Genel

HIRİSTİYANLIK

HIRİSTİYANLIKhıristiyanlık

HIRİSTİYANLIK
Hıristiyanlık dünyadaki tek tanrılı üç bü dinden biridir; Musevîlik ve Müslümanlı o da tek bir Allah’a inancı savunur ve ö| Bu anlayışla insan hayatına bazı değerle yüklemeye çalışır ve bir kurtuluş yolu gösterir. Hem İncil’de, hem İsa’nın şahs: bir vahiy dini olarak «Tann’nın resulü»r özel bir yer verir.

HIRİSTİYANLIĞIN DOĞUŞU

MS 27-30 yılları arasında Filistin’de vaazlar vermiş bir ber ve din reformcusu olan İsa’nın başlattığı hareket Hı: ğm kaynağıdır. Bu dönemde Filistin Roma’ya aitti ve t denilen ayrı bir dini olduğu ve tek bir Tanrı’ya inandığı tanrıcılık veya monoteizm), Roma İmparatorluğu içind statüye sahipti. Yabancı işgali ülkede şiddetli tepkileı yor ve yerel siyasî iktidar dağılmış, zayıflamış ve çeşitl arasında paylaşılmış bulunuyordu. Kendi de Rom olan son Yahudi kralı Herodes’in oğulları, Suriye eyale komutan ve genel valisine bağlı bir Roma valisinin kont daydı. Vergiler ağırdı; sosyal ve politik istikrarsızlığın ye nî çalkantılar da yaygındı. Musevîlik birçok akıma ayrı] cak dinî uygulamalar ve Kudüs Tapınağı’nın rolü hâkiı arasında ortak unsurlardı.

Büyük İskender’in MÖ IV. yy içindeki fetihlerinden: nan ve Doğu dünyalarının karşılaşması yeni bir kültür yi bu bütün Akdeniz havzasının kültürü olmuştu: Helenizı tür kendi diliyle (Yunanca) birlikte Roma tmpara torlu j dan benimsenmişti. Ama İmparatorluğun asimilasyor özlemi ve hâkim güçle yaptığı dinî ve siyasî uzlaşmalar ğin bünyesinde protesto harekederine yol açıyordu. Tanrı tarafından adalet ve barışı hâkim kılmak için göı bir Mesih bekliyor ve bu heyecanlı bekleyiş onlara güç ’

Musevîlikte reform harekederi çok çeşitliydi. Kimi, 2 bi, milliyetçi bir kisveye bürünmüş, kimi ise, çölde toplı linde yaşayan Essenliler tarikatı gibi, dinî protesto odaklaşmıştı. Bunlardan biri de, önemli merkezlerin d azlar veren ve insanları vaftiz eden Vaftizci Yahya’nın akımdı. Yahya’nın vaftizi günahların affını amaçlıyor vı Musevîliğin Kudüs Tapınağı’nda Tanrı’ya sunulan kurl fettiği rolü oynuyordu.

İsa’nm hareketi ve Musevîlik

İsa, büyük bir olasılıkla, Tanrı’nın saltanatının ve kıy; km olduğunu müjdeleyen Yahya’nın tilmizlerinden biri gibi, Tapınak aleyhinde polemiklere giriyor ve Tanrı’n tını tebşir ediyordu. Ancak vaftizcilerden şu noktada a; o Tann’nın gazabından çok sevgisi üzerinde duruyoı bölgesinin Nasıra şehrinde doğan ve risaletine orad< İsa’nın hayatı hakkındaki bilgilerimizin başlıca kayna, Ama Incil’in İsa’nın hayatına ait ilk dört kitabı birer bi mayıp dinî öğretiye yönelik çeşidi yorumlardır. Yine gezgin bir vaiz olduğu, etrafına tilmizler ve müritleı ders verdiği ve hastaları iyi ettiği az çok kesinlikle biliı Isa yeni bir din kurmak istememiştir; sadece, Tanrı’mr m müjdeleyerek, onun iradesini anlamanın Musevî “V farklı bir yolunu göstererek ve Tapınak kurumunun 1 kaldırarak Musevîlikte bir reform gerçekleştirmek ist< kat Musevî Yasası’na göre Tapınak’a ilişkin tutumu dir

«Les Grandes Heures d’Anne de Bretagne» (Anne de Bretagne’ın Büyük Dua Saatleri) adlı tablo (anonim, XVI. yy; Millî Kütüphane,

Paris). Hagiografik bir efsaneye göre, Hıristiyan centurio (yüzbaşı, bölük komutanı) Acacius imparatorlann tannlanna kurban kesmekten kaçındığı için 10000 lejyoneriyle birlikte Ağn Dağı’nda işkenceyle şehit edilmiştir.
İÇİNDİ

HIRİSTİYANLIĞIN HIRİSTIYAJ VE î XX. YY’IN S’ HIRİS HIRlSTTı SAPKINLIK HAR ORTAÇAĞ’DAN I

_ . – • i. ycI açtı ve neticede Romalıların geleneksel çarmıh iş-:;- geçirilerek idam edildi. Ölümünden sonra, havarîle-

– etrafında birleştiler ve onun Tanrı’mn gerçek resu-r-‘~bu şekilde kanıtlanmış olduğu kabul edildi. Başlan-: -_e Musevîliğin bünyesi içinde bir reform hareketinden . i’ l~a hareketi böyle doğdu.

•_ .jrîier; ve müritleri Kudüs’te bir araya geldiler ve In-: • _~en müjdeyi verdiler: Tanrı İsa’nın şahsında tecelli et-: – f -;_£nen Mesih (Hıristos) oydu. Onlara katılanlar içinde,

– ;-:-T_âa yaşamış olup Yunan kültürüne ve evrenselliğine .i ■ .ıhudiler de vardı. Bunlar Yahudi kurumlarına, Filistin

: . • .dilere oranla daha eleştirel gözle bakıyorlardı. :;r~eden Isa hareketi Musevîliğin sınırlarını aştı. Tan-seçilmiş kavim) dışında kalanları, Musevîliğin alame-. ^ izi taşımayanları (sünnetsizleri) ve Musevî yasa ve

■.; — ;.=r^-.e uymayanları da arasına kabul etti. Antakya’da

– :—‘ara Hıristiyan (Yunanca Hıristos’dan) adı verildi. İki -jrrınnden iyice ayrılmış, Hıristiyanlık doğmuştu.

t. Hıristiyan toplulukları

tarafından çarmıha gerilen Nasıralı Isa’nın ölümün-bildiğine ve insanlar arasında hâlâ canlı olarak hazır

■ :.; – jıs ranmak her ne kadar Hıristiyanlığın temelini teş-. : zt, bu varlığın anlamı, hayatın ve Isa’nın misyonunun “ ı_-as: daha o zaman çeşidi yorumlara yol açtı.

: -İnsayanlığın ilk akımlarından birinin, dua etmek, mü-■sft^zmde hazır bulunmak ve aynı sofrada yemek ye-.-rrlanıp bir araya gelen müminlerinin gözünde Isa her

• . – zs Kutsal Kitap’ta dönüşü müjdelenen ve beklenen Me-: .”J yakın bir akıma göreyse, Hıristiyanlık inancı her şey-

– : i rari bir itaat, Isa’nın mesajına ve Musevî Yasası’na ge-

yoruma inanmaktı. Merkezi Kudüs olan, bunların iki-

• : t srklı bir başka akım ise, Isa’nın şahsında zamanın so-.■ ; ~_r zamanın, Kıyametin Hâkimi’ni görüyor ve bu varlı-ı – .. -.r.unu müminlerine gönderdiğine inanıyordu. Bu akı–.:-saplan evlerini barklarını terk ederek seyyar vaizliğe -..iz “ss dünyanın sonunu bekleyerek yaşayıp, hastalara şifa ■_i: böylelikle Filistin ve Suriye’yi baştan başa Hıristiyan-; .ir — :ğer taraftan, Helenistik Musevîlerden çıkan Hıristi-

iizlannı Musevî olmayan çevrelere yönelttiler. Karar-

– ;_== Antakya’dan misyonerliğe çıkarak yeni dini Doğu m , -relerine yaymaya çalıştılar. Bunların inancının temeli : • irisini insanlığın kurtuluşu için feda etmiş olan Isa’nın

Az bilinen bir başka akım muhtemelen Anadolu’da or-. • olan Yahyacılık akımıdır.

ı ■ ~ ann her birinin öne çıkmış kişileri vardı. İsa’nın etra-

• – .ır.an kadınlı erkekli geniş grubun arasında ve özellikle . -livan diye bilinen yakın çevresinin içinde en çok sivrilen İsa’nın ölümünden sonra, yakınları da nüfuz sahibi ol-ısr-v, Petrus’un Roma’ya gitmesinden sonra Kudüs toplu-geçti. Helenisderin temsilcisi ise Paulus’tu. Petrus •. .• ‘3c Hıristiyanlığın en büyük iki şahsiyetinden biri odur. •cin kırlarından imparatorluk şehirlerine. Isa zamanın-yy henüz kırsal bir bölgeydi ve nüfusunun büyük çoğunlu-_vü. Daha sonra hareket Suriye’ye ve şehirlerine yayıldı. ;: ;=r Hıristiyanlık çok çabuk din ve milliyet sınırlarını aşa-: -Ya Imparatorluğu’nun gücünü meydana getiren Akdeniz , _-ial<i kara ve deniz yollarından, kültür ve yönetim dilin-.: ı-lar.dı. Şehitlerin teşkil ettiği geniş kültürel ve dinî ortarcv-: yIİ. Hıristiyanlık propagandası, Musevî tektanrıcılığının .- .«tun ahlakî niteliklerinin cazibesinden yararlandı, nrasorluğun Musevî topluluklarının oturduğu büyük şehir-ı rrisyonerler mesajlarım önce sinagoglarda iletmeye baş-J.iusevîliğin sempatizanları (ki bunlara «Tanrı’dan kor-ieriyordu) milliyetçi ve imtiyazlı bir nitelik taşıyan gele-cgretileri reddeden vaazlardan etkilendiler. Ama Musevî-

– =-inde fazla revaç bulmayan Hıristiyanlık, daha çok He-r iünyanın dinî ve felsefî düşünce biçimleriyle karşılaştığı

içinde yayılmaya başladı.

– ca çok yaygın olan Doğu kökenli «kurtuluş» dinleri mis-

– -scrübe kazandırıyor ve öbür dünya için umut veriyordu.

■ dinî rekabet karşısında bulunan Hıristiyanlık ise belirli .Yünler topluluğuna münhasır olmayan evrensel bir se-~ ssajıyla insanlara alenen çağrıda bulunuyor ve başka din-r-Lıkte yaşamayı», her türlü din ve düşünce sistemi karışı-i/llektizmi reddediyordu.

T-B İmparatorluğu bu din furyasına meydanı boş bırakıyor, -Yraratorun kültü olan tek bir ideolojiyi empoze ediyordu.
Bir inanca pekâlâ bir başkasının eklenebileceği bu bağdaştırıcı ortamda, tek bir Tanrı bulunduğunu ve insanların ancak ona ibadet edebileceklerini iddia eden Musevîlik katı bir tektanrıcılık uyguluyor ve bu özgün kavram imparatorluk otoritelerinden bir tepki görmüyordu. Hıristiyanlar da tektanrıcı oldukları için, onlar da önceleri Musevilerle aynı statüden yararlandılar ve Roma yasaları tarafından imparator kültünde muaf tutuldular. Ama ne zaman ki başka bir dine mensup oldukları anlaşıldı, durumları bozuldu.

I. yy’ın ikinci yarısından II. yy’a kadar şiddetli baskılara maruz kaldılar. III. yy ile IV. yy’m başlarında ise bu baskılar gittikçe arttı ve sistematik bir işkence şeklini aldı.

Birbirlerine uymayan topluluklar. Hıristiyanlığın yayılması iki odak etrafında gerçekleşti: gezici vaizler ve bunların arkalarında bıraktıkları yerleşik sempatizan grupları. Yavaş yavaş Kilise (ecclesia, «toplantıya çağrılan meclis») adı verilen ve Yunan sitesine özgü bir kurum olan mahallî topluluklar teşekkül etti. Bu terim zamanla iki anlama gelmeye başladı: belirli bir yerde bir araya gelen müminler grubu ve bir bütün olarak «Isa’nın Kilisesini oluşturan Hıristiyanların toplamı. Kendi binaları olmadığından, bu dinî cemaatler, toplumsal durumları çok farklı olan insanların evinde toplanmaya başladılar (köleler, hür insanlar, yükselen sınıflar, sıradan insanlar gibi). Bunlar tıpkı vaktiyle Filistin’de Isa’nın etrafında toplanmış olan gruplara benziyordu.

Bu cemaatler genellikle pagan (putperest) kökenli Hıristiyan-larla Musevî kökenli Hıristiyanlardan veya yakın çevrelerden gelen insanlardan oluşuyordu. Aralarındaki ayrılıklar sorun yaratmaktan geri kalmadı: kimliklerine bağlı ve Tanrı’nın seçilmiş kav-mine mensup olmanın bilincinde olan Musevî kökenli Hıristiyan-lar yemeklerini ve özellikle müminlerin iman birliğini ve Tanrı ile ilişkilerini tesis ve temsil eden ekmek ve şarabı, bu konudaki ilkeleri bilmeyen pagan kökenli Hıristiyanlarla paylaşmak istemediler. Hıristiyanlığın’bu ilk döneminde ortaya çıkan sorun şuydu: Isa’nın Incil’inden (müjdesinden) faydalanmak için, Musevîlikten geçmek şart mıydı? inayetten (Tanrı’nın karşılıksız affından) yararlanmak için, önce Tanrı’mn seçilmiş kavmine katılmak ve onun işareti olan sünnet ameliyesini yaptırmak ve amel konusunda diğer Musevî yasalarına uymak gerekli miydi? Incil’in kayıtsız ve şartsız paganlara da açık olmasını savunanların başında gelen havari Paulus’un görüşü ve inancı bu konuda galip geldiyse de, sorun tartışma ve anlaşmazlıklara yol açmaktan geri kalmadı.
HIRİSTİYAN AMENTÜSÜ

Hıristiyan amentüsü bütün Hıristiyan Kiliseleri’nin ayin düzeninde Tann’ya inancın ifade ve ikran (bir nevi kelimei şahadet) olup IH. yy’da inanç ve ibadetlerin tespitine başlandığı dönemde ortaya çıkmıştır. Teslisin üçlü şemasına paralel olarak üç kısma aynlmıştır: «Tanrı’ya inanıyorum», «Hazreti Isa’ya inanıyorum» ve «Kutsal Ruh’a inanıyorum». Tan-n kadiri mutlak Baba olarak göklerin ve dünyanın yaratıcısıdır. İsa ise tek Oğul oİarak daha ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiş, doğuşu, çektiği acılar, ölümü ve dirilişi, göğe çıkışı teker teker anlatılmış ve bugünkü durumundan bahsedilirken de Tann’nın sağında yer aldığı ve kıyamet gününde dünyaya döneceği anı beklediği belirtilmiştir. Kutsal Ruh’a da inanılması gerektiği ifade edildikten sonra evrensel Kilise, Tanrı’nın mağfireti, ölümden sonra diriliş ve ebedî hayat inancı teyit edilmiştir.
Aziz Gennaro’nun katakompu

(V. yy; Napoli). Hıristiyanlar böyle yeraltı mezarlıklarında toplanarak cesetleri buraya bırakılan şehitlerini anarlardı.

HIRİSTİYAN BAYRAMLARI

Hıristiyanlığın başlangıcından beri, Paskalyalar coşkulu bir şekilde kutlanmıştır (Isa’nın çarmıhta ölüıriün-den üç gün sonra dirilişi). Paskalya’dan önceki haftaya kutsal hafta denmiştir: Isa’nın Kudüs’e girdiği gün sayılan pazar günüyle başlar ve kutsal perşembe, cuma ve cumartesi günleriyle sona erer.

Isa’nın göğe yükselişi ve Baba’nın yanına çıkışı Paskalya’dan 40 gün sonra, ve Kutsal Ruh’un havarilere gönderilişiyle bir 10 gün daha geçtikten sonra kutlanır.

IV. yy’dan beri, Batı Kiliseleri kış dönencesinde İsa’nın doğum yıldönümünü kutlar. Noel 25 aralıkta kutlanır. Doğu Kiliseleri İsa’nın hem doğuşunu, hem de 6 ocakta vaftizini kutlar: haçın suya atılma yortusu.

Noel ve Paskalya bayramlarının birer hazırlık dönemi vardır. Noel «arife»si aralık ayının ilk pazar günü, büyük perhiz ise Paskalya’dan 46 gün önce başlar.

Yüzyıllar boyunca başka bayramlar da ortaya çıkmıştır. Azizlerin günü, 1 kasımda bütün ermişler adına toplu olarak kutlanır. 15 ağustosta Katolikler Bakire’nin (Isa’nın anası Meryem’in) göğe çıkarılışını kutlarlar. Ortodokslar ise Meryem’in Uykuya Dalışı’nı, yani azizler camiasına katılışını kutlarlar. Azizler günü ve Meryem yortusu Protestan Kiliseleri tarafından kutlanmaz.
HIRİSTİYAN İNANCI VE KİLİSELERİ

Hıristiyan tektanrıcılığmda, Tanrı’mn mağfiret ve inayeti hayatın ölümle sona ermediğinin işaretidir. Bu inanç, İncil ve Hıristiyan Kiliseleri’nin teşkil ettiği İnsanî kurumlar sayesinde yüzyıllar boyu kendini kabul ettirmiştir.

Hıristiyanlığın kutsal kitapları

Hazreti Isa’nın ilk müritlerinin benimsedikleri dinî başvuru metinleri Musevîlikten gelen metinler olmuştur: sonradan Eski Ahit adım vermiş oldukları bu kitaplardan, kendi anlayışlarına göre, İsa’nın gelişini haber veren ve misyonunun anlamını açıklayan manalar çıkarmışlardır. Ama bu metinler, Hıristiyanlann toplum içindeki yerlerini ve eski dinler karşısındaki durumlarını açıklamaya ve cemaaderle seyyar vaizler arasındaki görüş ayrılıklarını gidermeye yeterli değildi. Kiliseler’e yol göstermek için, havari Pau-lus MÖ 50-60 yılları arasında bir dizi mektup kaleme aldı ve bunlar her cemaatin bir nüshasını elde edebileceği bir derleme haline getirildi. Bu mektuplar ve MS 70 ile I. yy’ın sonu arasında oluşturulan Incil’ler din öğretimi ve toplantılarda okunmak için kullanılmıştır. Hıristiyanlık üzerine yazıların üretimi II. yy boyunca devam etmiş ve ondan sonra artık ardı arkası kesilmemiştir.

II. yy’ın ortalarına doğru, bu yazılar arasında bir seçim yapmak zarureti ortaya çıkmıştır. Böylece hem asıllarına sadakat sağlanabilecek, hem de gitgide daha geniş bir yer işgal etmeye başlayan Kiliseler arasında bir bağlantı kurulabilecekti. Bunun sonucu olarak bağımsız gelenekler gelişti. IV. yy’ın ortasında tek bir liste tespit edildi: Yeni Ahit bu listedeki metinlerden oluşur.

Tanrı: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh

ilk Hıristiyan toplulukları Isa’ya birçok unvanlar verdiler: «Efendi», «Tanrı’mn Oğlu» ve «Hıristos» (Mesih). Pagan kökenli Hıristiyanlar için, Hıristos unvanı Musevî dünyasında taşıdığı anlamı taşımıyordu; çok geçmeden özel bir anlam kazandı ve İsa adım birleştirerek çift bir ad oluşturdu: Jesus Hıristos (Isa Mesih). Bu bileşik addaki İsa (Jesus) Nasıra’da dünyaya gelen insamn hayatına ve ölümüne, yani maddî ve biyolojik kişiliğine, Hıristos ise İsa’nın öldükten sonra dirildiği inancımn bu Mesih’e yakıştırdığı özel misyon ve onura atıfta bulunur. Tanrı ile İsa arasındaki ilişki Hıristiyan inancının en önemli özelliğini oluşturur.

İsa, Tanrı’mn iradesini ve inayetini kendine özgü bir şekilde açıklayandır. Eski Ahit metinlerinde, Tanrı dünyamn yaratıcısıdır, canlıları ve eşyayı adlandıran ve onlara varlık verendir; insanlara hayat bağışlayan ve karşılığında onlardan bazı şeyler isteyendir. Bu Tanrı aym zamanda diyaloga açık bir Tamı’dır, kişisel bir Tan-rı’dır ve tarihi insanlık tarihiyle karışır. Hıristiyan teolojisine göre, insan ancak Isa aracılığıyla Tanrı’ya ulaşır ve Isa Tanrı’mn dünyaya dönük yüzüdür. Tanrı ile İsa arasındaki eşsiz ve derin ilişki Baba ve Oğul terimlerinde tecelli eder.
Üç kişide tecessüm eden tek Tanrı. İsa’nın öldükter dirildiğine inanmakla insanlar Tanrı’mn ölüme karşı bir za zandığına ve bunun kanıtı olarak kendilerine ölüme rağr ölümün ötesinde bir hayat bahşettiğine de inamrlar ve bu başka türlü bir varlık biçimini de kanıtlar. Bu varlık özelli sanlar için hem bir tesselli, hem bir destek olan Kutsal Rul celli eder. Kutsal Ruh Isa’mn sözlerini ezberletir, onların î maşım sağlar ve böylece iman edenlerin hayatına ilharr Tanrı’mn ve insanla ilişkisinin çeşitli biçimleri ilkel Kilise yoğun bir tefekkürün konusu olmuştur.

Tartışmalar ilk zamanlarda htristoloji denilen İsa bilimi üz yoğunlaşmıştır: İsa’nın nasıl aym zamanda hem insan, herr olduğu; diğer bir deyişle tek Tanrı’nın nasıl aym zamanda h< ba, hem Oğlu olabileceği açıklanmaya çalışılmıştır. Hav Sembolü gibi eski Hıristiyan amentüleri (III. yy) Tanrı ile Isa; daki ilişkileri derinlemesine yorumlayarak imanın ana ha saptamaya çalışmıştır. Ama çok geçmeden fikir aynlıkları çıkmış ve Hıristiyanlık Roma Imparatorluğu’nun resmî dini gelince, imparatorlar Hıristiyan birliği denilen geniş katılım siller toplayarak onları Kilise’nin evrensel dogmalarım tes mekle görevlendirdiler. Tanrı’mn üç kişide tecelli eden tek bı rı olduğunu ileri süren teslis öğretisi ve inancı bütün Kilisele fından kabul edilmiş dogmalardan biridir. Yeni Ahit’te bu ş ifade edilmemiş olmakla beraber, onun tanıklığına dayamr. inancı, Tanrı’mn bizatihî bir diyalog içinde yapısallaştığını gizemle birlikte bir özgürlüğü de içinde taşıdığım ifade edeı

Dinî duyarlılıklarına ve kendilerine özgü tarihlerine göre, Ii Hıristiyan Kiliseler’i Tanrı’mn tecellilerine değişik bir 5 farklı işlevler verirler. Bu özellikle Kutsal Ruh için geçerlidir hepsi IV. ve V. yy’larda toplanmış olan ilk büyük konsillerir lerine dayanır.

Tarihte Hıristiyan Kiliseleri

Yerel Kiliseler, ifadesini ibadette, öğretide, Hıristiyanlığ makta ve dayamşma faaliyetlerinde bularak gerçekleşti. Ç ken bir tarihte Hıristiyan ayinleri, tsa’mn dirildiği pazar g kudanmaya başlandı. Bu ayinler, bir litürji (inancın belirtilm İlahîler), Kitabı Mukaddes metinlerinin okunması ve gereki yorumlanması şeklindeydi. Kilise’ye bağlanmanın işareti vaftiz ve Hıristiyanların İsa ile birlik ve beraberliğini belirte ristiyan inancı başlangıçtaki Kiliseler’de uygulanan ve bütt ristiyan Kiliseleri arasında müşterek olan iki kutsama uygu sidir. Bir kutsama eylemi Tanrı’mn bağışını ifade eder, oys; banlar insanların Tanrı’ya sunduğu sungulardır.

Zaman içinde yaşamak için, Kiliseler kendi bünyelerinde kim özel hizmetler ve görevler ortaya çıkardılar. Hıristiyaı başlangıcında, bu görevler pek kurumsallaşmamıştı ve cema cemaate değişirdi. Yeni Ahit üç türlü Kilise görevi öngörmi
./t

Trondheıft”*
AVRUPA’DA

HIRİSTİYANLU

YAYILMASI
Roma imparatorluğumun resmî M haline gelen Hıristiyanlık

(MSV.yy sonu) Avrupa’ya yayıldı, ama paganizm kırsal kesimlerde daha uzun süre varlığını sürdürdü.

.rr„ a:n bilginleri ve peygamberler), düzeni koruma : – ; :..\eri (ihtiyarlar ve piskoposlar) ve yardım görev-

uisscena örgütlenmesi. Baskı ve işkencelere rağmen, Hıris-: II yy’iarda hızla yayılmaya başladı ve imparatorlu-… ■ “’jşıılan batı kısmına doğru genişledi. Kiliseler ço-… tanıklar (havariler) dönemi geride kaldıkça, yerel .. ; ■ – – örgütlenmeye ihtiyaç duyuldu. Dinin kaynağın-

— ::zle görülür bir birlik içinde korumak söz konusuy-_£;ler’ın başında artık tek bir piskopos vardı ve bu pis-

, -.: i üzerinde mudak bir otoriteye sahipti. Bazı pisko-… – : rzlsri başkalarından üstündü ve VI. yy’dan itibaren -j. :. • ırssluğu bütün öteki piskoposlukların önüne geçti.

. – – -ş5a («papa») sayılıyordu ve Roma piskoposunun a : -radan geldi. Kilise örgütü toplumun siyasî, İdarî ve

: T-^înmesine göre şekillendi ve özellikle Batı’da Roma alındı.

ve siyasî iktidar. Roma Imparatorluğu’nun iki kutbu ;:arasında, III. yy’dan başlayarak bazı kopukluklar İmparator Constantinus 313’te Hıristiyanların is-ı .. . . :;sadet etmelerine izin verdi. IV. yy’ın sonunda da . resmî din oldu. 476’da Batı Roma Imparatorlu-

kalkması üzerine, Latin Kilisesi Konstantinopolis *- ■ _ • _5esi’nin vesayetinden kurtularak dağılmakta ve par-i- – elan siyasî iktidarın yerini tutmaya başladı. X. yy’da -.. Hıristiyanlaşma süreci tamamlandı. Papa, ruhanî ikti-ivi iktidarı da ekleyerek Batı’nın başlıca şahsiyeti ha-ı • .-.a mukabil, Doğu’da Yunan (Bizans) Kilisesi büyük

– riiatorun kontrolü altında kaldı.

: :–T_ kurulmasıyla ortaya çıkan keşişlik, önce çöllerde … £ esra da manastırlarda bir arada yaşamak (keşişler, ra-ı: ; ■ – ..T- aldı. Uzun bir süre için iktidarla müphem ilişkiler i-.i ‘ Kaseler çöken devletin görevlerini yüklenirken (eği-.. £ _* manastır tarikadarı Doğu ve Batı medeniyetlerinin _ -‘is önemli rol oynadı.

ErkMaşmalar, dallanıp budaklanmalar

– : :~_3 İmparatorluğu sona erdikten sonra, Batı ile Doğu :•. .İtkiler gitgide seyrekleşmeye, kültürel ve ruhanî fark-

; aya başladı. Hıristiyan edebiyatı, bir yandan Yunanca, Latince olarak, ayrı ayrı gelişti. Siyasî birlik içinde yaşa-1 r- ^nparatorluk XV. yy’ın ortasına, yani İstanbul’un Türk-_. . fethine kadar varlığını sürdürdü) din açısından Ba-

daha az merkeziyetçiydi. Doğu’nun dört piskoposluk :; r_<lık merkezi İstanbul patriği tarafından temsil edilirdi.

7 =ma piskoposuna (papa) onursal bir üstünlük tanındı. : jile İstanbul arasında bir nüfuz rekabeti sürüp gitti. Üs-1 : r- îciısesi Latinleri birtakım gereksiz yemlikler (bidat) ge-.; r-;ladı (ayinlerde mayasız ekmek dağıtmak, oruç, papaz–.zzıe yasağı gibi). Fakat en ağır bunalım Teslis inancı konu-… – — -< verdi. VI. yy’da «Kutsal Ruh Baha’dan gelir» formü-

• r «nsil «ve Oğul’dan» ibaresini ekledi. Bu anlayış, Doğu gözünde Kutsal Ruh’a ikinci bir rol izafe etmek ve Tes-

* ; • – sesini bozmaktı. IX. yy’ın sonunda ise, Papalık Hıristiyan ; – merkezî otoritesi haline gelince, kuramsal düzeyde

-. i;—.azlık ortaya çıktı. Uzun zamandan beri alttan alta sürüp

– – _ ssiaşmazlık 1054’te ilişkileri kopma noktasına getirdi ve . 1 leo ile İstanbul patriği karşılıklı olarak birbirlerini aforoz

ITsğu Kilisesi bunun üzerine Ortodoks Kilisesi adım aldı. ■.-•Tupa’da Reform. XVI yy’da, Rönesans, hümanizm, mat-icatlar ve Amerika’mn keşfi üzerine, Batı veya Roma Ki–_n bünyesinde bir reform ihtiyacı kendisini gösterdi. Bu–;=l:ca sebepleri Papalık’ın dünyevî ihtirasları, yüksek ruh-. – . jes ve sefahati ve halkın içinde bulunduğu (ve tutulduğu) ı.fir. 1520’de aforoz edilmesinden sonra, Alman keşişi Mar-. _£~er, Saksonya prensinin himayesinde Reform hareketim İsviçre ve Fransa’da, Zvvingli ve sonra Calvin’in yöne-

– – s paralel hareketler doğdu. Kitabı Mukaddes’in yeri, karşı-r _ıayet ve laiklerin rolü konusunda ortak görüşlerine rağ-

• reformcular Roma Kilisesi’ne karşı birleşik bir Reform veya ££ian Kilisesi kurmadılar.

iıristiyan mezhepleri

” 1 yy’dan itibaren Hıristiyanlık üç büyük kola ayrıldı: Kato-~rtodoksluk ve Protestanlık. Bunların her biri kendim mey-; ısdrmiş olan bir kültürle ilişki içinde gelişti: Katoliklik ve -: -:t3niık Batı kültürüne, Ortodoksluk Doğu dünyasına ve Do-

– -^ra’ya damgasım vurdu.

.raliklik. Merkezi Roma’da olan ve Doğu Kilisesi’nden ayrılır-
ken katolik (Yun. katolihos, «evrensel») adım alan Batı Kilisesi merkezî ve hiyerarşik bir yapıya sahiptir, iktidar papa ve konsiller tarafından kullanılır. Papa, Roma’da, Kilise’nin görünür birliğini temsil eder. Tanrı ile müminler arasındaki ilişkiler dinî otoriteler (ruhban sınıfı) tarafından temin edilir. Bunlar birçok alanda, özellikle eğitim ve inayetin dağıtılması konularında, insanlara teklif edilmiş olan kurtuluşu iletirler ve yönetirler. Bir başka aracılık unsuru da missa demlen ayindir. Tann’mn inayetine ermek için şart olan yedi dinî eylem ise papazlar tarafından yerine getirilir. Bir başka aracılık da Bakire Meryem’e ve azizlere olan inançta kendim gösterir.

Ortodoksluk. Ortodoksluk mezhebinin içeriği ilk yüzyıllarda oluşan kurallara dayamr. Ortodoksluk (Yun. «doğru gprüş veya inanç») ilk büyük ökümenik konsillerin tarif ettiği dogmalara bağlı kalmıştır. Başlangıçtaki kurallara sadık kalan Ortodoksluk her biri kendi başına buyruk olan Kiliseler arasında eşlik gütme anlayışıyla belirgindir. İstanbul Fener Patrikhanesi’nin bu bakımdan yalnız onursal üstünlüğü vardır: Kiliselerarası karşılıklı bağımlılık ilkesine dayanan ortodoks toplantıları düzenleyebilir. Ortodoks papazları evlenebilirler (keşişler evlenemez).

Protestanlık. Protestan terimi tarihî bir olaydan kaynaklanır: 1529’da Reform taraftarı Alman prensleri herkesin Roma’ya boyun eğmesini savunan V. Karl’m tutumunu «protesto» ettiler, ortaya çıkan ayrılıkçı mezhebe bu yüzden Protestanlık dendi. Protestanlık vicdan hürriyetini desteklemesinin sonucu parçalanarak pek çok kola ayrıldı ve bir o kadarlKilise ortaya çıktı. Protestan Ki-liseleri’nin ortak yam Kilise anlayışları, Tanrı’mn inayetini sağlama konusunda her türlü arlılığı reddetmeleri ve ahlakî seçimde kişisel sorumluluğu benimsemeleridir. Kilise örgütlemesi cemaatlerin işidir. Bunlar demokratik temellere dayanarak ortak kurallar benimserler. Protestan ibadetinin özelliği, söze (vaazlara) verdiği önem ve sadece iki dinî eylemin şart olduğuna inanmasıdır: vaf-
Aziz Yuhanna’nın Kutsal Teslis’i gönül gözüyle görüşü (XV. yy’a ait bir dua kitabından; Millî Kütüphane, Paris). İstanbul Konsili (380-381) Ariusçuiuğu (Aryanizm) mahkûm etmiş ve İznik amentüsü diye de bilinen Hıristiyan amentüsünü tamamlamıştır.

İkinci Vatikan Konsili. Roma’da San Pietro Bazilikası’nda büyük ayin. Bu ökümenik konsiiXXIII. Johannes’in çağnsı üzerine toplandı. Papanın amacı bir yandan Kilise’nin modern dünya karşısında yenileşmesini sağlamak ve öte yandan Hıristiyaniann yeniden birleşmesini hazırlamaktı.
Batı kültürü İncil metinleriyle beslenmiş, Musevî bilginlerinin yorumları ve çalışmalarıyla zenginleştirilmiş bir Musevî-Hıristiyan kültürüdür. Buna rağmen Yahudilerle Hıristiyanlar düşman kardeşler olmaktan ve bu düşmanlıklarını bir ölçüde bugün de devam ettirmekten geri kalmamışlardır. Tarihlerinin ta başlangıcında, Yahudi kökenli Hıristi-yanlar sinagoglardan kovulmuş ve kötü muameleye maruz kalmışlardır. Sonra asırlarca Hıristiyan Kiliseleri Yahudi düşmanlığını elden bırakmamıştır. Bunların bugün de Yahudilere fazla bir sempati besledikleri söylenemez. Bu tutum ve davranış çoğu zaman Yeni Ahit metinlerinin yanlış anlaşılmasından ileri gelmiştir. Kitabı Mukaddes’in iki kısmını birlikte okumayı ilke edinen Reform hareketi Hıristiyanlığın Yahudi kökenlerini ortaya koymuş, Katoliklik ile Musevîlik arasındaki ilişkiler de gerginliğini muhafaza etmiştir, ikinci Vatikan Konsili iki din arasında bir diyalog başlatmıştır. Konsii özellikle 1965’te yayımladığı Hıristiyanlık Dışı Dinler Üzerine Bildiricinde Katolik Kilisesi’nin Yahudilere karşı haksızlıklarını kabul etmekle bu süreci hızlandırmıştır.
tiz ve kudas ayini. Rahipler (papazlar) evlidir ve Kiliseleı men hepsinde kadınlar dinî yönetim görevlerini üstlene İnsan Tanrı ile yüz yüze gelebilir, Onunla doğrudan diyalo bilir, Kilise yönetiminde hiyerarşi ve ruhban sınıfı yoktur.

XX. YY’IN SONUNDA HIRİSTİYAN

Hıristiyanlık Roma Imparatorluğu’nun resmî dini haline j Akdeniz havzası etrafında ve Slav dünyasında Hıristiyan i oluşmaya başladı. Böylece, Avrupa’da Ortaçağ’da, Katolik toplumun çimentosu oldu. Çünkü toplum da Kilise’ye pare rak hiyerarşik bir şekilde örgüdenmişti: başında Tann’mn zündeki gölgesi olan kral vardı. Bu anlayış çerçevesinde, di km kaynağı ve düzenin (nizamı âlem) teminatıydı. Teolojiy ilahiyat) gelince (ki ilimlerin birincisi, yani en başta geleni sa görevi bilginin alamm sınırlamak ve onu kontrol altına alme kat daha XIII. yy’dan itibaren bu global teolojik görüşte ç belirmeye başladı; karşıt fikirler Rönesans’la daha da derin Reform hareketi ise bunu kopma noktasına getirdi. XVII. yy dınlanma hareketi bu süreci daha da hızlandırdı. Dinin ves den kurtulan insan aklı artık gerçeğin bütün alanlarım araşt çekti. Batı’da yeni bir zihniyet yerleşti. Katolik dünya buna le karşı çıkarken, Protestanlık düşüncedeki ve sosyoekonoı yattaki dönüşümleri benimsedi ve kendi hayat görüşüyle bt tirdi. Tohumları Hıristiyanlıkla ekilmiş olan Aydınlanma l büyük ölçüde Kiliseler’i hedef aldı. XIX. yy’da, eleştirel atei; dünya ile insanı analiz etmek için yeni sistemlerin ortaya c bu zıddiyeti büsbütün artırdı ve belirginleştirdi.

Din artık bilimi yönetmekten ve yasalarım koymaktan1 tiği gibi, kendisi bilime konu olmaya başladı. XX. yy’da toplumları laikleşti. Kültür ve kurumlar dinin etkisinder men kurtuldu ve bu iki olgu birbirini de etkiledi. Öte yan iklik akımı Kiliseler’in bünyesinde de önemli bir değişikl açtı (İkinci Vatikan Konsili).

Ökümenik hareket

Ökümenik sıfatı, «meskûn topraklar» demek olan Yun< kelimeden (oikumene) gelir ve Hıristiyanlığın başlangıcınc bütün yerel Kiliseler’in temsilcilerini bir araya getiren k için kullanılır. XIX. yy’da ökümenizm terimi Protestan Kil nin yapılaşmasını ifade etmek için kullanılırdı. Bugün is< Hıristiyan inançları arasında bir birlik sağlama amacına ; arayışları ifade eder.

XX. yy’m başında Protestan ve Ortodoks Kiliseleri d Hıristiyan inancının birliğini vurgulamak için birlikte iki başlattılar. Sonra bu iki hareket birleşerek 1948’de merk nevre’de olan Kiliseler Ökümenik Konseyi’ni meydana Bu konsey Protestan ve Ortodoks Kiliseler’in çoğunluğuı yesinde topladı (yüz küsur ülkede üç yüzün üstünde Amaç düşünce ve eylem dünyasında Hıristiyanlığın varlı mtlamak ve idame ettirmekti. 1992’de Roma Katolik Kil örgüte hâlâ üye değildi, ama yaklaşık olarak yedi yılda bi nan uluslararası toplantılara gözlemciler göndermektedir lantı, Canberra, Avustralya, 1991). 1997’de de, Avustı Graz şehrinde 2. Avrupa Ökümenikleri toplantısı yapıldı.

Protestanlık ile Katoliklik ve Katoliklik ile Ortodoksluk daki ökümenik temaslar ve girişimler ise daha yemdir. İkinci Vatikan Konsili’nin Protestanlığı resmen bir Hı mezhebi olarak tanımasından ve XII. yy’daki karşılıklı a] rın Papa VI. Paulus ve Patrik Atenagoras tarafından kaldın dan sonra gündeme gelmiştir.

Başlangıçta büyük bir coşkuyla karşılanmış olan ökümı reket, Kiliseler’in birliği ütopyasım hayata geçirebilecek s; tı. Bu amaç Hıristiyanların bölünmesine ve laikleştirilmes şı bir protesto olarak değer taşımıştır. Ne var ki, dinsel: düzeyinde birçok anlaşmazlık çözülmüş ve görüş farl azalmışsa da, başka alanlarda hiçbir ilerleme kaydedilm özellikle Katoliklik ile Protestanlık arasında ahlakî ko mevcut ayrılıkların önemi üzerinde bir bilinçlenme meyd miştir. Ayrıca, çok seslilik olumlu bir değer sayılmaya ba ve kurumsal bir birlik artık öncelikli bir amaç olmaktan çı

Batı dışındaki Hıristiyanlık akımlan

Kültürler arasındaki etkileşim, dinamik bir olgu olup Hu lığın başından beri bilinmektedir. Hıristiyanlık Musevîlikl naklanıp Yunan-Roma dünyasında gelişmiştir. Bu konuda alınmış olan Yunanca metinler çok geçmeden Akdeniz h; daki dillere çevrilmiştir. Hıristiyan Avrupa bu süreci kapatr dir. Nitekim, Hıristiyanlık uzun süre bir ölçüde kendi yara

J*
> ‘-‘c/

-Mi’
3 000 km
BUGUNKU DÜNYADA HIRİSTİYANLIK

| j Protestan ülkeler

□ Katolik azınlıkların çok olduğu Protestan ülkeler

[ [ Katolik ülkeler
□ Protestan azınlıkların çok olduğu Katolik ülkeler

□ Ortodoks veya diğer

Hıristiyan mezheplerinden (monofizit) olan ülkeler

□ Çok dinli ülkeler (karışık Hıristiyan ve Müslüman)
Japon Cizvit Jacob Kisai’nin şahadeti (1597). [1700yıllarında yapılmış renkli gravür;

Les Fontaines, Chantilly.]
kültürüyle bütünleşmiş, onun bir parçası sayılmıştır. – vs2 misyonerleri mesajlarını Avrupa kültürünün biçim-ihraç etmişlerdir. Asya ve Afrika ülkelerinin özgürlük-= . aşmaları üzerine, Latin Amerika halklarının ağırlığı ve ır_înnyeryüzündeki yeni dağılımı verileri değiştirmiştir. __2idan bu yana, Batılı olmayan ülkeler Hıristiyanlığın —.asında kendi duyarlıklarının dikkate alınmasını iste-

i. iaki Hıristiyanlık, animist dinlere özgü bir olguyu, in-ivren arasındaki ilişkiyi ve bunun yanı sıra canlılarla ölü-r.ia bir ortaklık, bir tür birlik bilincini ön plana çıkarır. Ki-

• iides’teki metinler arasında özellikle Eski Ahit’le ilgile-■_n kişiliğini ve rolünü yeni unvanlarla yeniden yorumlar îı-anen, İyileştirici).

