i. (ar. kıyâm’dan istikâmet). Doğrultu, yön: Bu tarihlerde Adapazarı, İzmit istikametinde seyahatte bulunuyordum (Atatürk). Bugün ilerisini, hayatının alacağı istikameti, mesleğinin kendine uygun olup olmadığını düşünmüyordu (Sabahattin Ali). || — Esk. Doğruluk, dürüst davranış. || Dinî buyruklara uygun hareket etme. — Ask. istikamet eri, yönü belirtilmek istenen bir hattın veya takip edilmesi gereken yönleri göstermek amacıyle bir güzergâhın üstüne dikilen er. || Esas istikamet hattı, esas topla, esas istikamet noktasından geçtiği tasarlanan hatta verilen ad. (Esas istikamet hattının iki yanında çıkan hedeflere atış kaydırılırken, esas istikamet hattından ölçülen açı değerleri toplara kumanda edilir. Böylece batarya, istenilen hedef üzerine ateşe başlar. Bugün gözetleyicinin düzeltme tanzim noktasından yaptığı düzeltmeler, bu hatta göre toplara intikal ettirilir). || Esas istikamet noktası, batarya toplarının hedef arazisinde paralel olarak yöneldiği nokta (Esas istikamet noktası yardımıyle, düşman cephesinde ortaya çıkacak hedefler, kolaylıkla ve kısa zamanda ateş altına alınabilirdi. Bugün topçu atışlarında, düzeltme tanzim noktası adiyle anılır.) — Teknol. Boy istikameti. Bk. yön. — ansİkl. Tasav. Sofîler İst ikame t’ in çeşitli tanımlarını yaptılar: «İbadetleri doğru bir şekilde yaparak, kötülüklerden sakınmaktır»; «İhtiyarı (seçmeyi) terkten ibarettir»; «Allah korkusu ve peygamber sevgisidir». Sofilere göre dilin, gönlün ve diğer organların istikametleri ayrı ayrıdır. Dil’in istikameti «kelimei şehadet*le, gönlün istikameti iç temizliğiyle (tasfiyei batın), organların istikameti de ibadet için gayret göstermekle olur. İstikamet ibadetlerin ruhudur. İbadetler onunla canlanır ve dirilir. Kuşeyri’ye göre bütün işler istikametle kemaline erişir. Kur’an’da da istikameti tavsiye eden ayetler vardır; müminlere emro- lunduğu şekilde istikamette bulunmaları bildirilir,
İSTİKAMET
10
Eki