IŞIĞA DUYARLIK

IŞIĞA DUYARLIK

Bir maddenin ve özellikle canlı bir hücrenin bir foton tarafından etkilenme özelliği, ışığa duyarlık olarak adlandırılır. Bitkilerin kloroplastları, bakterilerin kromatoforları özelleş-ıpiş ışık alıcılardır ama görme için yalnızca ışık alınması yeterli değildir. Ustyapılı hayvanlarda ve insanda, ışık alıcıları ağtâbakada, ışık tarafından uyarılan pigmentli koni ve çomak hücreleri biçimindedir. Yalnızca “görülebilir” tayftaki dalga
boylarında gerçekleşebilen özgül uyarı, görme sinirini oluşturan sinir uzantıları aracılığıyla beyinde, art-kafa lobundaki bir merkeze iletilir. İletiler, burada karmaşık bir biçimde ayrışır, çok duyarlı bellek öğelerinin de devreye girmesiyle, gözler tarafından toplanan ışıklı bildirinin, bir bakıma “çevirisi” yapılır. Kaba çizgilerle söylemek gerekirse, gerçek anlamda görmenin elde edilebilmesi için, psikofizyolojik süreçler bütünü artkafa lobundaki az çok dar bir bölgenin uyarılmasıyla çevre bölgelere yayılır. Demek ki görme, hiçbir bilgimizin olmadığı, ama tartışmasız olarak varlığını gözlediğimiz salt ruhsal bir etkidir.
Ayrıca deneysel olarak belirli tür ve
gruptan hayvanların da “göreb leri” gözlenmiştir. Sözgelimi, b leri olmayan terliksi hayvanlar birhücrelilerin ışıklı uyanlarla koşullanmalara sokulmaları ola Ama terliksi hayvanın kesin görebildiği söylenemez; yalnızca duyarlı olup, ışığa tepki göste gözlenir. Buna karşılık, bir siniı temi söz konusu olduğunda, bu tem çok ilkel bile olsa, nörofizy uzmanları ve psikologlar, göz ciyle ayriı görme duyusuna vard nnı ileri sürmemekle birlikte, * me”den söz edebilirler. Nitekim yumuşakça ile insanın alıcı nit leri değişik olduğu için cisimleri melerinin de farklı olacağı ö olarak Jcabul edilmelidir.
ALICI ORGAN ÖRNEKLERİ
Memelilerin, kuşların ve hatta önemli ayrıntılara da girilmezse, bütün omurgalıların gözleri, insanınkilerle aynı temel yapıdadır. Gözleri omurgasızlar arasında en gelişmiş olan ahtapot ve kalamar gibi kafadanba-câklılarda bir gözbebeği, bir billur cisim ve odak noktasını ayarlayan bir uyum düzeneği vardır; öbür
yumuşakçalarsa böyle bir düzenekten yoksundur. Eklembacaklılardan çoğunun petekgözleri (birleşik gözleri) vardır. Burada görüntü ters çevrilmemiş olup, omurgalılardakinin tersine, dışbükey bir tümsekten dağılan ışınsal tüpler sistemi sayesinde oluşur. Yalnızca bir tübe, eksenine yakın bir doğrultuda ulaşan ışık demetleri,’uçta yerleşmiş ışık alıcı hücrelere erişebilirler. Her tüp,
çomakgöz (ommatidyum) adı veril işlevsel bir birim oluşturur. Omn tidyum sayısı gruplara göre değiş lik gösterir. Karıncada birkaç ta olmasına,karşılık kızböceğinde 2C dolayındadır. Çanakgöz taç bi minde dizilmiş 6 ile 8 duyusal hüc den oluşur. Ortada öbeklenmiş ol duyarlı bölgeleri, rabdom olar adlandırılan yapıyı oluşturur.
İnsan bilimlerinin, anlamlı bütünleri, bir başka deyişle, gösterge dizgelerini (sistemlerini) inceleyen dalı (semiyotik ve semiyoloji de denir).
