İSMAİL DEDE EFENDİ

İSMAİL DEDE EFENDİ

İSMAİL DEDE EFENDİ

Klasik Türk müziğinin en büyük üç bestecisinden biri olan İsmail Dede Efendi (diğer ikisi Abdülkadir Meragî ve Itrî’dir) Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş ve Batılılaşma yoluyla yeniden uyanış döneminin başlıca bestecisi ve saray hanendelerinden biridir. Klasik eserlerinin pek çoğu, öğrencileri yoluyla günümüze ulaşmıştır.
HAYATİ

Mevlevî tekkesinden saraya

Kısaca Dede, Dede Efendi veya Hammamîzade diye anılan İsmail Dede Efendi 1778 yılı başlarında İstanbul’da doğdu. Babası, Cezzar Ahmed Paşa’nın mühürdarı olan Süleyman Ağa’ydı. Süleyman Ağa bu görevinden ayrılıp İstanbul’a yerleşince hamam işletmeye başladı. İsmail Dede Efendi’nin «Hammamîzade» lakabı buradan gelir. Hekimoğlu Ali Paşa Camii’nin yanındaki Çamaşırcı Mektebi’nde öğrenime başlayan İsmail, sesinin güzelliği ve müzik yeteneğiyle dikkati çekerek sınıfında ilahicibaşı oldu. Dönemin tanınmış müzisyenlerinden Uncuzade Mehmed Emin Efendi’den ders aldı. İsmail Dede Efendi, hocasının aracılığıyla Başdefterdarlık’ta memur olarak çalışmaya başladı. Bir yandan da Yenikapı Mevle-vihanesi’ne devam etti ve «çile» çekerek 1799 yılında «dede» oldu. Mevlevîhanede kendisine tahsis edilen odada müzik dersleri vermeye başladı. İlk şarkısı olduğu söylenen «Zülfün-dedir benim bahtı siyahım»ı (buselik) bu sırada besteledi. Bu şarkısıyla III. Selim’in ilgisini çekti. «Ey çeşmi ahu hicr ile tenhalara saldın beni» (hicaz nakış) mısraıyla başlayan bestesiyle ünü artan ve hanende olarak saray fasıl heyetine alman Dede Efendi, 1802 yılında padişahın musahipleri arasına girdi. Saraydaki itibarı II. Mahmud döneminde de (1808-1839) sürdü. 1839 yılında tahta geçen Abdülmecid’den de büyük yakınlık gördü. İsmail Dede Efendi 1846 yılında öğrencilerinden Dellalzade İsmail Efendi ve Mutafzade Ahmed Efendi’yle birlikte hacca gitti. Mekke’de koleraya yakalanarak öldü, Pey-gamber’in eşi Hatice’nin mezarının yakınma gömüldü.
Hacei ahir (son öğretmen)

İsmail Dede Efendi, usta bir naathan ve hanendeye-de’nin asıl aleti insan sesiydi. Bu demektir ki musikimizır. siyle doğmuştu. Alaturka musiki insan sesinde ve nağme irJt Onun kudret ve imkânlarını anladığı nisbette vardır. Dec; ırar Üyelerini kendi sesi üzerinde yaptı. Heyecanlarımızın ta -■ ;rx* üzerinde çalıştı. Onu takip ederek, onun üzerinde durara? değiştirerek, onun ifade imkânlarım düşünerek insanı ve j ±.nc buldu.» (Ahmet Hamdi Tanpınar).

İsmail Dede Efendi 500’den fazla beste yapmışsa da, g_r ze 288’i ulaşabilmiştir. Bu bestelerin55’i dinî-tasavvufî ‘£-t ‘*• vîayini, 1 savt, 4 tevşih, 3 durak, 37 İlahî ve 4 peşrev), 25: . — dışı (1 kârı nâtık [İsmail Dede Efendi’ye ait olmadığı da r sı* rülmektedir], 5 kâr, 1 kârçe, 45 beste, 22 ağırsemaî, 30 y_r_–i~ maî, 114 şarkı, 10 köçekçe, 4 peşrev ve 1 sazsemaîsi) es£-‘-:”= Dördü kendi mevlevîayinleri için bestelenmiş olan 8 peşr= ; sazsemaîsi dışındaki bütün eserleri sözlüdür. Sağlam vr müzik cümleleriyle kurulmuş olan eserlerinde lirik, akıcı. ;r.: ■ kişisel bir üslup görülür. İsmail Dede Efendi klasik gelenef. zjsu önce erişilmemiş zirvelere çıkarırken, bir yandan da yer_ — ■ İar denemiştir. Biçim mükemmelliğini ihmal etmeden ‘-a* Türk müziğinin kendi mantığı içinde gelişebileceğini gcst;“-^ tir. İsmail Dede Efendi’nin başlıca eserleri olarak şunlar ar_ı~— «Ayağı tozunu sürme çekelden gözüme» (suzidil durak), «Gr:. daim hayali cânân» (rast kârı nev), «Ey kaşı keman tîri müje>: geçti» (ferahfeza beste), «Bir dilber-i nadide bir kamet-i (ferahfeza ağırsemaî), «Bu gece ben yine bülbülleri hâmûş er, – ■ -rahfeza yürüksemaî), «Figan eder yine bülbül, bahar görmüş:. – ■ ~ rahnâk beste), «Dili biçareyi mecruh eden tiği nigâhındır» ‘fen v j ağırsemai), «Ey çeşmi ahu, hicr ile tenhalara saldtn beni» (hicar r—s beste), «Bir gonca femin yâresi vardır ciğerimde» (bayati besrE

gonca dehen hân elem canıma geçti» (mahur beste), «Yine z. -…..

derünum kırılıp kenâre düştü» (mahur yürüksemaî) «Yine neş. –habbet dil ü cantm etti şeyda» (hicaz nakış yürüksemaî), «Alış.’ ■ ■■ zemin ü zeman görmüştür» (sultaniyegâh beste), «Can ü dihr: z ■’ u keremkâr ile mamur» (sultaniyegâh beste), «Nihan ettim s:

nemde ey mehpâre cântmsın» (sultaniyegâh ağır semaî), «E; ……

gonca, yüzü gül, servi bülendim» (acemaşiran ağırsemaî), «S. ’ : anberinin, yüzüne nikab edersin» (şevkefza yürüksemaî), «S.: cânımın câttt efendim» (şehnaz şarkı), «Beğendim seni efendin -mem asla ben» (ferahnâk şarkı), «Yine bir gülnihal aldı bu gc: •• (rast şarkı), «Ey büti nev eda, olmuşum müptela» (hicaz şark; . sem seni doyunca» (rast şarkı), «Ben seni sevdim seveli kaynm tum» (bestenigâr şarkı), «Nazlı nazlı sekip gider» (gülizar keç; ■ : «Bîvefa bir çeşmi bidad» (gülizar köçekçe).

ESERLERİ

Dede Efendi, repertuvarda en çok eseri bulunan bestecilere:.’ ı~’ bestelediklerinin yaklaşık yarısı, günümüze ulaşmıştır. Bunlar i-‘, tasavvufî alanda olsun, dindışı alanda olsun büyük çeşitlilik g: rir. Dede Efendi, hemen hemen her beste türünde eser vermiş*:

Ferahfeza Mevlevî Ayini

Mevlana Celaleddin Rumî’nin Mesnevî’sinin baş kısıra. alınmış beyitler üzerine bestelenmiştir. Birinci bölümü devrirevan usulündedir. Baştaki peşrevi de Dede Efendi taraür—’ bestelenen ayinde, ikinci selam ile üçüncü selam arasındaki ; usulünde aranağme, başka bazı ayinlerde de kullanılmıştır ve r-. tecisi belli değildir. Evfer dördüncü selam; enstrümantal olas.- — sık sık çalınan, etkileyici bir bölümdür. Son peşrev, Zeki Meîr – -Ağa’nın Ferahfeza Peşrev’inin çok hızlı tempoyla çalman şeieır.:

Hüzzam Mevlevî Ayini

Mevlana’nın Alesnevî1sinden alınmış beyider üzerine besK ;-miştir. Birinci selam, devrirevan usulündedir. Dede, bu ayir peşrev bestelememiştir. Devrikebir usulünde bir hüzzam peşi: den sonra okunan Hüzzam Alevlevî Ayini, Dede’nin Hüzzam rüksemaî’si («Reh-i aşktnda edip kaddimi kütah gönül») ve H:,:~ -Şarkı’sı («Halimi takrir eylesem bir kerre sultanıma») ile birlikte. £: * radan aşırı duygusal şarkılarda gerçek ifade gücünü kayber-.’ hüzzam makamının en lirik, en derin anlamlı örneklerinder.u

Suzidil Durak

Niyazi-i Mısrî’nin bir kıtası üzerine bestelenmiştir. Kıta, ğı tozunu sürme çekelden gözüme» mısraıyla başlar. Güftenin ;:’ iki mısraında («buluştu bir ten ü bir can, bu mülkü ettiler seyran yazi’den görünen ol ben, ancak ad ile sanım») dile getirilen tasar . fi fikir, müzikle olağanüstü bir ustalıkla yansıtılmıştır.

erahnâk Beste

airi bilinmeyen iki beyit üzerine zencir usulüyle bestelenir. «Figan eder yine bülbül, bahar görmüştür» mısraıyla başlar, le’nin bu eseri, Şakir Ağa’nın yeni bir makam bulduğunu II. rmud’a söylemesine kızdığı için bestelediği söylenir.

erahnak Ağırsemaî

airi bilinmeyen iki beyit üzerine ağır aksaksemaî usulüyle :elenmiştir. «Dili biçareyi mecruh eden tiği nigâhmdtr» mısraıyla ar. Aksaksemaî usulüyle başlayan uzun terennümde, altı öl-;onra yürüksemaî usulüne geçilir. Bu ağırsemaî, özellikle te-lüm bölümündeki lirik melodileriyle Dede’nin şaheserlerindir.

Aahur Beste

airi bilinmeyen iki beyit üzerine, hafif usulüyle bestelenmiş-«Ey gonca-dchen hâr-ı elem canıma geçti» mısraıyla başlar. Birin-ikinci ve dördüncü mısraların bestesi aynıdır. Üçüncü mısra yan olarak başka makamdan bestelenmiştir. kalıplaşmış ikinci beste formuna uyan, yani her mısramdan ra terennüm bölümü tekrarlanan Mahur Beste, yalnız İsmail ie Efendi’nin değil, bütün klasik Türk müziği repertuvarının değerli eserleri arasındadır.

vlahur Yürüksemaî

>eyh Galib’in bir gazelinden alınmış iki beyit üzerine beste-
DEDE’NİN ÖĞRENCİLERİ

lellalzade İsmail Efendi

mail Dede Efendi’nin aracılığıyla saraya hanende olarak girdi. II. lahmud döneminde (1808-1839) saray müezzinleri arasına girdi ve adişah musahibi oldu. Abdülmecid döneminde de (1839-1861) sa-lyda kaldı. Muzikayı Hümayun ve Enderun’da öğretmenlik yaptı; [afim Bey ve Hacı Arif Bey öğrencileridir. İsmail Efendi’nin günümü-e ulaşabilmiş 86 eseri İsmail Dede Efendi’nin derin etkilerini taşı-ıakla birlikte, özgün melodilerle örülmüştür, yyubî Mehmed Bey

)n iki yaşında ders almaya başladığı İsmail Dede’den çok sayıda söz-i eser öğrendi. 1825’te girdiği Bâbı Seraskerî Mektubî Kalemi’ndeki lemurluğundan 1841’de ayrıldı. Hacı Arif Bey, Zekâi Dede ve Rifat ey gibi öğrenciler yetiştirdi. Repertuvarda 17 dindışı sözlü eseri bu-jnan Mehmed Bey’in üslubu İsmail Dede’ninkine benzer. «Ey gözü hu bana bilmem niçiin bigânesin» (mahur beste) ve «Yarimi gördüm bu-iin dünya görünmez dideme» (ferahfeza beste) en ünlü eserleridir.

[ekâi Dede Efendi

jnce Eyyubî Mehmed Bey’den sonra da İsmail Dede Efendi’den ders İdi. 1868’de Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Selahaddin de-[e’ye bağlanarak Mevlevî oldu ve bu dergâhta ayinhanlık yaptı. 884’te Bahariye Mevievîhanesi’nin kudümzenbaşısı oldu; çile çıkar-nadan kendisine dede unvanı verildi. 1883’ten ölümüne kadar Darüş-afaka’da müzik öğretmenliği yaptı. Hocalarından öğrendiği eserleri, iyin titizlikle, oğlu Ahmed frsoy’a ve Rauf Yekta’ya öğretti.

Yalnız sözlü eserler besteleyen Zekâi Dede Efendi’den, yansı dinî, /arısı da dindışı 265 eser kalmıştır.
lenmiştir. Nakış yürüksemaî formundadır. «Yine zevrak-ı derûnüm kırılıp kenâre düştü» mısraıyla başlar. Meyan mısraında şairin adı geçer: «Reh-i Mevlevîde Galib, bu sıfatla kaldı hayran» Dede’nin en güzel yürüksemaîlerindendir.

Kân Nev

Şairi bilinmeyen bir manzume üzerine ağır düyek ve yürüksemaî usulleriyle bestelenmiştir. «Gözümde daim hayal-i cânân / Gönülde her dem cemal-i cânân» beytiyle başlar. Eserin üslubu, yalnız Dede’nin diğer eserlerinin değil, bütün diğer bestecilerin üslubundan da farklıdır. Esere «yeni kâr» anlamına gelen bir adın verilmesi de bundandır. Bu üslup farklılığı, melodilerin Avrupaî tarzda olmasındandır.

Sultaniyegâh Ağırsemaî

Şairi bilinmeyen iki beyit üzerine aksaksemaî usulüyle bestelenmiştir. «Nihan ettim seni sinemde ey mehpâre cântmsın» mısraıy-la başlar. Dede Efendi’nin kendi buluşu olan sultaniyegâh makamındaki eserlerinin, üslup bakımından en ilgincidir.

Şevkefea Yürüksemaî

Şairi bilinmeyen iki beyit üzerine bestelenmiştir. «Ser-i zülf-i anberinin, yüzüne nikab edersin» mısraıyla başlar. Özellikle asıl güftenin ikinci ve dördüncü mısralannda lirizm ile resitatif söyleyiş, etkileyici bir tarzda birleştirilmiştir.

Şehnaz şarkı: «Sana ey canımın canı efendim»

Şairi bilinmeyen dört mısra üzerine, ağır düyek usulüyle bestelenmiştir. ikinci ve dördüncü mısralar aynıdır: «Kırıldım, küstüm, incindim, gücendim» Şarkıdan çok bir ikinci besteye benzeyen melodik yapısıyla bu eser, şehnaz makamının en parlak örneklerindendir. □
İÜ, ■ W

(TufStyu- •

M*

” Jr+r VV.‘

• *S> * t
Dede Efendi’nin elyazısı: kendi bestesi olan Saba Buselik Mevlevî Ayinl’nin güftesi.
AYRICA BAKINIZ

– EHffl müzik

– imbj Osmanlı

İmparatorluğu
T-r vv*
Vff&ĞfcŞL

t’M

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*