hidrojen bombası
Hidrojen izotopları arasındaki nükleerfüzyontepkime- sinin oluşturduğu enerjinin, denetimsiz biçimde patla- yarak açığa çıktığı güçlü silah. Nükleer füzyon, küçük atom çekirdeklerinin, daha büyük bir atomun çekirdeğini oluşturacak biçimde bir araya gelmesidir. Büyük çekirdekteki tanecikleri birarada tutan bağlanma enerjisi, küçük çekirdek taneciklerini tutan enerjiden küçük olduğundan, füzyon sonucu büyük miktarda enerji açığa çıkar. Apansız bir füzyon olayı sırasında, tepkimeye giren milyonlarca çekirdekten serbest kalan enerji, çok güçlü bir patlamaya yol açar. Gerçekten, hidrojen bombası, insanların yaptığı en yıkıcı bombadır ve atom bombasından çok daha güçlüdür.
Füzyon. Nükleer füzyon kendiliğinden oluşmaz. Normal olarak ikisi de artı yüklü olan iki çekirdek, birbirini iter. Çekirdeklerin birleşmesi için, uygun koşulların sağlanması gerekir: Başlangıçta çekirdekler olabildiğince yakın bulunmalı ve birbirlerine doğru çok büyük.bir hızla hareket etmelidirler. Yüksek hızları elde etmgk için, bileşenler, birkaç yüz milyon derece sıcaklığa kadar ısıtılır (bu nedenle hidrojen bombasına, “termonükleer bomba” da denir). Bir kez sıcaklığa ulaşılınca, füzyon olayı başlar ve salınan enerji, yüksek sıcaklığı korur. Tepkime, radyoaktif madde tükenene kadar ya da radyoaktif madde parçalarının kritik sıcaklık bölgesi dışına saçılmasına kadar sürer. Füzyon olayının oluşup bitmesi, son derece kısa bir sürede gerçekleşir.
Hidrojen bombasında, hidrojenden çok hidrojenin izotopları olan döteryum ve trityum kullanılır. Döteryum doğal olarak, sözgelimi döteryum oksit(D20 ya da ağırsu) halinde bulunur. Suda, 5 000’de 1 oranında 0 vardır.’Sudan, döteryum özütlenip arıtılabilir. Trityumsa, radyoaktif bir izotoptur. Doğal olarak bulunmaz. Yapay yoldan elde edilmesi gerekir. Lityum-6 (atom ağırlığı 6 olan, alkali lityum metalinin bir izotopu), nötron bombardımanına tutulursa, helyum ve trityuma ayrışır.-«MM»
ötürü atom bombasımnkinden çok daha yüksektir. Birinci neden,hidrojenin bilinen elementlerin en hafifi olmasıdır. Belirli hacimdeki döteryum ya da trityum, aynı hacimdeki uranyum ya da plütonyumdan çok daha fazla füzyon oluşturacak çekirdek içerir. Gerçekten, kuramsal olarak, belirli kütledeki döteryum, tam kavuşum sırasında, aynı kütledeki U235‘in saldığı enerjinin üç katını açığa çıkarır. İkinci nedense, hidrojen bombasının büyüklüğünün, atom bombasınınki gibi sınırlı olmamasıdır. Atom bombasında zincirleme tepkimenin sürebilmesi gerekir; ama bomba patladığında, bu maddelerin çoğu kullanılmadan uzağa fırlayacağından, zincirleme tepkime kendiliğinden durur. Oysa hidrojen bombasında, yeterli sıcaklığın bulunduğu her noktada, füzyon verecek bütün madde tükenene kadar tepkime sürer. Hidrojen bombasının büyüklüğü, yalnızca bir uçağın ya da roketin taşıyacağı ağırlıkla sınırlıdır. Hidrojen bombası denemeleri. İlk hidrojen bombası denemesi, 1 Kasım 1952’de, Büyük Okyanus’taki Bikini adasında, ABD tarafından gerçekleştirildi. Bu denemede 5-7 megatonluk (5-7 milyon tonlukTNT patlamasına eşdeğer) bir patlama elde edildi. Sovyetler Birliği’yse, ilk hidrojen bombası denemesini 21 Ağustos 1953’te yaptı. O tarihten bu yana Ingiltere, Fransa ve Çin de hidrojen bombaları yapıp denediler. Günümüze kadar yapılan en büyük hidrojen bombasını, SSCB 30 Ağustos 1961’de patlattı. Bu 60 megatonluk bir bombaydı. Bir karşılaştırma yapılırsa, İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonya’ya atılan atom bombası, yalnızca 15 kiloton (150 ton TNT’ye eşdeğer) gücündeydi (en büyük atom bombasının gücü de, birkaç yüz kiloton dolayındadır).
Hidrojen bombası savaşlarda kullanılmamıştır; ama deneme patlamaları sonucu, istenmeyen etkilerin ortaya çıktığı görülmüştür. Özellikle radyoaktif artıklar süte, yiyeceklere sızmakta ve kanser gibi ciddi hastalıklara neden olmaktadır. Bu tür tehlikeleri en aza indirmek için, Ağustos 1963’te ABD, SSCB ve İngiltere arasında, atmosferde uzayda ve su altında nükleer denemeleri yasaklayan bir anlaşma imzalanmıştır (radyoaktif artıkların atmosfere yayılmasını engelleyici önlemler alınması koşuluyla, bu tür denemelerin ancak yer altında yapılmasına izin veriliyordu). O tarihten sonra, birçok devlet söz konusu anlaşmayı imzalamıştır; ama iki ülke, Fransa ve Çin, henüz bu anlaşmaya katılmamışlardır ve Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin büyük protestolarına karşın, zaman zaman atmosferde nükleer denemeler yapmışlardır.