beyti bu yönden inceleyiniz.
5 — Bu, bir düşünce şiiri midir; yoksa, gönülde gizli kalmış, birikmiş duygular mı dile getiriliyor? Bu tip manzumeler, bu bakımdan, hangi şiir türüne girer?
6 — Manzumede söz hünerlerine, sanatlı söyleyişe pek yer verilmediğini, daha çok valin bir anlatıma baş vurulduğunu örnekler vererek belirtiniz.
*
ÎV
« ŞİKÂYETNÂME»den:
… Huzurlarına gittim. Bir cem’ gördüm ki hikâyeleri perişan. Ne safadan anda eser ve ne sıdkdan (doğruluktan) anda nişan var.
… Selâm verdim, «rüşvet değildir» deyü almadılar. Hüküm gösterdim, «faidesizdir» deyü rnültefit olmadılar (güler yüz göstermediler). Eğerçi zâhirde (görünüşte) suret-i itaat gösterdiler, amma zebân-ı hal (hal dili) ile cemi’ (bütün) sualime cevap verdiler.
YarcAmcı Bilgiler:
i a eyyune l-ashap (ey memurlar), bu ne fi’l-i hata (yanlış ş) ve çin-i ebrudur (kaş çatıklığıdır).
Dediler: Muttasıl bizim âdetimiz budur.
Dedim: Benim riayetimi (gözetilmemi) vacip (gerekli) görmüşler ve ana berât-ı tekaüt (emeklilik fermam) vermişler ki ondan hemişe ürekli) behrement olam (yararlananı) ve padişaha ferağ-i bâl (gönül latlığı) ile dua kılam.
Dediler: Ey miskin! Senin mezalimine girmişler (sana eziyet etmiş-r) ve sermâye-i tereddüt (geçersiz sermaye) vermişler ‘ki müdâm (sü-di) faidesiz cidal (savaş) edesin ve nâ-mübârek yüzler görüp nâ-mü-yim (sert) sözler işitesin.,
Dedim: Beratımın mazmunu (buyurduğu şey) ne için suret bulmaz? Dedim: Beratımın mazmunu (buyurduğu şey, içeriği) ne için suret ıaz?
Dedim: Böyle Evkaf zevâitsiz olur mu?
Dediler: Zaruıiyyat-ı Asitâne’den (İstanbul’un gereksinmelerinden) lyade kalırsa bizden kalır mı?
Dedim: Vakıf malın ziyade tasarruf etmek vebâlıdir (günahtır). Dediler: Akçemiz ile satın almışız, bize helaldir.
Dedim: Hesaba alsalar bu sülûkünüzün (tuttuğunuz yolun) fesadı zukluğu) bulunur.
Dediler: Bu hesap ikıyamette alınır.
Dedim: Dünyada dahi hesap olur haberin işitmişiz.
Dediler: Andan dahi bâfcimsiz (korkumuz) yoktur, kâtipleri râzı et-“şiz.
Gördüm ki sualime cevaptan gayri nesne vermezler ve bu berat ile îtim (ihtiyacımı) reva kılmağın reva görmezler. Nâ-çar (çaresiz) terk-i Ücadele kıldım ve me’yus ve mahrum gûşe-i uzletime, (yalnızlık köşe-) çekildim. Ben, beratımdan ihanet çektiğim için andan münfail (kı-;); beratım, benden faidesiz azap gördüğü için benden hacel (utanış)
4^wunii.
Yukarıdaki metin, Fuzûlî’nin «Şikâyetname» adiyle tanınmış olan mektubundan alınmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, Bağdat’ın fethi dolayısıyle, orada bulunuyordu (1534). Fuzûlî, «Bağdat Kasidesi»yle hükümdarın huzuruna çıktı, Ola görüştü. Geçim sıkıntısı içindeydi. Kanunî, ona, Bağdat Vakıflar İdaresin-günde dokuz akçe verilmesini uygun görmüştü. Fuzûlî, fermam almış, Vakıf-îdaresirie baş vurmuştu. Bütün çabasına karşın, bu parayı alamayınca durıı-Istanbul’a, Nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi’ye duyurmak istemiş ve bu mek-yazıp göndermişti.
Yukarıya, mektuptan, küçük bir parça alınmıştır.
Divan edebiyatı sanatçıları, düzyazıdaki ustalıklarını daha çok öykü ve Mitti» tllrlerinde gösterirlerdi. Bu gibi mektup ve öbür çeşit «ımatlı (HluyMltilNı dilde, «inşa»; bunlarm bir araya toplandığı kitaplar»
la «münşi» denirdi. Münşeatlar, yazarlarının <dlıui)f|f NINİIC^K , MUnşeat-ı Veysî, Münşeat-ı Akif Paşa gibi.
Yardımcı
Bilgiler;
1 — Fuzûlî ile memurlar arasındaki konuşmadan, o çağın bozukluklarıyle ilgili neler öğrendiniz? Bu sosyal bozuklukların, sizce, en üzücüsü hangisidir? Niçin?
2 — Yazar, memurlar için: «Hikâyetleri perişan, ne safa-dan anda eser ve ne sıdktan anda nişan var» diyor. Fuzûlî, memurları, nasıl bir ruh ve ahlâk durumu içinde görmüş?
3 — Memurların «ferman» karşısındaki ikiyüzlülükleri hangi sözlerle belirtiliyor? «Zâhirde suret-i itaat göstermek»le, «zeban-ı hal ile cemi suale cevap vermek» sözlerini bu bakımdan açıklayınız.
4 — Memurların, pervasızlıklarını «zeban-ı hal» ile de olsa açığa vurmalarını neye bağlarsınız?
5 — Mektupta, ince, zeki bir alay ve yergi var. Bu gibi söyleyişlere birkaç örnek gösteriniz.
6 — Selâm verdim, rüşvet değildir deyü almadılar sözü, edebiyatımızın, atasözleri gibi, ünlü söyleyişleri arasına girmiştir. Bu sözün gücü ve güzelliği nereden geliyor?
7 — Mektupta yer yer seci’lere rastlanıyor: Perişan – nişan, gösterdiler – verdiler, çîn-i ebrûdur – âdetimiz budur, cidâl edesin – sözler işitesin gibi.
Karşılıklı konuşmalardaki seci’li sözlere siz de örnekler bulunuz.
8 — Fuzûlî’nin bu yazısı, toplumsal bir konuya değiniyor ve sosyal bir yergi niteliği taşıyor. Bu konunun çıkış noktasının kişisel olduğunu belirtiniz.
1 — Metinde geçen anda, andan, deyü, olam, kılam sözcükleri değişik söyleyişleri, bugünküleriyle karşılaştırınız.
2 — Olam, kılam sözcükleri birer yardımcı fiil olduklarına göre bunların anlamlan hangi tür sözcüklerle tamamlanmıştır? Dilimizde başka ne gibi yardımcı fiiller var?
3 — Vakıf malın, haberin işitmişiz sözlerinin, bugünkü söyleyişimize göre eksiklerini tamamlayınız.
4 — «Vakıf malın ziyade tasarruf etmek vebâldir» tümcesinde geçen «tasarruf» sözcüğünün (Bir şeye sahip olma. Bir şeyi dilediği gibi yapma ve kullanma, îdare ile kullanma, tutum. Biriktirme, artırma) gibi sözlük anlamlan var. Bu tümcede hangi anlamıyle kullanılmıştır? Bu sözü, değişik anlamlanyle kullanınız.
5 — «Hesaba alsalar» sözünün anlamı nedir? Hesaba almak, hesaba gelmek, hesabına gelmek, hesaba katmak, hesabım görmek, hesap vermek, birisiyle hesabı olmak deyimlerinin anlamlannı söyleyiniz ve bunları birer tümcede kullanınız.
V
SEÇMELER
1
GAZEL
Hâsılım yoh ser-i kûyunda belâdan gayn Garezim yoh reh-i aşkında fenadan gayrı
Metin Üzerinde İnceleme:
Dil:
i-M-yu uezm-l gamem ey mâh ne bulsan yele ver Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Perde çek çehreme hicran günü ey kanlı sirişk Ki gözüm görmeye ol mâh-likadan gayrı
Yetti bî-kesliğim ol gayete kim çevremde Kimse yok çevrile girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbm ki bu seyl Komadı hiç imâret bu binadan gayrı
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyim Ne temettü’ bulunur bende sadâdan gayrı
2
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cananına Meyl-i cânân etmesin her kim ki kıymaz, canına
Canım cânâna vermektir kemâli âşıkm Vermeyen cân itiraf etmek gerek noksâmna
Aşk resmin âşık öğrenmek gerek pervâneden Rim yanar gördükçe şem’in âteş-i sûzânma
Aşk derdinin devası kabil-i derman değil Terk-i can derler bu derdin mûteber dermanına
Hiç kim cânân için can vermeğe lâf etmesin Kim geliptür bû sıfat ancak Fuzûlî şânına
3
«MURABBA»dan:
Perişan hâlin oldum sormadın hâl-i perişanını Gamından derde düştüm kılmadın1 tedbîr-i dermanım Ne dersin rüzgârım böyle mi geçsin gU/ol hftmm Gözüm cânım efendim sevdiğim dcvlıMİU
Seni terk etmezem çün ben beni sen dâhi terk etme
Amandır zâlim olma ben gibi mazlûmu incitme
Gözüm câmm efendim sevdiğim devletlü sultânını