Genel

İRAN

İRAN
Ortadoğu’nun Arap bölgesiyle Orta Asya’nın yüksek topraklan arasında yer alan İran, bölgenin aynı zamanda hem geniş hem kalabalık nüfuslu, hidrokarbürler bakımından zengin ve Antikçağ’ın başlarından bu yana bir devlet oluşturmuş tek ülkesidir. Ayrıca yirmi yıl içinde Batı örneğine uygun, hızlı bir sanayileşme ve şehirleşme süreci yaşarken birdenbire siyasî ve toplumsal gelişmesini altüst

eden bir «İslam Devrimi»ne geçmiştir.
Hükümet ve yönetim Anayasa: 3 aralık 1979’da bir ulusal referandumla onaylanan an devleti üniter devlet yapısında bir İslam Cumhuriyeti olarak tanı Kurumlar: genel oyla 4 yıllığına seçilen bir cumhurbaşkanı ve lis’te çoğunluk grubundan seçilen bir başbakan yürütme yetkisi: lanır; 4 yıl için genel oyla seçilen bir millet meclisi, Devrim İsiarr seyi’nin ve onun Velayet-i fakihi denetiminde, yasama yetkisini bulundurur.

Yönetim birimleri: 24 il.

Ekonomi GSMH: 115,8 milyar dolar [1990]

Kişi başına GSMH: 1928 dolar [1996]

İthalat: 15 000 milyon dolar [1996-1997]

İhracat: 4 400 milyon dolar [1990]

Eğitim ve sağlık Okuryazarlık: yetişkin nüfusun % 62’si [1990]

Ortalama ömür: kadınlar 70, erkekler 69 [1996]

Çocuk ölüm oram: % 3,3 [1996]
Cumhuriye Islamiye İran Uluslararası kod: ÎRN Yüzölçümü: 1638 057 km2 Nüfus: 61 100 000 kişi [1997]

Nüfus yoğunluğu: 37,3 kişi/km3 Başkent: Tahran Resmî dil: Farsça

Din: İslam (resmî din); % 98,3 Müslümanlar (Şiî % 90,5, Sünnî ‘ % 0,7 Hıristiyan; % 1 Zerdüşt; % 0,1 Musevî [1986]

Millî bayram: 11 Şubat (şahın 1979’da düşürülüşünün yıldönü Para birimi: riyal (IRR)

[1 riyal = 100 dinar]
İRAN İSLAM

CUMHURİYETİ
SSSSBBSBBKBM
Hacu’dakibaraj-köprii, İsfahan’da Şah Abbas tarafından yaptın İdi. Felsefî düşünce alanında olduğu gibi mimarîde de Iran daima
cesur ve özgün örnekler ortaya koymuştur.
Deşti Kevir Çölü. Elburz Dağlan ’ndan başlar ve kum rûzgârlanyla biçimlenir.
İÇİNDEKİLER

FİZİKİ COĞRAFYA BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA TARİH

DEVLET VE KURUMLAR TOPLUM KÜLTÜR VE MEDENİYET
Arap, Hint-Pakistan ve Türk dünyaları arasında yer alan ve eski Pers Imparatorluğu’nun devamı olan İran, nüfusuyla, Hint-Avrupa kökenli diliyle (Iran, «Ariler»in ülkesidir), Şii ve İslam oluşuyla ve tarihinde hiçbir zaman sömürgeleştirilememiş olmasıyla (XIX. yy’da Rus Imparatorluğu’na ve Ingiliz yönetimindeki Hindistan’a komşu olmasına ve 1979 İslam Devrimi’ne kadar ABD’nin ülkedeki askerî varlığına rağmen) bölgenin öteki ülkelerinden ayrılır. Bugünün İran’ı, büyük şehirleri, siyasî faaliyeti ve petrol zenginliğiyle birinci derecede bölgesel bir güçtür; Kafkaslar’dan Hindistan ve Orta Asya’ya kadar uzanan İran kültürünün itibannı da unutmamak gerekir.

Bunlardan başka çoğunluğunu Farsça konuşan İranlıiarın oluşturduğu Iran, Kürtler, Beluclar, Araplar, Türkmenler, Azeriler, Bahtiyariler, Lurlar, Kaşkaylar gibi birçok kavimleri içeren çok et-nili bir devlettir. İran’ın Irak, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Türkmenistan, Afganistan, Pakistan ile kara ve Kuveyt, Suudî Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman ile de deniz sınırı vardır.

FİZİKÎ COĞRAFYA

İran, Hazar ormanları, Gilan’m subtropikal çeltik tarlaları, yüksek ve dağlık alanların soğuk bozkırları, Lut veya Deşti Lut’un gerçek ve yakıcı çölüyle son derece değişken görünümler sunar. Bu dağlar ülkesinde görünüm, her zaman iki doğal kategoriye ayrılır: yüksek bölgelerin soğuk toprakları (sardsır veya yaylak) ve kışın sürülerin götürüldüğü sıcak bölgeler igamsır veya kışlak). Şehirler ve köyler de doğal olarak, dağ eteklerinde, bu iki mekân arasında kurulmuştur.

Yüzey şekilleri

Yüksekliği 600 m’nin biraz altında olan İran yaylası, ülkenin büyük bir kesimini kaplar. Yakın dönemlere ait çökeltilerle dolmuş ve yüksek dağlardan kaynaklanan ırmakların Deşti Kevir ile Deşti Lut içinde kaybolduğu çöl yapısındaki birçok çanaktan oluşur. Alplerm, Kafkasların ve Himalaya’mn uzantısında yer alan ve Kopet Dağı ile Horasan dağlarıyla doğuya devam eden Elburz dağ zinciri, Ortadoğu’nun en yüksek dağ zinciridir: İran ile Orta Asya arasında doğal ve iklimsel bir duvar oluşturur ve Hazar Deni-zi’ni (deniz düzeyinden 23 m daha aşağıda) çevreleyen, dar ve
nemli Gilan ve Mazenderan ovalarına bakar. Elburz’un en \ tepeleri yarı sönmüş volkanlardır: Azerbaycan’da Saba İran’da Tahran’a hâkim vaziyette Demavend (5 671 m).

İran’ı güneybatıya doğru çevreleyen Zagros zinciri, 5 tan’m soğuk yüksek topraklarıyla Makran Dağları ve d uzanan Fars havzaları arasında göçerlerin yaşadığı bölge: yaylalar ve kireçli zincirler, İsfahan’ın güneyinde doruğa ı£ (Zerd Kuh, 4 547 m) ve Aşağı Mezopotamya’nın (Huzistan yonlu büyük ovasıyla Basra Körfezi’ni çevreleyen dar ve kıyı bölgelerine hâkimdirler. Afganistan ve Pakistan’a doğr yaylası daha engebeli şekilde devam eder (Horasan Dağı, çukuru, Belucistan’ın dağları).

Engebelerin yeni oluşmuş olması ve İran yaylasını sınr ran dev kırıklar, bu bölgede tanık olunan yer sarsıntılara açıklık getirir: İran sık sık deprem felaketlerine sahne olma: Jeolojik çeşitliliğin son derece fazla olması sebebiyle ülke

_<ça zengin maden kaynaklan vardır (çinko, barit, uranyum, de-r, kömür); bu kaynaklardan özellikle Sar-i Çeşme’deki bakır ve ;ıa Körfezi çevresindeki petrol ve doğal gaz, dünyanın en Emli rezervleri arasında sayılır.

İklim

!an, genellikle kuraklığın hüküm sürdüğü (ülkenin yarısı, yıl vunca 300 mm’den daha az yağış alır) bir ülke olsa da, Hazar .gesinde (Babül ve Sari’de 1 197 mm) ve dağlardaki bol yağış-3, yeterli suya sahiptir. Tahran-Isfahan arasında çizilecek bir doğusunda, yağışlar neredeyse 200 mm’nin altındadır. Ha-r eyalederinden başka yerlere, şiddedi fırtınalardan kaynakla-

– yağışlar dışında, yazın hiç yağmur düşmez ve çok yüksek c sıcaklıklar ülkenin güneyinde 50 °C’ye ulaşabilir; yaylada ha-^ın kuru olması ve dağların yakınlığı, yaz iklimini daha kada-abilir hale getirir (Tahran’da temmuz ortalaması 29,5 “C’dir). a iklimi taşıyan ve yüksek olan batı ve kuzey bölgelerinde kış-daha uzun ve sert geçer (Tebriz’de ocak ayı ortalaması -1,7 °C, aran’da 3,3 °C’dir); buna rağmen sıcak Fars havzası, Basra Kör-2, Belucistan bölgelerinde ve merkezdeki çöllerde kışlar kısa ve muşaktır (Bender Abbas’da, ocak ortalaması 18,5 °C’dir).

Akarsular

Toprağın yüzde 67’sini akaçlayan ırmakların çoğu iç çöllerde kay-lur. Bu sel yataklan yazın genellikle kurudur ama karlarla beslenen çok nehir (Kerec, Zayanda Rud) gür ve yaz kış bol suludur. Büyük hırler yalnızca Zagros sıradağlarından doğar ve Huzistan’ı boydan ya aşarlar: bir bölümünde gemiyle dolaşabilen Karun, Şattülarap’a külürken Kerhe, Irak sınırı yakınındaki bataklıklarda kaybolur, zeyde, Iran yaylasında ortaya çıkan Sefid Rud (Kızıluzun), El-
burz’u geçerek Hazar Denizi’ne dökülür. Dağ eteklerinin döküntülerden oluşmuş topraklanndan süzülen sulardan yararlanmak içm. bazen onlarca kilometre uzunlukta ve yer altında onlarca metre derinlikte, elle açılmış kanat denen akaçlama galerileri bulunmaktadır.

Bitki örtüsü ve fauna

İran’a ait bitki örtüsü, Avrupa-Sibirya, Hindistan ve Arabistan-Akdeniz bölgelerinin birleştiği orijinal bir kavşakta yer alır. Ormanlar, yüzölçümünün ancak yüzde 11 ‘ini kaplar: Gilan ve Ma-zenderan dağlannda zengin bir bitki örtüsü vardır ama Zagros dağ zinciri ormanlarının yoğunluğu oldukça azalmıştır ve ardıç ormanları insanların sebep olduğu zararlar yüzünden ülkenin öteki bölgelerinde tamamen yok olmuştur. Yüksek odaklarla çöller arasında yer alan en yaygın bitki örtüsü bozkır türündendir. Ülkenin kuzeyindeki köylerde, her yerde kavak ağacı vardır ve merkez çöllerde kavağın yerini ılgın ağaçlan, güneyde palmiye ağaçları alır, iklim yelpazesi, Elburz elmalarından çöl sınırlarındaki fıstıktan ve Mazenderan’m portakallarından geçilerek, Huzistan hurmalarına kadar çok zengin bir tarımsal üretime imkân tanımaktadır.

Fauna çok çeşididir ama bazı vahşi türler (Zagros’un aslanları, Mazenderan’ın kaplanları) hemen hemen yüzyıl önce kaybolmuştur; bazı türler (ceylan, dağ keçisi, ayı, Asya yaban eşeği) ulusal parklarda koruma altına alınmıştır. Hazar kıyı gölleri ve çöl bataklıkları, Sibirya’dan Afrika’ya geçen kuşların çok sık uğradıkları konaklama yerleridir. İran’ın her yerinde sığır ve keçi yetiştirilir; at ve katırla birlikte, küçük çaplı taşımacılık, her yerde eşeklerle yapılır. Tek hörgüçlü melez develerden de yakın bir geçmişe kadar yararlanılmaktaydı (çifthörgüçlü Asya develeri yalnızca ülkenin kuzeyinde yaygındı) ama kamyon ve traktörün artmasıyla, 1970’li yıllardan bu yana sayıları hızla azaldı.
© 1980 Rand M’Naîiylrtfû. 15* A-BC1600-77Î -1 -2
■.-■’-i

°SS.

.. . Manâma – .

-Bender ctm^r !:*”*» i

-eişm V ‘Sf
Afݑ
«W
Umman Körfezi
‘ KATAR A 4

b Ei-Hufuf ^.Ed-Davha * /Dubai

J i – * BİRLEŞİKARAR.®

A, < * EMİRLİKLERİ**./

• £. AftU Dabi » i ğ ■ 3694 tr

‘ A- ‘J'”1 • jJmtmtM,

_ SÖ* __X_t ^ _55* .■ ,-E^Habure
MMANC.. ^°ab* i – .. …….. ,,,

ı., ‘–Sörak ı-fertedşıı ^ J •;

‘ * L” ‘2? Gvadar

TARIM

[1991]
Ürünler ve üretim
(milyon ton)
turunçgiller 1,78
buğday 8,90
pamuk elyafı 0,14
hurma 0,57
arpa 3,60
fıstık 0,17
elma 1,35
üzüm 1,65
pirinç 2,10
şeker 0,76
tütün 25 000 ton
çay 45 000 ton
tomruk 6 727 000 m3
Hayvancılık
(milyon baş)
sığır 6,80
koyun 45,00
keçi 23,50
Balıkçılık 230 000 ton

çelik

bakır (cevher elektrik doğal gaz maden kömürü petrol

kurşun (cevher) sentetik dokumalar çinko (cevher)

BAŞLICA İHRACAT ÜRÜNLERİ

(1990)

hidrokarbonlar

halı

fıstık

bakır (külçe) havyar
BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA

İran’da az gelişmiş ve 1960’lı yılların toprak reformundan bu yana karışık bir görünüm sunan kırsal kesimle 1979’dan bu yana nüfusun yarısını barındıran şehirler arasında açık bir zıtlık vardır. Ama toplumsal farklılaşmanın asıl kriteri okula giden nüfusla okuma yazma bilmeyen nüfus arasındaki bölünmedir. Coğrafî bakımdan iki bölgesel farklılaşma türü ortaya çıkar; birincisi, nüfusun daha az yoğun ve daha az gelişmiş olduğu doğu İran’ı, daha yoğun ve dinamik batı İran’la karşıtlaştırır, İkincisi orta İran yaylasını, çoğunluğunu Farsça konuşmayanların oluşturduğu çevre bölgelerden ayırır.

Nüfus

1956’da 18,9 milyon, 1976’da 33,7 milyon ve 1992’de 60 milyon kişiye ulaşan nüfusuyla, İran dünyanın en yüksek nüfus artışına sahip ülkelerden birisidir (yılda % 3 artışla yirmi yılda nüfus ikiye katlanmıştır); bu da kadın başına 6 ilâ 7 çocukluk bir doğurganlık oranı demektir. Irak ile yapılan savaş, her yıl 1,8 milyon kişi artan İran’ın nüfusu üzerinde pek etki yapmadı. Bu, yeni bir durum değildir ama düzensiz bir ekonomi sebebiyle gittikçe daha katlanılmaz olmaktadır. 1970’li yıllarda başlatılan etkin bir doğum kontrol politikası, 1988’de yeniden canlandırıldı. Bu genç nüfus (% 44’ü 15 yaşın altındadır) çoğunlukla şehirlerde yaşar (% 56) ve okuma yazma bilir (% 54); simgesel % 50 çizgisi, İslam devriminin başladığı 1979’da aşıldı. Kırsal kesimde yaşayan erkeklerin yüzde 60’ının (şehirlerde % 81) okur yazar olmasına rağmen kadınların ancak yüzde 36’sımn okur yazar olmasının da gösterdiği gibi, toplumsal ve bölgesel eşitsizlikler bugün de çok belirgindir. Öte yandan İranlılarm yüzde 60’ı ülkenin kuzeybatısında, yüzde 27’lik bir bölümde yaşar; nüfusun en yoğun olduğu yerler Hazar ovaları, Kürdistan, Azerbaycan ile Tahran ve Isfahan bölgeleridir. Ülkenin kalanında nüfus eskiden kervanların konak yerleri olan çok sayıda küçük şehirde toplanmıştır. Kırsal kesimin nüfusu durmaksızın artmaktadır ama İ960’lı yıllardan bu yana köylerdeki nüfus fazlalığı artık düzensiz dev banliyölerle sarılmış olan şehirlere yığılmıştır. Meşhed, 1 500 000’lik nüfusuyla, Isfahan, Tebriz, Şiraz ve Ahvaz’ın önünde ülkenin ikinci büyük şehri olmuştur. 6 800 000 kişilik nüfusla (1966’da 1 milyon) Tahran, uzunluğu 70 km’yi aşan bir sahada, metropol durumuna gelmiştir ama ülke nüfusunun yüzde 15’ini barındıran bu başkent, Kürdistan (Se-nendec) veya Belucistan (Zahedan) gibi büyük şehirleri bulunmayan bölgeler de dahil olmak üzere, taşradaki büyük şehirlerin dinamizmine engel değildir. Ortaya çıkmakta olan bir kırsal toplumla, yeterince denetlenmeyen şehirleşme arasında, İranlılarm gittikçe artan bir bölümü köylerde veya eski şehirlerin geleneksel pazarlan çevresinde değil yeni banliyölerde yaşamaktadır.

İranlılarm üçte ikisi Hint-Avrupa kökenlidir; MÖ XVII. yy’da buraya yerleşen Ari topluluklardan gelirler. Farsiler nüfusun en kalabalık bölümünü oluştururlar ve Iran sınırı dışında da konuşulan dilleri Farsça, ülkenin resmî dilidir. Kürtler, Lurlar, Beluclar, Gilani-ler, Mazenderanlılar öteki Iran dillerini konuşurken Azeriler, Kaş-kay göçerleri ve Türkmenler Türk dili konuşurlar: Iran nüfusunun yaklaşık % 20’sini Türkçe konuşanlar oluşturur. Sami nüfus o kadar kalabalık değildir: Huzistan ve Basra Körfezi kıyılarında Arap-lar yer alır, yirmi beş yüzyıl önce Babil Ibranilerinin özgür kalmasının ardından Pers Imparatorluğu’na yerleşen Musevilerse azınlık olarak dağınık yerlerde bulunur. Ana dilinin Farsça olmadığını belirten nüfusun oram illere göre yüzde 18 ile 55 arasında değişir (Kürdistan, Azerbaycan) ve İran’ın etnik ve özellikle de dil çeşitliliği son derece belirgin bir gerçek olma niteliğini korur: gerçekten de Farsça’nın konuşulduğu Iran illerine uzun bir dönem içerisinde çok sayıda Azerî ve Kürt göç etmiş, buna karşılık pek az Farsi petrol ili Huzistan dışında çevre illere yerleşmiştir.

Bununla birlikte, Fars dili ve kültürünün evrensel nitelik taşıması ve Iran devletinin eskiliği sebebiyle XV. yy’in başında düşülen bunalımlarla daha da güçlenen birlik faktörü son derece etkilidir. Kitle iletişimde yerel dilleri serbest bırakan İslam Cumhuri-yeti’nin anayasası, çelişkili bir yaklaşımla, başka ülkelerin sınırlarına da taşan nüfusların özerklik isteklerini kısıdamıştır. Özellikle Belucistan’a sığınmış 2 milyon Afganlı arasında ortaya çıkan et-nik-kültürel faktörler gerçek anlamda sorunlar çıkarmaktadır.

Tarım

Iran tarımı 1960’lı yıllara kadar ülke nüfusunu besleyebilecek seviyedeydi. Şahlık hükümetinin 1963’te yaptığı tarım reformu büyük toprak sahiplerinin gücünü kırdı ama kırsal kesimde gelişmeyi başlatamadı. Ortalama 5,8 hektar toprağın yeni sahipleri 2,3 milyon köylü, gıda-tarım sanayiinde sözü geçen işletmelerin
Petrol ve doğalgaz, Iran ekonomisinin temelini oluşturur ve birçok iç ve dış sürtüşmenin sebebidir.
kurulmasına kadar vardırılan yatırımlardan yararlanmasın mediler. Böylece de İran, besin ürünleri konusunda büyük da ithalat yapan (ihtiyacının üçte biri) ülke durumuna düşt tiflerinde yüzde 25’e varan bir oranla (3,2 milyon kişi) tarır sal üretimin yüzde 18’ini karşılar. 17 milyon hektarlık ekili i yüzde 44’lük bölümünde sulama donanımı bulunmakla b: büyük tarım bölgeleri ülkenin kuzeyinde ve Huzistan’da i makta, Hazar illeri, ülkedeki üretimin yüzde 4’ünü sağlam dır. İran’ın tarımsal üretimi son derece yüksek çeşitlilik g: ama tahıl (buğday, arpa, pirinç) üretimi ekili alanların dörtts nü işgal eder.

