İŞÇİLER VE İŞÇİ HAREKETLERİ
İnsan toplumlannda başlangıcından beri, aletlerin ve makinelerin yardımıyla hammaddeleri mamul eşyaya dönüştürenler hep el emekçileri olmuştur. Teknik becerilerle donanmış bu üreticiler, çok değişik statüde çalışmışlardır: Antik Çağ Akdeniz bölgesinde köleler, eski krallık rejimlerinde zanaatçı ustalar ve kalfalar, ilk dokuma sanayiinde evlerde veya atölyelerde çalışan ücretli işçiler… İşçi sınıfı kavramı (aynı yaşam, çalışma ve ücret koşullarını paylaşan kalabalık bir toplumsal grubu belirtir) ancak sanayi devrimiyle ve çalışmanın fabrikalarda dönüşüme uğramasıyla kendini kabul ettirmiş ve XX. yy’m sonundaki teknolojik ve toplumsal değişimlere kadar geçerliliğini korumuştur.
PROLETERLEŞME
«İşçi sınıfı»nm ortaya çıkması için, iki tarihsel olay zincirinin, birlikte ama ayrı ayrı etkide bulunması gerekmiştir: ilk olarak Avrupa Ortaçağ’mın sonundan itibaren dev bir sermaye birikimi ve ücretliliğin genelleşmesiyle belirgin, kapitalist piyasa ekonomisinin gelişmesi, İkinci olarak, makineli üretimi ve büyük işletmeyi doğuran, XVIII. yy Ingiltere’sinde gelişen sanayi devrimi.
XIX. yy’da önce Avrupa ve ABD’de, ardından da Japonya’da, aynı anda sanayilerin toplulaşmasma, dolayısıyla da zanaatçılığın zayıflamasına tanık olunur. Her tür özerk çalışma imkânını kaybeden, giderek kalabalıklaşan bir emekçi kitlesi, boyutları düzenli olarak büyüyen fabrikalarda iş aramak zorunda kalır. Bunların büyük bölümünün kaderi düşük ücretlerden, uzun iş günlerinden, çok kötü beslenme ve barınma koşullarından oluşmaktadır. 1830’lu yıllardan itibaren gerçekleştirilen çok sayıdaki
toplumsal anket buna tanıklık eder; bunların en ünlült en ciddilerinden biri, Doktor Villerme’nin Fransız dok; yiiyle ilgili anketidir.
Sanayideki bu dönüşümün, toplumun bütünü üze çok etkisi olur; her şeyden önce kentleşmenin gelişir landırır. Özellikle de politik sonuçlar doğurur: baş Amerikan ve Fransız devrimlerinin damgasını vurduğ politik demokrasi, ulusal bağımsızlık ve toplumsal refc deklerinin yüzyılıdır. Bu dönemin büyük mücadeleler öncüleri, bir yanda ekonomik büyüme ve bazılarının mesi ile diğer yanda «proleterler»in (Latince kökenli 1830’dan sonra yaygın olarak kullanılmaya başlar) > arasındaki zıtlığı saptamadan edemezler.
Yoksul ve haklardan yoksun olan işçi sınıfı, tarihç: zofların, politikacıların ve Hıristiyan önderlerin ilgi m rumuna gelir. Aynı dönemde ilk sosyalist akımlar orta; ücretlileri bir araya getiren demekler gelişmeye başl; lamda, toplumsal ve ekonomik bir gerçeklik olan işçi lumun evrimini etkilemek isteyen herkes için politik unsuru durumuna gelir. Herkesin kendine özgü bir iş anlayışı, kendine özgü bir proletarya tanımı vardır.
Böylece işçi sınıfı kolektif bir var oluş edinir ve özg tür biçimlendirir.
Toplumun kapılarında
İşçiler, kamu ve özel sektör memur ve hizmetliler: sayan ücretlilerin tamamını oluşturmaz. Büyük işle proletarya, özellikle XIX. yy’m ilk altmış yılında işçi s dece bir bölümünü temsil eder: toplulaşma süreci old ilerler; çoğunlukla zanaat türündeki küçük işletmeler : lıktadır; üretimin önemli bir bölümü, köylülerin kent ka»da çalışarak topraktan edindikleri kaynakları tam. kırsal kesimde gerçekleştirilir. Ekonomik alt üst oluşl; bir biçim aldığı Ingiltere gibi ülkelerde bile, işçi dün) deşliği görelidir. Ve Kari Mare’ın ardından çok sayıda söz etmeye başladığı «sınıf bilinci» çok çeşitli biçimli
Zanaatçılığın varlığını koruması ve makineleşmemi vaş ilerlemesi, meslekî beceriyi, işçinin hem ayırt ed hem de savunma aracı durumuna getirir. Ağızdan ağı: bir deneyin ürünü olan teknik bilgiler, gününün ağırlı! nü atölyede geçiren işçinin var oluşuna bir anlam ver manda işçiyi yeri doldurulamaz bir üretim etmeni du tirir. İşi iyi yapma tutkusunda somudanan bu pro uzun süre işçi kültürünün temel bir bileşeni olarak ka
Ama işçiler hâlâ resmî toplumun dışında yer alms tim olanaklarından yararlanmamaktadır, toplumsal (Almanya’da ilk koruyucu iş yasalarını kabul e marck’tır; diğer ülkeler bu örneği son derece yavaş izleyecektir) politik hakları (Avrupa genelinde erkekl kı gerçek anlamıyla ancak yüzyılın sonunda verilecel Bu durum karşısında, işçi durumundan kurtulma arz rında kolektif çözüm arayışlarında (kendi üretimine ma umudu veren kooperatif örgütlenmesinden, farkl için mücadeleye kadar) bazılarında ise bireysel ten mutlanacaktır.
Aslında, mücadelelerin ve baskının (Fransa’da 18 devrimleri, 1831’de Lyonlu dokumacıların ayaklanm leştirme eğiliminde olduğu kurtuluş düşüncesi, n zihniyetlerle birleşmektedir: geleneklere belli bir b dernleşmeyi red, kadınların dışlanması… XIX. yy işç dünyaya ait olduklarının bilincindedirler. Ama sad lukla en vasıflı emekçilerden oluşan (diğerlerinin ar
■; i-
İşçilerin fabrikaya girişi (1938’de Billancuort’daki Renault fabrikası): kasket hâlâ işçi dünyasının simgesidir.
Kumaş boyama işçileri,
VII.yy ’da Venedikte bir atölye ıCorrer Müzesi).
İÇİNDEKİLER
PROLETERLEŞME TÜKETİM VE DOLAYLI ÜCRET
BİR ÇAĞIN SONU MU? İŞÇİNİN DÜNYASI FABRİKA
İşçi dünyasında, kadınlar ve çocuklar yerlerini çok erken bir tarihte alırlar. Eczacılar için kauçuk tıpa üreten yandaki bu atölye (1908) ve konserve imalathaneleri için madenî kutu üreten bu tesis (1911) buna tanıklık etmektedir.
nekçileri) militan bir azınlık, politik bir dünya görüşü edin-yönelir. İşçilerin «sokağa döküldükleri» birbirini izleyen anmalar, umutsuzluk konformizmiyle almaşır.
oletaryanm altın çağı
C yy’m son çeyreğinde durum değişir: parlamenter demok-n kaydettiği ilerlemeler, ücretlilerin durumunun düzenli : iyileşmesi (Michel Verret’ye göre, Fransa’da 1840-1938 da gerçek ücretler (enflasyon hesaba katıldığında) ortala-arak, yılda yaklaşık % 1 yükselmiştir) ve başka etkenler bu :üme katkıda bulunur. Ama bunda asıl rolü, genellikle
i sanayi devrimi» olarak adlandırılan şey oynar, dizi teknolojik yenilikle (enerji kaynağı olarak elektrik, ün kullanımı, patlamalı motor, kimya vb) belirlenen bu n, tedrici etkilerini 1930’lu yıllara kadar hissettirecektir, onusu devrim bütün sanayi ülkelerinde toplulaşmamn yo-jmasıyla kendini gösterir: büyük işletme çağı ve makinenin imsel iş örgüdenmesinin mutlak egemenliği, bu devrimle e doğar.
Luçta, çoğu durumda, işçi sınıfının bileşimi altüst olur. Dü-ısıflı yeni kategorileri belirir: artık sanayi işçilerinin yüzde den fazlası, vasıfsız veya düz işçilerden oluşmaktadır; bun-ık çalışmaları üzerindeki denetimlerini büyük ölçüde yitir-dir, çünkü çalışmanın temposunu belirleyen makinedir, kle makinelerin bakımını yapan ve aletleri çalıştıran «pro-ıeller» hâlâ kalabalıktır ama artık, vasıf, işçiliğin doğrudan risi değildir.
evrim kendini özellikle, XIX. yy’ın öncü sanayilerinin (do-gibi) yerini alan yeni gelişen sanayilerde (otomobil, hava-demir çelik vb) hissettirir. Küçük işletme varlığını korur konomik ve toplumsal yaşamın egemen olgusu büyük fab-:dır. Bu arada kentlerin manzarası da değişir: banliyöler belletmeler ve işçi konutları buralara yerleşir.
O’lı yılların başına kadar sürecek olan bu dönem, bir ölçü-:i sınıfının «altın çağı»dır. Sert bir işyeri disiplinine tabi kı-işçi sınıfı, durumunu düzeltmek için örgütlenir. Bütün sa-şmiş ülkelerde, sık sık sol partilere bağlı kitlesel sendikal enmeler belirir: İngiltere XIX. yy’m sonunda buna örnek :ransa (1936 grevleri sırasında) ve aym dönemde ABD, birikerek de olsa, aym yolu izler. Bütün emekçiler sendikalı ir; bütün sendikalılar ille de yöneticilerinin ideolojisini imamaktadır. Bu durumda işçilerin çoğunluğu arasında ko-bir güç oluşturma bilinci oluşmakta gecikmez. Sendikal ve : örgütler, sosyalist veya komünist seçilmişler tarafından ilen belediyeler, başta kültürel faaliyetler olmak üzere, iş-başka türlü ulaşılamayan faaliyetlere katılabildikleri top-
1 yaşam merkezleri oluşturur.
.nda, «ikinci sanayileşme»nin işçileri, toplumla bütünleş-
melerini sağlayan haklar elde etmiş olsalar da, hâlâ derinden farklıdırlar. Evleri, giyimleri, günlük tüketimleri bunları sadece en zenginlerden değil, orta sınıflardan da farklılaştırmaktadır. Çocuklarının yüksek öğrenim görmesi zordur. İzinlerin olmaması veya kısalığı nedeniyle (Fransa’da iki haftalık ücretli izin hakkı, resmen 1936’da verilecektir) boş zamanlar sınırlıdır.
İşçi sınıfı, bir iş yasasımn geliştirildiği (sekiz saatlik işgünü, işletmede işçi temsilcilerinin veya sendikanın tanınması), iki dünya savaşımn, 1929 ekonomik bunalımının, faşizmin yaşandığı sıkıntılı bir dönemde, politikanın önemli bir paya sahip olduğu kolektif bir kültüre kavuşur. Ama işçi dünyasının türdeşleşmesinin temelinde, iş ve mahalle yaşamında doğan karşılıklı bağımlılık biçimleri yatar. Bir vasıf edinmek her zaman daha iyi bir yaşamın koşuludur. Ama, işin makineleşmesinin ve ekonomik güçlüklerin, birçokları için bu hedefi ulaşılamaz kılması ölçüsünde, gündelik dayanışma ferahlatıcı bir rol oynar. Büyük basın ve sinemanın yaygınlaşması işçiler için dünyaya açılan bir pencere olsa bile, onların kendilerine özgü bir varoluş tarzı vardır. Sendikal ve politik örgütlerin kendi dillerine tercüme ettikleri geleceğe yönelik büyük umutların kökeninde, işte bu günü birlik bağlılık yatar.
TÜKETİM VE DOLAYLI ÜCRET
Hemen savaş ertesi dönem, bir geçiş dönemidir. Dünya savaşının yol açtığı büyük yıkımlardan sonra, bütün sanayileşmiş ülkelerde yeni ekonomi politikaları yürürlüğe konur. «Koruyucu devlet» ekonomik ve toplumsal yaşamın düzenleyicisi durumuna gelir. Bu yapının yükselişi, «tüketim toplumu»na geçişi belirler: ücrederin düzenli olarak yükselmesi (otuz yıl süresince, ülkelerin çoğunda ücretler fiyatlara endekslenecektir) ücretliler kesiminin bütününe, o zamana kadar erişemedikleri malları (televizyon, otomobil, elektrikli ev aletleri vb) edinme imkânı verir. Aynı zamanda, «sosyal güvenlik» sistemlerinin kurulması (İngiltere ve Fransa bunun en eksiksiz örneklerini sunar) bir «dolaylı ücret»in oluşmasıyla sonuçlanır: aile yardımları, hastalık veya işsizlik sigortaları, genelde, toplam işçi ücretinin yüzde 30’unu oluşturur.
Sınaî çalışma yavaş bir biçimde değişir (ilk otomasyon denemeleri 1950’li yılların sonunda gerçekleştirilmiştir). Ama tüketim alışkanlıklarının alt üst olması işçilerin yaşam tarzını derinden değiştirir: beslenme ve konutun yapısı değişir, boş zaman ve tatil daha kolay erişilir olur, giyim özellikleri silinmeye yüz tutar. Kısacası, işçiler ile diğer ücredi kategorileri arasındaki gözle görülür fark azalır. Paralel olarak, işçi sınıfının devlet karşısındaki konumu da değişir: devlet, her şeyden önce, işçi dünyasına yabancı bir yapı olmaktan çıkar; o tarihe kadar özel girişimlere bağımlı olan birçok toplumsal işlev, devlet aracılığıyla yerine getirilmeye başlar.
«Güzel Beraberlik»
(La Belle Eguipe) filmindeki bir sahne.
Juilen Duvivier’nin bu filmi Fransa’da 1930’larda Halk Cephesi’nin yarattığı umutlar ve boş hayaller zemininde, işçi dünyasının kardeşlik nostaljisini anlatır. (Raymond Aimons, Charles Vanel, Jean Gabin.)
Teknolojik yenilikler kadısında işçi dünyası: Weserli kürekçiler Papin’in buharlı gemisini parçalıyor.
Kadın iplikçilerin gece toplantısı (Macaristan 1855). Sınaî çalışma uzun süre geleneksel ve ailevî faaliyetlere bağlı kaldı.
BİR ÇAĞIN SONU MU?
İşçi sınıfı, 1950’den itibaren, yavaş yavaş dışsal konumunu kaybeder. 1970’li yıllara kadar devam eden güçlü ekonomik büyüme, kitlelerin ağırlıklı bölümünün durumunu düzenli olarak iyileştirme umudunu besler. Yüzyılın ilk yarısının özelliği olan proleter ve halk kültürü, yeni kuşaklar üzerinde daha az etkiye sahiptir. Esas olarak giderek yaygınlaşan televizyon tarafından yayılan «kitle kültürü» çağı başlamıştır.
Bundan sonra bütün dünyanın içine girdiği bunalımın, sanayileşmiş ülkelerin işçi sınıfının durumu -(dolayısıyla da kültürü) üzerinde belirleyici etkileri olur. Üretim ve ticaret dünyası, büyümenin yavaşlamasının ötesinde, derin değişimlere uğrar. Bilişime bağlı yeni bir teknolojik devrim, çalışmanın mahiyetini köklü bir biçimde değiştirir. Bu bağlamda «işçi çalışmasının entellektüelleşmesi»nden söz edilebilmiştir: eskiden fizikî çabayla gerçekleştirilen, bugün ise bilgisayarların yönlendirdiği otomatik makineler tarafından yapılan çok sayıda iş vardır. Bu ürünlerden sorumlu işçilerde yüksek bir vasıf düzeyi aranmaktadır.
En ileri ülkeler, her şeyden önce ileri teknolojileri denetlemeye çalışmaktadır. Bundan, iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ivme kazanan ikinci bir uluslararası işbölümü doğar. Birçok geleneksel üretim (demir çelik, tersaneler, dokuma vb el emeğinin ucuz olduğu Üçüncü Dünya ülkelerine kayar. Bu süreç Avrupa ülkelerinin sanayi dokusunda derin bir dönüşüme yol açar: birçok eski sanayi bölgesi terkedilip harabeye dener.
Bütün bu alt üst oluşlar, işçi sınıfının dünyaya geldiği bütün ülkelerde parçalanmasıyla sonuçlanır. İşsizlik yapısal bir veri durumuna gelme eğilimindedir (ekonomik faaliyette bir canlanma olduğunda bile, verimliliğin yükselmesi, işsizlikte artışa yol açmaktadır). Geçici işler, yarı zamanlı işler genelleşme eğilimindedir. Aralarında üçüncü sektörde çalışanların da bulunduğu (memurlar, teknisyenler, hizmetliler vb) ücretlilerin sayısı artmakla birlikte, bunlar artık görece türdeş bir grup oluşturmamaktadır: vasıflı işçiler, geçici işçiler, işzsizler, göçmenler… derin farklılıklar gösteren konumlara ve taleplere sahiptir.
İstatistikî açıdan işçiler hâlâ kalabalık bir toplumsal kategoridir. Ama ortak bir kültür ve özlemlerin birleştirdiği toplumsal bir grup anlamında işçi sınıfı bugün bunalımdadır.
Öte yandan, bilişimin ve bilgisayar sistemlerinin fabrikalara girmesi işçi sınıfına ihtiyacı azaltarak bu sınıfın giderek daha da küçülmesine ve ufalanmasına yol açmaktadır.
İŞÇİNİN DÜNYASI FABRİKA
Ekonomik açıdan, fabrika sınaî üretiminin örgüdı bir biçimi, büyük sanayii, çalışma sürecinin toplulaş makineleşmeyi birleştiren bir üretim sistemidir. Gele: rak evlere veya atölyelere, daha yakın tarihlerde ise kü ta büyüklükteki işletmelere dağılan küçük sanayiden nayicinin fabrikayı tercih etmesinin nedeni, teknik, m lumsal nitelikli karmaşık etkenlerin göz önünde buIuı sından kaynaklanır.