;a„ özellikle Hindistan’da, insanların iki dine birden men-: .. tartışmalara yol açmış, Isa evrenselliği sayesinde Hin-.iT^ın kisvesi altında görüntülenmiş ve dünyanın yaratı-

• î~disine önemli bir rol atfedilmiştir. Kitabı Mukaddes

• ::ier. de en çok ahlakî öğütler üzerinde durulmuştur, .yelerde ise, Budizm mirası, Hıristiyanlığın yeniden yo-r-*s:na hizmet etmiştir (Japonya’da, Tanrı’nın çektiği acı

Daha başka yerlerde ise, sosyopolitik protestolar inanç .yi canlandırmıştır (Güney Kore’de Minjung teolojisi). ,-~erika’ya gelince, hem aydınlar hem halk Avrupa ve Ku-:ria Hıristiyanlığından uzak durduğu için, ilahiyatçılar Hı-daha çok kurtancı niteliğini vurgulamışlar, hatta bu J.îarksist bir analize başvurmuşlardır (esaretten kurtulma ;., Öte yandan, tabanda, sözü yoksullara veren ve onları il mücadelelerinde destekleyen topluluklar yaratılmıştır.
DÜNYADA HIRİSTİYANLIK

: Hıristiyanların sayısı 1,95 milyar, yani dünya nüfusunun :?”i olarak tahmin edilmişti. Hıristiyanlığın çeşidi kolları XIX. -ar oldukça istikrarlı ağırlık merkezlerinde yoğunlaşmışlardı: . e Doğu Avrupa eskeriyetle Katolik, Kuzey Avrupa ve Ameri-Devlederi ekseriyetle Protestan, Yunan ve Slav dünyası ise .<5. XVI. yy’dan XX. yy’a kadar Katolik ve Protestan misyoner-*y Amerika, Afrika ve Asya’da sömürge imparatorluklarının . izlediler. Ortodoksluk ise yüzyılın başından beri güçlü bir di– sahiptir. Görüldüğü gibi üç mezhep de dünyanın her tarafın-_ edilmektedir.

almamakla beraber, Katolik sayısı 980 milyon, Protestan sa-rnilyon, Ortodoks sayısı 220 milyon, Anglikan sayısı 70 mil-ıığer Hıristiyanlar 280 milyon kadar tahmin edilmektedir.
r’
‘X.

A:-
Aşın tutuculuk ve köktendincilik

Bilimcilik ve ideolojiler bunalımı XX. yy’ın son otuz yılı içinde bir anlam bunalımım beraberinde getirdi. O zamana kadar insanlık tarihindeki evrimin motoru sayılmış olan rasyonalizm kültünün sorgulanmasına başlanmasından sonra, hem hayat şartlarının düzelmesine hem de evrene hâkim olmaya yol açacağı sanılan sürekli ilerleme inancı sarsılmaya başlayınca, tarih felsefesi inancı da sarsıldı. Paradoksal bir biçimde, laikleşme dine karşı yeniden ilgi uyandırdı ve bu arada radikal dinci akımlar aşın bir tutuculuğa ve köktendinciliğe yöneldi.

Aşırı tutuculuk özellikle Katolikliğe özgü bir davranış olarak kendini gösterdi. Ispanya’da milliyetçi bir Katolik partisinin ilerlemeyi ve liberalizmi reddeden, 1864 tarihli Papalık bildirisinin hükümlerine uyulmasını istemesi üzerine XX. yy’in ikinci yarısında ortaya çıktı ve Avrupa’ya yayılarak 1970 ile 1990 arasında, ikinci Vatikan Konsili’nin kararlarına karşı çıkma biçimini aldı.

Köktendincilik (fundamentalizm) ise yüzyılın başında ABD Protestanları arasmda ortaya çıkmış ve liberalizme, sosyal angajmana ve bilimin egemenliğine karşı cephe almıştır. Kitabı Mukaddes metinlerinin yorumu bu hareketin kaynağını oluşturur. Köktendinciler, farklı ölçülerde, Kitabı Mukaddes’i harfiyen yorumlarlar. Aşın tutuculuk Kilise geleneklerine, köktendincilik ise kurucu metinlere dayanarak dinî değerleri savunmayı amaçlar.

Bağdaştırmacı etkiler. Din artık inanç normlarını ve davranış biçimlerini gönül rızası dışında empoze etmek iktidarına sahip olmadığmdan, Kiliseler tarafından savunulan doktrinlerin yerini çoğu zaman doğal din duygusu almaktadır. Öte yandan, Hıristiyanlık zaman zaman başka ruhanî akımların getirdikleriyle beslenmektedir. Dinî coşku bugün Kilise toplum ve kurumlannın işleyişini protesto mahiyetinde bir karakter taşımaktadır.

Hıristiyanlığın içinde ortaya çıkan yenilikçi akımlar (karizma-tik Katolik harekeder, evanjelik Protestan akımlar) duygusal sıcaklıkları ve dış dünyaya gösterdikleri bilinçli ilgiyle kendine bir dinî deneyim örneği oluştururlar.

Hıristiyanlıktaki yeni akımların yanı sıra, merhamete, ruhsal ve bedensel tekniklere dayanan bazı yeni marjinal dinî akımlar da ortaya çıkmaktadır (meditasyon, yoga). Mistisizim ve batınîlik bunlarda büyük bir rol oynar. 1970’li yıllarda ABD’de ortaya çıkan bu akımlar Avrupa’ya da geniş çapta yayılmıştır. Bunlar birtakım gruplardan oluşan bulanık topluluklardır. Kişisel katılmalar, yakınlıklar, liderlerin karizması bu topluluklarda önemli bir yer tutar ve bunların başkaldırısı kültürel düzeydedir. Bu akımlar çok zaman başka monoteist (Musevîlik gibi) veya politeist (Brahmanizm ve Budizm gibi) dinlerden unsurlar taşır. Dolayısıyla
-/ ‘: ,.v i
; :, T :’ . . – V. -i- ‘ ■—”V • c . “ ..
‘ f ‘ • /■ ‘■ ‘ …….. <3 > ‘ ‘ N \ ; v: – <?
7* i – p

| j Diğer dinler

^ Azınlık halinde Hıristiyan

O topluluklar (Katolik ve Protestan)

4= Ortadoğu’daki tarihi

■ Hıristiyan azınlıklar

HIRİSTİYANLIK
, – sv^nler göçü (barbar istilaları) sonunda Roma tmpa–;rzaîanıp dağıldı; Roma Kilisesi’nin Doğu Kiliseleri’y-i-JÜ Uçurum, Doğu ve Batı Kiliseleri arasındaki ilahi-: – iülan sebebiyle daha da derinleşti.

»»•.aji usçuluk

– –lası’nda Kilise’yi en çok sarsan sapkınlık, Felagi-

i:___ı ; r-;zsi oldu. Uzun zamandır Roma’da yaşayan Ingi-

±i _ • îî-î Pelagius çileciliği yücelten vaazlarıyla meşhurdu, t-., – . ‘ ia Roma’yı alınca Pelagius önce Afrika’ya, oradan , ia meşhur çömezi Celestius’u bırakarak, Filistin’e

1 i az:’ss, ustası gibi ilk günah kavramını önemsiz adde-

— ■> :: iann vaftiz edilmesine karşı çıktı.

~ ” -Ş;“s piskoposu Augustinus, bu görüşle yıllarca P—- – • ; vn. Pelagius öğretisinin insan iradesine ve insan i— i-jr.i âzla önem verdiğini ve bu yüzden «Tanrı’mn lüt-„ ; tarafından «seçilmişlik» gibi, «kader» gibi mef-

c-._i._- -;;iectiğini iddia etti. Gerçekten de, insan tabiatını ve ıs- r.r-veyi (insan iradesi) Tanrı’mn asıl lütfü olarak gören

……. ; :3’yı sadece izlenmesi gereken bir örneğe indirgeye-

,ı„—îsmbolizmasım neredeyse hiçe saymıştır.

asiller arasında ve manastırlarda çok taraftar bul-i tarafından defalarca mahkûm edilmesine rağmen, iaz : Erdenliği etkisini kaybetmedi ve Batı Kilisesi’nde bir ~ ; .–usu olmaya devam etti.

sjfT*-ınIıklann cezalandırılması

– arûğın ilk çağlarından itibaren, Kilise’nin sapkınlara

– -i; vriuğu ilk tedbir aforozdur, yani «Hıristiyan cema-

– ■.’=;»■ Aforoz edilen mahkûmun tövbekar olup günah • ;kk: vardı. Bir piskoposun sapkınlığı sabit olursa, raşlayan bir uygulamaya göre, bir dinî kurul oluştu-

ünî ilkelere göre bir beyanname hazırlar ve sapkın

i..:: bunu imzalamasını isterdi. Reddeden piskopos

;■….. r; rg-.-inden istifa etmiş sayılırdı.

£-zrs (veya Manicilik) devletin kanla bastırdığı ilk n* :_r imparator Diocletianus İran kökenli bu öğretiyi _ : olarak gördü ve sert tedbirler aldı (297). Hıris-

.—paratorluğun resmî dini haline gelmesiyle bir-: j^rûara karşı alınan tedbirler yaygınlaştı. Sapkınlık

• arş: ilk idam cezası imparator Maximus tarafından 385). Ispanyol din adamı Priscillianus’un boynu
ORTAÇAĞ’DAN REFORMA

İkona meselesi ve resim kırma savaşı Hıristiyan Doğu’da VIII. yy’da padak verdi. Bizans’ta, ikonalara tapınmayı reddedenler Meryem ve Isa’nın resimlerinin yapılmasını kabul ediyor ama bunlara tapılmasını, Tevrat’ın bit yasağına dayanarak (Çıkış, xx, 4) putpe-resdik sayıyorlardı. Kavgalarım yine hıristoloji adına yürütüyorlardı ama, aslında, Musevîlikten ve Müslümanlıktan da etkilenmişlerdi. İkona düşmanlan iki imparatorun da desteğini kazandılar. Buna rağmen, 787’de toplanan İznik Konsili «tecessüm (cisimleşme, yani Teslis’teki ikinci kişinin bir insan vücuduyla birleşmesi) ikonalara kutsayıcı bir nitelik verir» diyerek, ikonaların dinî değerini tasdik etti. İkona kırma savaşı IX. yy’da yeniden alevlendi. 843’te, ikona düşmanları sapkın ilan edilince, savaşı kesinlikle kaybettiler.

Hıristoloji konusundaki çeşitli fikir ayrılıklarından ortaya çıkan bu belli başlı sapkınlıklardan başka, Hıristiyan Doğu’da birçok yeni mezhep türedi. Mesela her türlü ayin ve dinî töreni reddeden ve aşırı bir çilecilik yanlısı olan Paulusçular. Anadolu’da birçok askerin Paulusçuluğu benimsemesi, siyasî muhalefet haline gelmiş bir mezhep sapkınlığının bariz bir örneğidir. Kapa-dokya’da ortaya çıkan Messalianizm, mistik ve coşkulu bir öğretidir. ibadetlerinin esasını dua teşkil eder; Kilise’nin ayin ve törenlerini reddederek Tanrı’yla doğrudan buluşmayı amaçlar. Bu mezhebin mensupları bazen piskoposları ve papazları bile tanımamışlardır. X. yy’dan itibaren, kozmogonik (evrendoğumsal) bir öğretiye sahip ve birtakım özel ayinlerle girilen Bulgar Bogo-mil mezhebi ortaya çıktı.

Hıristiyan Batı’da, «bin yılı»ndan sonra ortaya çıkan sapkın mezhepler her şeyden önce hâkim ideolojiye bir tepkidir. Saf (ilk) Hıristiyanlığa dönmeyi hayal eden ütopyalardır. Şüphesiz en önemlisi, XIII. yy’da Fransa’da Languedoc bölgesinde büyük etkisi görülen Katar mezhebidir. Bogomil mezhebiyle çok yakındır. Ama, İyi Tanrı-Kötü Tamı ayrımı yapan ve Katolik Kilisesi’ni cis-manî, yani kötü gören Katarların gelişmiş bir ruhanî hiyerarşisi («kusursuzlar») vardır. Albililere karşı yürütülen haçlı seferinin başarısına rağmen, Katar mezhebi uzun süre tutunabilmiştir.

ilk engizisyon mahkemesi 1232’de kuruldu. Dominikenierm teşkil ettiği bu mahkemlerin görevi sapkınları bulmak, sorgulamak (1254’te işkence de yasallaşmıştır) ve suçlulan devlet yetkililerine teslim etmekti. Sapkınlığın cezası yakılarak ölümdü. Bir diğer önemli sapkın mezhep de Joachim de Flore’dan esinlenmiş, adillerin hâkim olacağı ebedî Incil (müjde) gününü bekleyen bir öğretiydi.

Ortaçağ’ın sonunda başka birçok sapkın mezhep ortaya çıktı. İngiliz Wycliffe din adamlannı ve dinî ayinleri reddetti. 1382’de mahkûm edilen bu öğreti Praglı Jan Hus’u etkiledi. Kilise’yı tanımasına ve kabul etmesine rağmen, Hus’un öğretisinde milliyetçi karakter ağır bastı. Hus’un 1415’te ateşe atılarak öldürülmesinden sonra, Çekler Kilise’ye ve Germen imparatorlarına karşı isyan ettiler.

Katolik Kilisesi tarafından kendileri de sapkınlıkla suçlanan

XVI. yy’m ilk reformcu din adamları, Kutsal Kitaplar’a aykırı buldukları fikirleri sapkınlıkla suçladılar ve Hıristiyan adaletinin bu «kâfirler»i cezalandırmasını istediler. Hatta Calvin kılıçla idam cezasını savundu. Ama, XVIII. yy’da Protestanlar, Katolikliğin mirası dedikleri, sapkınlık kavramını dahi reddettiler. Ama pek çok Protestan bu görüşü benimsemedi.

Katolik dünyasındaysa, Papalık, 1824’ten itibaren, «sapkınlık» kavramından vazgeçmiş, resmî dilde «Akatolik» (yani «Katolik olmayan») kelimesini kullanmaya başlamıştır. Ama sapkınlık suçu hâlâ Kilise kanunlarında tarif edilen bir kavramdır. □
Ateşe atılan Jan Hus (1415): «Konstanz Konsili Kroniği» adlı kitaptan süsleme (XV. yy).
Aziz Dominikus La^g^sttociu sapkınlan bir mısup/e susturuyor gerçek kutsal k.sp ateşte yanmıyor.
AYRICA BAKINIZ

– fiüigD Augustinus

* IOİSlI din

* (pjşB engizisyon

► KâKslI ilahiyat

► İMim Incil

► lEBSa tsa

– WQ Katoliklik

► fSÂNSP Kitabı Mukaddes

* ESS Luther

► fgBSD Ortodoksluk

► ieâHSD Protestanlık

* PCTSD Reform

► imâl Yahudiler ve Musevîlik

JVMAROZ MANASTIRLARI: SANAT HÂZİNELERİ

—anastırları, çoğunlukla, burçlarla berkitilmiş, bazen mazgal-igıimuı zc surla çevrilidir. Sur boyunca keşişlerin hücreleri dizilidir ve : csşemgı alanın ortasında, Yunan haçı planına göre inşa edilmiş ^lisesi yükselir. Kilisenin tepesinde, ikincil kubbelerle çevrili z kubbe (içi çoğunlukla bir Pantokrator Isa’yla bezelidir) bu-iar. gene kubbeli olan giriş şahım genellikle çifttir; aspitleri : daire biçimindedir (özellikle tviron, Kutlumusiu ve Vatopedi arında). Bir Aynaroz manastırının birçok eklentisi vardır: çan ;r.ek sırasında kutsal metinlerin okunması için özel bir bölü-ı yemekhane, konuk salonu, kütüphane, küçük münzevi ke-eleri. birçok kapella ve kutsanmış suyun saklandığı, üçgen bi-i bir yapı olan fak.

ı Manastırı’nda XI. yy’a ait mozaikler (Meryem’e Müjde) bu-i birlikte, bezemeler çoğunlukla, birçoğu yüzyıllar içinde yeniliş fresklerden oluşur. Freskler kilisenin yanı sıra yemekhane da bezer ve Manuil Panselinos ve öğrencileri tarafından füen Makedonya Okulu’na ve başlıca temsilcisi, Lavras ve ura da çalışmış ressam Teofano olan, XVI. yy Girit Okulu’na ?i^:3krator İsa, Meryem, Aziz Vaftizci Yahya, peygamber ve rşürieri ile Yeniden Diriliş veya Son Yargı gibi temalar en sık : eğelerdir.

iirak. bu manastırlar Bizans kuyumcu işleri (Mihael Palailo-t Vatopedi’de saklanan alacak donuk akik, gümüş ve mine kupası ;XV vv ■) azizlerden kalma kutsal eşyanın saklandığı sandıklar, iko-m. Romen, Rus, Sırp) ve elyazmalarından (bunların arasında |p^çat rezhipli dua kitabı yer alır) oluşan sayısız hâzineyi banndınr.
: • yemeden ayakta duran Simeon Stylites (Büyük) gibi, okuryazar olmayan, aşırı kuralcı çileciler de vardı.

■ i-ıssalar ve bunlara bağlı okullar ancak Aziz lonnes Hri-‘Antakya’ya yerleşen bu aziz, daha sonra İstanbul : çalışmalarıyla, aym zamanda, bütün topluma açık ;■ kurumu durumuna da geldiler.

: -_=tar.’da V. yy’dan itibaren Suriye aracılığıyla, Hıristiyan _*_ıan görece bağımsız, güçlü bir yerli keşişlik gelişti. Bu — Ortaçağ’da ve XVII. – XVIII. yy’lardaki Ermeni yenile-; ;_r.da temel rol oynayan, büyük birer kültür ve bilim mer-; ■ I jOO’e yakın manastırı vardı.

Imparatorluğu’nun başkenti İstanbul, VII. yy’dan Terklerin eline geçmesine kadar Doğu’nun din merkezi Keşişler, bu dönemde ikona sanatının gelişmesi ve usulümün yaratılmasıyla atılıma geçen Hıristiyan .1 ~aşi;ca aktörleriydi. Mesela Kudüs yakımndaki Saint-1 “araştırı litürjisiyle büyük ün kazandı. Teodoros Studi-durumuna gelen İstanbul’daki Studios Manastırı’m yö-! ,_s;ı hayat ve manastır hayatı için kurallar ve tavsiyeler
eşışliği, büyük ölçüde Teodoros tarafından başlatılan ge-: ^rd:. IX. yy’dan itibaren Ortodoks Bizans tarafından Hı-•_iş”nlan Rusya’da da keşişlik gelişti; ülkedeki en ünlü in-1055’te Kiev’de kurulan Mağaralar Manastırı’ydı (Pe-. i.Lavra).

istilalarının ardından XIV. yy’da, önce kuzeydoğuda, . : ı Kiev’de atılım yapan Rus rönesansı, keşişlerin, Aynaroz

– ıs gelişmiş dinî bir gelenek olan gizemci Hesihiacılık ha-

– – – etkisi altında giriştikleri Kilise reformunun ve toplum-. _. —ilarımn ürünüydü. Ortodoks dünya böylece XVI. yy’da :: raşanan dinî bunalımdan etkilenmedi: keşişler halka Ki-

_<addes okuma ve ibadet zevkim aktardılar. Zengin ma-:r—aaderi olmasına rağmen, İncil’e uygun olarak yoksullu-: – L-_ıniiğe saygı gösterildi.