ANLAMLI BÜTÜNLER VE GÖSTERGEBİLİM
Belli bir topluluk oluşturan insanların bildirişim kurmak için kullandıkları doğal diller (türkçe, İngilizce, fransızca, almanca, vb.), çeşitli el-kol hareketleri, davranışlar, trafik işaretleri, sağır-dilsiz alfabesi, reklam afişleri, moda, tiyatro gösterileri, edebiyat yapıtları, tablolar, vb. olgular birer “anlamlı bütün”, bir başka deyişle birer “gösterge dizgesi” oluşturur (gösterge, çok geniş olarak, bir başka şeyin .yerini tutan, kendi dışında bir şey’gösteren her çeşit biçim, nesne, olgu, vb. olarak tanımlanabilir).
İnsan bilimleri arasında d/Jbilim yalnızca yukarda sözünü ettiğimiz doğal dillerin (doğal diller de bir göstergeler dizgesidir)yapısını incelerken,göstergebilim, doğal diller dışında kalan bütün öbür gösterge dizgelerini betimlemeye,göstergelerin birbirleriyle kurdukları bağıntıları saptamaya, bağıntılar sırasında oluşan anlamların eklemleniş biçimini bulmaya, göstergeleri ve gösterge- dizgelerini sınıflandırmaya, böylece, hem insanla insan, hem de insanla doğa arasındaki etkileşimi açıklamaya çalışır. Bu geniş amaç doğrultusunda da, bilim-kuramsal, yöntembilimsel ve betimsel açılardan tümükapsayıcı, tutarlı ve yalın bir kuram oluşturmaya yöneldiği görülür.
TARİHÇE
Göstergebilimin, göstergeler kuramının oluşmaya başladığı dönemlerden günümüze kadar uzanan evrim sürecini bellibaşlı bölümlere ayırarak inceleyebiliriz.
GÖSTERGELER KURAMININ OLUŞMASI. Gösterge kavramı üstüne Eskiçağ’dan başlayarak çeşitli görüşler ileri sürülmüş, özellikle doğal dillerdeki göstergeler konusunda değişik bakış açıları ortaya
atılmıştır. Sözgelimi stoacılar, özdek-sel nesne, özdeksel simge ve anlamı birbirinden ayırt ederek gösterge üstüne düşünmüşler, ayrıca Ortaçağ’ da yayımlanmış bazı skolastik felsefe yapıtlarında da anlamlama biçimleri ile ilgili gözlemler yer almıştır.
XVII. ve XVIII. yy’lar, göstergeler kuramı açısından genel bir dil ve anlam kuramının tasarlandığı dönemlerdir. 1690 yılında, J. Locke’ın, Essay Concerning Human Understanding (İnsan Anlayışı Üstüne Deneme) adıyla yayımladığı yapıtta, göstergeler sorununa değindiği ve “göstergeler öğretisi” anlamına gelen semiyotik terimini kullandığı görülür.
Göstergeler kuramının XVIII. yy’da j. Locke’tan sonraki, temsilcisi J.H. Lambert’dir. Gerçekten de, Lambert 1764’te yayımladığı Neues Organon (Yeni Organon) adlı yapıtının bir bölümünü düşüncelerin ve nesnelerin gösterilmesine ilişkin öğretiye (semiyotik) ayırmış ve bu bölümde doğal dillerin yanı sıra, müzik, kore-ografi, arma, amblem, tören gibi doğal dil dışı gösterge dizgelerini de incelemiştir.
XIX. yy’da B. Bolzano, Wissenschaft-slehre (Bilim Öğretisi, 1837) adlı kitabıyla, E. Husserl de 1890’da yazdığı “Zur Logik der Zeichen (Semiotik)” (“Göstergelerin Mantığı Üstüne [Gös-tergebilim]”) ile göstergeler öğretisini yeniden tartışma alanına soktular.