Kültürel açıdan, fabrika ister görünür, ister gizli ols toplumunun manzarasını oluşturan (ve sanayi arkeo fından incelenen) maddî bir mekândır. İster itici, isteı sun, aynı zamanda zihinsel bir mekân, kolektif du’ simge yüklü bir deney yeridir. Sanayiin Prometeus’a c nün alameti olan fabrika, içte olduğu gibi, dışta da ten rin taşıyıcısı ve son derece iki yanlı bir toplumsal kim sunun üreticisidir.
Sosyolojik açıdan, fabrika, insan ilişkilerini (işçilf aralarındaki ve patronlarıyla olan ilişkileri) yapılandır; luluktur. Etmenlerin (vasıfsız işçiler, usta işçiler, ustabe işçileri, teknisyenler, mühendisler, «kadrolar», müdi aynı zamanda erkekler ve kadınlar, gençler ve yaşlılar, yabancılar) çalışma sürecindeki karşılıklı konumu çünkü sınaî işbölümünü ve buna bağlı olan ücret ilişi lumların genel yapısıyla ilişkiye sokar.
Politik açıdan, fabrika bir kurum, etkili bir işgücüni masını ve istihdam edilmesini sağlayan denetim ve yöntemleriyle (XIX. yy’da disiplin ve paternalizm; XX san kaynakları yönetimi) ve burada çalışan değişik top tegorilerin güçleri arasında bir hiyerarşi oluşturan mü (sınıf ve sınıflandırma mücadeleleri) bir işbirliği ve ça kânıdır.
Fabrika kendiliğinden çalışmaz -zaten hep var c Değişen biçimler alır -toplulaşma, makineleşmenin y üretim etkenlerinin dağılımı. Bu aşırı çeşitlilik sadece t rime, teknik yönetmelerin yapısına ve ait olduğu san; na değil, aynı zamanda içine yerleştiği ve kendisine ö: ni veren ekonomik, toplumsal ve kültürel ortamla yüri kilere bağlıdır. Böylece her toplum, çeşitli olanaklı sa biçimleri karşısında, fabrikalarının toplumsal örgüt ilişkin tercihlerde bulunur; bu tercihler gerçek modeli
Fabrikanın icadı
XVIII. yy’da «fabrika» hidrolik makinelerin yardım rin ergitildiği bir tesistir; Restorasyon döneminde ke geniş bir anlam kazanır: hidrolik enerji veya buharla ı tür tesis için kullanılmaya başlar. Böylece fabrika, ün ğunlaşmış ama makineleşmemiş olduğu manüfaktün İlk modern fabrika, İngiltere’de, Thomas Lombe’u Derwent kıyısında kurduğu ipek fabrikasıdır; Lombe \ zey İtalya’dan getirilen ham ipeği makineyle eğirme y ni uygular (bu yöntemler Kuzey İtalya’da XVII. yy’ın beri kullanılmaktadır). Ama verimli bir model, pamuk timinde, 1772’de Richard Arkwright tarafından Derbj Cromford’da kurulan bir fabrikada başarıya ulaşacakt daki hidrolik bir çark, yüzlerce işçinin çalıştığı atölyele me makinelerini (water-frames) harekete geçirmektedij
Büyük sanayii, işgücünün toplulaşmasmı ve makin birleştiren fabrika sistemi, üretim süreci üzerinde doğ ron denetimini (işin yapısını ve üretilecek miktarı beli kisi) gündeme getirir; bu denetim manüfaktürde de v evde çalışan işçi ve zanaatçı bundan kurtulmuştur. Ma tim nedeniyle artık iş sürecinde zamansal bir süreklilil
M
İŞÇİ KÜLTÜRÜ
ımsal bir grubun (ulus, sınıf, kuşak) ortak hafızaya dayalı küitü-ı grubun üyelerinin kimliklerini oluşturan şeyin bilincine varma-sağlayan bir değerler, gelenekler, düşünce tarzları, imgeler ve İler bütünüdür. Tarım ve sanayi proletaryası uzun süre toplu-dtşmda tutulduğundan, iç bütünlüğünü alışılmış kanalların dışın-ılmak zorunda kalmıştır. İşçi kültürünün (ve çağımızdaki göreli meşinin) tarihi, çalışanların toplumla tedricen bütünleşmeleriyle ;İanan uzun bir süreci yansıtır.
şlangıçta dışlanmış ve haklardan yoksun olan (bu, patemaiizme îiale getirir} işçi sınıfı, yeterli bir gıda sağlamaktan başka bir şey layamayacak durumdadır (1914’ün hemen öncesinde işçi gelirle-% 62;si beslenmeye, % 16’sı giyime, % 12’si barınmaya harcan-:adır). Çoğunlukla sefalete yakın olan bu durum, büyük bir kaç-rzusunu besler. Bazılarında, bir toplumsal yükselme arayışı biçi-alır: işçi durumundan çıkmak. Başkalarında, tek başına harcanan .arla elde edilen bilginin peşindeki koşu, her şeyden önce gelir, ınluk için hayal kolektif yaşam çerçevesinin içinde yer alır, ahalle (toplumsal farklılıklar konutta belirgindir) «kabareler»iyle laik şarkıları» olarak nitelenen şarkıların söylendiği şenlikleriyle n bir toplumsal yaşamın merkezidir. Burada özel bir dil ve folk’ eçerlidir (klasik argo, değişik mesleklerin kelime dağarlanndan >k kelime almıştır).
il oy hakkının tanınmasıyla, işçüer bir seçmen kitlesi oluşturur, irden yararlanmalarına daha cömertçe izin verilir. Ucuz gazeteler lığıyla dünyaya açılmalan mümkün olur. Tefrika romanlar kitle srünün temel bir öğesini oluşturur. Bütün bu gelişmeler, önceki iş-şaklarının bir özelliği olan dışlanmışlık (nüfusun çoğunluğu karda, iktidar karşısında) duygusunu hafifletir, iimsei iş örgütlenmesinin «işini güzel yapma» tutkusuna son ver-yie, işyeri dışında olup biten her şey artan bir Önem kazanır. Boş m bu sırada örgütlü hale gelir. İşçilere kolektif imkânlar sunulur; sinema, daha ileride programlı tatiller. Bu yeni faaliyetler, arala-ı konformizmin de yer aldığı ölçütlere bağlı olarak, dışarıdan ge-ilen modellerle (şampiyon, star vb) bir özdeşleşmeyi getirir, Bun-birlikte, işçi sınıfına özgü belli bir kimlik silinmeye yüz tutar. >litik ve sendikal örgütlenmeler önemli bir kültürel rol oynar; belada işçinin eğitimini ve yükselmesini sağlamaları ölçüsünde doğ-n; eylemleriyle ve gösterileriyle, sermaye ile emek arasındaki zıt-ta tırla tan simgeler ve tarihlerle donanmış (örneğin 1 Mayıs) ücret-: özgü bir hafıza yarattıklarından dolaylı. Bunlar, işçilere özgü bir . kültürün korunmasına katkıda bulunur.
üketimin ve kide iletişimin gelişmesi, 19501i yıllardan beri eski kültürünün çerçevelerini çökertme işini tamamlamıştır. Bugün, mme, boş zamanlan değerlendirme, giyim ve barınma koşullan, amfim orta sınıflardan çok az farklılaştırmaktadır, Televizyon bil-tekleştirmekte ve edebî ve sanatsal referanslan türdeşleştirmekte-şsizlik, sendikal ve politik eylemi yönlendiren geleneksel nirengi .alarım yok etmiştir, işçi sınıfının, yıllar boyunca, toplumdaki inlüğüne dayalı bir kültürü olmuştur Bugün bu durum giderek ian kalkmaktadır.
)ğunluk gerektiğinden, bu denetim, işçilerin eğitimi ve üre-örgütlenmesi gibi karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalır: ı bir işgücünün (faaliyetleri geleneksel olarak belli bir ta-
1 takvime uyan köylüler ve çalışma tempolarını ve mekân-özerk biçimde örgütleme alışkanlığı olan evde çalışan ve ıtçılar arasından) işe alınması, bunlara sınaî çalışma disipli-kazandırılması ve pahalı bir gidip gelmenin önlenmesini /an sabit iskân yöntemlerinin uygulanması söz konusudur.
Aanchester» tipi fabrika
ıcashire’daki pamuk ipliği fabrikası XIX. yy’m başındaki fab-ın modelidir. Fabrika, işyeriyle ikamet yerini birbirinden ayı-yeni bir mekân yaratır; XIX. yy’ın sonuna kadar çoğunlukla >üyük ölçüde açık olan bu mekân, giderek daha fazla kapana->ireyler birbirinden aynlacak, faaliyetler görsel bir iş denetimi amına uygun olarak parçalara bölünecektir. Fabrikamn boyut-âlâ mütevazıdır: XIX. yy’m ortalarında, büyük bir fabrika 100 )00 arası işçi çalıştırır ‘1844’te Yukarı Ren bölgesindeki pamuk fabrikalarında ortalama 290 işçi). Fabrika aym zamanda bir :ara yaratır: bacalar bunların yüksekliği 100 m’yi geçebilir), gi-parmaklıklar ve duvarlar, yüksek fırınlar hep kendini kabul lenin işaretleridir. Mimarlık çoğu durumda sadece fayda ilke-özetir (zaten, bir şatonun içine kurulan Wesseling basma fab-nda olduğu gibi, bu amaçla inşa edilmemiş birçok bina yeni-;ullanılır); düzenleme basittir: motor makine merkeze yerleşti-dışta, renkli tuğlalar, moriLer. bazen tırtıklı kuleler, sanayinin gücünü simgeler,
. sanayileşme döneminin fabrikasının özellikleri herkes tadan bilinir: kaza riskini arttıran bir msan ve makine, aktarım şiarı ve çarklar yığını; kötü sağlık ve temizlik koşulları (az la kantin, soyunma yeri ve tuvalet, yetersiz aydınlatma ve landırma). Burjuva gözlemciler, fabrika düzeninin sertliği
karşısında sık sık şaşkınlıklarını ifade etmişlerdir. İşçilerin tanıklıkları bunu doğrulamakla birlikte, sorunun boyudarını göreceleştirmek gerekir, çünkü evde çalışma en az fabrikadaki çalışma kadar zordur.
XIX. yy’ın fabrikası nazik bir işgücünü harekete geçirir. Kadınların ve çocukların fabrikaya girmesi, bu dönemde özellikle kaygı yaratmıştır, bazıları bunun olumsuz ahlakî etkilerini vurgulamıştır. Ama öte yandan ve pamuk ipliği fabrikası hariç, pratik becerileri, zanaat geleneğinin mirası olan el çabukluklarım seferber ederek işçi çalışma kolektifine önemli bir özerklik payı bırakır (Deniş Poulot’nun betimlediği «üstünlükleriyle 18601ı yılların Paris makine fabrikaları); birinci sanayileşme döneminin fabrikası, birçok bakımdan yana yana getirilmiş atölyeler görünümündedir, mühendis ve okur-yazar işçi sayısı çok azdır, kadroyu tamamlama işi, becerileri tartışılmaz olan işçi kökenli usta-başılara aittir. Ekiplerin, bunlar içindeki dayanışmanın ve çatışmaların (özellikle götürü bir ücretlilik biçimi olan pazarlıkta) önemi buradan kaynaklanır. Bağımsızlık duygusunun kökeninde de bu yatar: özellikle vasıflı işçiler arasında harekedilik güçlüdür. Gene çalışmamn örgütlenmesi, zaman ve mekânın sevk ve idaresi etrafında doğan çatışmaların (kendine ait alan, dolaşım özgürlüğü) kökeninde bu vardır.
Eski sanayi sistemine özgü aile ve akrabalık ilişkileri yok ol- İşçilerin sefaleti. 1862’tte Londra’da mamıştır. Eski korporatif vesayet kuralları ile sözleşmeye dayalı askere elbise diken bir te’z: je ailesi. yeni kapitalist çalışma özgürlüğü kuralları, ilkesel eşitlik ile fabrikadaki bağımlılık arasındaki zıtlık nedeniyle daha çatışmalı bir nitelik kazanmış olmasına rağmen, fabrika sahibi ile zanaat erbabı arasındaki kişisel münasebetteki aile ilişkisi. Fabrikanın, daha dün özerk bir sınaî üretim birimi olan aileyi yeni üretici sisteme aktarması olgusunda yatan akrabalık ilişkisi. Çocuklar çoğunlukla annelerinin yanında çalışmaktadır; babalar çoğunlukla oğullarının mesleği öğrenmesini sağlamaktadır: köylü kökenli işçiler fabrikaya kırsal üretime özgü ilişkileri (sık sık da mevsimlik işçiliği) taşımaktadır.
İşçinin fabrikaya tepkisi çelişkilidir. Red cephesinde: aşırı uçta makinelerin kırılması; ama aym zamanda geniş bir bireysel ve toplu red davramşları yelpazesi (dokumacılar arasında olduğu gibi işe girmeye direniş, hareketlilik, intihar). Uyum cephesinde: ahlakî bir çalışma yasası (sık sık disiplinden kaçma, işçilere özgü üretim normlarının tanımlanması, işçinin iş zamanında kişisel ihtiyaçları için eşyalar üretmesi ve fabrikadan mal çalması), özel törenler (şenlikler, atölye argosu) ve mücadelede birbirine bağlılık (ittifaklar). Fabrika kültürü bir yanda maddeye egemen olmanın gururu, işini iyi yapma aşkı ve zanaat kültü, diğer yanda can sıkıntısının ve boşluğun verdiği keder, makinenin ve insanların şiddetinin yarattığı korku, iş saatlerinin uzunluğununu, fizikî tehlikelerin ve bedenlerin yıpranmasının yarattığı acıyla iki yanlı bir görünüm sunar. Öte yandan işçi örgüdenmesi, XIX. yy’a kadar (grev dalgaları dışında) sendikayı, patron baskısının fabrikada ittiği gizlilikten çıkarmada güçlük çeker.
Maden, uzun süre işçi sınıfını simgelemiştir. Altta Fransa’da Creusot’öaki Saint-Pierre ve Saint-Paul kömür madeni kuyulannın 1866’daki durumu görülüyor. Yanda, 1825’e doğru Avusturya’daki bir madene iniş.
Anlaşılmayan ve potansiyel bir tehlike oluşturan bu özel bağımlılık biçimlerine, patronların toplumsal denetim stratejileri karşılık verir. Fabrika disiplini burada, XVIII. yy’da Oberkampf tarafından kurulan Jouy-en-Josas basma bez fabrikası örneğinde olduğu gibi, manüfaktürün bilinen yöntemlerim yeniden kullanma yoluna gider. Çalışma saatlerine uyulmasını sağlamak için, önce zil, ardından saate ayarlı mekanik ve düzenli bir zamanın öğretilmesi. Düzenli ve devamlı bir çalışma sağlamak için, herkesin işinin başında kalmasını sağlamaya yönelik atölyeler arası dolaşım, giriş, çıkış kuralları; bekçiler tarafından yapılan denetimler ve aramalar (hırsızlığı önlemek amacıyla); düzen ve temizliği zorunlu kılan disiplin kuralları, yönetime ve temsilcilerine itaat, sigara içme, koşma, konuşma veya şarkı söyleme yasağı; ve kuralları çiğneyenler için para cezalan. Fabrika böylece, sık sık zor yoluyla, bütün kısıtlamalarıyla sınaî çalışma kültürünü benimsettiği toplulukları, iç yönetmelikle ilan edilen yasalarına tabi kılar.
Fabrika, işi ve ikameti, üretimi ve üremeyi (çocuk yapma), çalışmayı ve boş zamanı birbirinden kopardıktan sonra yeniden birleştirebilir. Belli bir ücret karşılığında belli bir işi yapmanın yeri olmaya indirgenmiş liberal fabrika modeli, çalışanlarına kantinden lojmana ve hatta mızıka takımına kadar uzanan hizmetler sunan paternalist bir modelle yan yana varlığım korur. Bazı sanayiciler için, istikrarsız veya ender bulunur bir işgücünü fabrikaya bağlamak; başkaları için ahlaken yüceltmek, topluma sokmak ve teknik olarak yetiştirmek; daha başkaları için ise ruhların esenliğini sağlamak (1870-1880 yıllarındaki «Hıristiyan fabrika» ve «kutsal fabrika») söz konusudur. Bu patron kurumlan fabrika-kent (Chicago’daki Pullmantown, Beacourt’daki Japy, Creusot’daki Schneider gibi company towns) olgusunda doruk noktasına ulaşır ve Fransa’nın güneyindeki ipekli üretiminin özelliği olan, genç kızların çalıştığı yatılı fabrikalarda (Ain’deki Jujurieux’de bulunan Bonnet iplik fabrikası) olduğu gibi, gerçek bir hapis sistemine de sapabilir.
Rasyonalize edilmiş fabrika
1880-1920 yılları, sanayi sektörlerinin ve enerji kaynaklarının çeşitlendiği (elektrik ve petrol kullanımı), bilimsel ve teknik yeniliğin yerleştiği ve kitlesel talebin ürünlerin tasarımında önemli değişikliklere yol açtığı bir bağlamda, yeni fabrikanın özelliklerini belirler. Taylorcu ve Fordcu bu fabrika, 1880’lerden 1960’lara kadar egemen olacak modeli (tek değildir) sağlayacaktır.
Bir yandan, yeni fabrika rasyonalize olur ve bürokratikleşir. Sürekli büyüyen firmalar çok sayıda bölüme dağılmış faaliyetlerini bütünleştirme yönünde adımlar atar. Bu büyüme, üretim alanından giderek daha fazla uzaklaşan yönetimlerin, karmaşık kararların sorumluluğunu üstlenmesini gerektirir. Hâlâ büyük ölçüde atölyede idare edilen iş örgütlenmesi nesnelleştirilmiş ve açık seçik üretim normlarını (planlama, işe alma, işler ve vasıflar, çalış-
GREV
Çalışma yetkileri dışında hiçbir kaynakları olmayan ücre renlerine baskı yapmak için, patronun işlerinin iyi gitmes çilmez olan üretim faaliyetini durdurmak dışında bir sila
XIX. yy’da doğan «grev» sözcüğü, Parisli işçilerin işe alını ken toplandıkları Grev Meydanı’nın (sonradan buraya be sı inşa edilecektir) adından gelir.
Fransa’da krallık döneminde lonca üyelerinin grevle loncaları kapatan 1791 tarihli Le Chapelier Yasası grevi eder. 1946 Anayasasının girişine yazılan ve 1958 Anaya ranan grev hakkının tanınmasına kadar, grev yasadışı kal Yerel ve korporatist bir nitelik taşımasına rağmen, Fraı finin belleğinde yer eden ilk grev, 1831 tarihli dokumacıla çi hareketinin tarihi, çoğunlukla polis ve ordu tarafında] çimde bastırılan grevlerle doludur. Bu grevler üretime za birlikte, iyi yönetilen bir toplumsal politikanın bunları öı düşüncesinin yavaş yavaş yayıldığı ekonomi ve politika* çevrelerini düşünmeye itmiştir. Bu açıdan bakıldığında, g olduğu kadar işletme içinde de toplumsal ilişkilerin yap meşine büyük katkıda bulunmuştur.
Iş aniaşmazlıklannın ve bunlara katılanların sayısı, sa lulaşmasıyla artar, işçilerin talepleri sık sık bütün toplun sı biçimini alır ve bütün işçilerin dayanışmasına yol açar, dıkacılık, toplumda, seçimlere katılmakla elde edileme bir dönüşüm sağlayacak bir «genel grev» düşüncesi geliş işçi ve Sosyalist Enternasyonali’nin (II. Entemasyon kuruluş kongresinde ortaya atılan, dünyanın her yerinde lerin bir günlüğüne greve çıkması düşüncesi, olumlu k
1 Mayıs, birçok ülkede tatil günü ilan edilmiş ve sık sık | lere sahne olmuştur.
iki tür grev ayırt edilebilir. Birincisi sendikacıların giriş cudur: örneğin Fransa’da bir konfederasyonun taleple desteklemeye yönelik «eylem günler»i; ABD’de bazı ser yonları toplu sözleşmelerin yenilenmesi sırasında, işver bildiğince çok taviz elde etmek üzere eylemler örgütler.
İkinci tür grev, çalışma ve yaşama koşullarına karşı a’ lerin, az çok kendiliğinden girişimlerinden doğar. Toplur litik bunalım dönemlerinde hareket bütün ülkeye yayılc 1936’da ve mayıs 1968’de Fransa’da olduğu gibi). O zam leme katılmayan yeni çalışan katmanları bunlara katılır yük mağaza çalışanlarının yaptığı gibi). Genellikle grevir m bilmeyen sendikal örgüdenmeler, yavaş yavaş grevi d alır. Böylece önemli toplumsal avantajlann elde edilme nan (1936’da 40 saatlik iş haftası; 1968’de işyerinde sene ması; toplu sözleşmeler) görüşme masasına oturulmas büyük toplumsal hareketler, az çok net bir biçimde, toplumdaki konumunu değiştirir.
ma tempoları, ücretlendırme biçimleri) tasarlayan bürolar (yöntem bürosu, personel bürosu) aracılıg netime geçer, işkollarına ve ülkelere bağlı olarak b farklı biçimler alan bu dönüşüm, tasarım çalışmak görevlerinden ayırmak gerektiği ilkesinden harekel imsel iş örgütlenmesi olarak adlandırılan en eksiksi: nunu Frederick Winslow Taylor’m eserlerinde («Iş
:ment], 1902; «Bilimsel Yönetimin İlkeleri» [Principles of ic Management], 1911) bulur.
mum verimlilik arayışının sonucu olan rasyonalize edil-bürokratikleştirilmiş fabrika, patronların iş sürecini de-: mücadelesindeki zaferine ve işçilerin özerkliklerinin da-ızalmasına işaret eder. Rasyonalizasyon, işleri parçalara
< (çoğu durumda zaman incelemesi ve kronometreli öl-yesinde), mühendis sayısını çoğaltarak (bunlar işçilerin leki pratik bilginin kuramsal ve bilimsel bir bilgiye dö-;inden yararlanmaktadır), bürokratikleşmiş fabrikanın ça-için gerekli olan üretken olmayan etmenlerin (memurlar, rler, stenograflar vb) terfisini sağlayarak, yeni hiyerarşiler ve güç ilişkilerini değiştirir.
/andan, fabrika bir kitlesel üretim yeri durumuna gelir. Par-aralarında değiştirilebilirliği ve alet ve ürünlerin standart-sayesinde (bir Ford T, diğer bir Ford T’nin aynısıdır) çok : büyük miktarlarda üretim yapılmaktadır. Öte yandan miktarlarındaki artışa, üretimin boyudarındaki ve çalışan iaki artış eşlik eder (1989’da, Sochaux’daki Peugeot fabla 23 000 ücretli çalışmaktadır). Sabit görevleri ve otoma-tna düzenleriyle montaj bandı (1913’te Detroit’teki Ford [arında kullanılmaya başlar), işin basit ve tekrara dayalı re bölündüğü {«Ufalanan Emek», [Le Travail en Miettes] Heorges Friedmann) bu kitlesel fabrikanın en çok göze aletidir. Böylece işçinin özerkliğini azaltan Fordcu fabri-jılığında, vasıflı yeni profesyonellere (ayarcılar, montajcı-em kazandırır; ayrıca, artık daha az çokyönlü olan ve î becerilerden çok komuta görevlerinin yerine getirilme-ımudanan ustalığı dönüşüme uğratır, ika mekânı 1880’lerden başlayarak dönüşüme uğrar. Dı-beton ve madenî yapı iskeletleri mimarîye giderek daha şemen olur. İçeride (XIX. yy’ın başlarındaki liberal ve ku-abrikadan kopuş) bazı normlar kendini kabul ettirir: işçi elerinden uzaklık, hijyen, güvenlik ve koruma kuralları,
li veya kirlilik yaratan tesislerin taşınması. Hijyen savunu-îkimler, verimlilik düşkünü mühendisler ve insansever sa-:r, yenilikçi estetik kaygıların (mimar Peter Behrens tara-1909’da gerçekleştirilen, AEG’nin Berlin’deki türbin salonu) birleştirilebildiği işlevsel bir fabrika ideali gelişti-du idealin kafalara yerleşmesi zaman alacak ve asla uygu-ra egemen olmayacaktır.
.ci Dünya Savaşı’nın arifesinden 1960’lara kadar, Fordcu fab-lanmı sürekli geliştirilir. Şemalara ve örgüdenme planlarına r; bina ve iç düzenleme, sürekli ve tektip bir üretim akışı sağ-: biçimde tasarlanır ,once doğrusal, sonra modüler yapı), iyet, rasyonalize edilmiş fabrika yeni konsensüs üretme ışmazlıkları kurumsallaştırma biçimlerini beraberinde ge-Dplumsal olarak daha çeşitlenmiş olan bu yapı, özellikle :n beri, «mavi yakalılar»:, «beyaz yakalılara ve «kadro-ir verimlilik, teknik performans ve «ev anlayışı»nı dayat-jalışan toplumsal barış programı çevresinde bir araya ge-e çalışmaktadır. Toplumsal yasaların fabrikaya girmesi ve ;özleşme uygulaması, sıralama, sınırlama ve herkesin ko-iu, görevini ve haklarını tanımlama mücadelesini somutadır. Bu uyuşmazlık konsensüsünün biçimleri, işgücünün ıce bir biçimde denedenmesmı sağlayan (daha baskıcı ve r biçimler tamamen yok olmamıştır’ işe alma ve terfi ku-un kendini kabul ettirmesi ölçüsünde daha etkili bir bi-oluşturulmuştur. Dikkafalı patronlar karşısında, çoğun-
lukla devlet tarafından desteklenen ve uzun süre fabrika dışına itilen sendikanın kurumsallaşması (Fransa’da işletmenin sendika bölümü ancak 1968’de tanınmıştır) nihayet, görüşmelerin ve anlaşmazlıkların düzene bağlanmasını sağlamıştır.
Fabrikanın bunalımı
1974’ten beri ekonomik bunalımla eşzamanlı olarak üretim aygıtında meydana gelen dönüşümler, fabrikanın sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Taylorcu iş örgüdenmesi 1960’ların sonundan beri sert bir biçimde eleştirilmektedir. Batı Avrupa (Fransa’da mayıs-haziran 1968’deki fabrika işgalleriyle birlikte düzenlenen genel grev, 1971’de Renault’nun uzman işçilerinin grevi; İtalya’da 1969 yılının «sıcak sonbahara) ve ABD’deki büyük boyutlu bir toplumsal hareket parçalara ayrılmış işin fizikî (gürültü, rahatsızlık, kirlilik) ve ruhî (tecrit olma ve can sıkıntısı) koşullarını ve komuta otoritarizmini («küçük şefler») eleştirmektedir. Hareket, fabrika çalışmasını reddin daha köktenci biçimlerine de açılmaktadır. Rasyonalize edilmiş ve kitlesel üretim yapan büyük fabrikanın çalışması artık güvencede değildir: ölçeğin tasarruf ilkesine uymaması, personelin hızlı rotasyonu (turn över), işi kırma, sabotaja kadar varan toplumsal gerilimler. Sayısız reform denemesine rağmen (görevlerin rotasyonu, genişletilmesi ve zenginleştirilmesi; özerk ekipler) hâlâ fazla katı olarak kabul edilen Fordcu fabrika model olmaktan çıkmıştır ve yerini «esnek» fabrikaya bırakmaktadır.
Esnek model, tepki olarak, 1980’li yıllarda kendini kabul ettirir. Orta büyüklükte bir çalışan sayısı ve işletme büyüklüğü ve çoğu durumda yer değiştirme lehine büyük üretim birimlerinden vazgeçer. Bilgisayarlaşmaya bağlı teknolojik dönüşümler (bilgisayar destekli programlama, stok yönetimi, robotlaşma) büyük verimlilik kazançları sağlamakta ve otoma-tizasyonu hızlandırmaktadır. «İşten hoşnutluğa» oynayarak toplumsal ilişkileri iyileştirme arzusunu yansıtan estetik kaygısı güçlenmektedir; «pazarlama» ürünü fabrika, işletmenin vitrini olmak istemekte, güzelliği müşteri, müteahhit ve çevreye («bahçe fabrika») karşı bir saygı işareti durumuna gelmektedir. Yeni bir yoğunlukla rekabet gücüne, donanımların optimal kullanımına, ürün ve üretim kalitesine («sıfır hata», kalite çemberleri, «gergin akışlı», yani stokların asgariye indirildiği üretim) vurgu yapılmaktadır. İnsan kaynakları yönetimine stratejik bir rol atfedilmekte ve «işletme kültürü»nün geliştirilmesiyle hızlı dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde hızla uyum kazandırılması gereken nazikleşmiş üretim etmenlerinin sadakati sağlanmaya çalışılmaktadır. İşlerin inceden inceye değerlendirilmesi (görevlerin ve kişilerin notlanması), ücretlerin bireyselleştirilmesi, iş zamanının düzenlenmesi (işsizlik ve geçici işler), toplumsal yasaların yumuşatılması, şimdiye kadar hiçbir itiraz görmeyen «esnek» fabrikanın henüz tam olarak yerine oturmamış özelliklerini tanımlayan öğelerdir. □
Otomasyon, bu Ingiliz demir-çelik fabrikasında olduğu gibi, çalışma mekânında işçinin varlığına son vermiştir.
Ucuz el işçileri, Singapur’daki bu atölyede olduğu gibi. Üçüncü Dünya ve Doğu ülkelerinde bol olduğundan, eski sanayileşmiş ülke işçilerinin istihdam koşullannı altüst etmiştir.
AYRICA BAKINIZ
– çalışma
– İb.anslI eşitsizlik (sosyal.
– |b.ansli Marksizm
– |KM| Marx (Kari)
– IB.AN5U sendikacılık
* IB.ANSİ.J sosyalizm