İstanbul’un Fethinde Kullanılan Muhteşem İcadlar
Fetih sırasında Fatih Sultan Mehmed Han’ın birçok yeni teknik ve icadı tarihe geçmiştir.
Dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan İstanbul’un fethi bugüne kadar belli yönleriyle ele alındı. Fethin gerçekleşmesine yardımcı olan ilim ve teknik tarafi çok fazla incelenmedi. Halbuki İstanbul’un fethi esasında, o zamanki Osmanlı savaş tekniğinin Orta Çağ ,a nihayet verip Yeni Çağ’ı başlatan keşifleri ve yenilikleriyle elde edilmiş bir muvaffakiyettir. Bu yenilikler içinde o zamana kadar misli görülmemiş büyük toplar; havan topunun icadı, gemilerin karadan yürütülmesi, zırhlı yürür kulelerin icadı ve Haliç’e köprü kurulması vardır.
FETHE GİDEN YOL
İstanbul’un fethi için hazırlıklar Edirne’de başlamıştı. İlk olarak top döküm işine girişildi. Padişah bu işte bizzat bulundu ve balistik hesaplarını da kendisi yaptı. Top dökümünde Macar Urban ile Muslihiddin Paşa ve Mühendis Sarıca Paşa çalıştılar. Sarıca Paşa, büyük bir top dökmeye muvaffak oldu. “Şâhî” adlı bu topun gülleleri 1200 okka ağırlığında idi. Ateşlendiği zaman 13 mil öteden sesi işitiliyordu. Bunlardan başka daha hızlı atış yapabilen toplar da döktürüldü. Bu arada Rumeli Hisarı da inşa edildi.
Fatih Sultan Mehmed Han, 28 Ağustos 1452’de İstanbul surlarının önüne gelmişti. Buralarda dolaşarak kalenin durumunu incelemiş ve İstanbul’un alınması için harekâtın nasıl yapılacağım planlamıştı. Ayrıca çeşitli yollardan, İstanbul’u savunacak Bizanslıların genel durumlarını, morallerini, savunma kudretlerini derinliğine inceleterek bilgi sahibi oldu.
Aynı zamanda kale ve surların krokilerini de çıkarttırdı. Bu krokiler üzerinde:
– Surların hücuma uygun en zayıf kısımlarının nereleri olduğu tespit edildi.
– Muhâsarada kullanılacak ordunun tertip ve düzeninin nasıl olacağı kararlaştırıldı.
– Muhâsarada kullanılacak toplar, mancınıklar ve yüksek kulelerin nerelerde yerleştirileceği tespit edildi.
Hazırlanan Osmanlı kara kuvvetleri; 200 bin piyade ve süvari, 14 bataryadan kurulu topçu birliği, ayrıca 4 adet büyük çaplı top, mühimmat ve yük arabalarından oluşuyordu.
Yine bu sırada ordunun Edirne- İstanbul istikametinde ilerleyeceği yolda, her yönden geçişe hazır bulundurulmak üzere gerekli bakım çalışmaları yapıldı.
Karaca Bey kumandasında kuvvetli bir birlik öncü vazifesiyle önceden İstanbul’a doğru yola çıkarıldı.
23 Mart 1453 günü sabahı da büyük Osmanlı ordusu Fatih Sultan Mehmed Han’ın başkumandanlığında yürüyüşe geçirildi. 5 Nisan 1453 Perşembe günü Osmanlı ordusu İstanbul surları önüne geldi ve Eyüp sırtlarında ordugâh kuruldu.
Sultan İkinci Mehmed Han, 6 Nisan 1453 günü, bütün harplerinde yaptığı gibi Vezir Mahmûd Paşa’yı Bizans imparatoruna göndermiş, kan dökülmeden teslim olmasını, teslim olduğu takdirde can ve mallarına dokunulmayacağını, kendisine teminat verdiğini, isteyenin istediği yere gidebileceğini, aksi takdirde hiçbir şeyden mesul olmayacağını bildirmiş ve şunları ilave etmişti:
“İmparatora söyleyiniz, harpten korkuyorsa, şehri kavgasız gürültüsüz teslim etsin. Yemin ederim ki, askerlerim, hiç kimsenin malına ve canına dokunmayacaklardır. Herkes hürriyetini muhâfaza edecektir. İsteyenler şehirde kalacaklar, diledikleri gibi yaşayacaklardır. İstemeyenler, beğendikleri yere çıkıp gideceklerdir.”
İmparator, kendisinden gâyet emin bir şekilde, hem gelecek olan yardıma hem de o anki durumuna güvenerek bu teklifi reddettiği gibi, elçinin sözlerini de hafife alıp alay etmişti.
İmparatorun bu cevabı üzerine 7 Nisan 1453 Cumartesi günü şafakla berâber Osmanlı topları Kostantiniye’nin kara yönündeki surlarını dövmeye başladı.
Bu sırada mevzilenmiş Türk okçuları da surlarda bulunan Bizans askerlerini ok yağmuruna tuttu. Bu şekilde başlayan muhasara tam 53 gün sürmüş ve 29 Mayıs1453 Salı (20 Cemaziyelevvel 857) günü de fetih gerçekleşmişti. Bu zaman zarfında sultanın birçok yeni teknik ve icadı da tarihe geçmiştir.
MUHASARADA OSMANLI TOPÇULUĞU
Fatih Sultan Mehmed Han, Osmanlı tahtına oturduğu zaman, topçuluk sanatı Osmanlılarda, devrine göre hayli ilerlemiş, çok mahir top döküm ustaları yetişmişti.
Fatih, ilk önce Rumelihisarı’m tahkim için bu ustalara bol miktarda top döktürmüştü. Sonra, İstanbul muhasarası ve fetih hazırlıklarını tamamlamak için Edirne’de karargâhını kurduğu vakit Bizans surlarını yıkacak kuvvetli toplar döktürmeye başladı. Mimar Muslihiddîn, Sarıca Paşa gibi kıymetli mühendisler bu işi üzerlerine almışlardı. Bu sırada Macar asıllı Urban adlı bir top ustası da Fatih’e başvurdu. Kendisi daha evvel Bizans hizmetinde bulunmuş ve şehrin müdâfaası için bir miktar top dökmüştü.
Lâkin imparatoru memnun edemediğinden aylığı kesilmiş bulunuyordu. O da bunun üzerine, böyle ustalara bol aylıklar tahsis ettiğini haber aldığı Osmanlı hükümdarının hizmetine girdi. Lâkin Osmanlı ustalarının döktüğü topları görünce, bu sanatta onların kendisinden üstün olduklarını sezerek göze girmek için Fatih’e fevkalâde büyük bir top dökeceğini bildirip projesini sundu.
Büyük bir top dökmesine izin verilmiş, fakat bu top, umduğu tesiri yapamamıştı. Üstelik Urban onu Türk meslektaşları kadar ustaca dökemediği için, rivayete göre deneme atışı sırasında ya da muhasaranın ilk günlerinde infilâk etmiş ve Macar topçu da bu arada parçalanıp ölmüştü.
Fatih’in bizzat verdiği ölçü üzerine büyük topun hesap ve plânlan Türk ustaları tarafından yapıldı. “Şâhî” isimli bu topun yapımı bitince Edirne’de, Eskisaray önündeki meydanda tecrübesi yapıldı ve 1200 okka ağırlığındaki taş mermiyi bir mil kadar mesafeye fırlattı. Bu mermi ise, düştüğü yerde iki metre derinliğinde bir çukur açmıştı. Bu ağır ve battal silâh, kendisi için hususî şekilde yapılmış bir araba ile yola çıkarıldı.
Bu büyük toptan başka, Osman- iıiar İstanbul muhasarası için altmış kadar top dökmüşlerdir. Bunlar, 7 kilometrelik sur boyunca belli aralıklarla, her biri 4 toptan mürekkep 14 batarya halinde tertip edildiler.
İlk Türk bombardımanı, Bizans’ı dehşet içinde bırakmıştı. Bu kadar büyük çapta silâhları hiç görmemişlerdi. Surlarda meydana gelen tahribat ise müthişti. Bir top atılır atılmaz, topçuların bir kısmı ağzından içeriye kovalarla zeytinyağı döküyorlar, bir kısmı ise yağlı keçelerle namluyu sarıyorlardı. Bundan maksat, topun çabuk soğumasını temindi. Top, kâfi derecede soğuduktan sonra temizleniyor, haznesine barut doldurulup tokmaklarla sıkıştırılıyor, sonra mermisi yerleştirilerek tekrar ateşleniyordu.
Bizanslılar, ellerinde bulunan bir kısım demir ve tunç toplarla Türklere karşılık vermek istedilerse de, gerek menzillerinin kısalığı ve gerekse atış sırasında sebep oldukları sarsıntı ile surlara zarar vermeleri ve sık sık paralanmaları yüzünden bunlardan hemen hiç istifade edemediler. Bunun üzerine Türk toplarına karşı müdâfaa savaşına karar verdiler. Bunun için bir taraftan yıkılan yerleri ve açılan gedikleri Türk korkusundan doğan bitmez bir enerji ile durmadan örüyorlar, bir taraftan ise zayıf noktaların arkasını toprakla besliyorlardı. Ayrıca, bombardımana en fazla mâruz bulunan yerleri, yukarıdan sarkıtılan içi kumaş ve yün dolu denklerle korumaya ve bu suretle mermilerin tesirini azaltmaya çalışıyorlardı.
HAVAN TOPU İCAT EDİLİYOR
20 Nisan Cuma günü; donanma Haliç’e girmeye karar vermişti. Her iki tarafin donanması arasında çok şiddetli çarpışmalar oldu. Çok sayıda şehîd ve gemi zâyiâtı oldu. Padişahın emriyle Osmanlı donanması geri çekildi. Zincirlerin gerisindeki gemiler, zincirin kırılmasına mâni olmuşlardı. Bu gemilerin ortadan kaldırılması lâzımdı. Padişah ve bütün kumandanlar buna çare aradılar. Gemileri, Galata’daki Cenevizlilere zarar vermeden top atışlarıyla batırmayı hedefleyen Fatih Sultan Mehmed Han, düşüncesini tatbikata koydu: Bir gece içinde dökülen bu topun atacağı gülleler önce havaya doğru yükseliyor, hedef üzerinde tepe yüksekliğine ulaşıyor ve buradan hedefin üzerine düşüyordu. Adına “havan” topu da denilen bu topun ilk deneme atışı çok başarı sağladı. Dünya tarihinin ilk roketi veya havan topu sayılan bu icat Fatih Sultan Mehmed Han tarafından gerçekleştirilmiş oldu. Fatih, havan topunu daha sonra 1478 İşkodra kuşatması esnasında da kullandı. İstanbul’un muhâsarası sırasındaki ilk atışlarda zincir gerisindeki gemiler de hedef alındı ve geri çekilmeye zorlandı.
TEKERLEKLİ (YÜRÜR) KULE İCAT EDİLİYOR
18 Nisan Cuma günü Marmara’dan Haliç’e kadar olan surlar şiddetle dövülmüştü. Fakat surlara yaklaşmak tam da mümkün olmuyordu. Çünkü surlardan dökülen ateş ve kızgın yağlar buna engel oluyordu.
18-19 Nisan 1453 gece yarı o zamana kadar ilk defa icat nelid؛( ve Osmanlı askerlerince büyük boyutlarda inşâ edilen yürüyen kule ile surlara yaklaşıldı.
Fatih Sultan Mehmed Han, “Kişvergüşâ” adını verdiği bu hücûm kulelerini yaptırmıştı. Bu kulelerin yanları içten ve dıştan derilerle kaplatılmış, Rum ateşinden korunması için de devamlı ıslak tutuluyordu. Kulelerin üstünde ve içinde askerlerin muhâfazası için koruyucular da yapılmıştı.
Kulelerden her birinin içine 50 kadar asker giriyordu. Bir gece bu kuleler karanlıktan faydalanılarak Topkapı önlerine: parçalar halinde getirildi ve yine yüzme bilen erlerle hendek aşıldı, sabaha kadar kuleler kuruldu. Diğer bir rivayete göre de su hendekleri odun demetleri ile doldurulmuş ve karşıya geçilmişti. Bu icatla da Osmanlı ordusu ilk zırhlı aracı kullanmıştı.
GEMİLER KARADAN YÜRÜTÜLÜYOR
21 Nisan 1453 Cumartesi’yi 22 Nisan Pazar gününe bağlayan gece, Fatih Sultan Mehmed Han, azmini zaferle neticelendirmek için, yeni bir teşebbüste bulundu. Zinciri kı- rıp Haliç’e geçmek mümkün olma- mıştı. Öyle ise geriye tek çare kail- yordu, gemileri karadan geçirerek Haliç’e indirmek. Çok gizli tutulan bu teşebbüsün hazırlıkları yapılma- ya başlandı.
21-22 Nisan 1453 gecesi, Tophane-Humbaracı Yokuşu – Aşmalı Mescid – Tepebaşı yolunu takip ederek, Kasımpaşa’ya bir yol açıldı. Ormanlık ve toprak olan yollar temizlendi ve yolun üzerine çam ve diğer sağlam ağaçlardan yapılmış kalaslar döşendi, üzerlerine iç yağı ve zeytinyağı sürülerek kaygan hâle getirildi.
Bazı gemilerin tekerlekler ile yü- riitüldüğü de kaydedilir. Binlerce nefer ile birlikte yük çekmekte kul- ،anılan hakanların sayesinde bir ge- cede 50 ilâ 70 arasındaki gemi Top- hane önüne yakın sâhilden (Dolma- bahçe yakınları da olabilir) çekilip, Galata surlarının arkasındaki sırtlardan aşağıya, yani Kasımpaşa’ya ve oradan Haliç’e indirilmiştir.
Gemilerin karadan yürtülmesi hâdisesi, Osmanlı tarihlerinde ve Bizans kırnaklarında çok açık bir şekilde kaydedilmektedir. Bizans tarihçisi Dukas bu hususta şöyle diyor:
“Böyle bir hârikayı kim gördü ve kim işitti? Keyahsar denizde köprü inşâ ederek, karada yürür gibi, bu köprü üstünden karşıya asker geçirdi. Bu yeni MakedonyalI ve bana kalırsa neslinin en son pa- dişahı olan Mehmed (Fa- tih), karayı denize çevirdi ve gemileri dalgalar yerine, dağların tepelerinden geçirdi.”
“Böyle bir hârikayı kim gördü ve kim işitti? Keyahsar denizde köprü inşâ ederek, karada yürür gibi, bu köprü üstünden karşıya asker geçirdi. Bu yeni MakedonyalI ve bana kalırsa neslinin en son padişahı olan Mehmed (Fatih), karayı denize çevirdi ve gemileri dalgalar yerine, dağların tepelerinden geçirdi.”
İstanbul muhâsarasın- da bulunmuş olan Venedikli Barbaro, gemilerin çıkıp indiği güzergâhın 3 bin metre kadar olduğunu söyler; Kritovulos da aynı hususta birleştiğini ifade eder.
Târih-i Ebû’l-Feth isimli eserin müellifi Dursun Bey fetihte bulunmuş bir Osmanlı tarihçisidir. Gemilerin Galata Kulesi’nin yanından Haliç’e inen yolun ve kalenin Beyoğlu tarafındaki surunun yanından indirildiğini kaydeder. Aşıkpaşazâde ise, hisâr dibinden başladığını söyler. Neşri Tarihi ise kalenin üst yanından geçtiğini yazar.
Françes ise donanmanın gece Haliç’e indirildiğini kaydeder. Tâcizâde Câfer Çelebi de bu hâdiseyi fevkalâde bulduğu için gayet mübalağalı bir şekilde anlatır.
Müneccimbaşı Ahmed Dede, Sahâifü’l-Ahbâr isimli eserinde bu hâdiseyi: “Allâhü Teâlâ, bu meselede padişah hazretlerine güzel bir tedbir ilham eyledi: Muhasara için hazırlanan gemileri yağlı tahtalar üzerinden kaydırarak Haliç’e indirtti.” demektedir.
Ramazanzâde Nişancı Mehmed Paşa, bununla alakalı olarak: “Sultan Mehmed Han Gazi, dört yüz parça gemi ile derya tarafından ve yetmiş parça gemi ile Galata üstünden yelken açıp karadan çektirip Hazret-i Eyyûb civarında olan deryaya getirip üzerinde köprü yapılıp, üzerinden asker geçirildi.” demektedir.
İbn-i Kemâl ise şunları kaydeder:
“Yüksek tedbirli sultan, limana karadan gemi yürütmeye uygun bir yer hazırlayıp çok sayıda gemiyi insanlar ve hayvanların yardımlarıyla Galata’nın üst yanından çektirip limana koydurdu.”
Bazı kaynaklarda, Okmeyda- nı’nda inşa edilen gemilerin, Haliç’e buradan indirildiğine dair bilgiler de vardır. Bu da doğrudur. Ancak bütün kaynakların ittifakıyla, gemilerin hem buradan hem de, Tophane sırtlarından Kağıthane’ye doğru yürütüldüğünde hiç şüphe yoktur.
Osmanlı gemilerinin karadan yürütülüp Haliç’e gerilen zincirin arkasına ulaşması Bizans’ı büyük bir endişeye düşürmüştü. Bu sebeple 23 Nisan 1453 Pazartesi günü Bizans imparatoru şehrin kendisinde kalması şartıyla, en ağır şartlara razı olduğunu ve muhâsaranın kaldırılmasını istedi.
HALİÇ TE YAPILAN İLK KÖPRÜ
Fatih Sultan Mehmed Han, görenleri hayrette bırakacak bir teşebbüste daha bulunmuştu. Bu da Haliç’te köprü yapılması hâdisesidir. Bu köprü vasıtası ile Galata üstlerinde bulunan Zağnos Paşa’nm kuvvetleriyle İstanbul surları önünde bulunan Türk ordusunun irtibatı sağlanmıştır.
Bu köprü Haliç’te Kumbarahane ile Defterdar İskelesi arasında kurulmuştu. Köprünün inşasına, muhasaranın başlamasından birkaç gün sonra başlanmıştır. Gemilerin Haliç’e indirilmesinden sonra ise tamamlanmıştır.
Köprüyü yapmak için çok sayıda büyük fıçı ve sandal kullanılmıştır. Boylu boyunca yan yana konulan iki fiçı veya iki sandal, köprünün genişliğini teşkil ediyordu. Bu fıçılar ile sandallar üzerine perçin çivileri, zincir ve halatlar ile raptedilmiş kirişler koydular ve bu kirişler üzerine de yan yana beş İrişinin kolaylıkla geçmesine müsait döşeme yaptılar. Köprü gayet sağlam olup, ağır topların nakline de dayanmıştı.
“İNSANLARIN GÜVENDİKLERİ HER TÜRLÜ SİLAHLARI VE MALZEMELERİ HAZIRLADIK”
Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethi için her türlü tedbiri almış ve o zamana kadar kullanılmamış silahları kullanmıştı. Fetih için gösterilen bu büyük gayreti sultan şöyle anlatıyor:
“Yüce Allâh’m ‘Gücünüzün yettiği kadar onlara karşı kuvvetler hazırlayınız’ kerîm sözü bize emrettiği üzere, İstanbul’u almak için, kara tarafından top, tüfek, mancınık, lağım ve taşlar gibi; deniz tarafından da dağlara benzeyen deniz üzerinde yükselen gemiler ve dolu kayıklar gibi insanların güvendikleri her türlü silahları ve malzemeleri hazırladık. 857 senesi Rebiulevvelinin 26’sında şehrin üzerine indik.
Onlarla dövüştük, onlar da bizimle dövüştüler. Onlarla harb ettik, onlar da bizimle harb ettiler. Aramızda 53 gün ve gece dövüş ve harb oldu. Cemâziyelevvelin 20. günü, subh-ı sâdık başlayınca, Hazret-i Ebûbekir’in hükmünün ve Hazret-i Ömer’in adaletinin bereketi ile Os- manoğullarına mahsus, darbelerle ve akan yıldızlar gibi hücûm ettik. Daha güneşin doğduğu yerden meydana çıkmasından evvel, Allâhü Teâlâ fethi lütfetti.”
Kaynaklar: Âlî, Künhü’l-Ahbâr; Dukas, Bizans Tarihi; Dursun Bey, Tarih-i Ebû’l-Feth; Feridun Bey, Münşeat; Hoca Saded- din Efendi, Tâcü’t-Tevârih; Ibn-i Kemâl, Tarih; Idris-i Bitlisi, Heşt Behişt; Kritovulos, Tarih-i Sultan Mehmed Han-ı Sânî; Muhyiddin Çelebi, Tarih-i Al-i Osman; Mü’minzâde Hasib, Silkü’l-Leâl-i Âl-i Osman; Müneccimbaşı, Tarih; Neşrî Tarihi; Tacizâde Câfer Çelebi, Mahrûsa-i İstanbul Fetihnamesi; Zâ- im Mir Mehmed Kâtip, Camiu’t-Tevârih; Georg Ostro- gorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk. Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 1981; İsmail Hami Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi; Vı. Mirmiroğlu, Fatih’in Donanması ve Deniz Savaşları, İstanbul 1946; Mehmed Ziya, İstanbul ve Boğaziçi, İstanbul 1336; Abdülkadir Özcan, ,,Fatih’in Askerî Dehâsı ve Fetih Politikası”, TMD, S. 15, Mayıs 1995.