İSRAİL
Sanayileşmiş Batı’nın Arap Yakındoğu’daki bir uzantısı olan bu küçük ülke, Filistin’e yüz yıldan beri süren bir Yahudi göçünün ürünüdür. Arap komşular ve FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ile sürtüşmelerin hâkim olduğu bir tarih sürecinde, İsrail Devleti modern ve teknik bakımdan gelişmiş, ama geleceği bölgede kalıcı bir barışın sağlanmasına bağlı bir toplum yarattı.
İsrail, Yakındoğu’nun güneyinde, Akdeniz’in doğusunda yer alır. Kuzeyde Lübnan, kuzeydoğuda Suriye, doğuda Ürdün ve güneybatıda Mısır ile komşu olan ülke 20 700 km2 bir yer kaplar. 1967’de işgal ettiği topraklar (Batı Şeria ve Gazze şeridi [2000’li yıllara doğru özerkliğe kavuşacak olan] ile Doğu Kudüs), İsrail’in yüzölçümünü 27 800 km2’ye çıkarmıştır. Kuzeyden güneye uzanan ülkenin boyu, Golan Tepeleri’nden Akabe Körfezi’ne kadar 450 km’yi bulur ve en geniş noktası, Gazze şeridiyle Lut Gölü’nün güney ucu arasında 135 km’ye ulaşır.
FİZİKÎ COĞRAFYA
İsrail Devleti içinde, Yakındoğu’nun dağlık yüzünün güney kesiminde birbirine paralel üç engebe art arda sıralanır: dar bir kıyı ovası şeridi, dağlık bir eksen ve dörtgen bir çöküntü, iklim, kuzeydeki Akdeniz bölgesinden güneydeki çöl bölgesine kademeli bir geçiş gösterir.
Yüzey şekilleri. Alüvyonlu kıyı kumulları kordonuyla çevrili olan kıyı ovası, Hayfa doğrultusunda Karmel Dağı tarafından kesilir. Kuzeyde dar bir ova Akkâ Körfezi’ne açılır. Güneyde, kıyı ovası kademeli olarak, Şaron Ovası’nda, Hayfa ve Tel-Aviv arasında 5 km’den 20 km’ye, Yahudiye Ovası veya Şefela’da 40 k-m’ye kadar genişler. Merkez dağ ekseni oldukça farklılık gösterir. Esdrelon Ovası’mn (Emek Yizreel) oluşturduğu enlemesine kesit, kuzeyde Celile dağ zincirini (Safed yakınlarında, ülkenin en yüksek noktası olan Meron Dağı [1 208 m] bu kesimdedir) Karmel Dağı’mn kireç taşından oluşan çıkıntısıyla Samiriye ve Yahudiye tepelerinden ayırır. Güneye doğru, Negev Çölü tekdüze vadiler-
İSRAİL DEVLETİ
Medinat Yisrael [İbranice] – Davlat İsrail [Arapça] Uluslararası kod: ISR Yüzölçümü: 20 700 km2 Nüfus: 5 759 000 [1996]
Nüfus yoğunluğu: 278,2 kişi/km2
Başkent: Kudüs* (578 800 nüf.), Tel-Avıv-Yafa (355
Resmî diller: İbranîce, Arapça
Din: % 81,17 Musevî, % 14,28 Müslüman (özellikle
ristiyan [1995]
Millî bayram: 18 Nisan (1948’de bağımsızlığın ilan Para birimi: şekel (İLS) [1 şekel – 100 agorot]
Hükümet ve yönetim biçimi Anayasa: yazılı bir anayasa bulunmadığından, 19-nun onayladığı bir dizi temel yasayla çok partili parl< yalı bir cumhuriyet kurulmuştur.
Kurumlar: genel ve nisbî seçimle 4 yıl için seçilen b Knesset (120 üye); Knesset’te çoğunluk partisinin baş toya karşı sorumlu bir başbakan; parlamentonun 5 cumhurbaşkanı.
Yönetim birimleri: 6 yönetim birimi.
Ekonomi GSMH: 90 310 milyon dolar [1996]
Kişi başına GSMH: 10 970 dolar [1990]
İthalat: 28,6 milyar dolar [1997] îhracat: 20,7 milyar dolar [1997]
Eğitim ve sağlık Okuryazarlık oram: yetişkin nüfusun % 95’i [199 Ortalama ömür: kadın 79, erkek 75 [1996]
Çocuk ölüm oram: %»9 [1996]
* 1980’de İsrail’in başkenti ilan ediidi; BM’de temsil ediien ülkeleri başkenti olarak lanmaz.
le Mahteş Katan, Mahteş Gadol ve Mahteş Ran tı sınırında 1 035 m) oluşturduğu dev «krater»l rımlı yapıda erozyon bölgeleri) ve Arabistan 1< birbirine bağlar.
Doğuda bir dizi çöküntü, kuzeyde büyük Af uzantısı olan tektonik çöküntü çukurunu belir (deniz seviyesinden 210 m daha aşağıda buluna riye] Gölü düzeyinde genişler), Lut Gölü (en ulaşır), Akabe (veya Eilat Körfezi). Kuzeydoğt yana İsrail, bazalt Golan Platosu’nu ve Hermo: m) güneybatı yamacını elinde bulundurmaktad
Akdeniz ikliminden çorak iklime. Akc güneydoğu köşesindeki konumu yüzünden, 1 sında hızlı bir geçişe sahne olur. Yazın Ülker kim olan subtropikal yüksek basınçlar sıcak v lıcı bir nitelik kazandırır. Kışın, yalnızca kuz deniz havzasını baştan başa geçen yağışların çak basınçların etkisi altına girer. Celile, kışın; yağış alır (Safed’de 75 günde 718 mm). Yağış kenin içerlerine doğru gidildikçe yavaş yavaş , özgü bir yağış rejimi Tel-Aviv (64 günde 539 ı de (57 günde 486 mm) bariz bir biçimde süre (Beerşeba’da 33 günde 204 mm) hızla kurak Eilat’ta (25 mm) ve Lut Gölü çukurunda aşırı geçirilir.
NegevÇölü. Beerşeba’dan Akabe’ye kadar ülkenin güneyinin yansını kaplar. Yalnızca fennî sulama çalış malan yer yer tanma imkân verir.
Şeria Nehri. Batı Şeria’nın doğusundan Lut Gölü’ne dökülür.
İÇİNDEKİLER
FİZİKÎ COĞRAFYA BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA TARİH TOPLUM KÜLTÜR VE MEDENİYET
d örtüsü. Son derece aşınmış olan dağ etekleri, ossa («kırmızı toprak») içeren cepçiklerle ortaya i bir arazi yapısı gösterir. Bariz olarak Akdeniz n doğal orman örtüsünün büyük bir bölümü yok jyük sunî park olan Karmel Dağı’ndakı ulusal ktar) geyik ve ceylanların koruma altına alındığı En elverişli topraklar iç vadilerin alüvyonlu ararken kıyı ovasının kumlu arazisi, daha fazla su ve Tropikale yakın nitelikli, çok seyrek bir bozkır ı Ovası’nm ve Lut Gölü’nün yüksek bölgelerini rnde örter.
BEŞERÎ VE İKTİSADÎ COĞRAFYA
Göç süresi, İsrail’de karışık bir nüfus yapısı ortaya çıkardı; toprakların iskânına ve ekonomik etkinliklere ilişkin belli başlı özellikleri biçimlendirdi. Nüfus, 1992’de 5 milyon kişiye ulaştı; bu da yüksek bir nüfus yoğunluğu demektir (253 kişi/km2).
Nüfus
Nüfusun yıllık artışı Yahudi göçü sebebiyle önemli değişiklikler gösterir. Bu göç, yüksek doğum oranı (%o 21,4) ve düşük ölüm oranının (%o 6,3) ortaya koyduğu yüksek doğal nüfus artışıyla (1991’de yüzde 1,5) birleşir. Şehirli nüfus oranı çok yüksektir (% 90). Nüfusun iki bileşeni çok farklı sayı ve dinamizmle birbirinden ayrılır. Yahudiler bütün nüfusun yüzde 82’sini, Araplar yüzde 18’ini oluşturur. 1948 kasımındaki ilk İsrail-Arap savaşının sonunda, bu oran aynıydı. İsrail devletinin ilk kuruluş yıllarındaki yoğun Yahudi göçü (dört yılda 686 000 kişi gelmiştir) Arapların oranının kısa sürede yüzde 11 ’e düşürmüştür. Daha sonraları göç dalgası bazı artışlara rağmen (1955-1956’da [Fas ve Tunus’un bağımsızlıklarına kavuşması], 1962-1963’de [Cezayir’in bağımsızlığına kavuşması] ve 1972-1973’de [Sovyet Yahudilerinin gelişi]) yavaşladı ve daha sonra, 1980’li yıllarda tamamen durdu. Hatta 1985 ile 1988 arasında göç dengesi negatif bir sonuç gösterdi; aynı dönemde, İsrail Arapları oranlarını toplam nüfusun yüzde 18’i-ne yükselterek son derece belirgin bir nüfus dinamizmi ortaya koydular. Sovyetler Birliği’nin çöküşünü yeni bir göç dalgası izledi: 1990’da 200 000, 1991’de 176 000 kişi geldi (bu yıldan sonra, bu hareket büyük oranda azaldı). Ama işgal altındaki topraklar göz önüne alındığında (1 700 000 Filistinli, 120 000 Israilli), Arapların İsrail’in denetimi altındaki bölge nüfusunun yüzde 38’ini oluşturduğu görülür; nüfuslarındaki hızlı artış, 2000 yılından kısa süre sonra Arapları yüzde 50 çizgisinin üstüne çıkaracaktır.
Tarım
İsrail tarımı, işgücünün yüzde 5’inden daha azını kullanır. Bu tarım, devletleşmeden önceki dönemlerden devralınan kendine özgü örgüt birimleriyle ve değerlendirme çabasıyla tanınır. 1909’dan sonra ortaya çıkan kibutz adlı kollektif çiftlikler, üretim faaliyetlerini ve toplumsal hayatın bir bölümünü kollektif olarak organize eden kuruluşlardır. Çeşitli sendikal veya siyasî eğilimlere bağlı federasyonlarda öbekleşen kibutzlar kırsal kesim nüfusunun yaklaşık üçte birini bir araya getirir. Birinci Dünya Savaşı ’ndan sonra, aile hayatıyla toplumsal örgütlenmeyi bağdaştırmak üzere kurulan movaş adlı kooperatif çiftlikler ise başat tarımsal yapıdır. Kırsal kesimin yüzde 42’sini bir araya getirir. Buna rağmen özel işletme köyleri kırsal nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini içine alır. Bu üç yerleşim türü, yeni topraklan değerlendirmek için büyük teknolojik yollara başvurur: akaçlama, dağlardaki ta-raçalarsn yeniden çapalanması, pompalama yoluyla sulama, su taşıma. Tarımsal uzmanlaşmadaki seçim, iki düşünceye uymak zorundadır: gıda tarımı, hayvancılık (tavukçuluk, süt inekçiliği) ve balıkçılığın geliştirilmesiyle ülkenin beslenme konusundaki bağımsızlığını güvence altına almak ve yüksek nitelik kazandırılmış ürünlerin (avokado, turfandalıklar ve özellikle de Yafa portakal; gibi turunçgiller) ihracatı yoluyla döviz girdisi sağlamak. Geleneksel Akdeniz sistemine dayalı Arap tarımcılığı (buğday ve arpa, zeytin ve meyva ağaçları, küçükbaş hayvan yetiştiriciliği) modernleştirildi. Toprakların bölünmesinden doğan problemler toplu organizasyonlarla giderilmeye çalışılmaktadır.
Eyn Haşreş kibutzu.
Çeşitli tartışmalara sebebiyet veren kibutz uygulaması, yan çöl halindeki topraklann değerlendirilmesini sağlamıştır.
Giineyd8 Bedevî kampı.
Modern teknolojik merkezlerin ve ülkeyi sarsan toplumsal çekişmelerin uzağında yer alır.
TARIM
(1993)
Ürünler ve üretim
milyon ton)
arpa 1990) 0,01
buğday 0,25
pamuk 0,04
patates 0,22
sut 1.05
şarap 0,13 Mhl
turunçgiller 0,94
Hayvancılık
milyon baş)
keçi 0,11
koyun 0,33
sığır 0,35
tavuk 2
Elmas işleme, İsrail Devleti’nin başlıca gelir kaynaklarından biridir.
SANAYİ
(1993)
çimento 4 536 0001
kâğıt ve karton 199 900 t
pamuk (iplik) 25 8001
sentetik tekstil 7 500 t
sülfürik asit 137 600 t
MADENLER VE ENERJİ KAYNAKLARI
(1993)
elektrik 25,99 milyar kWsa fosfat (1991) 2 662 0001
potas 2 200 0001
BAŞLICA İHRAÇ MALLARI
(1993)
(yüzde olarak)
makineler 28,9
elmas (sınaî) 27,4
kimya ürünleri 13
tekstil 7,6
gıda-tarım ürünleri 4,8
Tel-Aviv- Yafa, yönetim ve kültür merkezi olarak ülkenin en kalabalık yeridir. Sanayii ve şehircilik anlayışı.
ona «Ortadoğulu» olmaktan çok, «AvrupalI» modern büyük bir şehir görüntüsü kazandırmıştır.
Sanayi
Sanayiinin işleyişini sağlayacak doğal kaynaklar çok kısıtlıdır. Küçük petrol ve doğalgaz yatakları enerji ihtiyacının ancak yüzde 0,5’ini karşılar; bu da elde edilen güneş enerjisinin altındadır (% 3,2). Dolayısıyla İsrail, tamamen Hayfa ve Aşdod’da arıtılan ithal petrole bağımlıdır. Az çok önemli birkaç hammadde, Lut Gölü’nün tuzu ve potası, Negev’in fosfatıdır. Sanayiin temeli teknolojik buluşlara ve el işçiliğindeki ustalığa dayanır. Geleneksel etkinlikler arasında yer alan dokumacılık, konfeksiyon, dericilik, kürk, mücevhercilik, elmas kesim ve traşlaması ihracatın yüzde 29’unu oluşturur. Gelişmiş sanayi alanında araştırmalara büyük yatırımlar yapıldı ve tarım teknolojisi, optik ve tıbbî elektronik, bilişim, yüksek nitelikli kimya ve telekomünikasyon alanlarında büyük gelişmeler sağlandı.
Hizmet sektörü ve şehirler
Ticaret, devlet denetiminde bir taşımacılık sistemiyle yapılır. Dış bağlantılar deniz yollarıyla (Hafya, Aşdod ve Eilat limanları) Lod’daki uluslararası Ben Gurion havaalanı aracılığıyla havayollarını birleştirir. Demiryolları ağı gelişmediği için mal ve yolcuların ülke içinde taşınması kara yoluyla yapılır.
Şehirli nüfusun yarısı üç büyük merkezde toplanmıştır. 1909’da eski Yafa şehri yanında kurulanTel-Aviv-Yafa, İsraillilerin yüzde 30’unun yaşadığı bir dizi kıyı şehrinin ortasında modem bir şehir olarak ülkenin ekonomik metropolü durumuna gelmiştir. Siyasî ve kültürel bir merkez, Tevrat’ta anılan üç dinin kutsal şehri olan Kudüs, önceleri Samiriye ve Yahudiye arasında uzanan bir koridorun ucunda, elverişsiz bir konumda bulunmaktaydı. Şehrin İsrail kesimi Batı Yahudi bölgesini (Knesset tepesi ve bakanlıklarla birlikte), kuzeybatıdaki İbrani üniversitesi topraklarını, Ürdün yönetimindeki doğu kesimini, Kutsal Topraklar’ın yer aldığı eski şehri ve Arap mahallelerini kapsamaktaydı. 1967’de birleştirilen Kudüs, siyasî ve kültürel işlevinin artması ve aym zamanda yeni banliyölere Yahudi nüfusun yerleştirilmesiyle hızlı bir biçimde büyüdü. Karmel Dağı’nın etekleri üstünde kurulan Hafya, hem bir sanayi merkezi hem de kuzeyin bölgesel merkezidir. Güneyde Beerşeba, Negev’in işlenmeye elverişli topraklarıyla Bedevilerin yerleştirilme bölgesi olarak ulaşımı ve teşkilatlanmayı sağlar.
Dış alışveriş
Arap komşularından kopuk, doğal kaynaklardan hemen hemen mahrum ve Yahudi diyasporasına bağlı olarak yaşayan İsrail, dışa açık bir ekonomi uygular. Dış ticaret GSMH’nın yaklaşık dörtte birini oluşturur. Ticaret dengesi açık verir. Bununla birlikte, ihracatın geliştirilmesi için gösterilen çabalar, ithalatın oranını 1950’deki yüzde 14’lerden 1960’da yüzde 51 ’lere ve 1990’da yüzde 67’Iere yükseltmiştir. Serbest mübadele anlaşmalarıyla İsrail ile bağlantı kuran Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Topluluğu, ayrı ayrı İsrail ihracatının üçte birini alırlar. Turizm önemli bir katkı sağlar; siyasî-askerî şartlardaki belirsizliklere rağmen, İsrail’e ortalama olarak, yüzde 85’i Batı ülkelerinden olmak üzere (en çoğu da Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere ve Fransa’dan) bir milyondan fazla turist gelir.
TARİH
İsrail toprağı (Eretz Yisrael) Yahudi halkının 1 rihi, yabancıların hâkimiyeti ve göçler, daha sc lasının ardından dağılma (diaspora) olarak ker Modern tarih, ülkenin kimliğim şekillendiren başlarına kadar uzanır. Bu döneme, devletin ilaı yana İsrail ile Arap komşuları arasındaki sürtü vurmuştur.
İlk siyonist göç. XIX. yy’ın ortalarında, B« çökmekte olan Osmanlı împaratorluğu’na taşı; tişim araçlarının modernleştirilmesinin yanı sı iki şekli daha görüldü: Kitabı Mukaddes ve arkı rı için giden heyetler; 1861’de Kudüs’ün du’ semtleri kuran ve burada 1880’den sonra çoğı Avrupa Yahudilerinin gelişi. Yahudilerin İsrail meşini amaçlayan siyasî Siyonizm, Batı Avrup na, özellikle de Doğu Avrupa’daki kırımlara kaı reniş biçiminde gelişti. 1878’de kurulan ilk Yaht birimi Petah-Tikva ile başlayan art arda, birço) mine büründü. Rusya’daki Yahudi kıyımlarının yen bu hareket, kısa süre sonra Osmanlı yörn tutumu sebebiyle engellendi. Theodor Herzl’i. Kongresi’nde Dünya Siyonist Örgütü’nü kurm; ki Rus devriminin başarısızlığa uğramasının a ideolojiden esinlenen ikinci dalga göçmenleri 1 nu’nun satın aldığı topraklarda ilk kibutzları 85 000 Yahudi Filistin’e yerleşti.
Britanya himayesindeki Filistin. Birinci L sında, Ingilizler Ortadoğu’yu Osmanlı vesaye için çaba gösterdiler. 1917 aralığında, general A yonunun üç taburunun da katıldığı birliğin baş di; bu sırada Arthur Balfour bildirisiyle, İngilt «ulusal Yahudi yurdu»nun kuruluşunu destek’ du. 1922 temmuzunda, Milletler Cemiyeti bü mayecilik görevini Ingiltere’ye verdi. Haşimi en rakılan Ürdün Nehri’nin ötesindeki topraklar koparıldı. Yahudi göçü üçüncü ve dördüncü gö (1919-1923 ve 1924-1930). Almanya’da Naziler ne geçirmesiyle başlayan beşinci göç dalgası ( tin’deki Yahudi toplum Yişuv’un nüfusunu 193 kardı. Birçok çatışma Yahudi göçmenlerle Arap şıya getirmekteydi; birbirini tutmayan sözleri; maye gücü bu çatışmaları durdurmaya yetmed
İsrail Devleti’nin kurulması, ikinci Düny. yon Yahudi’nin Nazi kamplarında ölmesine y îngilizlerin kısıtlamaya yönelik önlemlerine raj len Yahudi nüfusun sayısını daha da artırdı. Ara Kurulu’nun karşı koymaya çalıştığı Birleşmiş V rulu’nun bir kararıyla, 29 kasım 1947’de Filis Devleti’yle bir Arap Devleti arasında paylaş onaylandı. İngiliz himayesinin bitiş tarihinden mayıs 1948’de Yahudi Ulusal Meclisi İsrail’in b etti. Yeni devlet hemen, ağır kayıplar pahasına Mısır, Ürdün, Irak, Suriye ve Lübnan orduları t dı: bu ilk Israil-Arap savaşı, 1949 mütarekesiylı boyunca sınırların çizilmesi ve Arap nüfusun çc sır hâkimiyetinde bulunan Gazze şeridine veya tı Şeria’ya çekilmesi sonucunu doğurdu.
Yeni devlet, bir yandan kurumlarını teşkila zamanda, özellikle Afrika ve Asya’dan gelen g baş etmek zorunda kaldı. Yahudi nüfus dört yıl: tarak 1952’de 1 300 000’e çıktı. 1956 ekiminde, mal Abdül Nasırın Süveyş Kanalım devletleşti sefer düzenleyen Fransa ve Ingiltere’yle birlikt savaş açtı. Daha sonra, Filistinli grupların saldır rail bir güçlenme ve ekonomik büyüme dönem gruplar, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurd
Altı Gün Savaşı. 1967 mayısında, Mısır B birliklerinin Sina’dan çekilmesini isteyerek bur güç aktardı ve Tiran Boğazı’m abluka altına aldı. Irak, birliklerini Ürdün’ün doğusuna yığdı. 5 \ Moşe Dayan yönetimindeki İsrail ordusu, önleı dırı başlattı. Bir yıldırım savaşının ardından, Isr. şeridini, Doğu Kudüs’ü, Batı Şeria’yı ve Golan te di. Böylece İbrani Devleti, ordunun yönetimine Kudüs dışında) geniş toprakların kontrolünü eli hudi yerleşim birimleri stratejik bölgelerde kuı
İSRAİL
eti altına aldı. Kasım ayında Birleşmiş Milletler Gü-/i’nin 242 sayılı kararı kabul edildi: savaşın durdu-aelik her türlü girişim için başvuru kaynağı olan bu re tüm bölge devletlerinin tanıdığı sınırları güvence ıakça ve kalıcı bir barışın sağlanmasını amaçlamak-onra iki savaş daha çıktı: Sina cephesinde Mısır’ın dan 1970 ağustosuna kadar sürdürdüğü «yıpratma >1 üreticisi Arap ülkelerinin Yom Kippur bayramına ekim 1973’de başlattığı petrol şoku ile birlikte, Milin açtığı Kippur savaşı.
Mısır’la yapılan barış. 1977 seçimleri, liberal sağ par-:ud’u iktidara getirdi. Başbakan Menahem Begin, Na-;elen ve 1977 kasımında Kudüs’e giden Mısır Cum-ıver Sedat’ın yaptığı barış teklifini kabul etti. Ameri-,kanı Jimmy Carter’ın öncülüğünde sürdürülen barış lamp David andaşmasıran imzalanması, Sina’nın ka-Mısır’a bırakılması sonucunu doğurdu. Ama «Büyük anı memnun etme kaygısını taşıyan Likud, Golan’ı İsına kattı (1981), FKO’yü Lübnan’dan çıkaımak için :ış» harekâtını başlattı (1982) ve işgal altındaki toprak-yerleşim merkezlerinin sayısını artırdı, an belirsiz banş sürecine. 1984’deki bir «büyük ükümeti başbakanlık ve dışişleri bakanlığı görevleri-;endi önderleri İzak Şamir ve Şimon Peres’i getiren Partisi’ni birleştirdi. 1987 aralığından itibaren, İsra-ia ve Gazze’de Filistin başkaldırısı İntifada ile baş et-ı kaldılar; askerî baskı ve daha önce yerleştirilen İs-aları barışı sağlamaya yetmedi. 1990’da, iktidardaki bozulması, İzak Şamir yönetiminde bir milliyetçi in kurulmasına yol açtı. Bu hükümet Sovyeder Birli-ı Yahudileri kabul ederek Büyük İsrail yönünde ek değerlendirmeye çalıştı. Kurbanlar ve yıkımlara rağ-îavaşı (1991) sırasında İsrail’in Irak tüze saldırılarının fkırtmalara karşılık vermemeyi benimsemesi, para-ünse de yeni bir barış sürecinin başlatılması sonucu-Washington’un çabaları ile 199! ekimır.de, Mad-ıferans düzenlendi. 1992 haziran seçimleri İşçi Parti-getirdi. Arap ülkeleriyle sürdürülen zorlu diyaloglar, ide «İşgal altındaki toprakların özerklik ilkesi bildiri-ınmasıyla sonuçlandı.
JM
n gruplan. İsrail toplumu içindeki temel farklılık, Arapları dil ve din bakımından olduğu kadar top-yapısı ve nüfus bakımından da karşı karşıya g-.-r.rır. her biri kendi içinde de büyük çeşitlilik gösterir. Yanda, geleneksel olarak Avrupa’dan ve daha sonra da ı gelen (anadilleri Yidiş olan) «Batılı» Yahudilerle
(Eşkenaziler) 1492’de İspanya’dan kovulan ve Osmanlı İmpara-torluğu’na sığınan (Ladino yani Yahudi-İspanyolcası konuşan) «doğulu» Yahudiler veya sözcüğün tam anlamıyla Sefaradlar ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu’nun Müslüman ülkelerindeki Yahudiler farklıdır; değişik gelenekler ve daha düşük bir eğitim seviyesiyle ötekilerden ayrılan sonuncu grup doğumu teşvik eden bir nüfus siyaseti izler. İsrail’de doğmuş olan Yahudiler (Sahralar) artık belirgin bir biçimde çoğunluğu oluşturmaktadır; artık yalnızca resmî bir dil olmanın ötesine geçen tbranice, aileler içinde giderek daha fazla konuşulmaktadır. Batı ve Doğu Yahudileri arasında evlilik oranı bugün de düşüktür. Buna paralel olarak her türlü dinî adeti bırakmış olan laik Yahudilerle Kudüs’ün özel semtlerinde ve Tel-Aviv-Yafa’da toplanmış bulunan çeşitli aşırı dinî öbekler arasında ikinci bir farklılık ortaya çıkmaktadır. Dinî buyrukların yerine getirilmesine ilişkin sürtüşmeler yayılmaktadır.
Araplara gelince, çoğunluğu Müslüman ve temelde Sünnîdir ama küçük Şiî topluluklar da vardır. Bundan başka Araplar içinde iki önemli azınlık grubu görülür: farklı eğilimlerdeki Hıristi-yanlar (çoğunluğu Katolik Yunan, Ortodoks Yunan ve Katolik Roman Kilisesi’ne bağlıdır) ve İslam’dan uzaklaşmış, homojen bir yapı göstermeyen Dürzîler. Bugün Beerşeba’mn doğusunda yerleşik hayata geçmiş bulunan Negev Bedevilerini ayrı ele almak gerekir.
Eğitim ve sağlık. Nüfusun tamamı, temelde kamu (devlet ve mahallî yetkililer) ve kamudışı (güçlü sendika konfederasyonu Histadruth ile) kesimlerine bağlanan çok gelişmiş toplumsal hizmetlerden yararlanır. Eğitim ve sağlık harcamaları GSMH’mn sırasıyla yüzde 9 ve yüzde 8’ini tüketir. 6 ila 16 yaşlar arasında zorunlu olan eğitim, 18 yaşına kadar parasızdır. Gençlerin yüzde 80’e yakını, ilk (6 yıl), orta (3 yıl) ve lise (3 yıl) eğitim süresinin hepsini tamamlarlar. İsrail Teknoloji Enstitüsü Technion ve Kudüs Yahudi Üniversitesi’ne, bağımsızlıktan sonra Weizmann Bilimler Enstitüsü ve Tel-Aviv-Yafa, Hayfa, Ramat Gan ve Beerşeba üniversiteleri katıldı. Yoğun araştırma ve geliştirme etkinliğine paralel bir gelişme gösteren bu kuruluşlarda 65 000 öğrenci bulunur. Çeşitli uzmanlık alanlarına yönelik yüksek okullar 33 000 öğrenciye eğitim verir.
Daha 1948’lerde sağlık hizmetlerine önem vermeye başlayan İsrail, bu konuda dünyanın en ciddî organizasyonlarından birine sahiptir. Tıp araştırmaları uluslararası bir üne kavuşmuştur. Belli başlı sağlık sorunları, gelişmiş ülkelerde karşılaşılan türdendir: kalp hastalıkları ve kanserin yaygın olması, yaşlı nüfusun oranının giderek artan ağırlığı, çevre kirliliğinin sakıncaları.
KÜLTÜR VE MEDENİYET
İsrail, Tevrat ve Talmut mirasıyla diasporanm farklı geleneklerinin bileşiminden oluşan orijinal bir kültür geliştirmiştir.
Edebiyat, Eliezer Ben Yehuda’nın 1882’den sonra canlandırdığı İbranice’ye dayanır. İbranîce edebiyatın kurucuları, düz yazıda Joseph Hai’m Brenner ve Samuel Joseph Aragon (1966’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı), şiirde Haım Nahman Bialik ve Saül Çernikovski sonraki nesillere dillerini tanıtmışlardır. Romancılar Amos Oz, David Grossman ve David Şahar dikkatleri çeker. 1917’de Moskova’da kurulan ve daha sonra 1931’de Tel-Aviv’e yerleşen ilk Yahudi tiyatrosu Habimah, dört büyük şehirde yarım düzine tiyatro grubunu ortaya çıkardı.
Çok etkin olan müzik hayatı iki görünüşü bir araya getirir: klasik müzik ve popüler müzik. İsrail Filarmoni Orkestrası’nın veya Kudüs Senfoni Orkestrası’mn konserleri, opera ve altı büyük dans topluluğunun gösterileri hep dolu salonlarda verilir. Konservatuar öğrencileri, Daniel Barenboi’m gibi İsrail’de yetişmiş yorumcuların veya orkestra şeflerinin açtığı yolu izler. Ayrıca, popüler şarkılar ve folklor dansları da son derece canlıdır.
1906’da Kudüs Bezalel okulunun açılmasından bu yana, güzel sanadar Doğu-Batı kültür karşılaşmasını ve İsrail topraklarının kendine özgü ışıklı manzarasını birleştirmeye çalışarak Batı örneğini izler. Resimde olduğu gibi heykelcilikte de art arda gelen akımlar arasında, başlardaki «ulusal-doğu» stili, 1930’lu yılların dışavurumculuğu, ülkenin en eski sahiplerini tarif etmeyi amaçlayan «Kenan-cı» ideoloji, Yeni Ufuklar grubunun soyudamaları ve «postmo-dem» eğilimlerin çeşitliliği kendini belli eder. Çok gelişmiş olan sanat fotoğrafçılığı, gerçeğin yorumlanmasıyla son derece kişisel içedönük bir akım arasında yer alır. Yeni sayılabilecek İsrail sineması, piyasaya yönelik sıradan filmlerin yanı sıra, dışarda «Hamsin» (İs-rail-Arap ilişkileri), «Patmakltkların Ardında», (Arap ve Yahudi Tutuldular) veya «Noa On Yedi Yaşında» (erişkinlik ve siyaset) gibi toplumsal ve siyasî gerçekliği ele alan birkaç eserle tanınır. □
Washington Bildirisi. Biil Clirıton’un öncülüğünde 13 eylül 1993’de gerçekleşen bu bildiri, yüzyılın son diliminin önemli olaylanndan biridir. FKÖ lideri Yaser Arafat ve İsrail Devleti’nin başbakanı İzak Şamir’in el sıkışması, Israil-Arap yakınlaşmasını onaylamaktadır. Şamir «aynı ülkenin topraklannda birlikte yaşamak zorunda» oidukiannı açıklamıştır.
DEVLET VE KURUMLAR
Bağımsızlığın ilam ve bir dizi temel yasa, ülkenin kurumsal çerçevesini belirler. Yürütme erkinin büyük bölümü hükümetin elindedir. Partilerin çok sayıda olması (parlamentoda on kadar parti temsil edilir) ve nisbî temsil sisteminin uygulanması, partilerin hiçbirinin mudak çoğunluğu elde etmesine imkân tanımaz. Dolayısıyla hükümet her zaman koalisyonlardan oluşur. Belli başlı iki bloktan birisi olan işçi Partisi solda, Likud sağda olmak üzere, küçük partileri çevrelerinde toplarlar.
AYRICA BAKINIZ
– Dünya Savaşı (İkinci)
– Irak
– Körfez Savaşı
– aasslİ Kudüs
* :a.v&i Lübnan
► OTO Mısır
– IüniO Ortadoğu
– :b.ansi1 Suriye
– MM Suudî Arabistan
* JMti Musevîlik
İntifada («taşla savaş»): İsrail ordusu bu yüzden 1987 ve 1993 arasında Batı Şeria ve Gazze’deki kuvvetlerini takviye etmek zorunda kaldı.
Ağlama Duvarı, Herodes Tapınağı’nın bu kalıntısı Yahudiierin gidip dua ettiği geleneksel bir yerdir..
stantinopolis olarak değiştirildi. Şehrin Roma’dan ay-rî kurumlan, bir Senato’su vardı.
Roma împaratorluğu’nun başkenti
nparatorluğu 395’te ikiye ayrılınca Konstantinopolis : de bilmen Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti; İktisadî ve kütürel merkezi oldu. V. yy’da, özellikle ı getirilen halkla, Roma’dan daha büyük bir şehir du-Idi. Etrafı güçlü surlarla çevrildi. Şehri kuşatan Hunlar nîler ve Avarlar (VII. yy), Bulgarlar (VIII. ve IX. yy). I. ve VIII. yy), Ruslar (IX. ve X.yy) bu surları aşıp şeh-alıştılar. imparatorluğun merkezi olarak şehir taşradan : alıyordu. IV. yy’da 90 000 olan nüfus V. yy’da 200 ry’Aa 400 000’e çıkmıştı. O dönemin şartları içinde bu ik bir şehri yönetmek çok zordu. Şehrin tahıl ihtiyacı lısır’dan sağlanırken bu eyaletin elden çıkmasından ya ve Anadolu’dan alımlar yapıldı. Şehre Doğu’dan i-arat; kuzey ülkelerinden kürk ve Baltık amberi, Slav ve leri, Kıbrıs kınası, Italyan, Yunan ve Girit şarapları ge-îatı’ya ihraç edilirdi. Doğu’ya kumaş, süs eşyası, şarap :hirde başta tekstil olmak üzere birçok sanayi kolu ge-ıparatorlustinianos döneminde (527-565) ticaret ve za-ıda önemli ilerlemeler oldu. Şehir Asya ile Avrupa ara-:aretin merkezi durumundaydı. Sanayiciler ve esnaf ilinde örgütlenmişti. İustinianos Kırım ve Kafkaslar’da :ri kurdu. Canlanan ticaret başka ülkelerden gelen ta-ıirde koloniler kurmalarına yol açtı. Boğaziçi’nde yer-ar ve Rus tacirlerini daha sonra Galata’ya yerleşen Ve-Pera’ya gelen Cenevizliler izledi. Ticaret yollarının Do-z’e kaymaması için Batılı tacirlere ayrıcalıklar tamnma-’i zenginleştirdi. Galata gümrüğünün gelirleri Konstan-;ümrüğü gelirlerinin yedi katma yükselmişti. Bu durum lumsal dengesini bozdu. 1182’de ayaklanan şehir halkı iş yerlerini, evlerini yağmaladı. Ardından, 1204’te Haç-Lstantinopolis’i işgali ve bir Latin devleti kurmaları şeh-ıesini hızlandırdı. Buna karşı Galata ve Fera’da yerleşen er, Cenevizliler daha da zenginleştiler. Katalonya, Pro-Floransa’dan gelen tacirler yeni koloniler kurdular, izanslılar şehri Latinlerden geri aldılar ama Konstanti-!04’ten önceki gücüne ve ihtişamına bir daha ulaşama-ul’un Fethi XIV. yy başında Anadolu’da kurulan ve Bi->ğu sınırında gittikçe güçlenen Osmanlı Devleti Rume-lıktan sonra Bizans Osmanlı toprakları ortasında kaldı.
I (Yıldırım) 1391’de ve daha sonra Konstantinopolis’i z. kuşattı. Ancak Timur’un Anadolu seferi Bayezid’in ısım engelledi. Osmanlılar II. Murad döneminde de şeh-arsa da alamadılar. II. Mehmed ‘Fatih} tahta çıkınca nopolis’i almak için hazırlıklara başladı. Bizans ‘a deniz-ek yardımı önlemek üzere, daha önce Yıldırım Baye-ıtırdığı Güzelcehisar’m (Anadoluhisan] karşısında, Ru-ı’ru inşa ettirdi. Şehrin surlarını dövmek için o zamana memiş büyüklükte toplar döktürdü. Şehir çevresinde ns elinde bulunan ufak yerleşimleri de aldıktan sonra 153’te şehri kuşattı. Osmanlı ordusunun mevcudu yak-
000 kişiydi. Nüfusu 40 000’e düşen Konstantinopolis’te itan 8 000 – 9 000 kişi vardı. Osmanlı donanmasının gir-ıgellemek üzere Haliç’in ağzına zincir gerilmişti, fatih :hmed’in emriyle 72 parça gemi karadan kızaklar üstün-ilerek Haliç’e indirildi. Haliç’teki Bizans donanması ve îkan surlar da topa tutuldu. Teslim önerisini reddeden, ı ülkelerden de yardım alamayan şehir 54 günlük bir ku-ı soma 29 mayıs 1453’te ele geçirildi. Son Bizans ımpa-
I. Konstantin askerleriyle birlikte savaşırken öldü. Bin ans imparatorluğu sona erdi. Halkı teslim olmadığı için ;ün süreyle yağmalandı.
anlı dönemi
iultan Mehmed yağmalanan, büyük ölçüde harap olan, stanbul’u başkent yapınca şehri yeniden imar etmeye girin nüfusunu eski düzeyine çıkarmak için İstanbul’a gö-: bağ, bahçe ve ev verileceğini ilan etti. Bu çağrıya yete-mlu yanıt gelmeyince Anadolu ve Rumeli’den getirilen islüman ve Hıristiyan aile İstanbul’da zorunlu iskân edil-ten sonra gelen padişahlar da bu iskân politikasını sür-Balkanlar’da, Anadolu’da ele geçen yerlerin halkının bir İstanbul’a yerleştirildi. Mora’dan, Güney Sırbistan’dan, arı’ndan, Karamanoğlu Beyiığ: yıkıldıktan sonra Konya, ve Karaman’dan getirilenler yanında daha sonraki yıllar-askılar yüzünden Ispanya’dan kaçmak zorunda kalan Se-
fardim Yahudileri ve Endülüslü Araplar, Kefe’den gelen Kırımlılar şehrin kozmopolit yapısını renklendirdiler. Şehrin ekonomik durumunun düzelmesi gönüllü göçlere de yol açtı. Şehir büyüdükçe iaşe sorunları önem kazandı. Şehrin et ve tahıl ihtiyacının karşılanması devlet görevi kabul edildi. Koyun ve sığır besleyen, tahıl üreten bazı yörelerin üretimlerinin bir kısmını İstanbul’a tahsis etmeleri kuralı kondu. Şehrin iaşesinin düzenli biçimde sağlanmasına özen gösterildi. Bu önlemlere karşı, savaş dönemlerinde şehrin iaşesi aksadı; yiyecek fiyadarı konulan narhlara karşın yükseldi. Şehrin mülkî yöneticisi İstanbul efendisi de denilen İstanbul kadısıydı. Daha sonra dört kadılık bölgesine (Suriçi, Galata, Eyüp, Üsküdar) ayrılan şehirde kadıların gözetimindeki ihti-sap ağaları belediye hizmetlerini yürüttüler. Osmanlı döneminde İstanbul XIX. yy’a kadar dış tehlikelerden uzak yaşadı ama Edirne’den başkente getirilen ve İstanbul’daki yeni kışlalarına yerleştirilen yeniçeri ve sipahiler zaman zaman huzursuzluk kaynağı oldular. Taht kavgalarında, vezirlerin, paşaların iktidar çekişmelerinde önemli roller oynadılar. Fatih’in ölümünden sonra şehzadeleri Bayezid ve Cem’in kavgasında Bayezid’i desteklediler. I. Selim (Yavuz) onların desteğiyle babasını tahtan indirip kendisi tahta çıktı. Yeniçeriler padişahları tahta çıkarmada rol üslenince, ister istemez onları devirmede de söz sahibi oldular. İbrahim, IV. Mehmed, III. Ahmed gibi padişahlar yeniçeriler tarafından tahttan indirildi. Yeniçeriler II. Osman (Genç), III. Selim gibi yenilikçi padişahları öldürdüler. XVII. ve XVIII. yy’larda yeniçeri ve sipahi ayaklanmaları birbirini izledi. Tutucu, gelenekçi ulema sınıfıyla işbirliğine giden yeniçeriler XVIII. yy’da esnaflığa da başlayarak bu kesimin çıkarlarını da savundular. Şehirde çıkan her kargaşalıkta yer aldılar. Onların şehirde bulunmalarının bir yararı da oldu: XVI. – XVII. yy’larda çıkan ve bütün Anadolu’da topumsal düzeni sarsan Suhte ve Celalî ayaklanmaları başkenti etkilemedi. İstanbul XVII. yy’m sonunda 800 000’e varan nüfusuyla Avrupa ve Ortadoğu’nun en büyük şehri durumuna gelmişti. Şehir Boğaziçi boyunca ve Kadıköy ile Üsküdar çevresinde hızla genişledi. Aksaray, Topkapı, Kocamustafapaşa çevresinde ko-nudar yapıldı. XVIII. yy’da, Pasarofça Antlaşması (1718) ile başlayan barış döneminde saray ve çevresi Batı etkisinde kaldı. Fransız bahçesi, Fransız tarzı mobilya moda oldu. «Lale Devri» diye bilinen bu dönemde, büyük yangınların harabeye döndürdüğü mahalleler imar edildi. Haliç ve Boğaziçi kıyısında özenli gezinti yerleri açıldı. Boğaziçi’nde, Alibeyköyü’nde köşkler, kasırlar yaptırıldı. Suriçi ve çevresi taşradan gelen göçle kalabalıklaşınca yönetici kesim ve varlıklı aileler bu yeni semtlerde yerleştiler. Şehrin ilk itfaiye teşkilatı da bu dönemde kuruldu. Lale Devri de bir yeniçeri-esnaf ayaklanması olan Patrona Halil Ayaklanmasıyla sona erdi (1730). Her türlü yenileşme hareketine karşı çıkan bir zorba topluluğu durumuna gelen Yeniçeri Ocağı 1826’da kaldırıldı (Vakai Hayriye). Ocakla ilişkisi olan Bektaşî tekkeleri kapatıldı. Esnafın denedenmesi için Ihtisap Nezareti kuruldu. XIX, yy’da Tanzimat Fermam’mn ilanıyla (1839) Batı’ya yaklaşma hızlandı; yönetimde reformlara gidildi. Demiryolları, garlar, rıhtımlar yapıldı. Yabancı bankaların, banker ve komisyoncuların yerleştiği Galata bir finans merkezi durumuna geldi. Suriçi’nde bulunan
Sultanahmet Camii. Kubbesini ve iç duvarlarım süsleyen mavi tonlu çiniler sebebiyle Batılıiar tarafından Mavi Cami diye de bilinir. Mimberini süsleyen çiçek desenli çinilere mavi ve yeşil renkler hâkimdir.
Süleymaniye’nin kubbeleri.
Mimar Sinan ana kubbenin dört ayağının takviye payandalannı, yapının mimarîyapısıyla bütünleştirmek için dâhiyane bir düzen tasarlamıştır.
Kırkçeşme suları Fatih döneminde şehre dağıtıldı minde Mimar Sinan pek çok su kaynağının şehre ı ladı. Sinan’ın kurduğu su düzeni XIX. yy’a kadar nı karşıladı. Ancak XIX. yy’da nüfusun artması, y rin açılması, sık sık çıkan büyük yangınlar su so me getirdi. Yeni su kaynakları arandı; bu kaynak aktaracak düzenlemeler yapıldı. Şehrin su ihtiy; ması 1882’de yabancı sermayenin kurduğu «Ders ti»ne ihale edildi. Şehrin aydınlatılmasına da XIX dı. 1846’da ev ve dükkânların önüne kandil ya dc zorunluğu getirildi. 1853’te yalnız Dolmabahçe saraylarının aydınlatılması için havagazı sağlaya yapıldı. Sarayların tüketiminden artan gazla Be (Caddei Kebir) aydınlatıldı (1855). II. Abdülhamıc lerle İstanbul’a elektrik verilmesini engellediği içi: tiyet’in ilanına (1908) kadar şehir elektrikle aydın şım alanında da önemli adımlar atıldı. 1850’de ! Boğaziçi’nde düzenli vapur seferleri başlattı. 187! vay Şirketi ilk hatlarını ulaşıma açtı. 1875’te Ti başladı. 1873’te Sirkeci-Edirne ve Haydarpaşa-lzr rı işletmeye açıldı. 1895’te Galata, 1900’de Sirke’ yapımı tamamlandı. Böylece İstanbul limanının sinde ilk adım atılmış oldu. 1876’da Birinci Meşr di. Kanunuesasî hazırlandı. 1877’de ilk Me< açıldı. 1877-1878 Osmanlı – Rus Savaşı sırasında! Yeşilköy’e kadar gelmesi şehirde büyük heyeı Ayastefanos Antlaşması’nın (1878) imzalanmasıı ordusu çekildi. Bu savaşta 200 000 göçmen İstanb vaşı gerekçe göstererek Meclisi Mebusan’ı kapat mid döneminde hafiyelerin denetlediği şehirde e halif hareket hemen engellendiği için şehir halkı sürdü. Padişahı Kanunuesasî’yi yeniden uygular İkinci Meşrutiyet’i ilan ettiren rejim muhalifleri değil Selanik ve Manastır gibi Rumeli şehirlerine çebildiler. Meşrutiyet düzenine karşı şehirde tutı tığı «31 Mart Vakası» diye bilinen ayaklanma Se Hareket Ordusu tarafından bastırıldı.
Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı döneminin sonu
Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul zor gün Devletleri Osmanlı Devleti’ni safdışı bırakmak an karadan Çanakkale’yi aşarak İstanbul’a ulaşmak i; kale’deki direniş bu girişimin başarılı olmasını en vaşm sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabı doros Mütarekesi’ni imzalamasının ardından Ista di. Şehirde 450 yıl Türklerle birlikte yaşayan azmi di zaferleriymiş gibi kutladılar. 15 mayıs 1919’da 1 lılar tarafından işgali İstanbul’da büyük tepkiyle yük mitingler düzenlendi. Osmanlı Devleti’nin sc busan’ı 12 ocak 1920’de işgal altındaki İstanbul’da lis 28 ocak 1920 tarihli gizli oturumunda Misakı mesi’ni kabul etti. 15 mart 1920’de İtilaf Devlet aralarında mebusların da bulunduğu 150 kişi) 16 martta da İstanbul’u resmen işgal ettiklerini a kuvvederinin denetimindeki İstanbul hükümetle aşmayan, çok sınırlı yetkileriyle Anadolu’daki Mi bastırmaya çalıştılar. İstanbul’da vatansever aydır rı gizli örgüder Anadolu’daki direnişe yardımcı ol
Cumhuriyet dönemi
İstanbul Kurtuluş Savaşı’mn ardından, Mudanya hükümleri gereğince, Türk ordusu 6 ekim 1923’te İst ekim 1923’te Ankara başkent olunca İstanbul siyasî ama Türkiye’m ticaret ve kültür merkezi olarak kal şında 1 milyonu aşan nüfusu 1927’de 700 000’e düşt luş Savaşı sırasında yanan, yıkılan Anadolu şehirleri ha iyi durumdaydı. Şehrin imarında Henri Pros (1937) plan temel alındı. Bu planda Haliç kıyıları sar rak ayrılmıştı. Daha sonra Eyüp’ün kuzeyi, Zeyt köy un dış kesimi, Maltepe-Kartal arasıyla Pendik j sanayi alanları kabul edildi (1949). 1950’den sonra paralel olarak şehrin nüfusu hızla arttı. Sanayi bölg gecekondu semderi oluştu. 1960’larda gecekondulaş ken imarlı alanlarda apartmanlaşma hızlandı. Artan paralel olarak apartımanların boyları yükseldi. Boğa birleştiren Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülı lan yeni yerleşim alanlarının açılmasını kolaylaştırd
eski şehir merkezi Unkapam (1837) ve Galata (1845) köprüleriyle Galata’ya bağlandı. Elçiliklerin, azınlıkların ve yabancıların yaşadığı; Avrupa örneği lokanta ve kahveleriyle, Avrupa malı satan mağazalarıyla, Batı’dakine benzer eğlence yerleriyle ünlenen Pe-ra’ya (Beyoğlu) Batılılaşmayı benimseyen Türkler de yerleşmeye başladılar. Abdülmecit atalarının yüzyıllardır oturduğu Topkapı Sarayı’m bırakıp 1853’te yaptırılan Dolmabahçe Sarayı’na taşındı. Sonraki yıllarda Boğaziçi’nde Beylerbeyi (1865), Çırağan (1894) ve Yıldız sarayları yapıldı. XVIII. yy’da kurulan kışlaların çevresinde XIX. yy’da Rami, Halıcıoğlu, Taksim, Maçka, Gümüşsüyü, Harbiye semtleri oluştu. Feshane’nin açılmasıyla Haliç çevresinde sanayileşme başladı.
İstanbul’da belediye hizmetleri
1842’de İstanbul’un ilk imar planı Moltke tarafından hazırlandı. Birtakım önlemler de içeren bu plan 1847’de yayımlanan «Eb-niye Nizamnamesi» nin de öncüsü oldu. 1854’te İstanbul Şehremaneti Dairesi kuruldu. Bu dairenin görevleri arasında belli başlı tüketim mallarına konan narhın uygulanması, yol-kaldırım yapımı, şehrin temizlik işlerinin yürütülmesi, esnafın denetimi, vergi ve resimlerin toplanması gibi belediye hizmederi vardı. Yine aynı yıl Beyoğlu ve Galata’yı kapsayan ve Paris belediyelerini örnek alan 6. Dairei Belediye kuruldu. Bu belediye dairesinin başarılı çalışmaları belediyelerin yaygınlaştırılmasına yol açtı ama zaten bir Avrupa şehri görünümünde olan Galata ve Beyoğlu’ndan çok farklı yapıda ve geri olan semtlerin belediyeleri aynı başarıyı gösteremedi. İstanbul’un bir Batı şehri gibi imarı için «Islahatı Turuk Komisyonu» kuruldu. Bu komisyon öncelikle Hocapaşa yangını (1864) gibi büyük yangınların açtığı alanlarda planlama girişimlerinde bulundu. Şehrin gelişmesini engellediği gerekçesiyle, 1864’te Galata surları yıkıldı.
Şehre yeterince su sağlanması daha Fatih döneminde bile önemli bir sorun olmuş, padişah bu konuyla bizzat ilgilenmişti.
il ESERLER
eserleri
c imparatorluğun başkenti olan İstanbul’da pek çok ta-ilunur. Ortodoks Kilisesi’nin merkezi olan İstanbul ifeliğin Osmanlı padişahlarına geçmesinden sonra hini da olmuştur. İstanbul’daki en eski eserlerden biri o-:si ilk kez MÖ 410’da Atinalı komutan Alkibiades ta-radeniz’den gelecek gemileri gözlemek üzere yaptırıl-1a imparatoru Septimus Severus döneminde (193-211) ış alanı Hipodrom, aynı zamanda ayaklamaların baş-ş ganimetlerinin sergilendiği bir alandı. Günümüze ras biçimindeki son bölüm ile yarış arabalarının dönüş 3 bölüm kalmıştır. Roma imparatoru Consantinus na’daki Apollon Tapınağı’ndan getirttiği Çemberli-ıdeki Apollon heykelinin yerine kendi heykelim yer-İmparator değiştikçe heykeler de değiştirilirdi. Theo-ınu diye de bilinen Dikilitaş 390’da, Aşağı Mısır’daki :en getirilip Hipodrom’a dikilmiştir. Bizans öncesi dö-:ki anıtlar arasında Yılanlı Sütun, Gotlar Sütunu, Arka-ı bulunur. Bizans dönemi İstanbul’da bugün ayakta :n eski Bizans eseri II. Theodosius tarafından yaptırı-. birçok saldırıya, kuşatmaya karşı koruyan surlardır. Dsmanlı dönemlerinde onarımlar görmüş olan 7 km iki surların bugün ancak bazı bölümleri ayakta kala-‘zans yapılarını en ünlüsü de kuşkusuz Ayasofya’dır ıia). 360’ta II. Konstantinus tarafından açılan kilise bir andıktan sonra 415’te yeniden yapılmış; günümüzde-: 573’te ibadete açılmıştır. Bugün müze olan bina kub-ı plamndadır. Kapılar üzerideki mozaiklerde İsa, Mer-
< Konstantinus ve lustinianus betimlenmiştir. 1453’te rilenyapı 1935’te müzeye dönüştürülmüştür. Ayairi-rene) mozaik süslemeleriyle dikkati çeker. Ünlü Kho-r Camii (Kariye Camii) mozaiklerinde İsa ve Mer-ımına ilişkin konular işlenmiştir. Bu ünlü eserler dışınlar tarafından camiye çevrilmiş başka kiliseler de var-(Pammakaristos Kilisesi), Fenan Isa ‘Lıps Manastır Ki-rum (Myrelaion Kilisesi), İmrahor Ilyas Bey (Hagios dmos Bazilikası), Kalenderhane Akataleptos Manas-Küçükayasofya (Sergios ve Bakkhos Kilisesi), Zeyrek r Manastır Kilisesi), Kocamustafapaşa Hagios Andre-:amileri ile Vefa Kilise Camii Hagios Tecdoros Kilise-antinus tarafından yaptırılan Buyuk Saray’dan bugün oktur. Eğrikapı semtindeki Tekfur Saray: ‘Konstanti-rogenetos , XI.-XII. yy) aslında uç kati: olan yapı ikin-rlarına kadar sağlamdır. Roma imparatoru Hadrianus saptırılan Bozdoğan (Valens Kemerler: şehre su getir-:ans ve Osmanlı dönemlerinde onarılarak kullanılmış-rek (Piloksenos) ve Yerebatan sarnıçlar, içkide birçok ıan, bugün de gezilebilen sarnıçlardır. 3:zarts döne-en Örme Sütun (944) kare bıçımmrieıc ycr.trr.a taşlar-ıştır; II. Basileos’un zaferlerini simgeler, 3:zar.s döne-lan ve günümüze kadar gelen ünlü yapılardan b:ri Ga-evizlilerin 1348’de, Galata surlarının başsules: olarak Halata Kulesi’dir.
ılı eserleri
îr ve camiler. İstanbul’da Fatih dönemkide yapılar, ı eserleri Fatih (1462-1470) ile Eyüpsultar. 1-rS ve ;a külliyeleridir. Fatih Külliyesi selatin ku’..’.y-;.tr.r..:-. larmın biçimi, simetrik düzende yerleştirilmesi ve rzı-u türün şaheserlerinden sayılır. Külliyede camı, ık: ırüşşifa, tabhane (basımevi), imaret, kervansaray, sıb->i, kitaplık, hamam, Saraçlar Çarşısı, Deve Hanı, rati ır Sultan’m türbeleri bulunuyordu. Külliyeye daha taplıkla Nakşıdil Sultan’ın türbesi eklendi. Aksaray laki Muratpaşa (1471-1472), Balat’taki Mollaaşkî, Us-ipaşa’daki Rummehmetpaşa (1471-1472) camileri yı-leminde tamamlandı. Yapımına XV. yy’ın ikinci yarılan ve günümüzde müze olarak kullanılan Topkap: yy’a kadar eklenen yapılarla genişledi. Bayezid, Sul-522), Şehzade (1548), Haseki (1551), Sokullumeh->63), Üsküdar (1548) ve Edirnekapı’daki Mihrimahsul-:ri, Mimar Sinan’ın Süleymaniye (1550-1557), Kılıça-‘eleri ile Sinanpaşa (1555, Beşiktaş) ve çinileriyle ünlü şa (1561, Eminönü), Piyalepaşa (1573), Azapkapı leri yanında Cerrahpaşa Külliyesi (1594), Azizmah-Külliyesi (1598) inşa edildi. XVII. yy’da yapılan külli-
yeler: Sultanahmet (1609-1617), Köprülü (1661), Yeni Cami olarak bilinen camii ve üç kadı Hünkâr Kasrı ile Mısır Çarşısı’nı içeren Yenivalide Külliyesi (1597-1663) ve Merzifonlukaramusta-fapaşa külliyesidir (1690). XVIII. yy’da Yenivalide Külliyesi’nden (1708-1710, Üsküdar’da) sonra yapılan Nuruosmaniye (1748-1755), Laleli (1759-1763) ve Hekimoğlualipaşa (1734, Davutpa-şa’da) külliyeleri barok üsluptadır. Aynı yüzyılın ikinci yarısında yapılan Beylerbeyi (1778) ve Halıcıoğlu (1793) camileri de baroktur. XIX. yy’da Avrupa etkisini yansıtan barok Dolmabahçe (1853), Ortaköy (1853), Teşvikiye (1855) ve Altunizade (1865) camileri de önemli yapılardır. Aksaray Meydam’ndaki Validesultan Camii (1871) rokoko üslubunda, süslü bir yapıdır. XX. yy’da Mimar Kemalettin yeniklasik Bebek (1912) ve Bostancı (1912) camilerini yaptı.
Saraylar. Padişahların yaşadığı ilk saray Beyazıt’ta Eski Saray denilen yapıydı. Daha sonra Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı yapıldı. 1850’ye kadar bu sarayın geniş bahçesine kasırlar, köşkler inşa edildi. XIX. yy’da yaptırılan Dolmabahçe Sarayı (1856) padişahların üçüncü konutu oldu. Anadolu sahilindeki yazlık Beylerbeyi Sarayı 1827-1828’de tamamlandı. Padişahların oturduğu son konut Yıldız Sarayı (1866) oldu. Yıldız Sarayı da Topkapı Sarayı gibi çeşitli binalardan oluşuyordu. Çırağan Sarayı (1871) bir süre Meclisi Mebusan binası olarak kullanıldı. 1910’da yanan saray günümüzde aslına uygun olarak yeniden yapıldı. Padişahların za-
İstanbul surları.
Haliç’ten Süleymaniye Camii’nin görünüşü.
man zaman uğradıkları kasırlar, av köşkleri arasında Anadolu yakasında Küçüksu (Göksu) Kasrı, Tophane’de Tophane Kasrı, Beşiktaş’ta Ihlamur Kasrı, Maslak Kasırları sayılabilir. Lale Dev-ri’nde yapılan birçok kasır sonradan yıkılmış, günümüze bu dönemden yalnız Aynalıkavak Kasrı kalmıştır.
İslam dünyasının en önemli kültür merkezlerinden biri olan İstanbul’da birçok büyük medrese kurulmuştu, ilk büyük külliye medreseleri Fatih Camii’nin iki yanında bulunan Semaniye ve Te-timme medreseleridir. Beyazıt, Şehzade, Süleymaniye külliyele-rinde bulunan medreselerden farklı olarak I. Abdülhamid Medresesi külliyeden bağımsız, iki katlı bir yapıdır. XIX. yy’dan sonra yapılmış camilerin yanında medrese bulunmaz. Külliyelerden ayrı olarak yapılmış tek medreselerin yanma Kocasinanpaşa (1595), Gazanferağa (1599), Kuyucumuradpaşa (1606), Merzifonluka-ramustafpaşa (1690), Amcazadehüseyinpaşa (1700), Çorlulua-lipaşa (1708) medreselerinde olduğu gibi sıbyan mektebi, kitaplık, mescit ve türbe eklenirdi.
Türbeler. İstanbul’daki tarihî eserler arasında türbelerin ayrı yeri vardır. Türbelerin bir kısmı, İstanbul’u kuşatırken ölen Arapların türbeleridir. Bunlar arasında en önemlisi Eyyub el-En-sarî’nin türbesidir. Batılılaşma yönünde önemli adımlar atan
II. Mahmud tutucu kesimlerin tepkilerini azaltmak için Eğrika-pı’da Abdullah el-Hudrî, Ayvansaray’da Ebu Şeybet el-Hudrî, Abdurraman el-Şamî, Hamdullah el-Ensarî, Babacafer gibi yatırların türbelerini yaptırdı. İstanbul’da yaşamış tasavvuf ehli Ebul-vefa, Sümbül Efendi, Merkez Efendi, Yahya Efendi, Karacaah-med, Aziz Mahmud Hüdaî, Emir Buharî gibi sufilerin türbeleri de şehrin çeşitli semtlerine dağılmıştır. Türbeler içinde padiah-ların gömülü olduğu selatin türbeleri de önemli yapılardır. İstanbul’un fethini izleyen yıllarda yapılan türbeler genellikle Bur-sa’daki Yeşil Türbe’yi örnek alan sekiz köşeli, kubbeli yapılardı. Mimar Sinan yapısı türbelerdeyse plan farklıdır. Sinan’ın Kanunî Türbesi (1566) Osmanlı türbe mimarlığının benzersiz bir örneğidir. Sekizgen gövde yirmi sekiz sütunlu bir revakla çevrilidir. III. Selim, III. Murad ve III. Mehmed türbeleri de bu mimarlık türünün seçkin eserleri sayılır. I. Abdülhamid Külliyesi’nde barok üslupta bir türbe yer alır. Barok üslubundaki Nuruosma-niye ve Laleli camileri yanında III. Mustafa ve III. Selim’in türbeleri bulunur. Fatih Külliyesi’nin haziresinde yer alan Nakşi-dilvalidesultan ve Divanyolu’ndaki II. Mahmud türbeleri empi-re üslubundadır. Eyüp’teki Mimar Kemalettin’in V. Mehmed Türbesi ise yeniklasik üslupta yapılmıştır. İstanbul’da Mahmud Paşa, Davut Paşa, Rum Mehmed Paşa gibi devlet adamlarının
türbeleri mimarî açıdan seçkin eserlerdir. Beşikt Türbesi (1541) Mimar Sinan’ın yapısıdır. XVI. y beleri arasında Ayas Paşa, Mustafa Paşa, Mimar mud Paşa, Hüsrev Paşa , Kılıç Ali Paşa; XIX. yy’ şa, Mahmud Nedim Paşa, Ahmed Cevad Paşa, t Paşa gibi devlet adamlarının türbeleri bulunur.
Çarşılar. Büyük bir ticaret merkezi olan Istan! desten, arasta gibi büyük çarşılar bulunur. Bunlaı lüsü Büyük Çarşı da denilen Kapalıçarşı’dır. Birka nin birleşmesinden oluşan Kapalıçarşı’nın en esi döneminde yapılan iç Bedesten (Eski Bedesten) il ğı bağlayan tuğla kemerlere oturan 15 kubbeyle dır. İç Bedesten’in doğusundaki Yeni Bedesten, nem eserleri içinde anıtsal boyutu olanlardan b bölünmüş 20 kubbeli bir mekândır. Burada eskidt (veya santal) kumaşı dokunduğundan Sandal Bed bilinir. Çarşının çekirdeğini oluşturan bu iki bedı çevredeki çarşılar da eklenmiştir. Günümüzde 3 bir alan kaplayan Kapalıçarşı’da yaklaşık 3 000 di la örtülü 61 sokak ve 18 kapı bulunur. Süleymani) nında, Sultanahmet Camii’nin arkasında (günür Çarşısı) büyük arastalar vardı. Eminönü’ndeki Yeı si’nin arastası Mısır Çarşısı’dır.
Hanlar. İstanbul’da yaygın bir ticarî mimarî ti Hanların en eskisi Beyazıt’taki Simkeşhane (14> fethinden sonra yapılan ilk darphanedir. Evliya 161 odası, 21 dükkânı olan «kale misali» bir yap döneminde bir sebil ve mescit eklenmiştir. Yeni C ki Balkapanı Hanı (XVI. yy) Bizans yapı tekniğin tir. Eminönü’ndeki Burmalı Han (1556) iki kadı, mar Sinan yapısıdır. Külliyeler dışında yapılan h; ki önemli yapılar: Çakmakçılar Yokuşu’nda Bü (XVII. yy) ve Büyük Yeni Han (1764), Kapalıçarşr (XVIII. yy), Nuruosmaniye’de Çuhacı Hanı (XVI Aksaray yolu üzerinde Hasanpaşa Hanı (1740), ( viz yapısı olduğu sanılan, yapı tekniği farklı Saksı Hanı (XVIII. yy), Laleli’de Taşhan’dıt (Sipahiler I me Hanı; 1763).
Hamamlar. İstanbul hamamları daha çok çil nmdadır. Külliyelerin hemen hepsinde birer h; Mahmudpaşa (1466) ve Beyazıt (1506) külliyeler anıtsal yapılardır. Mimar Sinan’ın başmimarlı Çemberlitaş ve Haseki hamamları başta olma bul’un çeşidi semderinde 25 hamam onun den mıştır. Bu hamamlar içinde Barbaros Hayreddin 1 rek’te yapılan Çinili Hamam renkli mermer şadı larını kaplayan çinileriyle ünlüdür. XVII. yy hama bir örneği Sirkeci’deki Küçük Hamam’dır. XVIII müze kalan en önemli örnek barok üsluptaki Ce mı’dır (1740). Daha sonraki dönemlerde mimarî marnlar yapılmamıştır. Ancak Dolmabahçe Sa Hünkâr Hamamı süslemeleriyle dikkati çeker. ! münün duvarlarında Zonaro’nun Kayığa Binen Kc lunur. Yıkanma bölümünün duvarları sarı renkli merle kaplıdır.
Çeşmeler. İstanbul’un çeşmeleri de ünlüdür, hemen her sokağında, meydanlarında çeşme vey nuyordu. Meydanları süsleyen anıtsal iki örnek önünde ve Üsküdar Meydanı’ndaki III. Ahmed Devri’nin sanatını yansıtan yapılardır. Meydan çı ha yeni örnekleri Tophane Çeşmesi (1732), Aza[ hasultan Çeşmesi (1732/1733), Küçüksu’daki JS sultan Çeşmesi (1807), Beşiktaş-Maçka arasında validesultan Çeşmesi (1839/1840), Kâğıthane mumcu arasındaki II. Abdülhamid çeşmeleridir, leri içinde Yedikule dışındaki Kazlıçeşme (1547); neminden klasik üslupta birçok çeşme günümüz* tir. Bunlar arasında da Kabataş’taki Kazaskeresat kapı’daki Semizalipaşa (1566), Kâğıthane’deki t (1590), Şehzadebaşı’ndaki Ibrahimpaşa (1604) çe bilir. Alman imparatoru II. VVilhelm’in II. Abdül ğanı Alman Çeşmesi (1901) Türk çeşmelerinden 1 tadır. İstanbul’da sebiller arasında da mimarî dej pılar bulunur.
Anıtlar. Osmanlı döneminde İstanbul’da dik Topkapı Sarayı’daki Babıhümayun’a çıkan yol ü; (1790) ve Bamya (1811) anıtlarıdır. Lahanacı Ocaj
III. Selim ile Bamyacılar Ocağı’na mensup sa’
Taksim Meydanı ve Cumhuriyet Anıtı.
İstanbul Arkeoloji Miizeleri’ntlen iki bölüm.