İşgal İstanbul’unda zarif bir Çerkeş hanımefendi Seza Hanım Eminönü nde son derece perişan halde birkaç kişiyle karşılaşır. Dil bilmedikleri için dertlerini anlatmakla çaresizdirler. Seza fanını, giysilerinden Çerkeş olduklarını anlar. Yanlarına yaklaşıp dertlerini sorar. Perişan Çerkesler Boğazda demirli İngiliz gemisiyle Kafkasya’dan alındıklarını, buraya kadar geldiklerini ve şimdi de gemiden bırakılmadıklarım söylerler. Gemide açlık çekildiğini, kendilerinin yiyccek bulmak amacıyla kıyıya gönderildiklerini anlatırlar. İleri gelenler devreye girer ve gemideki 400 şanslı Çerkeş karaya çıkartılarak Türkiye’deki akrabalarının yanına yollanır. Aynı dönemde diğer gemilerin yolcuları için kader çok daha acımasız bir oyun oynamakta, artık gemiler İstanbul’da durmaksızın Karavipler deki İngiliz sömürgelerine kadar yoluna devam etmekledir. Çerkeş sürgünü 1910’lardan itibaren başka bir biçimde devam etmektedir. Çerkeslerin yeni rolü, Karayip Adalarındaki beyaz nüfusu arttırmaktır,
O uğursuz yıllar boyunca; savaşlarla, sürgünlerle, göçlerle ne kadar Çerkeş yurdundan koparılıp atıldı? Balkanlara, Anadolu’ya, Ortadoğu’ya ve hatta Karayipler gibi uzak coğrafyalara akan Çerkes-lerden geriye ne kaldı? Onların son derece özgün kültürlerine, geleneklerine, törelerine, yaşayış tarzlarına ne oldu? On on beş yıl öncesine kadar bu sorulara cevap vermek zordu. Kuzey Kafkasya’da yaşayan Çerkesler ile dünyaya yayılan akrabaları arasında yüz yıllık bir kopukluk vardı; iletişim ve ulaşım olanakları sınırlıydı. Diasporadakiler geride ne bıraktıklarım, anavatandaki-lcr de gidenlerin ne halde olduklarını bilmiyorlardı. Kafdağı’nm ardı bir masal ülkesiydi sanki…
Bugün böyle değil artık. Trabzon ve Samsun limanları ile Soçi ve Novorossiysk limanları arasında feribotlar sürekli sefer yapıyor. İstanbul’dan Maykop, Soçi ve
Krasnodar havaalanlarına uçakların biri inip bi: yor. Sadece ulaşım ve iletişim alanlarında değil, eğitim ve ticaret alanlarında da bağlar yeniden yor. Türkiye’de yaşayan Çerkesler için zaman vc kurguları soğuk savaş döneminde olduğundan f; şekilde tezahür ediyor. Kuzey Kafkasya yakın değin olduğu gibi ideolojik bağlılıklar gereği öt rilen ve sadece geride bırakılan o hayali vatan < tık. Aksine zaman zaman ziyaret edilen, geridf lan akrabaların aranıp bulunduğu, iktisadi ve bağların yeniden kurulduğu gerçek bir coğrafv algılanıyor. Kafdağı’nm ardındaki masal diyarı insanların yaşadığı gerçek bir ülke bundan böv Ama Çerkeş ülkesinin, bugün Rusya Fede
içinde birbiri nde üç federal cun halinde yaşayan halkının kaderir ki zamana baka ramak mümkü Kendi anavata: azınlık haline dı keşlerin bugünü şin eseri. Onları nin son parçası rın, sürgünlerir rin, katliam ve ( rin iç içe geçti bir öykü. Bugü ye’de yaşayan Çerkeslerin, anavatanda vaşayaı larından kat kat fazla olması bile onların trajedinin büyüklüğüne işaret eder.
Çerkesva, yani Çerkeslerin tarihi anavata parçalanmış, yüz yıllık kolonizasyon politika* büyük ölçüde Ruslaştırılmış bir coğrafya. Bü kasların kuzeyinden Kuma ve Kuban nehirleri rina kadar uzanan bu topraklarda Çerkesler, cumhuriyet içerisinde belli bölgelere sıkıştıı dürümdalar. Adığey Cumhııriyeti’nde 123 bir nüfusun yüzde 25’i), Karaçay-Çerkes Cumhu 40 bin (toplam nüfusun yüzde 9.7’si) ve Kaba kar Cumhuriyetinde 363 bin (toplam nüfus 50’si) Çerkeş yaşıyor. Bu cumhuriyetlerin
dışında da 10-15 bin kişilik bir Çerkeş nüfusu var.
Oysa Çerkesler, tarihin bilinen en eski devirlerden beri Kuzeybatı Kafkasya’da yaşayan yerli halklardan biriydi. İÖ IIL binyılın ikinci yarısına tarihlendirilen Maykop kültürü ve dolmen kültürü kadim Çerkes-Aba-za halkıyla bağlanUİandınlıyor, Eski Kuzey Kafkasya tarihinin sonraki aşaması Sint-Meot kültürünün geliştiği ÎÖ I. binyılda ise Kuzey Kafkasya’nın asıl nüfusunu Meotlar ve Karadeniz sahilinin onlarla akraba kavimle-ri oluşturuyordu. Sint, Dandari, Fatev, Kerket, Zih, He-nioh ve diğerleri “Meot” kavimleri olarak biliniyordu, Çerkeş adının da “Kerket” kavminin adından geldiği kabul ediliyor.
rek var mı? Bizi, prenslik Sırplarını, Eski Sırpla: Bulgarları ayırmak, aramıza demirden Çerkeş duv çekmek. İşte bu meseledeki Türk politikası.” Yıl 18 Çerkesleri “vahşi” diye niteleyen gazeteci Çe ya’da neler olduğunu biliyor muydu acaba? Bunur biraz daha geriye gitmek gerek; 1804 yılma. Rus j rali Tsitsianov, Çerkeslere şöyle hitap ediyordu: “K kazanda gibi kaynıyor, asilerin kanıyla toprakla: sulamak arzusuyla bütün organlarım sarsılıyor… diyorum ki benim süngü, gülle ve kan nehri meto la topraklarınızda akan nehirlerin suyu bulanık a yacak, ailelerinizin kanıyla boyanmış olarak kıpkı akacak.”
cÂivıim’i nehirler vaklası
yanın mücadele alanı haline geldiğinde bugunKru Kacie-rini belirleyecek yeni sürece de adım atmış oldu.
Vahşiler ve Uygarlar
“Siz Kafkasya’yı fethettiniz, Kafkasya da bizi fethediyor” diyordu bir Sırp gazeteci, Belgrad’dan Ruslara yazdığı mektubunda. “Çerkesler cesur, gururlu, vahşi ve zapt edilmez bir halk. Babıalinin Çerkesleri yerleştirmek için hangi niyetlerle hareket ettiğini söylemeye geni
birkaç prensin başında olduğu bir dizi feodal cuı vetler oluşturmuşlar. Sadece Türklerin onlarla ilişkileri var; onlardan kız ve erkek çocukları, tah mumu, bal, sığır derisi, kürk alıyorlar.”
Ruslar gelmeden önce Çerkesler kuzeyde Don ağzından güneyde Abhazva ya; batıda Azak ve K niz kıyılarından güneydoğuda Sunja’ya kadar ge alana yayılmış olarak yaşıyorlardı. Batıda en
ulan Kırım Tatarları, Kuban ve Kuma nehirleri-uzevinde ise göçebe Nogaylardı. Güneybatıda ve rde, Kafkas Sıradağları boyunca Abhaz ve Gürcü İlkleriyle sınırdılar. Merkezi Kafkasya’da İse dağ-Igelerde yaşayan Osetler ve Türk boyları Karaçay, rlarla komşuydular. Doğuda Vavnahlar (Çeçen ve lar), en doğu uçta ise Dağıstanlılar bulunuyordu, ı esas olarak tarım ve hayvancılığa dayanıyordu; t da vardı. Çerkesler nüfus ve siyasi güç olarak / Kafkasya’daki en büyük halktılar. Kırım Talarla-ıcılığıvla Osmanlılarla tanıştıklarında, dünyanın ni efendisinin hükümranlığım hemen kabul etme-
0 dönemde Çerkeş ülkesine sefer düzenleyen Os-
ve Kırım Tatar orduları büvük zayiatlarla geri
iler. Rusya Osmanlı’nın Kafkasya’ya yayılmasını, nlı da Rusya’nın Karadeniz’e ulaşmasını engelie-stiyordu. Kırım hanlarının baskınlarından ve on-denen vergilerden (Özellikle de insan vergisi, Ka-vler her yıl hana, yirmi yaşından küçük iki yüz üz ve yüz genç erkekten oluşan üç yüz köle haraç ek zorundaydılar.) bunalan Çerkesler ise başlan-Rusya’nm desteğini talep etmiş ancak Rusya’nın
1 amaçlarını çok çabuk fark ederek Osmanlıyayö-şti. Bu iki devletin Kuzey Kafkasya’ya hâkim olma .ma bağlı olarak savaşlar, ayaklanmalar birbirini
Mücadeleden Rusya galip çıktı ve 19. yüzyılda ’ Kafkasya Rusya’nın hâkimiyetine girdi.
1 darbe Kafkas-Rus Savaşı tarihinde önemli bir ver Yemıolov döneminde (1816-1827) vuruldu. Kanlı atlar ve veba salgınları, Kabardevlerin 300 binden >lan nüfusunu 1818’dc 35 bin kişiye kadar indirdi
Adığeyli damat Anzor Gotıj’ın nikâh törenine katılan arkadaşları, nikâh salonu önünde bir önceki törenin bitmesini bekliyorlar. Yanlarında
getirdikleri yiyecek ve içkileri arabanın üzerine serip eğlenceyi başlatmışlar ile (üstte). Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nde Çerkeş ve Ruslardan sonra üçüncü büyük grubu Türk boyu Balkarlar oluşturuyor. Balkar gelin Zita Mami’nin nikâh törenine Çerkeş ve Rus arkadaşları da katıldı (solda, üstte).
ve Rusya hâkimiyetinin kabulüyle sonuçlandı. Çerkesle-rin “Yer Molla” lakabını taktığı Yemıolov 1822 yılında bütün Kabardey bölgesini yakıp yıktı. Aynı yıl Nalçik istihkâmı inşa edildi. Rus hâkimiyetini kabul etmek istemeyenler Kuban Nehrinin karşı tarafına, henüz bağımsız olan Batı Çerkesya ya geçerek mücadelcve devam ettiler. Artık Çerkesya’nm kaderi belli olmuştu.
Nitekim Çerkesya nın siyasi konumu, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşını bitiren Edirne Antlaşmasıyla tamamen değişti. Osmanlı İmparatorluğu Çerkes-ya’yı Rusya’ya bırakıyordu ama ortada garip bir durum vardı. Karadeniz kıyısındaki birkaç kale dışında Çerkesya hiçbir zaman Osmanlı toprağı olmamıştı. Dini bağlılıktan öte Çerkesler de hiçbir zaman kendilerini Osmanlı sultanının tebası olarak görmemişlerdi. Rusya için de asıl sorun şimdi başlıyor, antlaşmayla elde ettiği toprakları fethetmesi gerekiyordu. Osmanlı padişahının “Çerkesleri ve topraklarını Rus çarına verdiği” haberi Çerkesler arasına yayılmaya başlandı ve savaşı bırakmaları istendi. General Malinovski Çerkeslere “barışçı” bir yaşamın nimetlerini anlatarak onları Rusya’ya itaat etmeleri için iknaya çalışır:
“Biliyorsunuz, Edirne Antlaşmasına göre sultan he
pinizi ve Kafkasya’yı ebediyen Rus çarına verdi
eklemek gerektiğini savunuvo
Bu da kullanıldı ancak istenilen sonuç alı 1839;da Karadeniz sahilindeki abluka ve üri yüzünden büyük bir kıtlık yaşayan Şapsığlar vt açlıktan öhnektense elde kılıçla ölmeye karaı kıyı boyunca kurulmuş istihkâmlara saldırdıla rın buna yanıtı sert oldu, köyleri yaktıktan sor bağlarını ve meyve ağaçlarını kestiler.
İşgale karşı direnme yollan arayan Şapsığ hay Çerkesleri 1830’da Çcrkesva’nın Rusya’ya sinin iptali için İstanbul’a bir heyet gönderi manii hükümeti, İstanbul’da gizlice görüştüği lere, “söz dinlemedikleri ve inançsız oldukları lerinin ceza olarak verildiğini, eğer şimdi seba şır ve padişahı hükümdar olarak tanırlarsa, ] onların gâvur hâkimiyeti altına girmesine izin
Yaş!ı bir Çerkeş ağaca konmuş kuşu göstererek, “General, iyi sözlerin hatırına ben de sana ebediyen şu kuşu veriyorum, alabiliyorsan al” diye cevapladı.
Edirne Antlaşmasından sonra Çar I. Nikola yönetimi, v üzı ere e yıllık deneyimin ışığında Kuzey Kafkasya’daki problemi somut olarak tanımladı: “Dağlıların tam itaati ya da fiziki olarak imha edilmesi.” Kafkasya’nın fethi başka türlü gerçekleşmeyecekti. Çerkesler topraklarından sürülmeli ve yerlerine Kazaklar yerleştirilmeliydi. Bunun için de Çarlık eski Romanın hareket ilkesini benimsemişti: “Igni et ferro” (ateş ve kılıçla); ve bu da başka bir ilkeyle destekleniyordu: “Divide et im-pera” (böl ve vönet). Dönemin Rus komutanları, Çerkesleri yenmenin mümkün olduğunu, fakat sadece silah zoruyla boyun eğmeyeceklerini, buna açlık silahını da