58 milyondan fazla küçükbaş hayvanla Iran belli başlı bî yetiştiricisi ülkeler arasında yer alır ama şehir yakınlarında»’ dem işletmelerin yayılması artık sadece 800 000 kadar kal küçükbaş hayvanların yalnızca % 20’sini ellerinde bulur, göçerlerin içine düştükleri kötü durumu engelleyemez, Z göçerlerinin Isfahan yakınlarında Bahtiyarilerin ve Şiraz yarındaki Kaşkayların büyük konfederasyonları, 1930’de Ş£ za’nm emriyle gerçekleştirilen zorunlu yerleşik düzene ge. girişimiyle siyasî güçlerini kaybettiler. 1980’den bu yana sür len, her ailenin kamyonla tek başına yolculuk etmesine imk nıyan küçük dağ yolları açma politikası ortak hayatların ve ların parçalanma sürecini hızlandırdı. Kırsal kesim içinde c la (garmsir) dağlar (sardsir) arasında yapılan göçler (yaylacı! ne de oldukça canlı bir hayvancılık tekniği olma niteliğini s-mektedir.

Kuru meyvalar (fıstık), şehir ve köylerde dokunan halılarl
YÖNETİM BİRİMLERİ
tiler İl merkezleri Yüzölçüı (kET
Batı Azerbaycan Urmiye 37 5^
Doğu Azerbaycan Tebriz 65 S-
Bahtaran Bahtaran 23 6:
Boyer Ahmed-i Kohkiluyeh Yasuc 13 6-
Buşir Buşir 25 ^
Cahar Mahal-i Bahtiyari Şehr-i Kord 14 e:
Isfahan Isfahan 105 8;
Fars Şiraz 125 6:
Gilan Reşt 14 s:
Hemedan Hemedan 19 4-
Hürmüzgân Bender Abbas 65 r
ilam ilam 19ZI
Kirman Kirman 185 r
Horasan Meşhed 315 6;
Huzistan Ahvaz 66 5:
Kürdistan Senendec 27 S?
Luristan Hürremabad 28 5r
Markazi Arak 295=
Mazenderan Sari 466-
Semnan Semnan 915-
Seistan-Belucistan Zahedan 1814”
Tahran Tahran 28::
Yezd Yezd 63 9E-
Zencan Zencan 36SH

Geleneksel zanaat. Isfahan bölgesinde bir köyde, dokunan halı lan n yıkanması.
SANAYİ VE ENERJİ

1991)
1 500 ton 60 300 ton 59,10 Milyar kWsa 26 Milyar m3 1 300 000 ton 165 297 000 ton 9 300 ton 49 300 ton 14 800 ton
91,3

3

1,6

0,5

0,3

İRAN
-jr Denizi havyarı, İran’ın petrol dışındaki ihracat ürün-rırkaçıdır. Merkezi Bender Anzeli’de olan bu faaliyet ayıda Basra Körfezi’ndeki (karides) ve Hint Okyanusu’nda-£ığı) balıkçılığı da geliştiren bir devlet müessesesi tara-îsteklenir.

ol

r,~s 1908’de İskoçyalı Knox d’Arcy’nin, Mescidi Süley-retrol bulmasından bu yana, İran’ın ekonomisi ve tarihi 3u zenginlikleri işleten Anglo-İranian Oil Company, Musaddık hükümetince ulusallaştırıldı. Yeni ulusal İran : şirketi, petrol arama ve üretimini 1953’te, British Petro-üyük bir pay ayırarak Amerikan şirketlerinin ağırlıkta ol-:slararası bir konsorsiyoma devretti. 1978’de 250 milyon şan yıllık üretim, Huzistan’m Irak tarafından işgal edil-ardından 65 milyon tona düşmüştü. 1979’da 21 milyar Laşan yıllık petrol geliri 1980 ile 1988 arasında savaş yü-13 ila 15 milyar arasında bir düzeye indi, temelde Harg îaki terminalden ihraç edilen petrol satışı ancak 1991’de 20 milyar dolara çıktı. Doğal gaz kaynaklan enerji açısın-naddî bakımdan İran’ın geleceğini oluşturmaktadır. Do-1975’den sonra Rusya’ya ihraç edilmeye başlandı ve ü sonra dahili ihtiyaçlar için kullanılmaya başlandı; ama s en büyük bölümü çıkarıldığı yerde (Gaç Saran, Kangan) ktadır.

»yi

geliri, güçlü bir plan ve bütçe örgütünün etkin bir sanayi ;ı izleyerek İran’ın yeterli altyapı edinmesine imkân ver-rik santralları, yollar, demiryolları, telekomünikasyon şe-j. Ekonomik sistem, büyük ölçüde devlet şirketlerinin ve ulusallaştırılarak 1980’den bu yana yoksullar vakfı gibi ışı vakıfların bünyesine alman dinamik bir özel sektörü yen kamu bankalarının hâkimiyeti altındadır. 1947’de )0 000’i bulan sanayi çalışanlarının sayısı, faal nüfusun i ve inşaat kesiminde çalışanların hemen hemen iki katı-•. Iran, özellikle ülkedeki şirketlerin yarısını barındıran Karac bölgesiyle Isfahan Tebriz, Arak, Ahvaz, Şiraz, Zen-oplanmış sağlam bir sanayi temeline sahiptir. Çoğunlukta şirketlerle işbirliği içinde çalışmalarını sürdüren şirket-ıliklerini ağır sanayi ürünlerinden tüketim ürünlerine ka-çeşitli alanlara yaymıştır: çelik (Isfahan, Ahvaz), otomo-tajı, kimya, elektronik ev gereçleri (Tahran), ağır mekanik alüminyum (Arak). Kirman’da (Sar-i Çeşme bakır rafine-ncan, Gazvin, Semnan, Kum veya ülkenin güneyinde rkez olarak düşünülen Bender Abbas’da yeni sanayi mer-;eliştirilmesi için aktif bir politika izlenmektedir. Bunun-te, İran «Ortadoğu’nun Japonyası» durumuna gelemedi: bunalımın sürmesi ve Irak’la savaş, ülkenin sanayi gelişi-rdurdu. Eski SSCB ile sınırların açılmasının sağladığı yeni :ılarına ve daha başarılı bir bölgesel teşkilatlanmaya rağ-3ancı ülkelerle yeterli ulaşım yollarının bulunmaması Iran :ngel oluşturmaktadır: İran’ın ulaşımını sağlayan tek ulus-yol Türkiye’den geçer.
TARİH

Yunan, Arap, Türk, Moğol istilalarına ve Batı kültürünün etkilerine rağmen, Iran medeniyetleri, yirmi beş asırdan beri özerk kalmayı başaran bir devlet çerçevesinde, kimliklerini korumayı başardılar.
Sümer ve Asur medeniyederiyle çağdaşı olan Elam medeniyeti, MÖ II. binlerin sonunda ilk Hint-Avrupa boylan olan Arilerin gelişinden önce İran’ın bugünkü topraklarında en parlak medeni-yederden biri oldu (çivi yazısı, Luristan bronzları). Medler, krallıklarım Zagros’un kuzeyinde (Ekbatana) kurdular ve Akamanışlar hanedanı zamanında Persler daha güneye, Sus çevresine yerleştiler. Büyük Keyhüsrev, MÖ 550’de Med Krallığı’nı ele geçirdi ve 539’da Babil’i alıp, büyük bölümünün Pers’e yerleştiği Musevîleri serbest bıraktıktan sonra Antikçağ’ın en geniş ve en güçlü imparatorluğunu kurdu (Yunan hâkimiyetindeki Anadolu’dan Baktria’ya kadar.) Zerdüşt dinine inanan bu kralların krallığının başkenderi Sus, Pasargad ve Persepolis oldu. Akamanışlar imparatorluğu, I. Dara’nın (522-486) hâkimiyeti sırasında doruğa çıktı. Persepo-lis’in işgali ve yakılmasına (MÖ 330) ve İran’ın Büyük İskender tarafından ele geçirilmesine rağmen Yunanlı Selefki kralları Pers ve Yunan kültürleri arasında bir bileşim yapmaya çalışarak İran medeniyetini korudular. Doğudan gelen Pardar (veya Arsakiler) hanedanı, MÖ 247’de yönetimi ele aldı ve Akamanışlar medeniyetini yeniden canlandırmaya girişti. I. Mitridates gibi krallarla, bu hanedan Ermenistan’la Baktria arasında yaklaşık beş yüzyıl boyunca hükümran oldu. Bununla birlikte İran, Sasani kralları (şahlar) yönetimi altında (MS 224-641) yeniden doruğa çıktı ve Iran kültürüyle ulusçuluğunun güçlendiği görüldü; Mezopotamya’dan İndus’a kadar uzanan bu imparatorluk, Roma imparatorluğu, Bizans ve Hunlarla karşı karşıya kaldı. Başkenti Mezopotamya’da Ktesifon olan bu güçlü ve iyi yönetilen imparatorlukta, uzun zamandan beri Nesturi Hıristiyanlar yaşamaktaydı ama iktidar halktan kopuk Zerdüşt din adamlarının elindeydi; bu durum da Arap fetihlerinin başlamasıyla ülkenin yıkılmasına elverişli bir ortam hazırladı.

Sasani ordulan, 642’de Nihavend’de bozguna uğradı ama yeni imparatorluğu Pers eyalederi, kimliklerini hatta belli bir oranda özerkliklerini korudular. Bundan sonra Persler, Sasani İmparatorlu-ğu’nun pek çok memurundan yararlanan Emevî ve Abbasi halifelerinin yönetimine bağlandılar. 945’de Iranlı Şii Büveyliler hanedanı, Bağdat’ı ele geçirdiler, ama bu hanedan Abbasi halifesinin orduları içinde çok sayıda bulunan istilacı Sünnî Selçuklu Türk göçerler tarafından devrildi: ondan sonra, günümüze kadar Perslerden veya Farslardan ayrı kalan Türk askerleri göçebeler ve yöneticiler Pers tarihine hâkim oldular. Cengiz Han döneminde, Moğollar 1219’da Persleri kuşattılar ve 1256’dan sonra Haşhaşiler mezhebinin son barınağı Alamut kalesinin düşmesiyle birlikte bu ülkeye hâkim oldular. Moğolların yaptığı kadiamlar ve yakıp yıkmalar şehir ve köylerdeki İran medeniyetini, yüzlerce yıl sürecek bir dönem için ortadan kaldırdı: Türklerle Tacikler, bir başka deyişle Persler arasındaki zıtlığı vurgulayan göçerlik yayıldı. Ancak Cengiz Han’ın soyundan gelen İlhanlı hükümdarı Gazan Han, 1295’de Müslüman oldu ve İslâmî resmî din yaptı, devlet otoritesini yeniden kurdu. İran’ı yerle bir eden son Türk-Moğol işgali 1381 ile 1404 arasında Timurlular tarafından yapıldı. Siyasî anarşiye rağmen, Timurlular ticarede fikir ve şehir hayatını destekleyerek ülkeyi güçlendirmeyi denediler.

1501’de Kızılbaş denilen bir grup Şiî Türkmen kabilesi, Tebriz’i ele geçirdi; önderleri İsmail, şah olarak taç giydi ve bütün İran’da Şiî
İran’ın derin tarihi: MÖ XIII. yy’da Elam kralı Untaşi Napirişa’nın yaptırdığı kutsal hisarın ve Çoğa Zenbil Zigguratı’nın kalıntıları.
Pasdaranlar. Devrimin bekçileri ve İslamcı militanlar olan Pasdaranlar, Irak’a karşı sürdürülen savaşta, İmam HumeynVnin resmini taşıyorlar.

FETVA

«Kuran’dan mülhem emir» sayılan fetva, 14 şubat 1989’da imam Humeynî’nin «Şeytan Ayetleri» (Satanic Verses) kitabından dolayı ve «İslama, Pey-gamber’e ve Kuran’a» karşı günah işlemekle suçladığı Ingiliz yazar Salman Rüşdı’ye karşı verdiği fetvayla meşhur oldu.

1981 ‘de Booker Ödülü’nü kazanmasına rağmen, bu Hint kökenli, Müslüman kültürü almış Ingiliz romancı uluslararası bir üne sahip değildi, ama bu ölüm cezası ona bu ünü kazandırdı. Başına ödül kondu (3 milyon dolar) ve Batılı merkezlerin protestolarına rağmen, îranlı din yetkililerinin 1993’te onayladığı bu «karar»dan ancak altmış defa adres değiştirerek ve Scotland Yard’ın sıkı gözetiminden yararlanarak kaçabildi.
«İslam Devrimi» Ortaçağ’dan kurtulamamış halkını zorla modern sanayi ekonomisi dünyasına sokmak isteyen Muhammed Rıza Şah ile Is’amın Şiîliğe has uzlaşmaz görüşünü uygulayarak İran’ı birdin devleti yapmak isteyen İmam Humeynîarasında çatışma şekline girdi.
tslamı zorunlu kıldı. Bu, Sefevî hanedanının ve gerçek anlamda özerk bir Iran devletinin yeniden doğuşunun başlangıcı oldu. Şah Abbas (1588-1629) döneminde, «dünyanın yansı» olarak nitelenen Isfahan başkent yapıldı. Güvenlikle birlikte, gelişme de yemden canlandı, yeni yollar boyunca kervansaraylar yapıldı, bütün şehirlerde gözalıcı cami ve saraylar inşa edildi; krallığın itiban ve refahı, yabancı tüccarları ve elçileri bu ülkeye çekti. Iran medeniyetinin bu parlak dönemi, 1722’de Afganlılann İsfahan’ı ele geçirip yakıp yıkmalarıyla dramatik bir biçimde sona erdi. Horasan’daki Türk boylanndan birisinin önderi istilacıları kovdu ve Nadir Şah adıyla 1736’da yönetimi ele aldı. 1739’da Delhi’yi alıp yerle bir ettikten (ve aralannda Moğol Imparatorluğu’nun ünlü tavus tahtının da yer aldığı bir hâzineyi İran’a getirdikten) sonra, başkenti Meşhed’e taşıdı. 1747’de ölünce, Zend kabilesinin başında bulunan Kerim Han ülkenin denetimini ele geçirdi; Şah unvanını almadı ama yerine vekil unvanım benimsedi ve 1779’da ölümüne kadar, yaklaşık otuz yıl boyunca başkent Şiraz başta olmak üzere barışı sağladı.

