JUDO VE DÖVÜŞ SPORLARI
İster okçuluk, ister çıplak elle dövüş, hangisi söz konusu olursa olsun, Uzakdoğu dövüş sporlarında asıl önemli olan nokta, okun atıldığı veya darbenin vurulduğu andaki ruh halidir. Bir dövüş sporu, aynı zamanda, bir var oluş ve bir mücadele biçimidir. Her ne kadar bu sporlar savaş amacıyla geliştirilmiş olsalar da, zaman içersinde evrim geçirerek bedensel ve ruhsal enerjilere egemen olma yöntemlerine dönüşmüştür.
JUDO VE JUJİTSU
Bu dalların anayurdu olan Japonya’da, samuraylar, kılıç ve mızrak gibi silahları çok katı kurallara uygun olarak mükemmel bir biçimde kullanmak zorunda oldukları gibi, silahsız dövüş sporu olan jujitsu’yu da çok iyi bilmek zorundaydılar. Jujitsunun kökeni, değişik adlar altında birçok okul tarafından Japonya’nın dört bir yanına yayıldığı XVI. – XVII. yy’lara kadar uzanır. Bu dövüş sporu o zamanlar, vücudun ve aklın uyum içersinde geliştirilmesinin üzerinde durmaksızın, daha çok, dövüşün sonucuyla ve rakibin bozguna uğratılmasıyla ilgileniyordu. Tokugava Şo-gunluğu’nun sonlarına doğru (XIX. yy ortaları) imparatorlukta başlatılan restorasyon harekederi sırasında, askerlerin silah donanımlarında da köklü bir değişiklik yapıldı ve jujitsu askerî eğitim programından çıkarıldı.
Judonun doğuşu
Judonun bir spor olarak kabul edilmesinde büyük Japon usta Kano Cigoro’nun (1860-1938) payı büyüktür. Gençliğinde birçok jujitsu ustasından dersler alan Cigoro, bu ustaların eğitim biçimlerindeki farklılık karşısında büyük şaşkınlığa uğramıştı. Tüm bu yöntemleri derinlemesine inceledikten sonra, yöntem ne olursa olsun, belirlenen amaca ulaşmak ve Onu tamamlamak için bedensel ve ruhsal enerjinin en üst düzeyde kullanılmasını gerektiren bir temel ilkenin varlığına inandı. Jujitsunun tüm saldın ve savunma tekniklerini inceledi; tehlikeli bulduğu harekederi değiştirerek ve kendi kuramına uygun gelenleri ayırıp derleyerek, elde edilen sonuçlan karşılaştırdı. Böylece, feodal düşünceden kurtulan eski jujitsu okullarından (eskiden hileli vuruşlara bile göz yumuyorlar-
dı), modern bir pedagoji sayesinde, herkesin katılıp leceği yepyeni bir spor dalı doğdu. Kano Cigoro ust temini kodokan judosu («doğru yolu öğrenmek için judosu») olarak adlandırdı. İlk antrenman salonu (dı Tokyo’da, Eişoci Tapınağı’mn yanında açıldı. Sadecs halısı (tatamı) ve topu topu dokuz öğrencisi vardı. Bu lü başlangıçtan sonra kodokan gelişti, taşraya yayıldı lerce insan tarafından uygulanmaya başlandı. Judo, yy’ın başlarında, Kano Cigoro ve onun en iyi öğrenci zılarının Avrupa’ya yaptığı seyahatlerle geldi; ama ; Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaştı. Türkiye’ye juc riyet’ten sonra, askerî okullara, yakın muharebe eğ parçası olarak girdi. Türk judocuları etkinliklerini 1 Güreş Federasyonu bünyesinde yürüttüler, 1966’da i derasyonu kuruldu. Bugün judo, dünyada en çok uyı vüş sporudur. Değişik judo federasyonlarının öğretti guladıkları judo, büyük usta Kano Cigoro’nun yönteı
Judo’nun temel düşüncesi
«Judo» ve «jujitsu» terimlerinin kökü ortaktır: ju kı neklik, yumuşaklık» anlamlarına gelir; ancak judo sa su, yani, bir «sanat» değil, aynı zamanda, prensip ve anlamında bir «yol»dur. Böylece, «judo» kelimesi z. mak için öncelikle rakibi kendi gücüne boyun eğdin layan esneklik yolu anlamına gelirken, «jujitsu» ye demektir. Gerçekten de iki kuvvet karşılaştığında, olan için mücadele etmenin bir yararı yoktur. Ama d; vetli olan, eğer rakibinin kendisinden üstün olan «yol» açar ve onun baskısına izin verirse, dengesini büyük bir dikkat göstererek yapacağı bir vücut e: hamleyi boşa çıkartabilir; bu durumda, güçlü olan fc dengesini yitirir ve judonun birçok hamlesi karşısınd; Böylece güçlü rakibi karşısında o bir anlık üstünlüğü kapasitesinin ancak çok küçük bir kısmından yararla) re ulaşabilir. Bu ilke, bedenen rakibinden daha güçlü cu (judoka) için de geçerlidir: bütün gücünü kullanma kibine bir yol açmak, enerjisini tasarruf ederek kullan kibinin enerjisinin tüketmesini beklemek her zaman yöntemdir. Rakibin kuvvetine karşı koymamak en ö lerden biri olmakla birlikte, bazı atma ve fırlatma tel kaldıraç ilkesi çok daha önemli bir ilkedir.
Judo eğitimi
Judo, birbirini tamamlayan iki yöntemle öğretilir: kata. Randori, yani, «serbest egzersiz», gerçek müca munda uygulanır. Rakibi sırtüstü düşürmeyi, harekets boğmakla veya bir yerini kırmakla tehdit etmeyi am; mel hareketlere dayanır. İki dövüşçü, birbirini yarala: judonun ahlakına saygı göstermek koşuluyla istedikl hareketi yapabilir.
«Biçim» anlamına gelen kata terimiyse rakibi atma, kılma, boğma tekniklerini içeren, önceden belirlenmiş sizler bütünüdür; dövüşçülerden her biri, rakibinin hangi hareketi uygulayacağım bildiği için, bu teknikler la ve büyük bir titizlikle uygular. Judocunun bu spord: mesi için kataları uygulaması zorunludur.
Judocu herşeyden önce düşme sanatını (ukemı), dah, rakibinin dengesini bozmak (kuzuşı) için gerekli olan c cak, kalça, omuz ve kol hareketlerini öğrenmek zorun temi denilen bazı harekederdeyse judocu, rakibini atab kendi dengesinin bozulmasını da göze almalıdır.
Judoda (yeni başlayanlardan şampiyonlara kadar) tü. ların, ustalıklarına ve deneyimlerine göre sıralandıkları kyu sistemi vardır. Kyulara göre daha üst aşamalar gösl ların sayısı ondur ve siyah kuşaklar arasındaki sıralan eder. Batı ülkelerinde kyular için renk esasına dayanaı lama uygulanır: beyaz (yeni başlayanlar için), daha s turuncu, yeşil, mavi, kahverengi kuşaklar; çocuklar i renkli kuşaklar kullanılır.
Kurallar
Judocular tatami’nin üzerine çıplak ayakla ve bol bir la geniş kollu, vücudun etrafında iki tur yapıp önden nen bir kuşakla tutturulmuş bir ceketten oluşan, day pamuklu kumaştan yapılmış judogi denilen özel bir kıy; mak zorundadır.
Judocular müsabakadan önce ve sonra karşı karşıya c birlerini selamlarlar (ritzurei ve zarei). Karşılaşma süresi, mn türüne ve kategorisine göre iki ila on dakika arasmc
Bayanlar judoda olimpiyat şampiyonluğu müsabakası (48 kilo altı), Barcelona Olimpiyatları’nda Fransız Cecile Nowak’ırı Japon Tamura’yı yendiği karşılaşma. Japon judocular uzun yıllar boyunca dünya judosuna egemen oldular; ama başka ülkelerin judoculan da, 1970’lerden itibaren uluslararası karşılaşmalarda iyi sonuçlar almaya başladılar. Kazanılan başanlar ve lisanslı sporcu sayısıyla judo, birçok ülkede yaygın bir spor dalı haline geldi.
r;’nun ilkesine karşın, çok kısa bir zamanda, kilonun avantaj oluşturduğu anlaşıldığından, kadınlar ve er-vedi ayrı kategori belirlenmiştir.
: uluslararası karşılaşmalarda müsabakalar kenarları 16 r:r halı üzerinde yapılır. Müsabaka alanıysa ortalama
– ‘dır. kenarlarındaysa müsabaka alanına dahil 1 m gemimizi bir bölüm bulunur, bu bölümün dışına çıkmak j’üar. Bu kırmızı alanın dışında da yine çepeçevre 2 m y-‘jıivet bölgesi bulunur. Hakemler, müsabıklara koka c: 5 puan), vazaari (tama yakın puan, 7 puan) ve ip-
sr. gibi iyi puanlar (veya kötü puanlar yani, cezalar) !rson puanı almak ve böylelikle karşılaşmayı kazan-iki ayağım yerden kesip düşürmek otuz saniye omuzlarının üzerinde hareketsiz bir şekilde tutmak _ acildi vurarak veya boğma tekniğiyle onu müsabaka-\„£.mak (yenilen eliyle yere vurur) gerekir. Eğer müsaba-3 rakiplerden hiçbiri iyi puan alamamışsa müsabaka hakemler kimin galip geldiğine karar verir; çünkü .Esnalarının dışında judo da beraberlik yoktur.
rarası Judo Federasyonu
■ZZ de Paris’te kurulan bu federasyon, uluslararası karşı-: ; .-.ya şampiyonalarım düzenler (ilk dünya şampiyo-17:kyo’da düzenlendi). 1964’ten (Tokyo) beri, erkekler
■ de (Barcelona), bayanlar dalında olimpiyadara da-.12 dünyada yaklaşık on iki milyon kişi tarafından ya-r-zıun 500 000 kadarı siyah kuşaktır). Türkiye’de ise, ir. : “‘.ak üzere, toplam 29 500 lisanslı judocu vardır.
R DÖVÜŞ SPORLARI
~__cdo, «enerjilerin uyumunun yoludur», yani, be-■_rekli karşılıklı etkileşimi ve mücadele sırasında ra-:■ odaklanmasıdır. Çıplak elle yapılan bir mücadele = ^doda, sporcu sadece kendisine karşı yapılan hü–lîz yoluyla karşılık vermemekle kalmaz, aynı za-ı: • îk için boyun eğer gibi yaparak kendini tama-uyumlu hale getirir. Aikidonun kurucusu _ -3 ’Jeşiba Morihei, aşk ve dünyayla bütünleşmeyi
– r icvüş sporu yaratmak istemişti. Bu nedenle spor–“-.Se ters düşen kuşku, korku, gurur, kin, gibi her
ı^/gudan arınmak zorundadır.
2 ■v’jş sporlarının en eskisi olan kendo veya «kılıç
– iteneğinde çok uzun zamandan beri kılıca göste–iVEinın bir ifadesidir.
■ r_e tutulan kılıçla mücadele edilirken, Japonya’da,
eskrimi, iki elle tutulan 1,20 m uzunluğunda . r„ r:r kılıçla yapılır; bu nedenle de vuruşlar tama-
; hareketlerini saklamak ve böylelikle de ne tür
■ Ez^rlandığını belli etmemek için siyah renkli, bol
– rîr.talon (hakamana), tıpkı eskrimdeki gibi darbe-
– için içi kıtıkla doldurulmuş bir göğüslük (do) r:r maskeyle (men) korur. Her hareket ayrı bir
-_r. nangi organının hedeflendiğinin belirtilmesi pekleştirilir.
: anlamına gelen karate, Japonya’nın Okinava _ – ,5rjr; ama kökeni Çin’e, VI. veya VII. yy’a ka-
dar uzanır. O dönemde, Hintli rahip Bodhidharma, Çin’de, Den-feng yakınlarındaki Şaolin Tapmağı’ndaki diğer rahiplere, dört bir yanda dolaşan haydutlara karşı kendilerini koruyabilmeleri için dövüş teknikleri öğretiyordu.
Okinava kökenli üç ana dövüş sporundan söz edilebilir. Bunlar, adlarını yapıldıkları, kentlerden alırlar: şun-te başkent Şuri’de, naha-te Naha Limam’nda ve toman-te de Tomari’de önemli birer dövüş sporuydu. Ancak, Okinavalı ustalar, dövüş tekniklerinin tümünü birden ifade etmek için karate adını tercih ettiler (kara, «boş» anlamına gelir).
Bu dövüş sporunun uygulanması, çok özel bir dizi antrenmanı gerektirir; çünkü çok sert ve keskin darbeler vurulabilmesi için elin keskin tarafının ve parmak eklemlerinin sertleştirilmesi gerekir. Müsabaka sırasında karateci (karateka), rakibini hayalî olarak yarışma dışı bırakmaya çalışır: darbeler (el, yumruk veya tekme) rakibin vücuduna temas etmeden hemen önce durdurulur. Hücum ederken bağırılır (kiai).
Judoda olduğu gibi karatede de müsabıklar ağırlıklarına göre sınıflandırılır ve yarışmalar dünya veya Avrupa ölçeğinde gerçekleştirilir; ama karate bir olimpiyat sporu değildir. Müsabakalar 8 m x 8 m boyunda kare biçiminde bir alanda yapılır.
Kungfu. Çin’de de genellikle çıplak ellerle yapılan birçok dövüş tekniği ortaya çıkmıştır; ama bazen okullar hâlâ kılıç veya teber gibi silahları da kullanmaktadırlar. «İnsan gücü» anlamına gelen kungfu, ister silahlı, ister silahsız olsun, bütün Çin dövüş sporlarım kapsayan bir terimdir. Kungfu, eski vw$«’lann («savaş sanatları») eğilimlerinden biridir. Savaş sanatlarının bu geleneği çok eski çağlara, Zhou Hanedam’na (MÖ 1050-221) kadar uzanır. Dövüş sporları, Ming Hanedanı döneminde (MS 1368-1644) büyük bir gelişme gösterdi ve Mançularm kurduğu Qing Hanedanı döneminde (1644-1911) dövüş tekniklerini öğrenmeye çalışan binlerce kişi, bu eski savaş sanatından yararlanarak işgalcilere karşı mücadele etmeyi amaçlayan gizli örgütlere girdiler.
Şaolin düşüncesinin mirasçısı olan kungfu, mücadele biçimlerine, kullanılan silahlara, yararlanılan tekniklere, bulundukları yerlere göre sınıflandırılan birçok okulun oluşturduğu alt bölümlere ayrılır. Birtakım macera filmleri aracılığıyla tüm dünyada tanınan bu dövüş sporu genelde karateye benzer; ama burada bacakların kullanılması ve sıçrama hareketleri daha ön plandadır.
Tekvando. Tekvando, «ayak ve el yolu» anlamına gelir. Karatenin Kore’ye özgü bir biçimidir ve 1953’te değişik stillerin bir araya getirilmesinden doğmuştur.
Kore dövüş sporları, iki özelliğiyle Japon dövüş sporlarından ayrılır: dönerek atılan yüksek tekmeler ve vurulan darbelerin gücünü kanıtlamak için yapılan kırma deneyleri (tahta, tuğla, kiremit vb). Kore’ye hiç kuşkusuz Kuzey’deki Şadin okullarının etkisiyle giren yüksek tekmeler, Okinavalı karatecilerin etkisinde kaldığı Güney’deki Şaolin okullarının alçak tekmeleriyle çelişmektedir. Kırma deneylerinin kökeniyse, elleri ve kolları sertleştirme çalışmalarının sonuçlarım değerlendirmek amacıyla yapılan «sert» Şaolin tekniklerine dayanır (burada amaç, kendi kendini yaralamadan vurulabilecek en sert darbeyi vurabilmektir). Tekvando, Seul ve Barcelona olimpiyadarmda bir gösteri sporu olarak yer aldı. □
Karate: dönerek atılan tekme
(mavaişi-geri). Karatede dövüşün temel düşüncesi judodakinden çok farklıdır: karateci, darbesini çok çabuk vurmak zorundadır.
Kendo: saldın ve karşı saldın.
Bu dövüş sporu, samurayların kılıç mücadelelerini andırır. Kendocunun (kendoka) amacı, kılıcını rakibinin başına, vücuduna, eline veya boğazına değdirmektir.