Umûmiyetle ölümden önce bir hastalık bahis mevzûudur. İslâm’ın korunmasını titizlikle istediği beş esastan birisi de hayat ve sıhhattir. Bu sebepledir ki İslâm’da intihar büyük günahlar arasında yer almıştır. Sıhhati korumak insanın vazifesi olduğu gibi hastalandığı takdirde sabretmek, bunu hayırlı telâkki etmek, Allah’a ve onun kullarına şikâyetini edep içinde yapmak ve her imkâna başvurarak hastalığın tedavisine çalışmak da onun önemli vazifeleri cümlesindendir. Bu vazifelere ışık tutan naslar vardır:
1 — «Müslümana hiçbir zahmet, hastalık, keder ve eziyet isâbet etmez ki -hattâ ona batan diken için bile- Allah bunları onun günahlarına keffâret kılmasın.» (1)
2 — «Şu iman ehlinin işine şaşmamak mümkün değil; bütün işleri hayırlı -bu da yalnız mu mine mahsustur-, başına sevinecek bir iş gelse şükreder ve hakkında hayır olur; basma bir zarar gelse sabreder bu da onun için hayır olur.» (2)
3 — Hz. Peygamber (s.a.) Âişe, Esmâ gibi yakınlarına hastalık ve acılarını ifâde etmiş meselâ «of başım nasıl ağrıyor!» demişlerdir. Ancak bu şikâyetleri yaparken, Allah’a karşı kulluk edebini titizlikle korumuşlardır. (3)
4 — «Kul hastalandığı veya yolculuk yaptığı sırada tıpkı sıhhatli ve mukîm iken yaptığı ibâdetlerin sevabını alır.» (4)
5 — Şuradan buradan gelen bedeviler Hz. Peygamber (s.a.)’e sordular: «— Ya Rasûlullâh tedâviye başvuralım mı? Şöyle buyurdu: — Tedavi olunuz; çünkü Allah her hastalık için bir de ilâç ve tedavi yaratmıştır; bundan bir dert müstesnadır ki o da ihtiyarlıktır.» (5)
Hz. Peygamber hastalıkların tedavisini emrettiği gibi bizzat -günün şart ve imkânları içinde- tedavi olmuştur. Maddî tedavi ve ilaç ile beraber manevi tedaviye de müracaat etmiş, bunun için duâ ve âyetler okumuş ve okuyanları tasvib eylemiştir. Ancak burada hatırlanması gereken önemli hususlar vardır:
a) Rasûl-i Ekrem okunan duaların anlaşılır olmasını, şifâ dileyen ifâdeler taşımasını istemiş; âyetlerin tahrif edilmesini, mânası olmayan birtakım ifadelerin kullanılmasını menetmiş- tir.
b) Nazarlık, boncuk vb. takılmasını yasaklamış, bunu yapanları şiddetle kınamıştır.
c) Âyet ve duâlann yazılarak taşınmasına gelince:
Abdullah b. Amr’ın rivâyetine göre Hz. Peygamber uykuda korkanlar için şu duâyı okumalarını tavsiye buyurmuşlardır:
«Aûzü bi-kelimâtillahi’t-tâmmeti min ğadabihî ve ikaabihî ve şerri-ibâdihî min hemezâti’ş-şeyâtîn ve en yahdurûn.»
Râvi Abdullah b. Amr bu duâyı aklı eren çocuklarına öğretir, aklı ermeyenler için de yazıp boyunlarına asardı.
Din bilginlerinden bir kısmı bu meyanda Hz. Âişe, Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve şâfiilerin bir çoğu yukardaki rivâyeti göz- önüne, alarak bunun câiz olduğunu söylemişlerdir.
îbn Abbâs, İbn Mes’ûd, hanefiler ve bazı şâfiiler de nazarlık vb. taşınmaması hakkındaki rivâyetlere bakarak âyet ve duâlann da yazılıp taşınmasının câiz olmadığı görüşünü benimsemişlerdir. (6)
Muskacılığın bir meslek haline gelmemesi, dinin ve dinî duyguların hasis menfaatlere âlet edilmemesi, bakımından ikinci görüş dikkat çekicidir. Çocuklara ve okuma bilmeyenlere bilenler, bir menfaat beklemeden okumalıdırlar. Okuyacak bulunmazsa yazma yoluna başvurulur.
Tıbbî tedavi yanında telkin ve duâ ile tedavi usulü, aradan onaört asır geçtikten sonra, müsbet ilmin de dikkatini çekmiş. Avrupa ve Amerika’da bu usul ile tedavi yapan şifâ yurtları açılmıştır.