Hâce Ali Râmîtenî (k.s.)
Hâce Ali Râmîtenî Hazretleri, Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye-i Aliyye’nin on ikinci halkasıdır.
Ali Râmîtenî Hazretleri, Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye-i Aliyye’nin on ikinci halkası olup, silsilenin on birincisi olan Mahmud Fağnevî Hazretleri’nin halifesi ve on üçüncü halka olan Hâce Muhammed Baba Semmâsî Hazretleri’nin üstazıdır.
Hâce Ali Râmîtenî (k.s.), Buhara yakınlarındaki Râmîten’de doğdu. Lakabı Azîzân’dır. Ali Râmîtenî Hazretleri dokumacılık yapardı. Dinî ilimleri mükemmel bir şekilde tahsilden sonra Mahmud Fağnevî Hazretleri’ne intisap etti. Üstazı Mahmud Fağnevî Hazretleri, vefatı yaklaşınca hilafeti Ali Râmîtenî’ye emanet etti.
Hâce Ali Râmîtenî Hazretleri, hocasının vefatından sonra Bu hara’dan Harezm’e göç eder. Şehrin girişine vardığında iki talebesini Celâleddin Harzemşah’a göndererek, bir dokumacının geldiğini, şehirde ikamet etmek istediğini söylemelerini ve müsaade ettiği takdirde kendisinden, mühürlü bir vesika almalarını tembih eder. Müridleri durumu hükümdara arz ederler. Önce bu talep karşısında şaşıran sultan, yine de onlara bu fermanı verir.
Fermanı alan ve şehrin kenar bir semtine yerleşen Hâce Azîzân Hazretleri, her gün işçilerin toplandığı yere giderek oradan bir kaç amele tutar ve onlara: “Şimdi abdestlerinizi alın ve ikindi vaktine kadar bizim sohbetimize katılın. Sonra da ücretlerinizi alıp evinize dönün.” buyururlardı. Böylece işçiler sadece Hâce Azî- zân Hazretleri’nin sohbetlerini dinler ve ibadetlerini yaparak ücretlerini alırlardı.
Hâce Azîzân Hazretleri’nin sohbetine bir katılan, onun lezzetini alan bir daha ayrılamıyor- du. Şöhreti bütün Harezm’e yayılıp, çevresi sevenlerle dolup taşınca bazı kimseler Hâce Hazretleri’ni sultana şikâyet ederek: “Şehirde bir şeyh ortaya çıktı. Bütün şehir onun arkasında ve izinde. Böyle giderse şehirdekiler onu kendilerine sultan seçerler ve siz de saltanatınızdan olursunuz.” dediler. Bunun üzerineCelâleddin Harzemşah, şehri terk etmesi için bir ferman yazdırarak
adamları ile Hâce Ali Râmîtenî Hazretleri’ne gönderdi. O da gelen elçilere: “Bizim elimizde kendilerinin imza ve mührü olan ve şehre girebileceğimize, burada kalabileceğimize dair bir ferman var. Eğer sultan, kendi imza ve mührünü inkâr ediyorsa biz şehri terk etmeye razıyız.” cevabını verdi.
Bunun üzerine Celâleddin Harzemşah, verdiği izni geri alma küçüklüğüne düşmez. Hatta bununla da kalmayıp Hâce Hazretleri’ni ziyaret eder, sohbetlerine katılır ve onun talebelerinden olur.
Hâce Azîzan Hazretleri, 721/1321 yılının Zilkâde ayında, yüz otuz yaşında vefat etti. Kabri, Buhara’da Râmîten kasabasında- dır ve hâlâ ziyaret edilmektedir.
Hâce Hazretleri’nin, Muhammed ve Hâce İbrahim adında iki oğlu vardı. Müridleri, Hâce Hazretleri’ne Hâce-i Büzürg (büyük hâce), oğlu Hâce Muhammed’e ise Hâce-i Hurd (küçük hâce) derlerdi. Hâce Ali Râmîtenî (k.s.) Hazretleri’nin, oğlu Hâce İbrahim dışında Hâce Muhammed Külâhdüz, Hâce Muhammed Bâverdî, Hâce Muhammed Hal- lâc, Hâce Muhammed Baba Sem- mâsî adında dört halifesi daha vardı. Hâce Ali Râmîtenî (k.s.) irşâd emânetini, halîfelerinden Muhammed Baba Semmâsî (k.s.) Hazretleri’ne teslim etti. ؛؛٢٤
Hâce Ali Râmîtenî (k.s.) Hazretler1¡, Şeyh Rükneddin Alâuddevle Simnânî ile mektuplaşmış ve Seyyid Atâ ile görüşmüştür. Bir gün Şeyh Simnânî, Hâce Ali Râmîtenî’ye bir talebesini gönderip şu sualin cevabını ister. ‘Bizler de sizler de fakirlere, miskinlere hizmet ediyor, onlara yemek yediriyoruz. Biz mükellef sofralar kuruyor,çeşit çeşit yemekler ikram ediyoruz, sizse elinizde olanı veriyorsunuz. Buna rağmen insanlar sizden razı oluyor, size teşekkür ediyor, bizden razı olmuyor, şikayetçi oluyorlar. Bunun sebebi nedir?
Ali Râmîtenî Hazretleri şöyle cevap verdiler: “Yaptığı iyilikleri başa kakarak hizmet edenler çoktur. Yaptığı iyiliğin kabulünü ümit ederek hizmet edenler ise azdır. Sizler bu şekilde hizmet etmeye çalışın ki, hiç kimse size karşı öfkelenip şikayetçi olmasın.
“Hâce Azîzan Hazretleri, 721/1321 yılının Zilkâde ayında, yüz otuz yaşında vefat etti. Kabri, Buhara’da Râmîten kasabasındadır ve hâlâ ziyaret edilmektedir.
Kaynaklar: Fahreddin Ali Safî b. Hüseyin el-Vâiz, Reşahât Aynu’l-Hayât (Trc. Kazânî, Muhammed Murad el-Minze- levî, el-Mektebetü’l-Mahmûdiyye, İstanbul ts.; Muhammed Kâdî, Silsiletü’l-Ârifîn ve Tezkiretü’s-Sıddîkîn, Süley- maniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi, 2830; Abdülmecid b. Muhammed Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye fî Ecillâi’s-Sâde- ti’n-Nakşibendiyye, Dârü’l-Beyrûtî, ts.; Hocazâde Ahmed Hilmi, Hadîkatü’l-Evliyâ, 1318; Abdurrahman b. Ahmed el-Câmî (Molla Câmî), Nefahâtü’l-Üns min Hadarâti’l- Kuds, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2003; Yusuf b. İsmail en- Nebhânî, Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiy- ye, 2002; Lâmiî Çelebi, Nefehâtü’l-Üns min Hadarâti’l- Kuds Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1980.