wiki

İHYÂ HADÎSLERİ TEKER TEKER İNCELENMİŞTİR:

Şeyh Safvet Efendi, «Tasavvufun Zaferleri» adlı eserinin 21 inci
ve müteakip sahifelerinde «İhyâu ‘Ulûm hadîsleri ve bizzat Hüccetü’l
– İslâm’ın cevâb-ı şâfisi» ara başlığı altında şunları yazmaktadır
(sadeleştirerek ve kısaltarak veriyoruz) :
«Hüccetü’l – İslâm ve’l – müslimîn İmâm Muhammed Gazâlî’nin
İhyâu ‘Ulûm’u öyle yüce bir kitâb, öyle yüksek bir eserdir ki, Kur’~
ân-ı Kerîm’in ve Peygamber hadîslerinin mânâlarını ümmet-i İslâ-
miyeye anlatmak, ve Allah kullarını Sırat-ı müstakıyme [doğru yola,
yâni İslâma] ir şad etmek, İslâm ahlâkının kurtarıcı hükümlerini tâ­
lim ve tâmim etmek için din ulemâsı olarak elimizde bundan başka
hiçbir kitâb bulunmasaydı, kifâyet edecek [yetecek] derecede yüksek
bir mânevi dereceye sâhibdir. İzmirli İsmail Hakkı bey «Şerh ve
Tahlil» başlıklı yazısında «Zehebî İhyâ’da çok mevzûat vardır diyor.
Zehebî bu husûsta münferid değildir. Darekutnî, Cevzekaanî, İbn
Nâsır, İbn el-C evzî, İbn Dıhye, Tartûşî, Mâzerî, İbn Salah, hattâ
Subkî de bunlarla beraberdir» diye ilâve ediyor. İzmirli’nin bu iddiası
çok sakattır. Evet, İmâm Gazâlî’nin zamânmda bile birtakım kimseler
İhyâ’daki hadîslere itiraz etmişlerdi. Fakat bu itiraz ve tenkidlerin
sebebi adem-i tetebbu [iyice tedkik etmemek], vukufsuzluk,
mezheb ve meşreb taassubu, ün kazanmak sevdası ve hased. gibi
şeylerdi. Bâzı insaf ve himmet sâhibleri İhyâ’daki hadîsleri incelemişler;
kaynaklarını isnadlannı meydâna çıkarmışlardı. Fakat bu
araştırmaları kitâb hâline getirilmediğinden herkes istifâde edemiyor
ve İhyâ düşmanları sustur ulamıyordu. Sekizinci hicri asrın ileri
gelen İslâm âlimlerinden muhaddis «Hâfız Zeynüddin Ebu’l – Fadl
Abdurrahim el – ‘Irakî» adlı bir hadîs imâmı 751 tarihinde İhyâ’daki
hadîsleri teker teker ele almış, her birinin kaynak ve isnadlannı, ar astarmış
ve bunları yazmağa başlamıştı. Uzun araştırmalar sonunda
İhyâ’daki hadîsler mevzûunda dört ciltlik bir eser meydâna getirdi.Fakat bâzı hadîslerin senetlerini bulamadığı için eserini son şek}’ine
koyup da ilim âlemine sunmadı, çalışmalarım sürdürdü, Araştırrnalanna
dokuz sene daha devâm etti, Evvelce senedlerini bulamadığı
az miktardaki hadîslerin de, çoğunun senedlerini çıkarmağa muvaffak
oldu. Böylece yedi yüz altmış tarihinde eserini beyaza çekip tamamlamış
oldu. Fakat tedkiklerine 790 tarihlerine kadar devâm etti.
Bu müddet zarfında da evvelce kaynaklarını ve senedlerini bulamadığı
çok az rnikdardaki hadîslerin bâzismın da kaynaklarını buldu.
Evvelce yazmış olduğu «Tahricü’l – ehâdîsi’l – İlıyâ» adlı kitâbtakı
hadîslerin senedlerini çıkartarak, yalnız mehazlarını (kaynaklarını)
yazmak suretiyle kısalttı. Kırk senelik, uzun ve gayretli bir çalışmanın
meyvesi olan bu eserler îslâm ülkeleri kütiiphânelerine yayıldı
ve herkes de İhyâ’daki hadîslerin mazbut, senedli hadîsler olduğunu
anlamış oldu. Subkî’nin, senedlerini bulamadığı otuz altı sahifelik
hadîsler, el – ‘Irakî’nin araştırması ile ekall-i kalîl [azın en azı] bir
sayıya inmiştir. Subkî, el – ‘Irakı den önce vefât etmiş ve İhyâ’nm hadîslerine
dâir onun yazdığı son eseri görememişti. Muhaddis Şcmsiiddin
Zehebî, Tekıyyüddin İbn Salah, İbn el-C evzî, îbn Teymiyye
gibi zevat da el – ‘Irakî’nin eserinden evvel vefât ettikleri için
mâzıır sayılırlar. Bu büyük zâtın Ihıjâ hadîsleri hakkmdakı, tam kırk
uzun yıla mal olan büyük çalışmasını ve bu çalışma sonunda İhyâ’daki
hadîslerin hemen hemen tamamına yakırı bir kısmının sened
ve me’hazlarının çıkarıldığını bilmiş olsalardı, tenkidlerinden riicû
ederlerdi. Darekutnî’nin İhyâ’daki hadîslere itiraz ettiği iddiası ise
gülünçtür. Zira bu büyük hadîs imâmı, İmâm Gazâlî’nin doğumundan
65 sene evvel, 385 tarihinde vefât etmişti. İzmirli İsmail Hakkı
beyin hu iddiası büyük bir iftirâdır. Hem Darekutni’nin, hem Gazâ-
U’nin ruhlarını muazzeb eder. Böyle çürük ve gülünç delillerle İmâm
Gazâlî gibi bir Mim-i rabbânfnin o büyük eserine dil uzatılabilir
mi?… Evet ihyada, sened ve mehazları bulanamıyan pek az miktarda
hadîs vardır. Fakat bunların hiç birisi «usûle» [ana kaynaklarj
muhalif olmadığından, bunlar hakkında «aslı yoktur» demek câiz
olamaz. Kaldı ki, ihyâ’daki hadîslerin büyük ekseriyeti doğrudur,
katinaklan, senedlcn, aşıttan bellidir. Hal böyle iken, birtakım kimsel:
Hn «İhyâ’daki hadîslere itimad edilemez… İhyâ uydurma hadîslerle
doludur…» gibi fikirler ileri sürmeleri ayıptır, günâhtır, insafdizliktir, kat’iyyen câiz değildir. Hâfız el – ‘Irakî’nirı eserini görmeden
vefât eden önceki tenkidcilerin tenkidleri çürütülmüştür. Aynı
eseri görmeden, tedkik etmeden İlıyâ’daki hadîsler aleyhinde konuşan
sonrakilerin durumu da aynıdır. Bu tenkid ve itirazlar biraz gaflet,
biraz da cehalet esendir. İhyâ’nm hadîsleri mevzuunda İbn el‘Irakî’nin
eserinden başka, İbn Hacer ‘ Askalânî’nin ve hanefî imâmlanndan
Kutluboğa’mn da eserleri mevcuttur. Elde bu tedkikler varken,
birtakım inatçı, gafil ve câhil kimselerin hâlâ İhyâ kitabına sataşmaları,
ondaki hadîslere dil uzatmaları, küfrân-ı nimet değil midir?»
Şeyh Safvet Efendi, sözlerine devâmla İzmirli İsmail Hakkı’ya
şöyle hitâb ediyor: «Şu kırk senelik devâmlı bir çalışmanın neticesi
olan el – ‘Irakî’nin o mühim eserini kırk gün, yahut kırk saat, hattâ
kırk dakika mütalea etmiş olsaydınız ne siz yorulur, ne de bizi beyhude
yormuş olurdunuz. İhyâ’da mevzû hadîs olduğunu isbât için
ondan senelerce evvel vefât etmiş bir âlimin aynı kanaatte olduğunu
söyleyecek kadar da şaşırıyorsunuz…»
Evvelce belirtmiştik, yine tekrar edelim: İzmirli İsmail Hakkı
bey, her şeye rağmen, âlim ve miidekkik bir zâttı: Fakat yine de yanılmıştır.
Fakat bugünkü İhyâ düşmanlarına ne demeli?… Bunlar
daha doğru dürüst arapça bilmezler, hadîs ilminin elifini mertek sanırlar,
kapkara câhillerdir. Fakat yine de konuşur, boylarından bü­
yük lâflar ederler. Kabahatin büyüğü bunlarda değil, fakat bunların
kulaklarını dolduran bid‘atçi, râfızî, mutezilî, lâ-mezhebî, « necdî»,
sözde – selefî kişilerdedir. Cenâb-ı Hak şerlerinden milletimizi muhafaza buyursun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir