İnsanlar Allah’ı unuttular
Aşağı-yukarı yarım asır önce, daha henüz çocukken, yaşlı bir çok kimsenin, Rusya’nın başına gelen büyük felâketleri izah etmek üzere: “insanlar Allah’ı unuttular; bütün bunlar ondan oluyor” dediklerini hatırlarım.
O zamandan beri elli yıldır İhtilâlimizin tarihi üzerinde çalışıyorum, bu çalışma sırasında yüzlerce kitap okudum, yüzlerce şahsî hatırayı topladım; ihtilâl denen bu büyük sarsıntının yıkıntılarının temizlenmesi ve gerçeğin aydınlanması için sekiz ciltlik bir eser yazdım. Bununla beraber benden, halkımızdan altmış milyon insanı yiyip yutan bu tahripkâr ihtilâlin sebebini mümkün olduğu kadar veciz bir surette dile getirmemi isteselerdi:
“İnsanlar Allah’ı unuttu; bütün bunlar oıı dan oldu” ifadesini tekrar etmekten da ha doğru bir şey söylemezdim.
Eğer benden yirminci asrın en önemli özelliğini kısaca tarif etmemi isteselerdi, yine “İnsanlar Allah’ı unuttu” sözünü tekrar ederdim; daha doğru, daha özlü bir ifade bulamazdım. İlâhî boyutlardan mahrum olan insan şuurunun başarısızlıkları, bu yirminci asrın belli başlı cinayetlerinin sebebi olmuştur. Bu büyük cinayetlerden ilki, Birinci Dünya Harbi olmuştur; ve bugünkü dertlerimizin kaynağı da, bu harptedir. Hafızalardan silinmekte olan bu harp, Avrupa turp gibi sağlam ve bolluk içinde yüzerken patlamış ve kendi kendini sakatlayan i)ir kudurganlık haline gelerek gücünü bir asır, hatta ebediyen toparlayama-yacak şekilde zayıflatmıştır. Bu harbin mümkün olan tek izahı, Avrupa liderlerinin kendilerinden daha üstün bir “Kâdir-i Mutlak” olduğunu unutarak, zihnî bir felce uğramalarıdır. Yalnızca Allahsızlığın sebep olduğu kin ve garez, savaşan ülkeleri “zehirli gaz” gibi insanlıktan son derece uzak olan bir silahı göz kırpmadan kullanmaya götürebilmiştir.
BU KIYAMETTİR
Bugünkü dünyanın geldiği durumu, geçmiş asırlara anlatmak gerek-seydi: “Bu kıyamettir!” diye bağırmak gerekirdi.
İsteyerek veya mecburen dünyanın tahribine şâhit olmuş ve bu duruma alışmış bulunuyoruz. Yirminci asır, tamamı ile dinsizliğin ve kendi kendini tahribin girdabına sürüklenmektedir.
Bu uçuruma yuvarlanışın ne siyasî sistemlere, ne ekonomik seviyelere, ne kültürdeki gelişmelere ve ne de millî hususiyetlere dayanmayan ve bütün dünyaya şâmil olan yönleri var. 1913 Rusya’sına benzemeyen bugünkü Avrupa, halen aynı çöküşün eşiğinde bulunuyor; ama bu çöküşe başka yoldan gidiyor. Dünyanın çeşitli kısımları değişik yollar takip ettiler; ama bugün, hepsi müşterek bir harabenin eşiğine yaklaşıyorlar.
BATILI’NIN DÜŞÜNCESİZLİĞİ Bugün Batı’da dini şuur da kaybolmaktadır.
Batıda yıkıcı bölünmelere, kanlı din harplerine, kin ve intikamlara şahit olmuş, Ortaçağ’dan bu yana gittikçe materyalizmin istilâsına uğramıştır. Bu kuvvetin kendi içinden gittikçe zayıflaması, iman’a karşı öylesine bir tehdittir ki, belki de bu tehdit, dine karşı dıştan yapılan şiddetli bir saldırıdan daha tehlikelidir.
Batıdaki dinsiz öğretmenler, genç nesli hâlâ kendi cemiyetlerine karşı kin ve nefret ruhu ile yetiştiriyorlar. Komünizmde ise, aynı kusurların en ufak selâ-hiyet sahibi kimseleri bile çileden çıkaracağını unutuyoruz; halbuki bu sistemde herkes, gerçekten “eşitliğe” ulaşıyor. Herşeyden mahrum kölelerdeki eşitliğe.
BUHRANIN ÇÖZÜMÜ Bu bilerek ve istenerek beslenen kin ve nefret, canlı olan herşeye, bizzat hayata, insan vücuduna, bütün renkleriyle, sesleriyle ve şekilleriyle yayılıyor. Yirminci asrın maharetli sanatı, bu çirkin kin ve nefret yüzün-
den can veriyor; çünkü sevgi olmayınca san’atı alaşağı edip yıktılar ve ayaklar altında çiğnediler, ama Batı’-da san’at, kendi isteğiyle, yıkıldı; Ba-tı’da san’atkâr, İlâhî plânı fâş edeceği yerde O’nun eserlerine sahip çıkmaya kalkınca, san’at da iddialı ve yapmacık bir hüviyet olarak çöktü.
Kendi kendimize soralım: Asrımızın idealleri sahte değil mi? Ve cafcaflı, modaya uygun lâflarımız, asılsız boş lâflar değil mi? Bu lâflar, karşılaştığımız güçlükler için çok sathî çareler sunmuyor mu? Daha vakit varken, hangi alanda olursa olsun, bu düşünceler berrak bir görüşle süzgeçten geçirilmelidir. Maddî kanunlar hayatımızı izah edemez, ona istikamet de veremez. Fizik ve fizyoloji konuları, Allah’ın bize nasıl güç verdiğini ve O’nsuz nasıl çöktüğümüzü hiç bir zaman izah edemi-yecektir.
Hatalarımızı idrak etmeli ve Allah’a yal-varmalıyız. Ancak bu suretle gözlerimiz, yirminci asrın bedbaht hatalarını görecek şekilde açılabilir ve ellerimiz de bu hatalan düzeltmeye uzanabilir. Bu heyelanda tutunacak başka hiçbir şey yok!