XX. yy’a kadar uzanan göstergeler kuramının bu ilk döneminde, semiyotik terimine raslanmakla birlikte, bir göstergebilimsel etkinlikten çok, bir dil kuramının, bir dil felsefesinin geliştirilmiş olduğu söylenebilir. ÇAĞDAŞ GÖSTERGEBİLİMİN DOĞUŞU. Göstergeler kuramım ya da öğretisini bağımsız bir bilim dalma dönüştürerek çağdaş göstergebilimin doğmasını sağlayan kişilerin başında A.B.D’li Charles Sanders Peirce gelir. Gerçekten de Peirce, genel bir göster-gebilim kuramı tasarlamıştır. Peir-ce’ün mantıkla özdeşleştirdiği göster-gebilim kuramı üçe ayrılır: Salt dilbilgisi; mantık; salt sözdizim. Gös-tergebilim kuramıyla ilgili yazılarını yaşadığı süre içinde belli bir kitapta
toplamamış (bu yazılar Peirce’ün ö münden yıllar sonra öbür yazıları; birlikte kitaplaştırılmıştır) ol Peirce’ün yaklaşımının en ilgi çek yanı, gösterge kavramı için önerd tanım ve sınıflandırmadır. Gösteri lerin eksiksiz ve yetkin bir smıfk dırmasmi yapmayı amaçlayan Pe ce, üçlüklere dayalı altmış a sınıftan oluşan bir göstergeler diz gesi kurar. Bu üçlükler arasında çok dikkati çeken ve bilimsel açıd en yararlı olan da görüntüsel gösteı (resim, fotoğraf), belirt i (duman a şin belirtisidir) ve simge’dir (ter adaletin simgesidir).
Peirce’ün göstergebilim açısınd belirlediği bir başka önemli ayrım gösterge, yorumlayan ve nesne üç südür.
Peirce^ağdaşgöstergebiliminA.B.I deki öncülüğünü üstlenirken,; a; bilim dalının Avrupa’daki öncü ğünü de, soruna bir mantıkçı olaı değil de, bir dilbilimci olarak yak şan İsviçreli Ferdinand de Saussı üstlenmiştir.
Peirce doğal dil dışı gösterge dizgi rinden kalkarak,doğal dillerin bu c geler içindeki yerini belirlerk Saussure, Genel Dilbilim Der sİ (Cours de linguistique généré 1916) adlı yapıtında, doğal dilin ya smdan kalkarak,öbür gösterge diz lerinin düzenini çözümleyecek biliin dalı düşünür. Saussure, ile kurulmasını istediği ve toplum iç deki göstergelerin yaşamını incele cek olan bu bilim dalını sem i yo diye adlandırır. Ona göre.semiyol yani göstergebilim, genel göstergt bilimi olacak, doğal dillerin yapu araştıran dilbilim ise, göstergel min bir dalı durumuna gelecektir İsviçreli dilbilimci Sa’uşsure, di limi göstergebilime bağlarken, g tergebilimi de toplumsal ruhbilin daha doğrusu genël ruhbilimin k samı içinde düşünür (Bkz. SAI SURE).
PEİRCE VE SAUSSURE’DEN SC RAKİ GÖSTERGEBİLİMCİLER. Ç daş göstergebilimin A.B.D’li ve îs’ reli öncülerinden sonra; özelli 1930 yıllarından başlayarak, bir bilim adamının, göstergebilimi ge
kuram, gerekse uygulama açısından hızla geliştirmeye çalıştıkları görül dü.