– ; Moskova Patrikliği, bazı keşişlerin (özellikle münzevi ke-

– – ilenişine rağmen yavaş yavaş ulusal Kutsal Rusya efsa-■: biçimciliğe yenik düştü. Ardından I. Petro (Büyük) Rus .~ kendisine kul etti ve II. Katerina manastır hayatım ya-

ı aş boğarak işi 1764’te manastırların mallarım hâzineye : — eve kadar vardırdı.

Uinî ve entelektüel yenilenme

i”sar rönesansı XVIII. yy’dan XIX. yy’a geçerken, 1782’de •. ı_y,’îe Filohalos («güzellik aşkı») adıyla yayımlanan ve Korin-

– ■ y.;posu Makarios ve Aynaroz keşişi Nikodemos tarafından . ainan, Hesihiacı azizlerin ruhanî hayat antolojisi sayesin-

: . ;.rada Rus halkı arasında, önce laik, ardından manastır içi

– _ ;~ır kadın dindarlığı hareketi yayıldı. Havarîler ve peygam-: – j’leneğine sahip çıkan, halk arasında büyük sevgi ve saygı
gören «yaşlılar» (Rus. startsi, Yun. gerontes) manastırlarda ve Kilise hiyerarşisinde reformlar gerçekleştirdiler ve bu kurumların yönetimini üstlendiler. Kuzey Asya’da pek çok misyonerlik faaliyetini de teşvik ettiler.

Rusya’da olduğu gibi Yunanistan’da da XIX. yy keşişliği Ba-tı’mn dindışı ruhunu süzgecinden geçirdi ve din ile kültür arasındaki bağları güçlendirdi. Optimo Manastırı ve startsi, XIX. yy Rus edebiyatının ve düşüncesinin odağında yer alır. Başta Gogol ve Dostoyevski olmak üzere bazı Rus yazarlarında Hesihiacı (yani Ortodoks inanışıyla bağlantılı) temalara rastlanır.

Bir «iç keşişlik»

1900’den itibaren Filohalos’un ve Hesihiacılığın gücü ve etkisi azaldı. Komünizm 1918-1921 arasında, bir dizi kararnameyle örgütlü keşişliği yasakladı ve buna koşut olarak Hıristiyanlığı yok etmek için harekete geçti. Bu girişim, 1958’deki yeni bir saldırı harekâtına rağmen başarısızlıkla sonuçlandı.

Rus ve Yunan kültürlerinin buluşma noktasında yer alan Romanya’da, bugün önemli bir keşişliğe dönüş hareketi yaşanmaktadır; bu hareket, patriğin ve yadsınmaz bir biçimde laikler arasında da geçerli olan filohalos anlayışının modern bir uyarlamasının gerçekleştirilmesine yardımcı olan bir «din adamlan» topluluğunun himayesi altındadır. Çilecilik de önem kazanmaktadır.

Doğu keşişliği yok olmadıysa bunun nedeni içsellik biçimini de almayı başarmış olmasıdır. Keşişliğe girişte yapılan kutsal «tıraş ayini», her dindarın vaftizi sırasında simgesel olarak uygulanır ve kişi bundan böyle aym ruhanî hayata katılır. Evli kişilerin keşiş andı içmelerine bile izin verilmiştir. Hep keşişliğe yakın
Dionisidu Manastın

(adını kurucusu D;crs:s:;~; -1380‘e doğru inşa eĞfer, “=-=■= 1535’teyandı ve 155S-“5?’ı^. Romen prenslerinin yartf’- j, 3 yeniden inşa edildi.
Meryem’in Doğama Manasi’

Vî-SSİ’HZISS’SSJ,

Az:Ss,a X . :s

Z.s- gs’cs aa

olan Ortodoks laikliği, komünizmin sona ermesinden beri var gücüyle yeniden toparlanmaktadır. Yunanistan’daki benzer hareketlerle bağlantılı tarikatlar örgütlenmekte ve bunlar hem havarîliği, hem litürjiyi, hem de vaazı üstlenmektedir.

BATI KEŞİŞLİĞİ

Gezi ve hac ziyareti amacıyla Doğu’ya gidenler, Batı’ya dünyadan el etek çekmeye ilişkin Doğu eserlerini ve geleneklerini getirdiler. Aziz Cassianus Marsilya’da manastınm kurdu. Aralannda Aziz Be-nedictus’unkilerin de bulunduğu çeşitli manastır hayatı kuralları kaleme alındı. Ama istilaların neden olduğu kanşıklıklann yaşandığı bu dönemde, manastırlar sık sık sığınak olarak kullanılıyordu; buralarda sadeliğe ve ahlaka fazla saygı gösterilmiyordu ve kıtada münzevi keşişlik (mudak soyudanma) istisnaî bir durum haline gelmişti.

Benedikten keşişliği

V.-VIIL yy’lar arasında birer ruhanî ve entelektüel kale olan İrlanda ve İskoçya’da dünyevî ve dinî hayatı birleştiren yoğun bir keşişlik ve münzevi keşişlik etkinliği gelişti. Klasik Antikçağ kültürünün mirası, Kelt keşişler tarafından yok olmaktan kurtarıldı. Örgütlenme tarzı ve anlayışıyla Doğu geleneğine yakın olan bu keşişlerin, Aziz Colomban ve tilmizlerinin şahsında somutlaşan güçlü misyonerlik eğilimi, karşısına Benedikten keşişliğini çıkararak Roma için bir rakip oluşturuyordu.
BAROK BİR MANASTIR: MELK

XVII. yy’ın sonunda çıkan bir yangın, beş yüzyıl önce Avusturya’da kurulmuş olan Melk Manastırı’nı yerle bir etti. Benediktenler Tuna’ya bakan kayalık bir tepenin üzerinde yer alan bir kaleyi yavaş yavaş bir manastıra dönüştürmüşlerdi. Jakob Prandtauer 1702’de yeni binaların (kırk yıl kadar sonra tamamlanacaklardı) planım çizerken Avusturya baroğuna başyapıdarından birini kazandırdı.

Keşişlere ayrılmış binalann dış cepheleri görece süssüz olmakla birlikte, ırmağa tepeden bakan bir avlu-terasa açılan manastır kilisesinin cephesi, tepesinde bir fener bulunan kubbenin iki yanındaki soğanbaşı çan kuleleriyle son derece etkileyicidir. Kilisenin Roma’daki Gesu Kilise-si’nden esinlenen planı tek sahınlıdır ve şahın kapellalarla çevrilidir. Bezeme (Johann Michael Rottmayr ve Paul Troger’in şahın freskleri ve tabloları, Antonio Beduzzi ve Antonio Galli Bibiena’nm sunakları) renk ve malzeme çeşitliliği ve bunların bir araya getirilişindeki cesarede çarpıcıdır: mermerler, yalancı mermerler, oymalı ve kabartmalı ahşaplar, boyalar ve altınlar, kürsü ve ana sunakta doruğuna ulaşan bir tiyatrosallık yaratmak için birbiriyle yanşır. Ana sunak, Johan Peter Widerin’in yeteneğinin ürünü olan, dikkat çekici bir canlılığa sahip Aziz Paulus ve Aziz Pi-etro heykelleriyle (kilise bu iki azize adanmıştır) çevrilidir.

Kiliseyi kuşatan binaların iç mekânları da aynı görkemi taşır: imparatoru veya önemli konukları ağırlamaya ayrılmış daireler arasında özellikle, iki kata yayılmış ve tavanı Paul Troger’in bir freskiyle bezeli olan mermer salon dikkat çeker. Hercules heroicus’un «ılımlılığın» zaferiyle birleştirildiği bu freske, aynı sanatçının kütüphanenin (üstte) tavanında gerçekleştirdiği ve Hercules christianus’un «temel erdemler»i simgelediği ikinci bir fresk karşılık verir.
AzizBenedictus’un VI. yy’da Monte Cassino’da (îtab tirilen kural anlayışı (düzen, otorite ve çalışma) man; göreli soyutlanmasıyla birleşti, Doğu geleneğiyle bağla, dı ve Batı keşişliğinin temellerini attı. Papalık’ın, özellik! Gregorius (Büyük) dönemindeki (590-604) gücünün v< yy’lar arasındaki Benedikten yayılmasının bileşik etkisi Roma Hıristiyanlığı birleşti.

Tarikatların kurulması

izleyen yüzyılda Cluny Benedikten cemaatinin etki a de başlayan manastır reformuyla, merkezî bir manastır c mesi zorunluluğu kendisini hissettirdi; ilk büyük tarika Bundan böyle keşişlik yerel Kilise’nin yargılama yet kurtulabilecek («muafiyet» ayrıcalığı) ve monarşiye, 1 man zaman otoritesi altında olduğu papaya karşı çıkmal terli bir güce sahip olacaktı.

Yeni tarikadar çoğaldı; bu durum, çoğunlukla münze likten gelen her yeni tarikat kurucusunun belirgin öze] ve keşişlerin arasındaki görev bölüşümlerine (vaaz, öğre papazlığı, özellikle Haçlı Savaşları eri, mesela Templier üyeliği gibi) tekabül ediyordu. Manastır veya tarikata mayan bir papaz cemaati kurmuş olan Aziz Augustinus; len kurallar, bu eğilimlere uyarlandı. Keşişlerin «Kilise’ genel kural durumuna geldi.

Bu akım içinde, Aziz Bernard tarafından kurulan ve > ortalarına doğru gelişen Cistercium tarikatı (adını Dijon daki Cîteaux Manastırı’ndan alır) aşırı bir yalınlıkla di den ayrıldı. Entelektüel hayatı ve ayinleri asgarîye indi tercium tarikatı üyeleri, toprakları tarıma açmak için y büyük çalışmalara katıldılar ve cemaat yaşamını tercih ı

Bu yeni tarikatlar, din adamlarının bizzat manastır iı gruba ayrılmalarının nedenlerinden biri oldu: keşiş tanır çömezleri için kullanılırken, laikler «manastır hizmedi; aldılar. Başlangıçta cemaat içinde daha iyi bir görev dağı lamak için yapılan bu ayrım, uygulamada farklılıkları gi di ve manastır hizmetlilerinin papaz çömezlerine tabi ol la sonuçlandı.

Cistercium tarikatının, her yıl bütün Kiliseler’in üst) araya getiren bir genel rahip meclisi toplama modelinir senmesiyle, tarikatların türdeşliği ve merkezîliği arttı.

Dilenci tarikatları

Manastırlarda giderek yaygınlaşmaya başlayan ahi; ve kentsel rönesansa tepki olarak, dilenci keşişler orta Bunlar, manastır hayatından bağımsız yeni bir dinî hay< arzuluyorlardı. Bu tepki piskoposları fazlasıyla kaygılar 1215’teki IV. Laterano Konsili’nde, bütün yeni cenıaatle den onaylanmış ve kabul edilen üç kuraldan birine uygı Basileios, Aziz Augustinus ve Aziz Benedictus’un kura gelenek ve görenek yasasını dayatma kararı almalarına Ama bu, kolektif manastır mülkiyetini de reddeden dile kadarın XIII. yy’dan itibaren çoğalmasını engelleyemed

Papalık’ın merkeziyetçiliği, dinî-siyasî çatışmalara ; Engizisyon’a katılan bu güçlü etkenler (özellikle Fransisl Dominikenler) sayesinde zafere ulaştı. Bunlar sapkınlı özellikle etkin olan laik üçüncü tarikatları örgüdediler.

Aym dönemde Meryem kültü, zaman zaman «rahibi rı» biçimini alan kadın manastırlarının gelişmesini teşvil cemaatler, hayat boyu bağlayıcı bir ant içilmesi şartını aı geçimlerini çalışarak sağlıyor ve hayır işleri yapıyorlard

Cizvitler veya Karşı Reform

Rönesans’ın şafağında, keşişlik bir insan toplama, ol ahlak bunalımına girdi.

Reform, manastırlara şiddetle karşıydı: Reform’un ulaştığı bütün ülkelerde manastırlar kapatıldı ve birçok harekete katıldı. Düzenli keşiş çömezi tarikatları buna, c hiplerin yetiştirilmesiyle (bunların amacı hayır yapmak mekti) karşılık verdiler ve İgnacio de Loyola tarafından îsa Birliği’yle zafere ulaştılar. Cizvitlerin başlıca erdem papanın otoritesi altında merkezîleşmeyi ve düşünceleri nın ötesindeki eylem biçimlerini sonuna kadar zorladıl Reform manastır cemaatlerinin örgütlenmesini hızlandı nastırlar yeniden inşa edildi.

Cizvitler, o döneme kadar bilinmeyen yeni misyoneı temleri geliştirdiler ve Asya’da (XVII. yy’da Yabancı Ülke yonları Derneği) ve Güney Amerika’da tartışmasız bir i sağladılar.

Manastır tarikat sisteminin son etkin kalesi olan İs

BİR MANASTIR CUMHURİYETİ

* îİ3c>n’nin ruhanî merkezi hâlâ manastırlardır: Aynaroz Yan-«s Yunanistan’da, Halkidiki’nin en doğusundaki yarımada) m» —jrasar cemaati, bugün, yaklaşık 1300 keşişten oluşan, siya-ımmsa-: Yunanistan’ın himayesinde, Kilise hukuku açısından İsın. ratrüğrne bağlı özerk bil konfederal cumhuriyettir,

Bizans İmparatorlujgu’nun yıkılması, ardından da Rusya’nın ip poc=ka ile tehdit altına giren Ortodoks kültürün sığınağı olan bek cat-daki manastır hayatı, 961’de Aziz Atanasıos tarafından BkstS: patriklerin çoğu ve başlıca ilahiyatçılar burada keşişlik t ürgcrius Palamas (1296-1359) tara&ndan temsil edilen mistik hrfA «sessizlik» anlamına gelen Yunanca hesihia’dan) hareke-trm yoğun bir biçimde ibadet edilmesini şart koşmuş ve XIV. yy’-. py» Ortodoks ilahiyatının temellerini atmıştır.

: i000. kuruluş yıldönümü vesilesiyle bütün Doğu patrikieri-ası toplantısına ev sahipliği yapan Aynaroz Dağı, aynı za- . î Benedikten keşişliği olmak üzere Katolik keşişliHe de bu-
Bir Hıristiyan tarikatı mensubunun tasviri.

Bu XIX. yy gravüründe, Saint-Sulpice tarikatını kuran, ‘–3? arasında, henüz Hıristiyanlaşmamış bölgelerde misyonerlik ve : ■ ~ijasnda reform yapan Jean-Jacques Olier’nin hayatından sahneler

■ ■ :r $h sık yapılan Kudas ayinini geliştiren, günlük hayatta inançianm : »onusunda Hıristiyanlara yardımcı olacak kitaplar yazan bu örnek

:■ zır” hayatı, azizlerin hayat öykülerinin bir benzeridir. Bu vinyetlerde, ;? =:sğm azizinin biyografisi de, üstadın öğretisi de, «Son Yemek» de,

■çekilen işkenceler de, gerçek bir azizin, yani Vincent de Paul’ün hazır bulunduğu ölüm sahnesi de eksik değil.

: t Yüzyılı» denen XVIII. yy’da yenik düştü; başlıca Av-î_=nnden sürüldü ve 1778’te papa tarafından resmen

-katların yeniden doğuşu

■ ve toplumun genelde tarikatları benimsediği ve Papa-: :^-~n azaldığı bir dönemde XVII. yy mistik hareketi,

■ – îya kiliseye bağlı olmayan kişileri (laikler veya papaz-v v= getiren cemaatler veya derneklerde yeniden canlan-, -^atler büyük bir öğretim etkinliği yürüttüler ve semi-■: .yediler. Aziz Vincent de Paul, kadınlar için etkin ve ki-

■_r “ayat biçimi yarattı. 1566’dan itibaren bütün kadın

■ vımda uygulanmakta olan manastıra kapanma âdeti-

baskılardan kurtulan Filles de la Charite tilmizleri, antlar içiyorlardı.

■ z revrimi bütün tarikatları yasakladı. Ama Napolyon . — sien, sağlık, bakım ve öğretim hizmetleri veren «yarar-: £^;re ve kadın cemaatlerine eski haklarını geri verecek-

– . -f—rluk döneminden sonra Fransa, sayıları hiç olmadığı

ii.an ve bir nizamî tarikat cemaati biçiminde Papalık’m îlcnda birleştirilen tarikatların (Cizvitler de dahil ol-yaşadığı olağanüstü rönesansın merkezi oldu. Mis-r-iu. bütün sömürge ülkelerde ve dinin zayıflamış ol-

■ : vra’da bile yeni bir yoğunluk kazandı. Ama XIX. yy’m : v .. yaygın kilise karşıtlığı, XX. yy’m ilk yarısındaki uzun

, “nemini doğurdu.

rıyunca ortaya çıkan değişik keşişlik biçimleri bugün ■i varlığım sürdürmektedir. XVII. yy’dan itibaren hiçbir

■ _=a: örgütlenmesi biçimi doğmamıştır ve münzevi keşiş-v;:z Devrimi’nden günümüze kalan tek temsilcisi Pere de

. i iur. Papalık otoritesinin başlıca temsilcileri olan tarikat-. t;: Roma’da temsil edilmektedir. Eğilim, nizamî ve ba-:. din adamı sınıfının, papanın otoritesi altında giderek

■ —rsrm bir biçimde bağımsızlaşması yönündedir.

■ ■ ;ş:şier»in başarısızlığına rağmen, keşişler ve keşiş çoprasında, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kesin bir yeni-

.: ™vjştur (ABD’de Cistercium tarikatı). Laiklerin keşişliğe :zlemlerine gelince, kilise ve manastırdan bağımız ku-

– 7apa XII. Pius tarafından «üçüncü kusursuzluk durumu» :£-^ndıkları 1947’den beri önem kazanmışlardır. Birinci XII yy’dan beri törensel biçime sokulan, yani bozulmaz

: <£şiş andına uyan ortak yaşam geleneğiyle temsil edil-

XVII.-XVIII. yy’lara uzanan ikinci durum da, ant -va içmeyerek (rahip dernekleri, laik ve kilise cemaatleri)

– -.almde yaşamayı gerektirmektedir. Üyeleri mesleklerin–“ava devam ettikleri ve cemaat halinde yaşamadıkları *1 b:r hayat biçimi oluşturmamakla birlikte, kilise veya \rdan bağımsız kurumlar, tavsiyeler biçiminde özel ant-

etmektedirler. □
YENİ BİR PROTESTAN TARİKATI: MOONCULUK

Koreli Protestan bir dm adamı olan Sun Myung Moon daha 26 yaşında genç bir papazken «Dünya Hıristiyanlarının Birleşmesi İçin Kutsal Ruh Birliği» adıyla bir tarikat kurdu (1946). Bu yüzden 1948’de Protestan Presbiteryen Kilisesi tarafından aforoz edildi, son* ra hükümet tarafından hapse atıldı. 1950’de hapisten kaçarak Güney Kore’ye yerleşti. 1952’de yayımladığı, tarikatının kutsal kitabı nite* ligindeki «Tanrısal îlke» (The Divine Principle, 1952) adlı kitabında, daha 16 yaşındayken İsa Peygamberin kendisine göründüğünü ve Hıristiyanları birleştirmesini istediğini öne sürdü. İnsanlığı şeytandan kurtarmak için Tanrı tarafından seçildiğine inanan Moon, komünistleri şeytanın dünyadaki temsilcisi olarak görüyordu. Kore’de ve Japonya’da silah, boya, makine ve gınseng çayı üreten fabrikalar açarak milyonlarca dolarlık bir imparatorluk kurdu. 1970lerin başında ABD’de misyonerliğe başladı. Harekete katılan gençlerin yanlış yönlendirildiğine inanan ana babaların düşmanlığım çekti. Moon ile karısı, 1973?te iş merkezlerini New York Eyaletindeki Tarrytown’a taşıyarak kurdukları uluslararası yatırım ağını buradan yönetmeye başladılar. 1981’de bu tarikatın temel amacının dinsel değil siyasal olduğu yolundaki mahkeme kararıyla, din kurumu olarak vergi bağışıklığı kaldırıldı. 1982’de vergi kaçakçılığından 18 ay hapis ve 25 000 dolar para cezasına mahkûm edilen Moon, 1984?te hapse atıldı. Ertesi yıl hapisten çıkarak tarikatım bütün dünyada, özellikle komünizmden kurtulan Hıristiyan ülkelerde yaymaya girişti.
AYRICA BAKINIZ

► ib.ansu barok

► ib.aMI Buda ve Budizm

► IB.ANSH gizemcilik

► jB.ANşy gotik sanat

► ib-anslI Hıristiyanlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir