ı882 Ramazanında İstanbul’da Bir Arap Seyyah
Osmanlı Devleti’nin merkezi olmasından ve ikinci Abdülhamid Han’ın Araplarla olan sıkı münasebetlerinden dolayı Arap âleminden birçok yazar, şair, ilim adamı ve aşiret ileri gelenleri İstanbul’u ziyaret etmişlerdir. Onlardan biri de Tunuslu âlim Muhammed es-Sunusvdir…
► Yeni Cami’nin minarelerinde mahya Kapalıçarşı’nın girişlerinden birinde esnaf ve alışveriş için çarşıya gelen hanımlar
Bir medeniyet beşiği ve iki kıtanın birleştiği yer olmasının ötesinde Osmanlı İslâm hilafetinin merkezi olmasından dolayı İstanbul, Arap aydınlarının gözünde dört asır boyunca ehemmiyetini hep korumuştur. Uzun ve meşakkatli bir yolculuk gerektirse de, bu kültür ve siyaset merkezini ziyaret etmek, hayal âlemine dalmak gibi algılanmıştır. Zira Arap âleminin en yakın bölgesi Suriye’den İstanbul’a gelmek daha az yorucu olsa da, Arabistan’ın en uzak ve ücra bölgesi Necid veya Yemen’den buraya ulaşmak, aylarca sürecek bir yolculuk demek olup, gayret ve sabır gerektirirdi. Ancak bu olumsuzluklara rağmen İstanbul görmeye değer bir şehirdi. Zira İstanbul; İslâm eserlerinin başında gelen Selatin camileri, Topkapı Sarayı, Beyazıt Meydanı, Fatih Külliyesi ve Boğaziçi yalılarıyla bir ümran ve medeniyeti simgeliyordu. İşte ı bundan dolayı İstanbul’a gidip burayı ve daha başka yerleri görmek, bir yazar, şair, ilim adamı
hatta kabile şeyhi için ele geçmeyecek bir fırsat sayılırdı.
Bu bahtiyarlığa erişen Arap âlimlerden biri de Tunuslu Muhammed es^Sunusi (18514900) idi. Es^
Sunusî, üç ciltten oluşan ve 1882 yılında yaptığı Fiac seyahatini anlattığı kitabı “EpRihle eUHhcaziye”de,
73 sayfa boyunca yalnızca İstanbul’dan bahseder. 21 Temmuz 1882 Cuma günü İstanbul’a ulaşan yazar,24 Eylül 1882 Pazar günü buradan ayrılmıştır. 64 gün İstanbul’da ikamet ettiğinden, burayı yakından görme fırsatını elde etmiştir.
“Türklerin Yurdu” başlığı altında yazar, coğrafi tanımından sonra İstanbul’u İslâm hilâfetinin merkezi olarak nitelendirmiştir. Zira İstanbul’un fethiyle Osmanlılar, İslâm’ın hâmisi olmuştur. İşte bundan dolayıdır ki Hindistan’dan Çin e kadar yeryüzündeki tüm İslâm memleketleri Osmanlı sultanına dua etmektedir. Yazarın kendisi de bu duaya katılmaktadır.
Osmanlı hanedanı ve devletinin büyüklüğü ve azameti karşısında, kendisini Cenab-ı Allah’ın âciz bir kulu olarak niteleyen Sunusi, dünyanın en büyük şehirlerinden olan İstanbul’un medeniyetteki yerine değinir, Müslümanların kuşatmalarmdan, civarda medfun ashabı kirâmdan ve şehrin fethinden, tafsilata girmeden bahseder.