Başta Peirce olmak üzere R. Carnap’ ın ve yeni-ölgucü akımın etkisinde kalan C.W.Morris Foundations of the Theory of Signs (Göstergeler Kuramının Temelleri, 1938) ve Sigas, Lan-guağe and Behaviour (Göstergeler, Dil ve Davranış, 1946) adlı yapıtlarında, genel bir göstergebilim kuramı oluşturmaya çalışırken, üç altbölüm ayırt etti: Sözdizim (göstergelerin birleşim kurallarını inceler) ; anlam -bilim (göstergelerin anlamım inceler); edimbilim (göstergelerin kullanılışını inceler).
A.B.D’nde Peirce etkisi Morris dışındaki kuramcılar üstünde de görülürken, Avrupa’da, Saussure’ün görüşlerinden kalkan bilim adamları gös-tergebilime katkıda bulundular. Gerçekten de, Prag Dilbilim Çevresi üyeleri Saussure’ün temel kavram ve ilkelerinden kalkarak edebiyat ve sanat yapıtlarını ya da olgularını bir göstergebilim çerçevesi içinde değerlendirdiler (sözgelimi J. Mukarovsky, sanatı göstergebilimsel bir olgu biçiminde değerlendirip, bildirişim işlevi ile estetik işledi birbirinden ayırt etti).
Kopenhag Dilbilim Çevresi’nin kurucularından olan ve Saussure’ün görüşlerini ^etkinleştiren Louiş Hjelmslev de, Omkring sprogteoriens grundlaeggelse (Dil Kuramının Temel İlkeleri, 1943) adlı yapıtında, doğal dil dışındaki gösterge dizgelerine değinerek,mantıksal biçimselleştirme anlayışına dayalı bir göstergebilim kuramının temel kavramlarını ortaya attı; göstergebilimin kavramla^ bütününü de bir üstdil olarak değerlendirdi. Hjelmslev’in yaptığı kavramsal ayrımlar arasında anlatım/içerik saptaması önemli bir yer tutuyordu: DanimarkalI bilgin, gösterge dizgelerine ilişkin olarak belirlediği bu iki düzeyi de kendi içlerinde ikiye ayırdı: Anlatımın tözü/anlatımın biçimi; içeriğin tözü/ içeriğin biçimi.
Hjelmslev’in gerek dilbilim, gerekse göstergebilim açısından getirdiği önemli bir ayrım da düzanlam/yan-anlam olgusuydu.
Saussure’ün kavramlarına ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalan E. Buys-sens ise, Les Langages et le discours (Diller ve Söylem, 1943) adlı kitabında, toplum yaşamı içindekibildiri-şim amacı taşıyan gösterge dizgelerini (sözgelimi,trafik işaretleri) inceledi.
1960’TAN SONRAKİ GELİŞMELER. İnsan bilimleri alanındaki çalışmaların özellikle 1960 yılından başlayarak hızlanması sonucu, dilbilim ve göstergebilimde yöntem açısından,
büyük ilerlemeler oldu: Özellikle folklor, edebiyat metinleri, tiyatro yapıtları, müzik, resim, vb. gösterge dizgelerinin taşıdıkları anlamlar çözümlenmeye başladı.
S.S.C.B’nde, başka bilim dallarındaki (sibernetik, simgesel mantık, matematik, vb.) yeni kavramların ve yaklaşımların da etkisiyle, şiir, mit, efsane gibi anlamlı bütünler incelendi; bu göstergebilimsel etkinliği sürdürenlerin başında da Tartu okulu temsilcileri ve özellikle Yuri Lothman yer alıyordu.
A.B.D’nde, 1960 yıllarından sonraki göstergebilimsel çalışmaların önde gelen temsilcisiyse, temel görüşlerini Contributions of the Doctrine of Signs (Göstergeler Öğretisinin Katkıları, 1976), The Sign and it s Masters (Gösterge ve Gösterge Ustaları, 1978) ve Semiotics (Göstergebilim, 1979) adlı yapıtlarında ortaya koyan T.A. Sebeok oldu. Sebeok’a göre, göstergebilim üç temele dayanır: Dilbilim (Saussure); felsefe (Peirce); tıp (Hip-pokrates). Çalışmalarında bildirişim işleviyle anlatım işlevini inceleyen Sebeok göstergebilimi çeşitli alanlara ayırır; İnsana ilişkin göstergebilim incelemesi; bedene ilişkin sibernetik dizgelerin incelenmesi; hayvan-lararası bildirişimin incelenmesi. 1960 yıllarından sonra bilimkuram-sal ve yöntemsel açıdan değişik göstergebilim görüşlerinin filizlendiği bir başka ülke de Fransa’dır. Sözgelimi F. de Saussure – E. Buyssens – A.. Martinet’nin doğrultusunu izleyen G. Mounin, L.J. Prieto gibi araştırmacılar, bildirişim amaçlı, doğal dil dışı gösterge dizgelerinin (trafik işaretleri, sağır-dilsiz alfabesi, vb.) işleyişini betimleyen çalışmalar yaptılar (dilbilimsel kökenli bu tür incelemeler bildirişim göstergebilimi Uiye adlandırılır).
Göstergebilime gerçekten katkıda bulunmuş bir başka Fransız bilim adamı da Roland Barthes’tır. Özellikle Mythologies (Mitolojiler, 1957), Göstergebilim İlkeleri (Eléments de sémiologie, 1964) ve Système de la mode (Moda Sistemi, 1967) adlı yapıtlarıyla, moda, mutfak, görüntü, reklam, turizm, vb. dizgeleri, gerek Saussure’ün, gerekse Hjelmslev’in kavramlarını yeniden düzenleyerek inceleyen Barthes, Saussure’ün göstergebilim tasarısını tersine çevirmiş olmakla tanınır: Gerçekten de, Bar-thes’a göre dilbilim göstergebilimin değil, göstergebilim dilbilimin bir alt bölümüdür; çünkü, insanların başvurduğu bütün gösterge dizgeleri ancak doğal dil desteğiyle geçerlik kazanır (Bkz. BARTHES). Göstergebilim kuramcıları arasında asıl dikkati çeken bilim adamıysa gene Fransa’da yaşayan Litvanya
kökenli Algirdas Julien Greiı 1960 yıllarından sonra sürdi araştırmalarla göstergebilimi kendine yeten, bağımsız bir ı yükseltmiş olan Greimas, ö: Sémantique structurale (Y Anlambilim, 1966), Du Seı (Anlam Üstüne 1-11,1970-1983) passant. La sémiotiquedu texte cises pratiques (Maupassant. I Göstergebilimi: Uygulama A maları, 1976), Sémiotique et sc sociales (Göstergebilim ve Te sal Bilimler, 1976), Sémiotique. onnaire raisonné , de la théo langage (Göstergebilim. Dil Ki nın Açıklamalı Sözlüğü, 1979; j tés ile birlikte) adlı yapıtli tanınır.
Her çeşit anlamh bütünün incel sine yönelik genel bir göstergı (ya da anlambilim) yöntemi ta mış olan Greimas, özellikle yılından sonra, çevresinde ol; duğu araştırma topluluğuyla (b luhığa sonradan Paris Göstergı Okulu adı verilmiştir) birlikte tirdiği çözümleme yöntemini < yat (yazılı metinler, sözlü edet görüntü, masal, müzik, şiir, ı söylem, hukuk dili, siyaset gibi şik dizgelere uygulayıp, im yarattığı, anlam taşıyan yap: hem değişmeyen evrensel özel rini (temel yapılar), hem de ki kişiye, toplumdan topluma dé tikel özelliklerini (yüzeysel ya ortaya koydu. Bu arada bilimlerinin öbür dallarına da temsel açıdan örnek olabilecek 1er sağladı (Bkz. GREİMAS).
Göstergebilimin öbür temsili arasında da özellikle U. Eco, J. R va, C. Metz, S. Marcus, M. A J- C. Coquet, J. Courtés, vb. sayı li

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*