Bir Türkmen boyu olan Kaçarlar, bir iç savaşın ardından yönetimi aldılar. Ağa Muhammed Han, küçük Tahran şehrini 1786’da başkent yaparak burada taç giydi. Kaçarlar sülalesi İran’da 1925’e kadar hüküm sürecektir. Fethali Şah’ın hâkimiyeti (1797-1834) büyük devletlerin İran’a nüfuz etmelerinin başlangıcı oldu. 1807’de Napolyon’la bir anlaşma girişiminin başarısızlığa uğramasının ve Çar’a karşı iki savaşın ardından, Kaçarlar Kafkasya’nın ve Aras’ın kuzeyindeki eyaletleri Ruslar’a kaptırdılar (Türkmen-çay Antlaşması, 1828). İran’ı her şeyden önce Hint Imparatorlu-ğu’nun bir kolu olarak gören İngiltere, Muhammed Şah’ın ordularını yendi (1834-1858) ve 1856’da Paris Antlaşması’yla İran’ı, Afganistan’ı tanımaya ve Herat eyaletini elden çıkarmaya zorladı. Nasıreddin Şah’ın uzun süren (1848-1896) hükümdarlığı, 1848’de reformcu bakan Emir Kebir’in ilk bilimsel okulu (Darülfünun) açmasıyla, hükümdarın Avrupa yolculuklarıyla ve aralarında en güçlüsü baron Reuther’inki olan yabancı tekellere bırakılmış yönetim ve ticaretin yeniden örgütlenmesiyle ülkeyi modernleşmeye açtı. Bu politika, din adamları ve Batılı liberal düşüncelerden etkilenen yeni burjuva sınıf arasında şiddetli muhalefete sebep oldu (1891 tütüncüler isyanı). 1906’da bir devrim İran’ı sarstı ve Muzafereddin Şah (1896-1907) bir anayasa ve bir parlamento kurmak zorunda kaldı. 1907’de Ruslar ve Ingilizler İran’ı iki etkinlik bölgesi içinde paylaştılar ve iç işlerine doğrudan karıştılar, parlamento 1909’da askıya alındı ve on bir yaşındaki Ahmet Şah, babası Muhammed Ali’nin yerine geçti.

Birinci Dünya Savaşı karışıklığı daha da artırdı: 1915’den 1921 ’e kadar Cangalilerin devrim hareketi Gilan eyaletini kontrolü altına aldı ve bir süre Rus Bolşeviklerden destek gördü; yine de Bolşeviklerm İran’la bir antlaşma imzalaması, ülkenin yönetimini ele geçiren (21 şubat 1921) Albay Rıza Han’ın bu başkaldırıyı ezmesine imkân verdi.

Anarşinin pençesindeki bu ülkede, komünizm etkisinden korkan tngilizlerin desteklediği Rıza Han 1925’de kendisini şah ilan etti ve 25 nisan 1926’da eski Iran dilinden gelen bir sözcük olan Pehlevi adını alarak taç giydi. Atatürk’ü ömek alarak enerjik bir biçimde ama çoğu zaman da sertlikle, ulusçu bir anlayışa bağlı kalarak ülkeyi modernleştirmeye girişti. Gerçek bakanlıklar ve Amerikalı danışmanların yardımıyla bir yönetim, Tahran Üniversitesi’ni (1935) ve kabile niteliği değil ulusal nitelik taşıyan bir ordu kurdu. Yürürlükteki toplumsal sistemleri kırmak için din adamLanna ve kabile reislerine savaş açtı, kadınların peçe giymesin; yasakladı. Artık resmî olarak İran adını alan ülkenin sanayileşmesini sağlamak için karayolları ve demiryolları (1938’de Hazer Denizinden Basra Körfezi’ne inenTransiran demiryolu) yapılması emrini verdi, dış ilişkileri geliştirdi ama yabancı tekelleri ortadan kaldırdı (1928). İran’ın Ortadoğu’nun en eski ve önde geler. üretici ülkesi olduğu petrol, ülkeye gittikçe artan bir gelir kazandırıyordu ama bu sektör, Ingiltere yönetimindeki emirliklerin malı olan güçlü Anglo-Iranian Oil Company’nin verdiği aidatlarla yetinmek zorunda kalan hükümetin kontrolü dışındaydı. Bunun üzerine, geleneksel himayelerden kurtulmak için Iran, Almanya’ya yanaştı: Almanya ekonomide giderek artan bir ağırlık kazandı ve 1940’da Iran ticaretinin yüzde 45’ini ele geçirdi. Petroi ikmali ve Hint imparatorluğu konusunda kaygıya kapılan İngiltere SSCB ile İran’ı işgal etme karan aldı ve 25 ağustos 1941 ’de Şah Rıza’yı, tahtını oğlu Muhammed Rıza’ya bırakmaya zorladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefikler Rus cephesini ikmal amacıyla İran’dan geçtiler, sonra 1946’da milliyetçi militanlar ile komünist Tudeh partisinin kurduğu, Kürdistan ve Azerbaycan geçici sosyalist cumhuriyetlerinin safdışı bırakılmasına yardım ettiler. Bu dış müdahalelere halkın gösterdiği tepki, 1951’de liberal ve milliyetçi bir parti
olan Milliyetçi Cephe’nin önderi Musaddık’ı iktidar şaddık komünisderle anlaşarak ve Ayetullah Kaşar dirdiği din adamlannın desteğini alarak, Anglo-tran pany’yi millileştirdi; buna misilleme olarak şirketin timi durdurması, siyasî karışıklığa ekonomik bunal Ingilizlerin yardımıyla ABD 23 ağustos 1953’de gene yönettiği bir darbe örgütledi. Zahidi sürgündeki Mı za Şah’ı yeniden yönetime getirdi ama zamanla si; kontrolünü kendi eline aldı: 1955’de güvenlik teşk: kurdu, artık ülkede etkili bir rol oynayacak ve 1963 konacak ekonomik ve toplumsal gelişme politikasın sim empoze edecek olan ABD’yle askerî bir anda (1962). Temel dayanağı toprak reformu olan «şahın yaz devrim»i, başbakan Emir Abbas Hüveyda’nın bir siyasî despoduk ortamında ekonomik büyüme; 1973’de petrol fiyatlarının yükselmesiyle daha da g yideki bu alt üst oluş, büyük şehirlerin liberal genç eğilimli işçiler ve özellikle de kısa sürede muhalefeti cek olan din adamları arasında toplumsal ve kültüre yol açtı. Milliyetçi cepheye yakın liberal aydınların, mollaların ve son olarak da ordunun beklenmedik b laşması, 1978 ocağında Kum şehrinde yapılan göste şekilde bastırılmasından soma başlayıp 11 şubat 1 devrilmesi (27 temmuz 1980’de Kahire’de ölecektir] dır sürgünde bulunan Şiî toplumun dinî lideri İmam geri dönmesiyle sonuçlanacak bir halk devrimine y

1 nisan 1979’da temelleri atılan ve büyük ölçüde kişiliğinin damgasım taşıyan yeni İslam Cumhuriyı dece eski rejimin önde gelen temsilcilerini idam etti: lam ahlakını buyuran, her türlü muhalefeti bastırar kilde Batı’ya karşı bir siyaset uygulayan din adamla deki yeni bir siyasî sınıfın ellerine verdi. Ocak 1980’c kam seçilen Ebülhasan Beni Sadr, aşın dincilerin b; ran 1981’de görevden alındı, bu da gizli bir iç savaş; cumhurbaşkanı Muhammet Ali Recai’nin öldürü Mücahitleri ve komünist Tudeh Partisi militanlan j rin fiziksel olarak ortadan kaldırılması), izlediği Amerikan karşıtı siyaset (444 gün boyunca Amerik, rın rehin tutulması) ve İslamcı faaliyetler (Lübnan’; hale) sebebiyle, Iran kısa zamanda tecrit edildi ve 19 itibaren Irak ordusunun Huzistan petrol bölgesini karşı savaşmak zorunda kaldı. Ancak 1988 temmuz nacak olan bu kanlı savaş, petrol üretimini ciddî biı ledi ve birçok üst düzey memur ve aydımn sürgün ı landıran derin ekonomik ve kültürel bunalımı daha imam Hümeyni’nin 1989 haziranında ölmesinder met yeni cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani; ti fakih («Devrimin yüce rehberi») olan Ali Hame minde, ülkenin yeniden yapılandırılması (banka si; anlayışından ayrılması, yozlaşmaya karşı savaş) içir tik bir siyaseti benimsendi. 1991’deki Körfez Savaş işgal ettiği toprakları geri almaşım sağladı. Bu arad kiye ve Suudî Arabistan’a yönelik bir açılım siyase

DEVLET VE KURUMLAR

1 nisan 1979’da bir referandumla halkın onayı a lam Cumhuriyeti’nin kurulmasını, yine aralık 19 randumla geçerli kılınan bir Anayasa’mn hazırlan] yasî güç ve tüm yasalar, İslam kurallarına uygun 1 du, bu da gerçekte kurumlarda değilse bile iktidar ğin varlığım içerir. Hâkimiyet siyasî, askerî ve dinî di iradesini buyurabilen Velayet-i fakih tarafından devletin işleyişi, her ikisi de dört yılda bir kamu c çilen, meclise karşı sorumlu bir cumhurbaşkanı vı çe gerçekleştirilir. 12 üyeli bir vesayet meclisi, yas kelerine uygun olup olmadığına karar verdi. 83 üy meclisi, vesayet meclisiyle parlamento arasındaki ra arabuluculuk eder.

1989 temmuzunda, kamu oylamasıyla seçilen cun yetkileri artmldı. Yetki ve yönetimin her basamağın yet-i fakihin iktidarına bağlılık aramr, bu da rejime 1 lefeti yasadışı hale getirir ve uygulamada siyasî part m yasaklar: 1979’da kurulan İslam Cumhuriyet Parti dini feshetti. Din adamlan ve İslam yanksı militanla ğu devrimci örgûder sürekli bir muhalefet görevi yüı kuruluşlan, İslam kurallarına bağlı kalınmasına diki

LUM

deolojisi dışında veya bu ideolojinin çerçevesi içinde ka-ıcı düşünce ve etkinliklere açık olan İran toplumu, sürek-îketlilik gösterir.

ın yeri. Öteki İslam ülkelerinde yürürlükte olanlara ı (erkeklerle bir arada bulunma yasağı, İslam’a uygun gi-adınlarm yeni konumu, elde edilmiş hakları (oy verme ılışma, eğitim hakları, doğum kontrolü) bugüne kadar konusu yapılmadı, tersine feminist hareketler teşvik kekler ve kadınlar arasındaki eşitliksizlik, iş (erkeklerin ıe karşılık kadınların sadece % 8,2’sinin ücretli bir işi var-;itim (erkeklerin % 64,5’i okuryazar olduğu halde kadm-13,3’ü okuryazardır).

1.1960’lı yıllarda girişilen büyük çabalardan bu yana, nü-men tamamı ilkokula gidebilmektedir; ayrıca İran’ın bü-ık şehirlerinde üniversiteler ve «kültür devrimi»nin ilk üç ınca 1980’de kapatılmalarının olumsuzluklarını taşıyan islik okulları vardır, ama üst düzey memurların çoğu yavelerde (ABD, Avrupa, Türkiye, Hindistan) eğitim görür in ekonomik ve kültürel hayatında önemli bir rol oynar-.ncı teknisyen ve uzmanların bazı sektörlerdeki katkısı ;e de, uzun süreden beri, İran’da çok sayıda üst düzey bi-ıdrolar (hekimler, matematikçiler, kimyagerler) vardır, bu ların, ülkelerinin kalkınmasına daha aktif bir şekilde kana imkân verir.

iletişim araçları. Özellikle Tahran’da. çok sayıda yayı-larında İngilizce veya Fransızca eserlerin çevirilerinin de ;ı, çeşitli alanlarda birçok kitap yayınlar. Edebî, kültürel nik dergiler de çok sayıda çıkar ama uzun ömürlü olmaz-an’da birçok yüksek tirajlı günlük fikir gazetesi yayınla-al radyo ve televizyon sık sık bölgesel, bazen de yerel dil-jrtçe, Azerice) birkaç program yayınlar, k. Birçok uzmanın sürgün edilmesi ve hekimlerin yoğun ide Tahran’da toplanmasına rağmen, tıp İran’da nitelikli i korumuştur. İran’da yerleşik hastalıklarla karşılaşılmaz janistan ve Pakistan ile olan sınırların iyi kontrol edilme-zünden sık sık bu ülkelerden kaynaklanan hastalıklar ve ayvan hastalıkları yayılır.

İran’ın ulusal sporu eskiden poloydu; zurhaneierdeki t geliştirme») geleneksel kuvvet gösterilerinin tersine bu ık yapılmamaktadır; serbest güreş ve futbol da halk ara-lygındır.

On iki imama dayalı Şiî İslam (Ali’nin on ikinci halefi nam»a inanç esastır) devlet dinidir. Ama Sünnî İslam ve Beluciler arasında çoğunluktadır) başta olmak üzere anlık (Asuriler veya Ermeniler), Yahudilik ve Zerdüştlük i olarak tanınmıştır: bu dinlere bağlı olanlar, toplamı nü-î 2’sini geçmeyen dört azınlık grubu meydana getirirler ve inin parlamentoda bir milletvekili vardır. XIX. yy’da kurulmuş olan ve burada oldukça yayılan Bahai gibi öte-şlar, tersine yasaklanmış ve bastırılmıştır. Şiî din adamla-ınlardan hums ve zekat olmak üzere dinî vergi alırlar ve ül-ayatma yön verirler. Her köy veya her bölgede, böylelik-tten bağımsız olarak ahlakî, dinî ve maddî gücü elinde bu-m bir veya birkaç Ayetullah («Allah’ın işareti») vardır; :n bu yana neredeyse hepsi Kum’da toplanmış bulunan diada, aralarında Meşhed’deki İmam Rıza’nm (818’de ölen
Şiîlerin sekizinci imamı) mezarının da yer aldığı çok sayıdaki kamu malım (vakıf yönetirler. Meşhed, İslam dünyasının önde gelen hac yerlerinden biridir, binlerce hektar toprak, fabrikalar, has-tahaneler, okullar, kitaplıklar bu şehrin vakfına aittir. Çoğunluğunu Sürmîlerin oluşturduğu ülkelerin tersine, İslam İran’ın toplumsal hayatında ve günlük görünüşünde pek fazla yer tutmaz: hükümetin 1979’dan bu yana cuma günleri düzenlediği büyük namazlar dışında, dinin gerekleri özellikle aile çerçevesinde veya yüzyıllardan bu yana İran’da önemli bir rol oynayan, arkadaş veya sofu gruplarını bir araya getiren dernekler (dovreh) çerçevesinde (Nehmatullahi, Şeyhi, Ehli Hak dernekleri) yerine getirilir.

KÜLTÜR VE MEDENİYET

İran kültürü, Şiî İslam uygulamalarıyla 21 marttaki yeni yıl bayramı (Nevruz) gibi İslam öncesi gelenekleri sıkı bir biçimde bir araya getirir.

Mimarî. Gerek Persepolis sarayı, Şapur Sasanilerinin alçak kabartmaları veya Çoğa Zanbil zigguratı gibi İslam öncesi eserleri, gerekse camiler, köprüler ve İsfahan’daki ünlü «dünyanın görüntüsü» meydanıyla özellikle de bütün ülkeye dağılmış bulunan sayısız cami, kervansaray ve ermiş mezarlarıyla İslam’a ilişkin tarihî anıtlar, son derece önemli yerlerdir.

Edebiyat. Farsça, ipek Yolu boyunca, Pekin’den Venedik’e kadar, seçkin sınıfın ve tüccarların konuştuğu dildi (ve 1838’e kadar East İndian Company’nin çalışma dili olarak kaldı). Farsça bin yıldan bu yana pek fazla değişmemiştir ve böylece klasik edebiyat, herkesçe anlaşılabilir olma niteliğini sürdürür ve yaşayan Iran kültürünün temellerinden birini oluşturur. Bu durum özellikle büyük şairler Ömer Hayyam (1047’ye doğru-1122’ye doğru), Sadi (1213’e doğru-1292) veya Hafız (1325’e doğru-1389), hepsinden önce de destansı kahramanları herkesçe bilinen «Şehname» yazarı, gerçek ulusal şair Firdevsi (932’ye doğru-1020’ye doğru) için geçerlıdir. Bu zengin edebiyat etkinliği modem ve çağdaş dönemlerde Sadık Hidayet (1903-1951), Cemalzade ve özellikle de Nima Yuşiç (1896-1959), Sohrab Sipehri, Furug Ferruhzad (1934-1966) veya Ahmet Şamlu gibi şairlerle sürer. Ahmed Kas-ravi, Dihhoda veya Celal Ali Ahmed gibi çağdaş aydınlar veya denemeciler, bazen yabancı ülkelerde basılan (Kaveh) kültürel ve siyasî dergilerde (Sohan, Ayandeh) yazmışlardır.

Minyatür. Iran tarihi sayılan Şehname’deki hikâyeleri resimleyen İran minyatürü, Anadolu’dan, Hindistan ve Buhara’ya kadar birçok ünlü okulda yayıldı ve çeşidendi: Behzad (1450-1535) hiç şüphesiz en ünlü sanatçı olarak kalmıştır.

Müzik. İki yüz yıl önce derlenmiş olan İran müziği gerçekte bütün İslam dünyasında en eski ve en yaygın müziktir; Endülüs’ten Orta Asya’ya, müzik temalarında bu müziğin izleriyle karşılaşılır. İslam Cumhuriyeti’nin bir ara kara listeye aldığı bu müzik, okullar aracılığıyla değil, yalnızca ustalar aracılığıyla yayılır; genellikle enstrümantal müzikle şarkıyı birleştirir ve şiirle, dolayısıyla da gizemcilik (mistisizm) ve sufilikle bağlantılıdır.

Zanaat. Özellikle birkaç yüzyıldan beri gelişme gösteren (kısmen yabancı ülkelerdeki başarısı sebebiyle) ama ülkenin etnik-kültürel çeşitliliğini de ortaya koyan son derece yaygın bir sanatta kendini gösterir: halıcılık. İran kültürü içinde halı veya kilim, göçebe çadırlarında olduğu gibi şehirli veya köylülerin de evinin en önemli eşyasıdır; her sınıftan İranlı, halının çevresinde oturarak günlük hayatını geçirir ve toplumsal ilişkilerini sürdürür. Pazar satıcıları daha başlangıçtan bu yana, halıların hem satışım hem de üretimini organize etmişler ve her şehir vey bölgenin kendi sitilim oluşturmasını sağlamışlardır: Isfahan, Tebriz, Tahran veya Meşhed’in büyük halıları; Kum’un küçük ipek halıları; yüksek kaliteli Kaşan halıları; Avrupa zevkine uydurulmuş Arak halıları; Senneh kilimleri; daha seyrek düğümlü aşiret halıları.

Sinema. 1930’lu yıllarda ilk ortaya çıkışında, sinemada müzikal melodramlara ağırlık verilmiştir. Ulusal televizyonun ve 1958’de Faruk Gafari’nin kurduğu Iran sinemateğinin 1970’li yıllarda desteklediği sinema, sansüre rağmen dinamik bir görüntü sunmakta ve uluslararası festivallerde sık sık ödüller almaktadır: geniş çapta başarı kazanan ilk sinemacı, İnek, (1969) ve Çevrim, (1975) adlı fimlerin yapımcısı Daryuş Mehrcui’dir. Genellikle Fransa’da yetişen bu ilk yapımcılar kuşağı (Mesud Kimiyai, Beh-ram Beyzai) toplumsal ve popüler konuları, gülmece veya gerçekçi yaklaşıma ağırlık vererek işler. İslam devriminden sonra, birçok sinema kapandı ama Mahmalbaf (Dedikoducu, 1985), Kerim Mesihi [Son Perde, 1990) veya Abbas Kiarostami (Dostumun Evi Nerede?», 1990) gibi yapımcılar sayesinde son derece etkin bir biçimde yeni yapımlar üretildi ve bunlar başarı kazandılar. □
Mescid-i Şahin üç eyvanından biri

(Isfahan). Kınk beşik tonozlu bu eyvanın biçimi Akamanışlann yontarak biçimlendirdiği mağaralann üslubundan türemiştir.
AYRICA BAKINIZ

—► an Irak —► HSffl İslam

—► İE.AK5Lİ Moğollar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir