Genel

KONSÜLLÜK VE İMPARATORLUK

KONSÜLLÜK VE İMPARATORLUK

(1799-1815). 18 Brumaire Darbesi’nin ardından kabul edilen yeni anayasanın öngördüğü göstermelik temsili sistem çerçevesinde birinci konsül unvanıyla bütün yetkileri elinde toplayan Napoléon, öncelikle vergi sistemini ve mali yönetimi düzene koydu. Bütçe açığını kapatmaya ve savaş giderlerini karşılamaya yönelik önlemler alarak, geniş yetkiler taşıyan Fransa Merkez Bankası-nı kurdurdu. Yerel meclislerin yetkilerini kısıtlayarak merkezî yönetimi güçlendirdi. Yargı sisteminde yaptığı köklü değişikliklerle sıkı bir devlet denetiminin temelini attı. Bu arada konumunu güçlendirmek için
1800 ilkbahannda yeni bir askeri sefer başlattı. Prusya ve Rusya’yı tarafsızlaştırdıktan sonra, Avusturya’yı yenilgiye uğratarak kara Avrupa’sında savaşa son verdi. Ardından tek başına kalan İngiltere ile Amiens Antlaşması’nı (1802) imzalayarak
Fransa 376
Devrim sırasında belirlenen sınırlan koruyan ve bazı sömürgelerin geri alınmasını sağlayan bir banş gerçekleştirdi.
Savaşa son verme girişimleri sırasında iktidannı da pekiştirmeye çalışan Napoléon, Aralık 1800’de Jakobenleri tasfiye ettikten sonra, 1801 sonlanna doğru Bretanya’ daki kralcı ayaklanmayı bastırdı. Karşıdevrimi etkili bir silahından yoksun bırakmak amacıyla, kilise-devlet ilişkilerini düzenleyerek din adamlarının desteğini sağladı. Eğitim sistemi aracılığıyla güçlü bir dayanak oluşturmak için yeni devlet okullan açtı. Mülkiyet, miras ve aile hukukunu düzenlemek üzere Fransız Medeni Kanunu’nu hazırlama çalışmalannı başlattı. Napoléon’un giderek belirginleşen otoriter eğilimleri, 1802’de temsili meclisler ve ordu içinde bir muhalefet doğurdu. Amiens Antlaşması’nın yarattığı elverişli ortamdan yararlanan Napoléon, plebisitle ömür boyu konsül seçilmesini sağladı ve yetkilerini genişletti.
Barışın, ardından canlanan Fransız ekonomisinin İngiliz ticaretini tehdit etmeye başlaması, Mayıs 1803’te bu ülkeyle savaşın yeniden başlamasına yol açtı. Ertesi yıl İngiltere’den destek gören kral yanlısı bir komplonun açığa çıkanlması, Napoléon’a diktatörlük yolunda son adımı da atma fırsatım verdi. Meclislerin kararı ve halkın onayıyla imparator unvanını alan (Mayıs 1804) Napoléon, papanın elinden taç giyerek krallığa dönüş umutlarına son vermek istedi. Ama aristokratik Avrupa’nın gözünde Napoléon hâlâ Fransız Devrimi’ni temsil ediyordu. Bu nedenle İngiltere, Fransa’ya karşı Üçüncü Koalisyonu oluşturmayı başardı.
Napoléon 1805’te Ulm ve Austerlitz’de kazandığı zaferlerle Üçüncü Koalisyon’u parçaladı. Ama denizlerde üstünlüğünü sürdüren İngiltere, Trafalgar’da Fransız donanmasına ağır bir darbe indirdi. Ren Konfederasyonu’nun oluşturulmasından sonra İngiltere ile ittifaka giren Prusya ordulannı kısa sürede imha eden Napoléon, 1806’da İngiliz mallarının Avrupa’ya girmesini önlemek için Kıta Ablukası’nı (Blocus Continental) oluşturdu. Rus ordulannı yenilgiye uğratarak Çar I. Aleksandr’ı Tilsit Antlaşması’m (1807) imzalamaya zorladı. 1808’de İspanya’da Fransız yönetimine karşı başlayan ayaklanmayı fırsat bilerek yeniden savaşa giren Avusturya’ya bir kez daha boyun eğdirdi (1809).
Fransa, imparatorluk yönetimi altında daha merkezî bir devlet yapısına yöneldi. Siyasal özgürlükler geniş kısıtlamalar altına alınırken, eğitimden kiliseye kadar bütün alanlarda yoğun bir devlet denetimi başladı. Yönetime ve topluma hiyerarşik bir yapı egemen oldu. Kardeşlerini ve yakınlarını Fransa’ya bağlı krallıkların başına geçiren Napoléon, yeni soyluluk unvanlanyla imparatorluğa bağlı bir aristokrasi oluşturmaya çalıştı. Toplumsal ağırlığını pekiştiren burjuvazi, sistemle bütünleşerek nüfuzunu artırdı. Ama savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılar bu varlıklı çevrelerde hoşnutsuzluklar doğurmaya başladı. Bu arada geniş halk kitleleri üzerindeki askerlik ve vergi yükü dayanılmaz bir düzeye çıktı. Bu ortamda girişilen Rus seferi Napoléon’un sonunu getirdi.
Kara Avrupa’sındaki son direnişi kırmayı amaçlayan Rus seferinde (1812) Moskova’ ya kadar ilerleyen Büyük Ordu, bozgunu izleyen geri çekilme hareketi sırasında dağılarak yok oldu. Prusya ve Avusturya’nın savaşa girmesiyle Almanya’daki Fransız işgali sona erdi. Yeni bir ordu oluşturan
Napoleon, bazı başanlara karşın Leipzig Çarpışması’nın (Ekim 1813) ardından Ren’ in gerisine çekildi. Müttefik kuvvetlerin Mart 1814’te Paris’e girmesi üzerine imparatorluktan çekildi ve Elba Adasına sürgüne gönderildi. XVIII. Louis’nin tahta geçmesinden sonra kralcıların yol açtığı karışıklıklar Napoléon’un geri dönmesine fırsat yarattı. Yüz Gün olarak bilinen bu dönem, Waterloo Çarpışması’nda (Haziran 1815) alınan yenilgiden sonra Napoléon’un Sain-te-Helena Adasına sürülmesiyle noktalandı.
restorasyon. Müttefiklerin Yüz Gün sonrasında dayattığı yeni Paris Antlaşması (1815), Saar ve Savoie gibi toprak kayıplarına ve ağır savaş tazminatının ödenmesine değin Fransa’nın doğusundaki işgalin sürdürülmesine yol açtı. XVIII. Louis ülkede Beyaz Terör estiren aşırı kralcı Ultraların baskılarına karşın meşruti bir monarşiyi öngören 1814 Anayasası’nı korudu. Ağustos 1815’te yapılan seçimlerde Ultraların çoğunluğu ele geçirdiği Temsilciler Meclisi dışında ılımlı kralcıların ağırlıkta olduğu bir hükümet oluşturdu. Eylül 1816’da dağıtılan Temsilciler Meclisi’nin yeni bir seçimle ılımlı kralcıların denetimine girmesi, bir istikrar dönemi başlattı. İngiliz ve Felemenkli bankerlerden alınan borçlarla savaş tazminatı ödendi ve Müttefik işgali kaldırıldı. Yeni siyasal saflaşmada liberaller giderek güçlendi. Şubat 1820’de kralın yeğeni Berry dükü Charles-Ferdinand’ın suikasta uğraması, ılımlı Decazes hükümetinin düşmesine ve Ultraların iktidara gelmesine yol açtı. Gericiliğin yükselmesi üzerine yeraltına geçen bazı liberallerin 1822’deki ayaklanma girişiminin bastırılmasından sonra baskılar daha da yoğunlaştı. 1823’te İspanya’ daki liberal ayaklanmaya son vermek için öteki Avrupa devletlerinin desteğinde girişilen müdahale, Ultraların konumunu sağlamlaştırdı. Ertesi yıl Louis’nin ölümü üzerine katı bir monarşiden yana olan X. Charles tahta geçti.
Devrim sırasında mülklerine el konan soylulara tazminat ödeyen ve kilisenin yetkilerini genişleten Charles, liberallerin ve ılımhlann 1827 seçimlerinden güçlenerek çıkması üzerine sertlik yanlısı Ultralara dayanma yoluna gitti. Kuzeni Orléans dükü Louis-Phillipe çevresinde toplanan ve daha örgütlü bir hale gelen muhalefetin hükümeti istifaya zorlaması karşısında, Mart 1830’da Temsilciler Meclisi’ni dağıttı. Temmuzda yoğun baskı altında yapılan seçimler muhalefetin zaferiyle sonuçlanınca, bir dizi kararnameyle monarşiye dönüşü sağlayacak bir darbe hazırlığına girişti. Sokaklarda barikatlar kurarak ayaklanan Paris halkı, bazı ordu birliklerinin de desteğiyle kısa sürede duruma egemen oldu. Cumhuriyet isteyen radikallerin burjuva liberal önderlerin peşinden gitmesi, tahttan çekilen Char-les’ın yerine Louis-Philippe’in başa geçirilmesine ve toprak sahibi aristokrasi yerine büyük burjuvaziye dayanan bir meşruti monarşinin kurulmasına yol açtı.
Siyasal özgürlüklerde sınırlı bir genişleme sağlayan Temmuz monarşisiyle birlikte, değişim sürecini daha ileri götürmek isteyen merkez sol ile yeni yönetim yapısını yeterli gören merkez sağ arasındaki çekişme öne çıktı. Bu durumdan yararlanmak isteyen Lejitimistlerin (eski Ultralar) 1832’de Ven-dée’de başlattığı ayaklanma halktan destek görmedi. Ama büyük kentlerde işçilerden destek gören cumhuriyetçi ayaklanmalar ancak sertlikle bastınlabildi. 1836’dan sonra Napoléon’un yeğeni Louis-Napoléon’un öncülük ettiği Bonaparte’çılar etkili bir güç durumuna geldi. 1840’ta karışıklıklara son veren François Guizot başkanlığındaki hükümet, içeride yönetimi sağlamlaştırmaya
çalışırken, dışanda da genelde büyük devlet-,! lerle çatışmaktan kaçman ılımlı bir politika izledi. 1830’da başlayan Cezayir’i sömürgeleştirme girişimini daha ileriye götürdü. 1846’da İspanya’yı nüfuz altına alma çabası; İngiltere ile ittifakın bozulmasına yol açtı.
İKİNCİ CUMHURİYET. Temmuz Devrimi’ nin yanda kalmasına büyük tepki duyan cumhuriyetçiler arasında 1840’larda sosyalist düşünceler yayılmaya başladı. Öte yandan burjuvazi içinde de siyasal katılımın genişletilmesi yönünde talepler ortaya çıktı; Özellikle edebiyat çevrelerinin etkisiyle yeni kuşaklarda Büyük Devrim’e karşı güçlü bir sempati gelişti. Bu ortamda 1846’daki kötü hasadı izleyen ekonomik bunalım ve yönetici çevrelerin yolsuzlukları halk arasında da yaygın hoşnutsuzluklar doğurdu. 1847’den sonra liberal reformlar için hükümeti zorlamaya başlayan muhalefet önderleri, yasaklanmış olan siyasal toplantılan “ziyafet” görüntüsü altında yaymaya yönelik bir kampanyaya girişti. 22 Şubat 1848’de kampanyanın son aşaması olan büyük bir ziyafetin hükümetçe iptal edilmesi, sokak çatışmalarına neden oldu. Hızla genişleyen hareketin hedef aldığı Guizot’nun evi önün? de göstericilere ateş açılması, olayları toplu bir ayaklanmaya dönüştürdü. İç savaş tehlikesiyle karşılaşan Louis-Philippe 24 Şubat’ ta tahttan çekilerek İngiltere’ye kaçtı.
Ayaklanmacıların Temsilciler Meclisi’ni işgal etmesi üzerine oluşturulan ve Louiş Blanc gibi radikal önderlerin de yer aldığı geçici hükümet, cumhuriyet ilan etti. BunıS izleyen günlerde radikal kanadın baskısıyla herkese iş sağlamaya yönelik ulusal atölyeler sistemi kuruldu. Genel oy hakkı tanına? rak yeni seçim hazırlıklarına girişildi. Bir süre sonra ılımlı ve radikal kanatlar arasında çatışmalar baş gösterdi. Hızla bozulan ekonomik durumu düzeltmek için emlak vergisinin artırılması köylüleri devrimden uzaklaştırdı. Böylece seçimler sonunda Ku? rucu Meclis’te ılımlı ve tutucu adaylar çoğunluğu oluşturdu. Ulusal atölyelerin da? ğıtılması üzerine ayaklanan Parisli işçilerin bastırılmasıyla radikal kanadın gücü kınldı. Meclis altı aylık görüşmelerden sonra yetki-
li cumhurbaşkanlığı kurumuna da yer veren, temsili demokrasiye dayalı bir anayasa^ yı kabul etti.
Aralık 1848’deki seçimlerde cumhurbaşkanlığına değişik çevrelerden destek gören Louis-Napoléon Bonaparte seçildi. Mayıs 1849’daki Yasama Meclisi seçimlerinde isë ılımlı cumhuriyetçiler büyük bir gerileme gösterirken, monarşi yanlıları ile radikal sol güç topladı. Monarşi yanlıları, çoğunlukta olmakla birlikte, iki ayn hizbe bölünmüştü. Monarşi yanlılarını karşısına almaktan kaçınan Louis-Napoléon, oy hakkını ve siyasal özgürlükleri daraltan ve kiliseyi yeniden güçlendiren yasaları direnmeden onayladı. Ama ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilemeyeceğini görünce, Aralık 1851’de bir darbeyle monarşi yanlılarını tasfiye etti. Bunu izleyen direnişi kırdıktan sonra, cumhurbaşkanlığına geniş yetkiler veren yeni bir anayasayı plebisite sundu. Halkın büyük çoğunlukla otoriter yönetimi onaylamasın? dan cesaret alarak, 2 Aralık 1852’de Senato kararıyla kendisini imparator, ilan ettirdi;

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir