Genel

İSTİHDAM VE İŞSİZLİK

İSTİHDAM VE İŞSİZLİK

Bir işten daha açık seçik olan ne vardır? Pek çok sanayileşmiş ülkede kitlesel işsizliğin yavaş yavaş artması ve bir türlü önlenememesi XX. yy’ın bu son döneminde, bir işi olmak veya işsiz olmak apaçık, nesnel gerçekler gibi görünmektedir. Bununla birlikte, istihdam ve işsizlik düşüncelerinin bile çok yakın tarihli olduklarını saptamak için tarih

içinde biraz geriye gitmek yeterlidir.
Kışı, ocağın kenarında güzel günlerin geri gelmesini bekleyerek geçiren Ortaçağ köylüsünün işi yoktur, ama işsiz de değildir, istihdam ve işsizliğe tekabül eden durumlar, ancak sanayi devri-minden çıkış dönemi olan 1900-1930 yıllarında, ardından da 1929 bunalımının dramatik olayları sırasında yaşanmaya başlamıştır. İşsizlik artık sayısallaştırılabilse bile, çok çeşidi hesaplama yöntemleri vardır ve bugün gerçek işsiz sayısı konusunda sürekli polemiklere tanık olunmaktadır.

TANIMLAR VE SORUNLAR

istihdamın genel kabul gören bir tanımı yoktur. Birinci yaklaşık tanımda, karşılığı olan ve toplumsal olarak tanımlanmış bir iş yapan kişi, bir işe sahip demektir, istihdam ücredi olabilir, bu, bizim toplumlarımızda en çok rasdanan durumdur: çalışan, götürü bir ödeme olan ücret karşılığında, belirlenmiş bir süre için işvereninin hizmetine girer. Ücretsiz işler («kendi hesabına çalışan» kişiler tarafından yapılan işler), çalışanın zaman kullanımını kendisinin belirlediği ve çalışmasının karşılığını ücret veya kârla aldığı çok çeşitli durumlara tekabül eder (çiftçiler, serbest meslek sahipleri, tüccarlar vd). istihdam tam zamanlı veya yarı zamanlı, mevsimlik veya düzenli, süresi belirli veya belirsiz olabilir; bu değişik seçimler belli bir düzene bağlanmıştır, istihdamın incelenmesinde bu hukukî ve toplumsal özelliklerin hesaba katılması gerekir.
İş bulma zorluğu. İşletmelerin, özellikle otomobil yapan işletm çok sayıda işçiyi işten çıkarmaya, ama aynı zamanda robotlaşr,
Uzun süren işsizlik toplu gösteri ve yürüyüşlere yol açar. (Bu, işsizlerin pankartında «AifortviHe İşsizler Komitesi, iş veya ekrr
İÇİNDEKİLER

TANIMLAR VE SORUNLAR SAYISAL ANALIZ BAŞLICA AÇIKLAYICI KURAMLAR İSTİHDAM POLİTİKALARI

toplumsal tanımı bakımından en büyük güçlüğü çıkaran izliktir. Uluslararası bir işsizlik tanımı ancak 1954’te ge-iştir. Uluslararası Çalışma Bürosu’nun (UÇB) yaptığı bu göre, işsiz olarak kabul edilmek için, işsiz olmak (1. ölçüt), %mak (2. ölçüt), çalışabilir olmak (3. ölçüt) gerekmektedir, n anlayabileceği bu basit tanım, aslında klasik ama keşfi n tercihleri gizler, işsizler, işi olan veya iş arayan kişiler-ışan «faal nüfus»un içinde yer alırlar; «faal olmayanlar» ısun diğer kesiminden oluşur (çocuklar, öğrenciler, evka-emekliler vd). Dolayısıyla, evini çekip çeviren bir anne al olmayan bir kişinin» pekâlâ, çok emek isteyen yoğun abileceği görülebilir. Ama anne çalışmasının karşılığında İmamaktadır. 1. ve 3. ölçütler en basit olanlarıdır, çünkü nesnel olarak saptanabilecek durum ölçüderidir. Çalışama ölçütünde, zararsız hastalıklar sorunu ortaya çıkar: ire hasta yatan bir kişinin işsiz olduğunu iddia edemeye-ıktır, ama gripten yatan biri için ne denebilir? UÇB’ye gö-rsız hastalıklar, işsiz sıfatını ortadan kaldırmaz. Iş yoklu-anımlamak daha zordur. UÇB bu noktada radikaldir: iş-görüşerek onların sayımı yapılmalı ve bu görüşmeden hafta içinde («referans haftası») en azında bir saat çalışanlar işsiz sayılmamalıdır. Kısacası işsizlik tam zamanlı )ir meşguliyettir ve ek bir cep harçlığı almak, hatta hayat-lak için komşunun çimenlerini kesmek işsiz unvanım or-Kaldırır. Nihayet, 2. ölçüt daha naziktir, çünkü burada bir değil, bir davranış ölçütü söz konusudur: UÇB bir dizi iş eyleminin listesini çıkarmıştır ve işsiz olarak kabul edilin referans haftası içinde bunlardan en azından birini ger-:irmiş olmak zorunludur. Öyleyse, «cesareti kırılmış işsiz» nitelenen, faal ve düzenli bir biçimde iş aramaktan vaz-; kişi, hesaptan çıkarılır.

zorlama tanımlar, ülkelerin çoğunda neden birçok işsiz-amı olduğunu izah eder. Farklı hesap yöntemlerinin ürü-m bu rakamlar gene de gerçeği tam olarak yansıtmaz, a Fransa’da 1980’den beri çok yüksek olan işsizlik, ger-rer iş olmadıkları halde, işsiz kişilere (esas olarak genç-:çici olarak bir statü, bir meşguliyet ve düşük bir gelir ‘an ve böylece işsiz sayılmaktan çıkaran pek çok «staj» <iş»in yaratılmasına yol açmıştır. Bu nedenle işsizlikle ilmi tahminlerde bulunulmaktadır. Tahminler arasındaki ızlıklara bakarak, istatistikçilerin herkesin günlük yaşa-ı son derece olumsuz sonuçlarını hissettiği bir olguyu yamadıklarını sanmamak gerekir: işsizliğin «belirsiz sı-ı» vardır, yani gerçek bir işe sahip olmadıkları halde tam ııyla işsiz ve faaliyetsiz olmayan kişiler mevcuttur; bun-:nimsenen kriterlere göre bu kategorilerden birinde veya nde yer alacaktır.

ana özellik, çalışmayı çağımızın en büyük hedeflerinden urumuna getirmektedir. Her şeyden önce, kişinin bir işinin, kle de ücretli bir işinin olması, modern toplumlarda yaşa-ıvence altına almanın neredeyse biricik yolu haline gelmiş-ntiye, geçmişe ait bir kişidir. İkinci olarak, pek çok ülkede msal yardımlardan yararlanma, çalışma dönemlerinde öde-ırimlere bağlıdır. Nihayet, çalışmanın bir başka önemli bo-da, günümüzde özerkliğin, sorumluluğun ve kişisel geliş-n doğal yolu olarak kabul edilmesidir. Bireyci ve tüccar top-ırda, kişinin kendini gerçekleştirmesinin yolu, her şeyden meslekî bir kariyeri başarıyla yürütmesinden geçer. İş ko-rının, terfi, işten çıkarma veya yeniden işe alma kararlarının, ırdan da önce eğitim politikasının, eğitim tercihlerinin ve ırın açtığı olanaklar yelpazesinin kazandığı önem buradan aklanır: iş, ücretin, statünün ve saygınlığın ötesinde, topal yaşamdaki umutların ve düşkırıklılıklarının, başarısızlık -ve başarıların çoğunu özeder.

AYISAL ANALİZ

celediğimiz tanım, belii bir anda saptanan kişi sayısı teme-:, aşağıdaki ilişkinin öneriimesine yol açar: ihdam + işsizlik = faal nüfus.

ı eşitlik sadece çalışabilen ve çalışmak isteyen ve böylece fa-ifusu oluşturan kişilerin, ya bir iş sahibi olduğunu veya bir iş ıklarım belirtir. Dolayısıyla işsizliğin faal nüfus ile istihdam ındaki fark olarak sunulmasına (yeterince iş olmadığında) açar. Birkaç örnekle bu temel muhasebenin faydasını, ama zamanda sınırlarını göstermek mümkündür, elişmiş ülkelerde dolu işlerin sayısını kesin olarak ölçmek nkündür. Örneğin sanayileşmemiş bir ülke olan Fransa’da
1990’da, yüzde 85’i ücretli olan 22 013 900 iş vardı; ücredi işlerin yüzde 66’sı hizmet sektöründeydi; tarımda ise faal nüfusun ancak yüzde 5’i bulunuyordu. (Türkiye’de faal nüfusun yüzde 47’si tarımda, geri kalanı sanayide ve hizmet sektöründe çalışıyordu).

İstihdam neye bağlıdır? Her şeyden önce ekonomik faaliyete, ama aym zamanda verimliliğe ve çalışma süresine. Gerçekten de teknik ilerleme olmadığı ve çalışma süresinin sabit olduğu varsa-yılırsa, mesela milli hasıladaki yıllık yüzde 4’lük bir artış, iş sayısında yüzde 4’lük bir artışa tekabül edecektir. Ama çalışmanın daha etkin hale geldiği ve belli sayıda mal ve hizmet üretmek için bir yıldan diğerine ortalama yüzde 2 daha az emek gerekeceği varsayılırsa, üretimdeki yüzde 4’lük artış kendini, ancak yaklaşık yüzde 2’lik bir istihdam artışıyla gösterecektir. Çalışma süresinin kısalmasına tekabül eden ve gene aynı yıl içinde ortalama yüzde 1 olarak hesaplanan yeni bir parametre eklendiğinde, aynı üretimi gerçekleştirmek için biraz daha fazla personel gerekecek ve nihai yaklaşık etki, istihdamın %4 – %2 + %1 = %3 oranında artması olacaktır. Bu oranı yaklaşık bir değer olarak kabul etmek gerekir, çünkü büyüme oranlarıyla düşünülmektedir: değişkenler arasındaki ilişkiler toplama ve çıkarmayla değil, çarpmalar ve bölmelerle kurulmaktadır.

Büyümesi zayıf olan, buna karşılık emek verimliliği büyük artış gösteren ve çalışma süresi pek kısalmayan bir ülke çok az istihdam yaratır. Oysa büyümesi güçlü ve yıllık büyüme hızı emek verimliliğinin büyüme hızından yüksek olan bir ülkede, hele yıllık çalışma süresi yavaş yavaş kısalıyorsa sonuçta güçlü bir istihdam yaratılır.

Faal nüfusun analizi ise esas olarak dört veriye dayanır: toplam nüfusun büyüklüğü, yaş yapısı, çalışma eğilimi ve yetişkin göçmenlerin gelişi. İlk iki belirleyici elbette üçüncüsüyle birlikte etkide bulunur. Aslında, her şeyden önce belli bir anda çalışma yaşında kaç kişinin olduğunu bilmek, sonra da her yaş kategorisi için fiilen çalışmak isteyenlerin oranını saptamak gerekir: buna «faaliyet oranı» denir.

Belli bir ülke için, her yaş kategorisinin özelliği olan faaliyet oranlarının hepsi peşpeşe bir grafikte gösterilirse, «faaliyet profilleri» elde edilir. Bu profiller uzun süre cinsiyete göre büyük farklılıklar göstermiştir: erkek profili, yüzde 90’daki uzun bir tepe noktasıyla 16-20 yaşa doğru hızla yükselmiş (bu, yetişkin yaş kategorilerinde, erkeklerin yüzde 90’ının iş piyasasında hazır
PORTE B
Berliet fabrikalarının çıkış kapısı

(Fransa’da kamyon fab.j En gelişmiş ülkelerde birincil ve ikincil sektörlerde çalışan işçi sayısında çok büyük daralmalar yaşanmaktadır. Ama sürmekte olan bunalım, o zamana kadar genişlemekte olan hizmet sektöründeki istihdamı da etkilemektedir.

Uzaklarda aranan İş.

1960’h yıllarda Almanya yabancı işçilere kapısını açtığında, binlerce vatandaşımız «umuda yolculuk» yapmıştı.
Bilgisayar istihdamın emrinde.
bulundukları anlamına gelir), emeklilik yaşlarına gelindiğinde az çok hızlı bir biçimde düşmüştür; kadın profili başlangıçta aynı eğilimi gösterir (genç kadınların güçlü faaliyeti), ama 25-35 yaşına doğru net bir biçimde düşüp (çocuk yetiştiren kadınların faaliyetten çekilmesi) sonra biraz artar (küçük çocuklara bakma işinden kurtulan kadınların faaliyete dönmeleri) ve emeklilik yaşında kesin olarak düşer. Sanayileşmiş Batılı ülkelerde bugünkü bütün eğilimler iki profilin birbirine yaklaşması yönündedir; izlenen aile politikasının ve cinsiyetler arası eşitlik geleneğinin annelere meslek yaşamını neredeyse kesintisiz olarak sürdürme imkânı verdiği İskandinav ülkelerinde eğriler tam olarak örtüşmektedir.

işsizliğe gelince, özellikle 1990’ların başındaki sayısal saptamalar çelişkilidir. 1945-1973 arasındaki güçlü büyüme dönemi sanayileşmiş ülkelerin çoğunda, işsizlik oranlarının özellikle düşük olmasını sağlamıştı: yüzde 1 ‘le (Fransa için) yüzde 5 (ABD için) arasında. Büyümenin yavaşladığı 1973-1985 dönemi, birbirini izleyen «hızlanmalar»la (1973-1976 ve 1979-1983) ağır ağır gelişen bir bozulmaya yol açtı: 1983’te pek çok gelişmiş ülkede işsizlik oranı yüzde 10’un üzerindeydi; bu, ABD’nin yüzde 18’lik, Almanya’nın ise yüzde 20’nin üzerinde bir işsizlik oranı yaşadığı 1930’lu yıllardaki bunalımın karanlık günlerini hatırlatan bir durumdu. Bu dönem ile son dönem arasındaki en büyük fark, bugün işsizlerin önemli bir bölümünün, oranlara bağlı olarak ve değişik işsizlik süreleri için tazmin edilmesidir.

1980’lerin ortalarından beri, bazı ülkeler görece düşük işsizlik oranlarına geri dönmüşlerdir -bu, gerçekte «tam istihdam» olarak adlandırılan şeydir (ABD’de durum budur); başka ülkeler ise çok yüksek oranlar yaşamaya devam etmektedirler (Fransa’nın ve Güney Avrupa’nın durumu budur).

Gene de işsizlikten sadece genel terimlerle söz etmek çok yüzeysel kalır: işsizliğin süresi ve dağılımı da aynı ölçüde önemlidir. Fransa’da 1980’lerin sonunda ortalama işsizlik süresi 1 yıldan fazlaydı (bu, bazı işsizler hızla yeniden iş bulsalar bile, diğerlerinin uzun süreli işsiz kaldıkları ve 2, hatta 3 veya 4 yıl bir iş bekledikleri anlamına gelir) ve nüfusun bazı kategorileri (gençler, kadınlar ve 45 yaşın üzerindeki vasıfsız kişiler) işsizlikten diğerlerinden çok daha fazla etkilenmişlerdir. Öyleyse işsizlik seç-meci ve eşitsiz bir olgudur.

Bu son gözlem temel istihdam ve işsizlik muhasebesinin sınırlarının kavranmasını sağlar. Hep doğru olmakla birlikte, sayısız karşılıklı etkileşimi olan karmaşık sınıflandırma, çekicilik ve red süreçlerini gizler. Tıpkı işsizlerin faal nüfus içinden tesadüfen se-çilmemeleri gibi, faal nüfusun özellikleri de (özellikle ortalama yaşı ve ortalama vasfı) ekonomik performansı, dolayısıyla da işsizlik düzeyini etkiler. Uluslararası rekabette, kalifiye emeğe sahip rekabetçi bir ekonomi, iş yaratmada daha başarılıdır, işsizlik ve istihdam düzeyleri, karşılıklı olarak, bazı insan kategorilerini iş piyasasına girmeye teşvik eder veya bundan caydırır; dolayısıyla faal nüfusun düzeyini ve bileşimini etkiler. Sonuç olarak işsizlik ancak şu ilkeye dayalı olarak tanımlanabilir: her biri ayrı kriterlere dayalı olarak saptanan faal nüfus ile istihdam arasındaki fark.
BAŞLICA AÇIKLAYICI KUR>

Ekonomistler arasında istihdamın ve işsizli konusunda tam bir görüş birliği yoktur. XIX. yy’ sik» iktisatçılar arasında, özellikle Malthus ile I polemiğe kadar varan bu tartışmanın, kurams; uygulama açısından da önemi vardır: istihdam veya bu şekilde anlaşılması, zorunlu olarak, eki mına ilişkin bir bakış açısını işe karıştırmakta Keynes’in İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi’m Theory of Employment, Interest and Money, 1 tirdiği makroekonomi ilkelerini, istihdamın 1 mindeki durumunun yarattığı sorunlardan kop değildir.

Az çok kendiliğinden gelişen iki büyük yön< işsizlik konusunda yürütülen ekonomik çalış leştirilmiştir. Bunlardan birincisi teknoloji!* özellikle de makinenin istihdamı yok ettiği di şey ekonomik etkinlik düzeyine, ortalama ç bağlıdır ve işsizliği robotların yarattığını öne teze de, Aristoteles’in iyimser «kendi başlar kikler» düşüne de katılmak mümkün değildir, nolojik değişim dönemlerinin işsizlik yaratm. lamaz, ama bunların etkisinin makinelerle uz; si yoktur.

Kaçınılması gereken ikinci eğilim şudur: «ge «mevsimlik» işsizliği, doğrudan «konjonktürel» sizliğin karşısına koyan işsizlik tiplemeleri. H arasında geçiş halinde olan belli sayıda çalışanır zat ekonominin nefes alıp vermesini sağlar; am nomisi için tam istihdamın yüzde 5’e yakın bir zeyinde olması ve Fransa’nın sürekli olarak yüı oranlar yaşaması, işsizliğin düzeyi konusunda ı mamıza yol açacaktır? Öyleyse işsizliğin «ka «konjonktürel» ya «yapısal»dır: ama işsizlik u ettiğinde bu iki boyut birbirinden ayrılabilir mi

İşsizliği, esas olarak yeniden dengeleyici o bir iş piyasasındaki engellerin sonucu olarak gı bir kuramdır. Bu açıdan bakıldığında, eğer İst smda etkinlik gösteren etmenlerin (bunların kiı hizmetlerini sunmakta, kimileri ise [işletmeler] dır) bireysel eylemlerinin sonucu ise, arz ve tal

İSTİHDAM VE İŞSİZLİK
’işiklikleri aracılığıyla, her türlü işsizliği ortadan kaldır-ekirdi. Aslında bir piyasanın temel mekanizması böyle be göre bir arz fazlasının, arzda bulunanları taleplerini ;eçirmeye, talepte bulunanları da fırsattan yararlanma-tmesi beklenir. Buna paralel olarak işgücü kıtlıkları, iş-n işgücünü aralarında çekişmeleri nedeniyle, ücret neleri»ne pekâlâ yol açabilmektedir; bu durumda sü-zlik, ücretlerin düşmesini engelleyen oldukça meşru retin olması, sendika sözleşmeleri, çeşitli düzenleme-:ı baskılarla açıklanır. Bu analizden, 1920’li yıllarda acques Rueff’ın çıkarttığı pratik sonuç, basit ve kışkır-cretin serbestçe belirlenmesini engelleyen her şeyi yok eya işsizliğin tamamen veya kısmen «iradî» olduğunu mek gerekir.

İHDAM JTİKALARI

am politikalarını (belli bir duruma cevap vermek için emleri hayata geçirir), tam istihdamı amaçlayan ve ken-el ekonomik ve toplumsal anlayışlar biçiminde sunan ardan ayırmak gerekir.

evlet, özellikle iş ilişkisinin hukuksal çerçevesini, sık sık nlarla sendikalar arasındaki karşı karşıya gelme biçimle-rleyerek, meslekî ilişkileri az çok düzenler. Gene de den beri sanayileşmiş ülkelerde kendini gösteren işsizli-ıdarı, işsizliğin etkilerini hafifletmeyi, denetim altına al-atta ortadan kaldırmayı hedefleyen pek çok gelişmeye ıştır.

am politikalarında kullanılan araçlar, geleneksel olarak k gruba ayrılır: bunlardan «edilgen» olanları işsizliği sap-kilerini yönetirken, «etkin» olan diğerleri, doğrudan ola-ayımsal nedenlerinin üzerine gitmeyi hedefler. Ama uy-la durum bu kadar basit değildir.

şen» araçlar arasında en önemlisi işsizlik tazminatıdır. :’de böyle bir uygulama söz konusu değildir). Bu uygu-)70’li ve 1980’li yıllarda büyük gelişme gösterdikten son-jraklama geçirmiş, ardından da sıkı bir biçimde denetim inmiştir. Hiçbir ülke bütün işsizlere yardım etmemektesin Fransa’da işsizlerin % 60’ı bir tazminattan yararlanır) ve tazminatların göreli düzeyi düşme eğilimindedir retlerinin % 90’ım alan işsizler görülmüşse de, bu, geç-almış bir rakamdır; bugün geçerli olan % 60’lık bir orta-ve ödeme dört yılı geçmemektedir). Diğer «edilgen» srken emekliye ayırma ve sınırların kapatılması, göçmen . ülkelerine geri gönderilmesi gibi, şu veya bu çalışan kani iş piyasasına girmekten caydırmayı hedefleyen, az çok yöntemlerden oluşur.

n» araçlar arasında, emek maliyetini düşürmeyi amaçla-‘erme sübvansiyonları yer alır: bunun en tipik örneği, şu ı çalışan kategorisinin işe alınmasından kaynaklanan top-
Kartal Belediyesi’nüe (İstanbul) işten çıkanlan işçiler, belediyenin önünde.

lumsal giderlerin, bir veya iki yıl için vergiden muaf tutulmasıdır. Ayrıca, ekonomiyi ve işgücünü dinamikleştirmeyi hedefleyen, ama henüz parlak sonuçlar vermeyen eğitim ve yeniden yetiştirme çalışmaları ile çalışma süresinin kısaltılması ve düzenlenmesi politikaları da sayılabilir.

istihdam politikalarının etkinliği hâlâ tartışmalıdır. Batı ülkeleri politikalar için oldukça farklı bütçeler ayırmakta (GSYlH’nm % 0,5’i ile % 5’i arasında) ve çoğu işsizlik tazminatına büyük ayrıcalık tanımaktadır. Örneğin Fransa’da 1980’lerin sonunda, istihdam politikaları bütçesinin yüzde 60’ından fazlası «edilgen» harcamalara ayrılmıştı. Karşı uçta yer alan İsveç ise, aynı dönemde, buna yakın bir tutarın (GSYİH’nin % 3’ü düzeyinde) yüzde 60’ını «etkin» önlemlere ayırıyordu: aym dönemde bu ülkedeki işsizlik oranı faal nüfusun yüzde 3’ünü pek geçmezken, Fransa’da yüzde 10’luk bir oran yaşanıyordu. Ama bu başarı, büyük ölçüde, meslekî ilişkiler sisteminin, eğitim şebekelerinin ve yerleşmesi eskiye dayanan istihdam politikasının yönetimine yön veren sürekli görüş alışverişinde bulunma uygulamasının ürünüydü. Bu, işgücü dolaşımının, her ülkenin kurumsal, kültürel ve toplumsal tercihleriyle bağıntılı olduğunu gösterir. İstihdam ve işsizlik, daha uzun süre, bir toplumun bütünlüğünün ve açıklığının ayrıcalıklı göstergeleri olarak kalacaktır. □
AYRICA BAKINIZ

– 1B.ANSU ekonomi

– IB.ANSLİ ekonomik büyüme

ve gelişme

– IB.AMSU ekonomik krizler

– IB.ANSU Keynes (John)
İşsizlik arttığı zaman seyyar satıcıların da sayısı artar.
irhanesinde çalışan çocuk işçiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir