Güneş sistemi içinde Dünya’mn yeri
Dünya, Güneş’ten başlayarak Güneş sisteminin üçüncü gezegenidir. Güneş de sayısız galaksilerden biri olan ve henüz hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Samanyolu’nu oluşturan 100 milyar yıldızdan biridir. Bununla birlikte uzay sondaları bize komşu gezegenler hakkında giderek daha kesin bilgiler gönderdikçe, Dünya hakkında belirli bir «idealist» kavramın yeniden doğuşuna tanık olmaktayız. Dünya’mn olağanüstü yapısı kendini özellikle bol suya sahip olmasıyla gösterir ki, üstünde yaşamın başlayıp gelişmesini sağlayan özelliklerden birini oluşturan bu özellik bu gezegene «Mavi Gezegen» adının verilmesini haklı çıkarmaktadır.
Astrofizikçilerin görüşüne göre, Güneş sisteminin düzenli bir dizilişe sahip olması, özellikle en küçük ve en yoğun dört gezegenin (yersel gezegen denilen kayaç yapılı, hidrojensiz ince bir atmosfere sahip Merkür, Venüs, Dünya ve Mars gezegenleri), Güneş’e yakın olması, buna karşılık, çevrelerindeki muazzam gaz tabakası ve halkalarıyla belirgin büyük gezegenlerin (Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün) Güneş’e uzak olması bir rastlantı değildir. Güneş’te, gezegenlerde ve yıldızlararası maddede, belirli atomların ve izotopların görece bol miktarda bulunduğunun gözlenmesi, öte yandan göktaşlarının ayrıntılı incelenmesi, özellikle de rad-yojeokronoloji yöntemiyle yapılan yaş belirlemeleri, Güneş’in ve gezegenlerin ortak kökenli olduğu varsayımının ileri sürülmesine yol açmıştır. Buna göre bu gökcisimleri, yıldızlararası bir buluttan aynı zaman dilimi içinde oluşmuştur. Bu bulutun merkezi büzülerek Güneş’i oluştururken, dışa doğru yer alan ve uçucu olmayan maddeler yoğunlaşıp pekişerek gezegenleri oluşturmuştur.
Göktaşlarının (bunların en eski olanlarının yaşı 4,5 milyar yıldır), Mars ile Jüpiter arasında yer alan asteroit kuşağından geldiği
İnsanoğlu ancak XX. yy’m ikinci yansında, Dünya’mn yıldızlara ve başka bazı gezegenlere göre, küçük bir gökcismi olduğunun, dört milyar yıldan beri yaşamın doğup geliştiği bir vaha halinde yavaş yavaş biçimlendiğinin bilincine varmıştır. Bununla birlikte yeryüzünün nazik dengesi, insan topluluklannın sanayi etkinlikleri yüzünden bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
DÜNV&
sanılmaktadır. Bunların çoğunu oluşturan maddeler çok tarklıdır. î>u kondriûerinkimyasal yapısı, yıldız! denin ve Güneş çemberinin maddesel yapısına çok nedenle bunların, başlangıçtaki gaz bulutunun yoğ kanıtları olduğu ileri sürülür.
Yıldızlararası madde bulutunun, Samanyolu için sırasında uğradığı dönüşümün kısa sürede gerçekl gerekir (200 milyon yıl). Güneş’in yoğuşmasmın sc da 10-5 milyon yıldan fazla sürmediği düşünülüyor, zegenlerin sonraki yaşamı göz önünde bulundum kısadır. Mesela, Dünya gibi büyük gezegenler için ı yüz milyon yıl kadar sürmüş ve birçok evreyi içerir ler, yoğıışma, topaklaşma ve farklılaşma evreleridir.
Yoğuşma evresinde, Güneş’i oluşturan bulutsı hızla düştü. Yüksek sıcaklıklara dayanan maddeler layında, uçucu elementler ise 200 °C dolayında yoğuşan maddeler gezegenleri oluşturmak üzere laşma); bu sırada açığa çıkan çekim enerjisi ve alüm radyoaktif izotopların parçalanması söz konuş sıcaklığını yemden artırdı. Birikme ve topaklaşma ‘ sıkışmayla, hem de göktaşlarının yağmasıyla gerçek maların önemi, Ay toprağının incelenmesiyle doğrı yüzeyindeki kraterlerin oluşması bundan 4,5 milya ruk noktasına ulaşmış, sonra, o evrede oluşmakta < zegenlerin göktaşlarını kendi üzerlerine çekmesiyl çarpmalar giderek azalmıştır). Bu çarpmalar sırasını küçük gezegen (planetoit) parçalanıp yok olmakla b rın çoğu giderek birbirine yapıştı ve bir gezegen oh yuta ulaştı. Bu süre içinde ortaya çıkan ısınma sonuı su gezegensi cisimler eridi ve homojen hale geldi. Bu ra gelen ağır soğuma dönemi, kimyasal elemenden oluşturmasına yol açtı. Olayın bu şekilde gerçekleş nik magmalar üzerinde yapılan gözlemlerden biliy kuvvetinin etkisiyle bu mineraller ayrılarak çekirde kabuk olarak farklılaştı; böylelikle farklılaşmış gezej Daha ağır olan demir, merkeze göçtü, daha hafif c onun çevresinde toplandı; uçucu öğeler ise sayısız ■ dışarı püskürerek atmosferi ve okyanusları oluşturdı sürekli jeolojik etkinlik içinde bulunması, Ay’ın tersi de eski meteoritlerin açtığı kraterlerin kapanmasına Güneş sisteminin içinde yer alan dokuz gezegen çok çeşitlilik, kütlelerini oluşturan kimyasal bileşim lanmaz; çünkü, bazı küçük farklılıklarda birlikte, kü leşimi oldukça benzerdir (demir, demir sülfür, silikat lılık, atmosferlerinin bileşiminden ileri gelir: Dünya a
e azot egemendir, Venüs ve Mars’mkinde karbon gazı, kinde hidrojen ve helyum, Titan’ınkinde (Satürn’ün uy-onyak ve metan egemendir. Bu gezegenlerin manyetik ırklıdır; ayrıca volkanik etkinliklerinde, ısı iletkenlikleri-:esine, başka yıldızların uyguladığı çekim kuvvetinin «sıcak nokta»larınm varlığına ve kendi çekim güçlerine ak farklılıklar görülür. Dünya bir yana bırakılırsa, atmos-ları belirli yaşam biçimlerinin doğmasına elverişli olan enden biri aşırı sıcak (Venüs), öteki ise buzla kaplıdır :ki buzdan kabuğun, donmuş bir okyanusa benzetilebi-an).
ndan, karbonlu meteoritlerde döteryumla zenginleşmiş, 1 miktarda su bulunan killer içeren bir organik polimere ş olması, galaksimizde yoğun molekül bulutlarının bu-la işaret eder. Gerçek birer yıldız fideliği olarak nitelen-:ek bu bulutların içinde kütlesel bir organosentez olayı gelmektedir. Dünya’mn esas hidrojen deposu olan .arın izotop durumunun incelenmesi, Dünya’nın ta eri bir (veya birçok) yıldızlararası organik bileşenler na maruz kaldığım düşündürmektedir.