İKİNCİ İMPARATORLUK

İKİNCİ İMPARATORLUK

. Toplumsal desteğini köylülerden, iş çevrelerinden, yerel eşraftan ve kiliseden alan Louis-Napoléon, 1859’a değin demokratik kurumlan göstermelik bir duruma getiren baskıcı bir yönetim sürdürdü. Düzeni korumanın reform kaygısının önüne geçtiği bu dönemde ekonomi büyük bir canlanma gösterdi. Sanayi üretimi iki, dış ticaret üç, buhar enerjisi kullanımı beş, demiryollarının uzunluğu ise altı kat arttı. Yatırımlar Fransa sınırını
aşarak bütün Avrupa’ya yayıldı. Bu gelişmede denizaşırı ülkelerden ‘gelen altının etkisiyle dünya ekonomisinin düzelmesinin yanı sıra özel girişime sağlanan elverişli koşulların da önemli bir etkisi oldu. Louis-Napoléon, imparatorluğa dönüş yapan Fransa’ya karşı Avrupa’da duyulan kuşkulan dağıtmak için ılımlı bir dış politika izlemeye özen gösterdi. İngiltere’nin yanında Kınm Savaşı’na (1853-56) katılarak Fransa’nın saygınlığını yeniden artırdı. Haziran 1858’de Avusturya’nın İtalya’daki egemenliğine son vermek için Piemonte ile yapılan anlaşma bu ülkenin Nisan 1859’da Fransa’ya savaş açmasına yol açtı. Avusturya’ya karşı önemli başanlar kazanan Louis-Napoléon, yeni dış politikayı onaylamayan tutuculara karşı liberal ve radikal muhalefetin desteğini almaya yöneldi. Daha önceki başanlarla sağlanan istikrara da güvenerek, liberalleşme yönünde adımlar atmaya başladı. Siyasal kısıtlamalan yumuşatmanın ve Yasama Meclisi’nin yetkilerini artırmanın yanı sıra, İngiltere ile gümrük antlaşması imzalayarak ekonomide koruyuculuğa son verdi. İşçilere örgütlenme hakkı tanıdı; eğitim sistemini modernleştirdi. Yumuşama politikasından yararlanarak güçlenen muhalefet, 1863 ve 1869 seçimlerinde önemli başanlar elde etti. Bu arada Meksika’da imparatorluk kurma girişimi ve Prusya ile baş gösteren çatışma dış politikada yönetime güçlükler çıkarmaya başladı. Liberal muhalefetle uzlaşma yolunu seçen Louis-Napoléon, yan parlamenter bir sisteme geçmek amacıyla Mayıs 1870’te yeni bir anayasayı halkoylamasma sundu. Bu anayasayla Yasama Meclisi’ne dayanan hükümet yürütme mekanizmasında önemli bir rol üstlendi.
Bu gelişmeler sırasında Danimarka (1864) ve Avusturya’yı (1866) yenerek Avrupa’daki güç dengesini değiştiren Bismarck yönetimindeki Prusya, Fransa için ciddi bir tehdit durumuna gelmişti. Temmuz 1870’te İspanya tahtının veraseti konusunda patlak veren anlaşmazlık, çok geçmeden Fransız-Alman Savaşı’na(*) dönüştü. Hantal Fransız ordu-lannı yenilgiye uğratan Prusya kuvvetleri Louis-Napoléon’u tutsak alarak Fransa içlerine ilerlemeye başladı. Yenilgi haberinin Paris’e ulaşması üzerine 4 Eylül’de kansız gösteriler arasında cumhuriyet ilan edildi. ÜÇÜNCÜ CUMHURİYET. Teslimiyet ve Paris Komünü. Savaşı sürdürmek için oluşturulan geçici hükümet, Paris’in kuşatılmasından sonra Tours’a çekilerek sürdürdüğü direnişin sonuç vermemesi üzerine, 28 Ocak 1871’de ateşkes antlaşması imzaladı. Banş görüşmelerini yürütmek için oluşturulan Ulusal Meclis’te çoğunluğu ele geçiren monarşi yanlılan, yürütme gücünün başına Louis-Napoléon’un önde gelen muhaliflerinden Adolphe Thiers’i getirdi. Thiers 1 Mart 1871’de yüklü bir savaş tazminatı ile Alsace’m ve Lorraine’in yansının Almanya’ya bırakılmasını öngören Frankfurt Ant-laşması’nı onayladı. Hükümetin antlaşmaya tepki gösteren Paris’i denetim altına almak için gönderdiği birlikler sert bir direnişle karşılaştı. Çarpışmalar sonunda hükümet kuvvetlerini püskürten Paris halkı, 26 Mart’ta yönetimi üstlenmek üzere bir meclis seçti. Paris Komünü adını alan meclis çeşitli radikal ve sosyalist akımlann temsilcilerinden oluşuyordu. Komün içindeki ayn-lıklar, girişilen toplumsal reformlarda uyumsuzluklara yol açmanın yanı sıra etkili bir silahlı örgütlenmeyi de önledi. Aynı dönemde Lyons, Marsilya ve Toulouse gibi kentlerde oluşturulan komünler kısa sürede bastınldı. Almanlann desteğinde savaş tut-saklanndan yeni bir ordu oluşturan Thiers,
21 Mayıs’ta Paris’e karşı saldırıya geçti.
Kenti sokak sokak savunan Komüncüler son bireyine kadar çarpıştı. Tarihe Kanlı Hafta olarak geçen bu çarpışmalarda 20 bin Komüncü öldürüldü. Daha sonra binlercesi de ceza adalanna sürgün edildi.
Düzenin biçimlenmesi (1871-1905). Paris Komünü’nün acımasızca bastınlması, Fransız toplumunda cumhuriyet eğiliminin güçlenmesi sonucunu doğurdu. Ulusal Meclis’ te hâlâ çoğunluğu oluşturmakla birlikte Bourbon ve Orléans hanedanlan arasında bölünmüş olan monarşi yanlılan, bir anlaşmaya varamadıklarından Thiers’yi başta tutma yoluna gittiler. Thiers’nin bir süre sonra cumhuriyetçi saflara geçmesi üzerine, Mayıs 1873’te yerine Başkomutan Patrice de Mac-Mahon’u geçirdiler. Ulusal Meclis’ in 1875’te kabul ettiği bir dizi temel yasayla yeni yönetim yapısı belirlendi. Buna göre yasama yetkisi Senato ve Temsilciler Meclisi’nin elinde olacak, Bakanlar Kurulu Temsilciler Meclisi’ne karşı sorumlu olacaktı. İki meclisin yedi yıllık bir dönem için seçeceği cumhurbaşkanı devletin birliğini temsil eden bir makam olacaktı. Anayasa Napoléon döneminde biçimlenen merkezî yönetim ve yargı sistemini büyük ölçüde koruyordu.
1876’da Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu ele geçiren cumhuriyetçiler, 1879’da Sena-to’da da üstünlük sağlayarak Mac-Mahon’u istifaya zorladılar. Daha sonra başa geçen cumhurbaşkanları genelde ikinci planda kaldılar. Siyaset sahnesine egemen olan cumhuriyetçiler çok geçmeden Radikaller ve Oportünistler olarak bilinen iki kanada aynldılar. Kendilerini Jakoben geleneğinin uzantısı olarak gören Radikaller güçlü ve merkezileşmiş bir yönetim, kararlı bir kilise karşıtlığı, atak bir dış politika, anayasanın monarşik kalıntılardan anndınlması ve çalışma yaşamı ile vergi sisteminde toplumsal reforma dayanan bir program savunuyordu. Gevşek bir örgütlenme yapısı olan Oportünist kanat ise devlet müdahaleciliğinin sınırlanmasından ve her alanda liberalleşmeden ‘ yanaydı. 1889’a değin süren dönemde genellikle Oportünist kanadın ağırlıkta olduğu kararsız ve kısa ömürlü hükümetler birbirini izledi. 1880’lerde Marksistlerin öncülüğünde gelişen sosyalist hareket, bölünmelere uğramakla birlikte önemli bir muhalefet odağı durumuna geldi. 1884’te yasal olarak örgütlenmeye başlayan ve 1895’te Genel İş Konfederasyonu (CGT) adı altında toplanan sendikalar, genel grev yoluyla toplumu dönüştürmeyi savunan devrimci sendika-lizm çizgisine yöneldi. 1890’ların başlarında anarşistler giriştikleri terör eylemleriyle ad-lannı duyurmaya başladılar.
1880 sonrası dönemin bir başka özelliği de birbirini izleyen siyasal bunalımlardı. 1885’te cumhuriyetçiler arasındaki bölünmeden yararlanarak siyaset sahnesinde öne çıkan General Georges Boulanger, Bona-parte’çılara ve kralcılara dayanarak otoriter bir yönetim kurmaya girişti. Boulanger’nin manevraları 1899’da boşa çıkanldı. Aynı yıl Fransız Panama Kanal Kumpanyası’nın iflas etmesiyle çok sayıda hisse senedi sahibi güç duruma düştü. 1892’de kumpanya yöneticilerinin bazı milletvekili ve senatörlere rüşvet verdiğinin açığa çıkmasıyla bir skandal patlak verdi. Bu olay Oportünist kanadın önderlerine önemli bir darbe vurdu. 1894’te casuslukla suçlanarak ömür boyu hapse mahkûm edilen Alfred Dreyfus(*) adlı yüzbaşının haksızlığa uğradığının anlaşılmasıyla 1898’de açılan kampanya, siyasal ve toplumsal güçlerin yeniden saflaşmasına yol açan bir çalkantıya neden oldu.
Bu bunalımlann etkisiyle toplumda geleneksel kurumlara karşı güçlenen tepki, 1899’dan sonra radikal, sosyalist ve merkez
377 Fransa
grupların oluşturduğu Cumhuriyetçi Blok’ un istikrarlı bir yönetim kurmasını sağladı. Bu dönemde ordu ve kiliseyi sivil yönetimin denetimi altına almaya yönelik sert önlemler alındı. Dinsel tarikatların çoğu dağıtılarak devlet ve din işleri resmen birbinnden ayrıldı. Eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapıldı. 1900’den sonra J. Guesde ve J. Jaurès öncülüğündeki iki partide toplanan sosyalist gruplar, 1905’te de İşçi Enternasyonali Fransa Bölümü (SFIO; Sosyalist Parti) adı altında birleşti.
Dış politikada 1880’den başlayarak sömürgecilik yarışına etkin biçimde katılan Fransa 1885’e doğru Tunus, Annam ve Tonkin üzerinde protektora kurmanın yanı sıra Kongo Havzası ve Madagaskar’a girdi. Avrupa’da Bismarck’ın oluşturduğu Üçlü İttifak’ı bozma yönündeki çabalar, 1891’de Rusya, 1902’de de İtalya ile vanlan antlaşmalarla sonuca ulaştı. Sömürge rekabeti nedeniyle özellikle Güney Afrika Savaşı (1899-1902) sırasında İngiltere ile başlayan çekişme, Almanya’nın giderek artan tehdidi üzerine yerini işbirliğini öngören Entente Cordiale’e (1904) bıraktı. Bu yeni ittifak Fransa’nın Fas üzerinde protektora kurma yönünde önemli adımlar atmasını sağladı.
Savaş öncesi dönem. Kilise karşıtlarının saldırılan karşısında Katoliklerin başlattığı direniş 1907’de büyük ölçüde kırıldı. Buna karşılık aşın sağcıların Action Française adı altında giriştiği şiddet eylemleri sınırlı düzeyde kalmakla birlikte varlığını sürdürdü. Hükümete yönelik ciddi bir tehdit de giderek yaygınlaşan işçi grevleriydi. 1906-10 arasında CGT’nin öncülük ettiği bu hareketler sindirme yöntemleriyle bastınldı. İşçiler arasındaki desteği giderek artan SFIO, Cumhuriyetçi Blok’tan çekilerek etkili bir muhalefete geçti. Ama Jaurès’in önderliği altında reformcu ve ılımlı bir çizgiye girdi.
Sosyalistlerin muhalefete geçmesi Radikallerin sık sık merkez partilerle koalisyonlara girmesine neden oldu. 1907’de başbakanlığı üstlenen Georges Clemenceau, grevlere karşı izlediği sert politikaya karşın, çeşitli toplumsal reformlara girişti. Ama iş çevrelerinin ağırlıkta olduğu meclisten istediği yasalan geçiremedi. 1907’de İngiltere ile Rusya’nın yakınlaşmasını sağlayarak Üçlü Antant’m kurulmasına ön ayak oldu. Cle-menceau’nun istifasından (1909) sonra kurulan hükümetlerin dış politikada yumuşama çizgisini benimsemesi ve II. Fas Bunalı-mı’nda Almanya ile uzlaşma yoluna gitmesi, milliyetçi tepkilerin güçlenmesine yol açtı. 1912’de başbakanlığı üstlenen ve 1913’te cumhurbaşkanı seçilen Raymond Poincaré, eski ittifak politikasına dönerek silahlı kuvvetleri güçlendirmeye başladı. Buna karşılık SFIO ile Radikal Cumhuriyetçi ve Radikal Sosyalist partilerin büyük bölümü militarizm karşıtı bir tutum takındı. 1914 seçimlerinde sol partiler az farkla çoğunluğu elde etti.
1. Dünya Savaşı. Yeni siyasal dengenin hükümete yansımasına fırsat kalmadan I. Dünya Savaşı patlak verdi. Hükümetin Balkanlar’daki çatışmada Sırbistan ve Rusya’nın yanında yer alması üzerine, Almanya
3 Ağustos 1914’te Fransa’ya savaş açtı. Daha önce savaş karşıtı bir çizgi izleyen SFIO ve sendikalar yükselen milliyetçi dalgaya katılmada gecikmedi. Bir ulusal birlik hükümeti oluşturularak Başkomutan General Joseph Joffre’ye geniş yetkiler verildi. Alman kuvvetlerinin Belçika üzerinden Fransa topraklarına girmesi üzerine, Alsace ve Lorraine’e yönelik saldın hareketinden vazgeçen Joffre, Alman ilerleyişini durdu-
Fransa 378
rarak bir cephe savaşı başlattı. 1916’da Alman kuvvetlerinin Verdun çevresindeki müstahkem mevzilere karşı giriştiği geniş çaplı saldırı püskürtüldü. Ama savaşın beklenenin ötesinde uzaması siyasal çevrelerde bölünmelere ve ordu içinde de ayaklanmalara yol açtı. Mayıs 1917’de başkomutanlığı üstlenen Verdun kahramanı P. Petain, orduyu düzene koyarak savunma savaşını
gösteren mali bunalımın üstesinden gelemedi. Sonunda başbakanlığı üstlenen Poincare, aldığı sıkı önlemlerle istikran sağladı. Yönetimde yeniden sağcı partilerin egemenliği başladı.
Bu dönemde Fransız dış politikasında önemli yer tutan savaş tazminatlan sorunu, araya giren ABD’nin hazırladığı plan doğrultusundaki uzlaşmalarla 1929’da önemli ölçüde çözüldü ve 1930’da Ren bölgesindeki Fransız işgaline son verildi. Savaşın hemen ardından Belçika, Polonya, Çeko-
reformlarinın çoğu askıya alınarak, iş çevre leri lehine politikalar benimsendi.
Hitler tehdidinin ortaya çıkmasından sonr yeni ittifaklara yönelen Fransa, İngiltere nin yatıştırmacı politikası, İtalya’nın A manya’ya yanaşması ve SSCB ile ilişkileri soğuması nedeniyle giderek yalnızlaştı. B nedenle Hitler’in Mart 1936’da Ren bölgesi ni işgal etmesine ses çıkaramadı. İspanya I Savaşı’nda da “müdahaleden kaçınma” pc litikası izledi. 1938’de Almanya’ya Çekoslc vakya’nın Südet bölgesini işgal etme olani ğım veren Münih Anlaşması’nı imzalad Almanya’nın 3 Eylül 1939’da Polonya’; işgal etmesi üzerine, İngiltere ile birlikl Almanya’ya karşı savaşa girmek zorund kaldı.
Hollanda ve Belçika’yı hızla geçen Ni ordulan Mayıs 1940’ta Sedan yakınlarındal Fransız savunma hattını kısa sürede yard Petain başkanlığındaki yeni hükümet haz randa Almanya’yla ateşkes imzaladı. Fraı sa’nın kuzeyi ve batı kıyıları işgal bölge ilan edilirken, Fransız donanması silahsı, landırıldı ve kara ordusunun asker sayı 100 bine indirildi.
1940 SONRASI. Savaş dönemi. Kuzey Aff ka’da bir sürgün hükümeti oluşturma giriş minin önlenmesinden sonra Vichy’de topli nan parlamento, Üçüncü Cumhuriyet’i son erdirerek Petain’e yeni bir anayasa hazırlı ma yetkisini verdi. Adem ¡merkeziyetçilik dayalı korporatif bir devlet yapısını temi alan Petain, sağcı ve otoriter yönetil yanlısı unsurlardan oluşan sözde bağıms bir hükümet kurdu. Nisan 1942’de Nazileri baskısıyla başbakanlığa getirilen Pierre Li val, Fransa’nın kaynaklannı Almanya’nı hizmetine sunan bir işbirliği politikası izli di. Naziler Kuzey Afrika’daki Müttefi çıkarmasından sonra, Kasım 1942’de bütü Fransa’yı işgal etti.
Küçük gruplann askeri istihbarat, propı ganda ve sabotaj eylemleriyle başlaya Direniş Hareketi, Hitler’in Haziran 1941’c SSCB’ye saldırmasından sonra Fransız Kı münist Partisi’nin etkin mücadeleye katı masıyla örgütlü ve güçlü bir yapı kazand 1940’ta Londra’ya kaçmış olan Gener Charles de Gaulle, Mayıs 1943’te direniş gruplann Ulusal Direniş Konseyi adı altınd toplanmasını sakladı. Bu arada de Gaullı ün kurduğu Özgür Fransa Hareketimi yönetim organı Fransız Ulusal Kurtulı Komitesi zamanla bir sürgün hüküme biçimini aldı.
Müttefiklerin Normandiya Çıkarması’n (Haziran 1944) ardından daha etkili bir r oynamaya başlayan Direniş Hareketi, ku tarılmış bölgelerde yerel yönetimi üstlenc Alman işgaline karşı düzenlenen Paı ayaklanmasından sonra Fransa’ya dönem Gaulle, geçici hükümet aracılığıyla durun egemen oldu. 1944 yazında Vichy görevlil ri ve yandaşlarına karşı girişilen misillem lerde yaklaşık 10 bin kişi öldürüldü. Dal sonra kurulan özel mahkemelerde 125 b dava görüldü ve çok sayıda insan çeşi cezalara çarptırıldı.
Dördüncü Cumhuriyet. Ekim 1945’te es düzene dönüşün yüzde 96’lık bir çoğunluk reddedildiği halkoylamasıyla birlikte oluşt nılan Kurucu Meclis’te büyük ölçüde Dit niş Hareketi’nin adayları yer aldı. Ye yönetimin biçimi konusunda, biri güçlü t yürütmeden yana olan, öbürüyse seçmeni rin denetimine bağlı tek meclisli bir yöne mi savunan iki eğilim ortaya çıktı. I tartışmada tarafsız kalan ve kamuoyunı baskısıyla istediği yönetim biçimini kab ettirmek isteyen de Gaulle, Ocak 1946’j geçici cumhurbaşkanlığından çekildiği açıkladı. Beklediği tepkiyi göremeyince a ka planda kalma yoluna gitti. Mayıs yapılan birinci halkoylamasında reddedil!
I. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Birleşik Krallık donanması Fransız donanmasıyla buluşmak üzere Ren Irmağına giriyor, 1919
ABC Ajansı
sürdürdü. Kasımda başbakanlığa getirilen Clemenceau, bütün kaynakları savaşı kazanma hedefine yönelten bir program benimsedi. İtilaf Devletleri’ni ortak bir komutanlık oluşturmaya ikna etti ve Pétain’in yerine getirdiği F. Foch aracılığıyla saldırı stratejisini uyguladı. Alman direnişinin kı-nlmasıyla 11 Kasım 1918’de ateşkes imzalandı.
Savaşta cepheye 8 milyon asker süren Fransa’nın insan kaybı 1,3 milyondu. Yaralı sayısı da 1 milyonu buluyordu. Öte yandan sanayi ve tanm bakımından en gelişmiş bölge olan ülkenin kuzeydoğusu, işgal altında büyük yıkıma uğradı. Sanayi üretimi savaş öncesi düzeyin yüzde 60’ına kadar düştü. Ağır savaş harcamalan uzun yıllar sürecek bir ekonomik bunalıma zemin hazırladı.
Paris Banş Konferansı’nda (1919) Fransa adına görüşmeleri yürüten Clemenceau, Alman tehdidini ortadan kaldırmayı temel alan bir politika izledi. Ama ABD ve İngiltere ile işbirliğini sürdürmek için toprak ilhaklanndan ödün veren Versailles Antlaşması’nı (1919) imzaladı. Yoğun eleştirilere karşın, Temsilciler Meclisi antlaşmayı onayladı.
İki savaş arası dönem. Kasım 1919’da yapılan seçimlerde çoğunluğu Ulusal Blok adı altında birleşen sağcı partiler elde etti) Kurulan hükümet öncelikle ülkenin yeniden inşasına yönelik bir program başlattı. İşgücü açığını kapatmak için sınırların açılması yoğun bir yabancı işçi akınına yol açtı. 1921 sonlarında İngiltere’nin Almanya’nın ödeyeceği savaş tazminatını indirmek istemesiyle bir siyasal bunalım başladı. Başbakanlığı üstlenen Poincaré, Almanya’yı zorlamak için 1923 başlannda Ruhr Vadisini işgal etme yoluna gitti. Bu girişimin yol açtığı vergi artışı ve enflasyon ortamında yapılan 1924 seçimlerini Sol Koalisyon kazanınca, Radikaller yeniden iktidara geldi. 1926’ya değin birbirini izleyen yedi hükümet, Fransız Frangı’nın hızla değer kaybetmesiyle baş
slovakya, Romanya ve Yugoslavya aracılığıyla Almanya’yı bir askeri ittifaklar çemberiyle kuşatmayı temel alan Fransa, Locarno Paktı’yla (1925) Fransız-Alman ilişkilerinin yumuşamasından sonra Milletler Cemiyeti çerçevesinde ortak güvenlik sistemini savunmaya yöneldi.
1920’lerde Fransa’daki sendikal ve sosyalist hareketler de önemli bir değişim geçirdi. Mayıs 1920’deki genel grev girişiminin bas-tınlmasından sonra CGT’nin gücü kırılırken, 1919’da Katolik, 1921’de Komünist eğilimli iki yeni federasyon ortaya çıktı. SFIO’nun Aralık 1920’deki kongresinde sosyalist hareket bölünmeye uğradı. Parti çoğunluğu Fransız Komünist Partisi (PCF) adı altında yeni bir örgütlenmeye giderken, Léon Blum öncülüğündeki grup SFIO’yu sürdürdü. İki parti arasındaki çekişmede zamanla SFIO’nun ağırlığı arttı.
1929’dan sonra Avrupa’yı sarsan Büyük Bunalım, başlangıçta yüksek gümrük duvar-lanyla korunan Fransa’yı pek etkilemedi. Ama 1931’de bunalımın etkileri kendini duyurmaya başladı. 1932’de Temsilciler Meclisi’nde çoğunluk Radikaller ile Sosyalistlerin eline geçti. Sosyalistlerin dışardan desteklediği Radikal hükümet, sağcıların başlattığı kanşıklıklar üzerine 1934’te yerini ara hükümetlere bıraktı. 1935’te Radikal Parti, SFIO ve SFIC’nin katılımıyla oluşturulan Halk Cephesi, son derece çekişmeli geçen 1936 seçimlerirfde Temsilciler Meclisi’nde büyük çoğunluk kazandı. Léon Blum başkanlığındaki hükümet 40 saatlik haftalık çalışma süresi, toplu sözleşme hakkı, Fransa Merkez Bankası’nın devletleştirilmesi gibi önemli reformlar gerçekleştirdi. Özel sanayiyi denetim altına almaya yönelik girişimler, dışarıya yoğun bir sermaye kaçışına neden oldu. Artan işsizlik ve pahalılığın önüne geçmek için öngördüğü yetkileri alamayan Blum, Haziran 1937’de istifa etti. 1938’de Halk Cephesi’nin dağılmasından sonra iktidar Radikal Edouard Daladier başkanlığındaki bir merkez koalisyonun eline geçti. Bu dönemde Halk Cephesi
‘re- 1 anayasa tasarısının yerine büyük ölçüde

Partisi ve sendika önderleri ayaklanma girişimine karşı tavır aldı. Başlangıçta harekete sempatiyle bakan orta sınıf, kurulu düzenin yıkılması tehlikesi karşısında ne-men desteğini çekti. Değişen bu koşullar altında de Gaulle’ün kısa bir radyo konuşmasıyla Ulusal Meclis’i dağıtarak seçim karannı açıklaması, direnişin sona ermesini sağladı. Seçimler sonunda Cumhuriyet İçin Demokratların Birliği (UDR) milletvekilliklerinin dörtte üçünü kazandı.
1968 olaylan gene de önemli sonuçlar doğurdu. Hükümet işçilere ödünler vererek kapsamlı bir üniversite reformu başlattı. De Gaulle kendisine rakip olarak görmeye başladığı Pompidou’yu görevden aldı. Düzenin normale dönmesine karşın sarsılan otoritesini yeniden sağlamak isteyen de Gaulle, Nisan 1969’da önemsiz bir halkoyla-masında istifa tehdidinde bulunarak kişisel ağırlığını ortaya koymaya kalktı. Anayasa değişikliklerinin yüzde 53’le reddedilmesi üzerine cumhurbaşkanlığından çekildi.
Haziran 1969’da cumhurbaşkanlığına seçilen ve J. Chaban-Delmas’yı başbakanlığa atayan Pompidou, dış politikada ABD ile ilişkileri yumuşatarak ekonomide iş çevrelerinin çıkarlarını yansıtan bir liberalleştirme hareketi başlattı. 1972’de Chaban-Delmas ile görüş aynlıkları ortaya çıkınca, başbakanlığa Pierre Messmer’yi getirdi. Bu arada çeşitli grupların birleşmesiyle Sosyalist Par-ti’nin yeniden kurulmasını sağlayan Mitterrand, Komünist Parti ile Ortak Program temelinde ittifak kurdu. Mart 1973’teki Ulusal Meclis seçimlerinde Sol İttifak çarpıcı bir başan kazandı. Ertesi yıl Pompidou’ nun ölümü üzerine yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde, Chaban-Delmas’nın önüne geçen Bağımsız Cumhuriyetçiler B.irliği’nin (FNIR) adayı Valéry Giscard d’Estaing ikinci turda yüzde 50,8’lik bir oy oranıyla Mitterrand’ı saf dışı bıraktı.
Giscard tutucu iş çevreleriyle yakın bağla-nna karşın başbakanlığa atadığı Jacques Chirac’la birlikte liberal bir reform programı uygulamaya başladı. Ama petrol bunalımının da etkisiyle sanayi üretiminin duraklaması ve işsizlik ile enflasyonun yeniden hızlanması konumunu sarstı. 1976’da Giscard ile anlaşmazlığa düşen Chirac bölünmüş olan de Gaulle’cüleri, Cumhuriyet İçin Birlik (RPR) altında toplayarak sağın aday-lanndan biri durumuna geldi. Ertesi yıl Komünist Parti’nin oy tabanının kaymasından duyduğu kaygılar Sol İttifak’m da bozulmasına yol açtı. Bu ortamda yapılan 1978 seçimlerinde RPR birinci parti olurken, Giscard’ın başında bulunduğu Fransız Demokrasisi İçin Birlik (UDF) en kazançlı parti oldu. Bölünmüş sol azınlıkta kaldı. 1981 cumhurbaşkanlığı seçimlerine sol ve sağ ikişer adayla girdi. İlk turda en çok oyu alan Giscard ile Mitterrand ikinci turda karşı karşıya geldi. Solun oy bütünlüğünü koruması sonucunda, Mitterrand cumhurbaşkanı seçildi. Bunu izleyen Ulusal Meclis seçimlerinde Sosyalist Parti yeterli bir çoğunluk elde etti. Pierre Mauroy başkanlığında kurulan ve dört komünistin de yer aldığı hükümet, özel bankalarla önde gelen bazı sanayi kuruluşlanm devletleştirdi. İşçilerin lehine ücret düzenlemeleri yaptı; yeni bir iş ve konut programı başlattı; yerel yönetimin yetkilerini genişletti. İdam cezasını kaldırarak yargı sisteminde reforma girişti. Dış politikada da Üçüncü Dünya’ya yakın bir çizgi benimsedi.
Ekonomiyi düzeltmede pek başarılı olamayan hükümet, ihracat gelirlerinin düşmesi üzerine 1982’de devalüasyona giderek ücret ve fiyatları geçici olarak dondurdu. Mitterrand 1984’te komünist bakanları hükümetten uzaklaştırarak Komünist Parti ile ittifa-
379 Fransa Merkez Bankası
ka son verdi. Başbakanlığa Laurent Fabi-us’un geçmesinden sonra, ekonomide liberalizme belirli bir dönüş başladı. Enflasyon oranının düşmesine karşın, işsizlik ve dış borçlar sorun olmaya devam etti. Yerel seçimler sağın güçlenmeye başladığını gösterdi. Bir yıllık ertelemeden ve seçim sisteminin tek tura göre değiştirilmesinden sonra, 1986’da yapılan Ulusal Meclis ve Senato seçimlerinde sağ partiler az farkla çoğunluğu ele geçirdi. Mitterrand, Chirac başkanlığında sağ bir hükümetle birlikte ülkeyi yönetmek zorunda kaldı.
1988’de yeniden cumhurbaşkanı seçilen Mitterrand başbakanlığa Michel Rocard’ı getirdi. Mali skandallar, ekonomik sorunlar, banliyölerdeki şiddet olayları ve hükümete yönelik protesto eylemleri Mitterrand’ ın Mayıs 1991’de Rocard’ı görevden alarak yerine Edith Cresson’u atamasına yol açtı. Fransa’nın ilk kadın başbakanı olan Cresson, sanayiyi güçlendirmeye ve banliyölerdeki şiddet eylemlerini yatıştırmaya çalıştı. Sosyalistler Mart 1992’deki yerel seçimlerde oy kaybedince Cresson başbakanlıktan çekildi. Yerine Pierre Bérégovoy geçti. Eylül 1992’de AT ile daha bağlayıcı bir birliği öngören Maastricht Antlaşması halkoyuna sunuldu. Antlaşma çok küçük-bir farkla kabul edildi.
Mart 1993’teki Ulusal Meclis seçimlerinde Sosyalist Parti büyük bir yenilgiye uğradı. RPR ile UDF 577 üyeliğin 460’ını kazandı. Mitterrand RPR üyesi Edouard Balladur’u başbakanlığa atadı. Bérégovoy, seçim yenilgisi ve yolsuzluk suçlamaları nedeniyle mayısta intihar etti.
Son yıllardaki gelişmelere ilişkin ayrıntılı bilgi ve istatistikler için bak. AnaYillik.
Fransa-Felemenk Savaşı bak. Felemenk Savaşı
Fransa Merkez Bankası, Fransızca banque de france, Devrim döneminin mali kanşıklıklannın ardından Fransız bankacılık sistemine yeniden güvenilirlik kazandırmak amacıyla 1800’de kurulan ulusal .banka. Merkezi Paris’tedir.
Bankanın kurucuları arasında Napoléon Bonaparte, Bonaparte ailesinin üyeleri ve zamanın birçok önde gelen kişisi de bulunuyordu. Temelde özel sermayeye dayanmasına karşın devlet kaynaklarından belirli bir destek gören ve kuruluşundan başlayarak devletle yakın ilişki içinde olan bankanın yönetiminde, hükümeti atama yoluyla gelen başkan ve iki başkan yardımcısı, hissedarla-n ise en büyük 200 hissedarca seçilen 15 vekilin oluşturduğu yönetim kurulu temsil ediyordu.
Başlangıçta 15 yıllık bir dönem için Paris’ te kâğıt para basma ayncalığı verilen bankaya, sonradan ticari gereksinmelerin zorunlu kıldığı kentlerde senetlerin kırdırtabileceği şubeler açma yetkisi verildi. Ardından para basmak da dahil bütün ayrıcalıklannı bu şubelerin açıldığı kentlerde de kullanma iznini aldı. Para basma yetkisi olan dokuz yerel bankanın da şube olarak bağlanmasıyla 1848’de bütün Fransa’da para basma yetkisine kavuştu. 1946’da devletleştirildi ve para basma yetkisi süresiz olarak uzatıldı.
Banka, günümüzde normal merkez bankacılığı işlevlerinin tümünü yerine getirmektedir. Yasal olarak bu görevleri Ulusal Kredi Kurulu ve Bankacılık Denetleme Komisyonu ile paylaşmakla birlikte, uygulamada para ve kredi politikalannın saptanması ve uygulanması ile bankacılık sisteminin düzenli işleyişinden birinci derecede sorumludur. 1945’te oluşturulan Ulusal Kredi Kuru-
Fransa Reform Kilisesi 380
lu, Fransız ekonomisinde krediye ilişkin bütün sorunlarla ilgilenir. 1941’de oluşturulan Bankacılık Denetleme Komisyonu ise bankacılık sektörüne ilişkin yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasını denetlemekle görevlidir.
Fransa Reform Kilisesi, 16. yüzyıldaki Reform hareketi sırasında ve sonrasında Fransa’da ortaya çıkan çeşitli gruplann birleşmesiyle 1938’de kurulan kilise.
Reform hareketinin ilk döneminde Protestanlık Fransa’da ağır adımlarla ilerledi. Buna karşılık Katolik Kilisesi içindeki reformcu eğilimler çok daha erken belirdi. Almanya’da Martin Luther’in ortaya çıkmasından önce Fransa’da hümanistlerin önderliğinde Kitabı Mukaddes araştırmaları geniş ilgi uyandırmaya başlamış, arı bir Hıristiyanlık arayışı doğmuştu. Kral I. François’mn kız kardeşi Marguerite d’Angou-leme’in çevresinde toplanan ve Meaux Grubu olarak anılan hümanistler kilise reformunu güncelleştirdiler. Bu grubun Kitabı Mukaddes ve ilahiyat araştırmaları Protestanlarca da kullanıldı; grubun bazı üyeleri ise Protestan oldu.
Fransa’daki Protestan cemaatlerini örgütleme yönünde ilk girişim ancak 1555’te gerçekleşti; bundan sonra ülkede Reform hareketi hız kazandı. 1562’de patlak veren din savaşlan Fransız Protestanlarına (Hugu-enot’lar) hem zaferler, hem de yenilgiler getirdi. Aziz Bartolomeus Yortusu Kıyımı’n-da(*) ve başka çatışmalarda binlerce Protestan öldürüldü. Protestan önder Navarre’ lı Henri’nin, IV. Henri (hd 1589-1610) adıyla tahta çıkarak Katolikliği benimsemesiyle ülkede barış sağlandı. Böylece Kato-liklerin yatışması üzerine Henri 1598’de çıkardığı Nantes Fermanı’yla Huguenot’lara din özgürlüğü tanıdı. Bundan sonra Fransa’da Protestanlık, o güne değin uğradığı kıyımlann üstesinden gelerek başarıyla toparlandı. Ama 1685’te XIV. Louis’nin Nantes Fermanı’nı yürürlükten kaldırması, Protestanların yeniden baskı görmesine yol açtı. 250 bini aşkın Huguenot, göç yasağı getiren düzenlemelere karşın Almanya, Hollanda, İngiltere, İsviçre ve Amerika’ya kaçtı. Fransa’da kalan Protestanlar bir yeraltı hareketi biçiminde örgütlendiler ve ancak 1789 Devrimi’yle bütün haklarına kavuşabildiler.
Ülkedeki Reform kiliseleri arasındaki birlik 1848’de bozuldu. İtikatnamelere sıkıca bağlı kalınmasını öneren gelenekçiler ile bireysel özgürlüğü savunan liberaller arasındaki anlaşmazlık bölünmelere yol açtı. 20. yüzyıl başlarında Fransa’da dört büyük Reformcu grup ortaya çıktı. 1905’te çıkan-lan bir yasayla bütün dinsel gruplar ile devlet arasındaki bağlantıya son verilmesi, bütün kiliseleri yalnızca kendi güçlerine dayanmak zorunda bıraktı. Reform kiliselerini birleştirme çabalan sonucunda, dört büyük grubun ulusal sinodları arasında 1933’te görüşmelere başlandı, 1936’da ortak bir inanç bildirgesi yayımlandı. Böylece Fransa Reform Kilisesi 1938’de örgütlendi.
Alsace-Lorraine’deki Reform Kilisesi ile Lutherci Kilise, Fransız devletince kurulmuştur ve devletçe desteklenmektedir. Bölgenin 1870-71 Fransız-Alman Savaşı ardından Almanlarca ilhak edilmesinden önce geçerli olan bu statü, I. Dünya Savaşı ertesinde yeniden Fransa’ya geçmesinden sonra da sürdürülmüştür.
Fransa Turu, dünyanın en önemli bisiklet yanşı olarak kabul edilen yarış. İlk olarak
Fransız bisikletçi ve gazeteci Henri Des-grange (1865-1940) tarafından 1903’te düzenlendi. Her yıl düzenlenen yarışa 120’yi aşkın profesyonel yarışmacı katılır. 4.000 km dolayındaki parkur kimi yerde düz, kimi yerde inişli çıkışlı yollardan oluşur ve çoğu bölümü Fransa ile Belçika sınırlan içinde kalır; ama İspanya, İtalya, Almanya ve İsviçre’ye de kısa sürelerle uğranır. Yarışçıların önünden bir reklam araçları konvoyu gider. Organizasyon giderlerinin büyük bölümü reklamcı kuruluşlarca karşılanır. Yarışçıları çok sayıda resmi araç, basın ve tamir aracı izler. Ortalama 21 günde tamamlanan yarışta her gün bir etap koşulur ve yarışçıların her etaptaki dereceleri kaydedilir. Yarış sonunda her yarışçının bütün etaplardaki zamanları toplanır ve en düşük toplam zamana sahip yarışçı birinci ilan edilir. Fransa Turu’nu beşer kez kazanan iki yarışçı Fransız Jacques Anquetil (1957 ve 1961-64) ile Belçikalı Eddy Merckx’tir (1969-72 ve 1974). Turu kazananlar için bak. spor ve oyunlar: sonuçlar (bisiklet).
Fransa Ulusal Demiryolları Şirketi bak. Société Nationale des Chemins de Fer Français
Franschetti-Klein sendromu bak. yüz-altçene dizostozu

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*