KABUKLULAR

Kerevitler Türkiye’de bazı göllerde (Eğirdir, Manyas, İznik vb) bulunur ve ticari değeri yüksek deniz ürünleri arasındadır.
KABUKLULAR

Kabuklular (Crustacea), örümceğimsiler (Arachnida), böcekler (İnsecta) ve çokbacaklılarla (Myriapoda) birlikte, hayvanlar âleminin en geniş şubesini oluşturan eklembacaklılar (Arthropoda) grubunda yer alır. Kabukluların en belirgin özelliklerinden biri solungaçlardan oluşan solunum sistemidir. Büyük bir bölümü kıyılardan 1 000 m’yi aşkın derinliklere kadar deniz ortamında yaşayan kabuklular, çeşitli kara ortamlarına da uyarlanmışlardır ve yeryüzünde geniş bir dağılım gösterirler.

Bütün eklembacaklılarda olduğu gibi kabukluların vücudu da somit adı verilen eklemli bölütlerden meydana gelir. Bölütlerin her birinden, farklı sayıda eklemlerden oluşan uzantılar çıkar. Kabuklular yeryüzünde çok çeşitli ortamlara, ekosistemlere ve yaşam koşullarına uyum sağlamış durumdadır. Bu grupta yer alan canlılar birbirinden o kadar farklıdırlar ki, bazen onların akraba olduklarını belirlemek bile zorlaşır. Bu nedenle günümüzde yaşayan kabukluların genel bir tanımını yapmak olanaksızdır.

MORFOLOJİK ÖZELLİKLER

En ilkel türler ve bir yere bağlı veya asalak yaşama uyum sağlamış türler dışında günümüzde yaşayan kabukluların hepsinde gövde üç bölüme (tagmes) ayrılmıştır: beş bölütten oluşan baş (cephalon), göğüs (yereion) ve karın (pleon). Bazı türlerde göğsün ön bölütleri başla birleşerek başlıgöğüs (sefalotoraks) adı verilen bir bölüm meydana getirir. Başın arka bölümünde yer alan bölütlerin sayısı türlere göre 3-50 arasında değişebilir. Kabukluların çoğunda, başın arka kenarından başlayan ve bir örtenek kıvrımından oluşan bir kabuk bulunur. Çoğunlukla mineral tuzların birikimiyle sertleşmiş kitinli bir yapı olan kabuğun görevi vücudu korumaktır.

Kabukluların bir diğer özellikleri de uzantılarıdır. Bu sınıfın günümüzde yaşayan temcilcilerinde bulunan büyük ve küçük duyargalar eklemleşmiş kamçı yapılarıyla sonlanır. Kuvvetli alt-çeneler öğütmeye yarayan dişler taşır. Ağzın yakınında yer alan üstçene parçaları iki çifttir ve tabakalı bir yapı gösterir. Taban bölümündeki çene lopları çiğneme işlevine sahiptir. Uzantıların uç kısmı içkol (endopodit) ve dışkol (exopodit) olmak üzere iki dala ayrılır. Bunlardan içkol az gelişmiştir; dışkol ise ya hiç bulunmaz ya da ince iplikçikler taşıyan büyük bir levhaya dönüşmüş halde bulunur. Bu özelleşmiş yapının işlevi solunumu sağlamak üzere solungaçlara doğru sürekli bir su akımı sağlamaktır. Diğer uzantılar da ikili bir dallanma gösterebilir; bu duruma özellikle suda yaşayan ve yüzen kabuklularda rastlanır. Dışkolun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan tek dallı yapı ise özellikle göğüs bölüt-lerinden çıkan bacaklara özgüdür. Yürüyebilen birçok kabukluda görülen bu bacaklar belirli sayıda (genellikle yedi) boğumdan oluşur ve karada yaşayan eklembacaklıların bacaklarına benzerlik gösterir. Hareketten başka işlevler için özelleşmiş uzantılar da
vardır, yengeçler ve ıstakozlarda uçları kıskaca döni uzantılar hem avın yakalanmasında, hem de düşme savunma aracı olarak kullanılır.

Sindirim borusu genellikle kısa bir yemek borusı mide, orta bağırsak ve artbağırsaktan meydana gelir., ca altsınıfında yer alan kabuklularda özel bir mide y lür; bu hayvanların midesinde bulunan «mide değirm leri küçük parçalara ayıran eklemleşmiş kireç parçala şur. Ortabağırsakta yer alan girinti çıkıntıların bir böl karaciğer pankreas) salgı bezi işlevi görerek, sindirim emilmesine yardım eden sindirim enzimlerini salgıla işlevi, duyargaların tabanında veya biraz gerisinde y kese, çeşitli bezler ve solungaçlar aracılığıyla gerçekle En iyi gelişmiş dolaşım sistemi onayaklılar sınıfında görülür. Göğüs bölümünün ortasında yer alan kalp, ken bir kese içinde asılı bulunur. Kalp deliklerinden çıkan kar atardamarlarla organlara dağılır ve bir boşluklar sistemi) rak, solungaçlardan geçtikten sonra kalbi çevreleyen b gelir. Dolaşım sisteminin fazla gelişmediği ve kalp yapış madiği bazı gruplarda, kan dolaşımının sağlanmasında s rusunun kasılmaları etkili olmaktadır. Bazı türlerde solu da bulunmaz ve solunum örtenek aracılığıyla gerçekleşt Merkezi sinir sistemi, yemek borusunun altında y yin gangliyonu ve vücudun karın bölgesinde bulun; gangliyondan oluşur. Her bölütte bir çift gangliyon I bu gangliyonlardan çıkan sinirler uzantılara doğru d, geçler gibi karın bölgesi kısa olan kabuklu türlerinde lar birleşik bir yapı oluşturacak şekilde bir araya gelir Kabukluların gözleri de böceklerde olduğu gibi bile: Pigmentli hücrelerle çevrilmiş olan görme alıcıları (on çok sayıda petekten oluşmuş bir korneanın altında biı miştir. Bu peteklerden her biri bir alıcıya özgüdür. Ki larda (Copepoda) bileşik göz bulunmaz, bunun yerin aşamasındaki larvalardakine benzeyen bir alın gözü \ Daha çok Malacostraca altsınıfında yer alan türle: nen hormonal bezler, pekçok fizyolojik sürecin gerçel sinde rol oynamaktadır: büyüme, üreme bezlerinin cinsiyetin belirlenmesi, metabolizmanın düzenlenme: ğiştirme vb. Bu bezlerin en önemlileri X organı, Y or deri değiştirme bezi) sinüs bezi ve androjen bezidir (eı zi). Bu bezler çok karmaşık işlevlere sahiptir ve içleriı lan özel etkiler gösteren çok sayıda hormon salgılar.
Supiresi (Branchiopoda grubu) yaklaşık, 0,5 mm uzunluğunda kabuklu bir hayvandır.
İÇİNDEKİLER

MORFOLOJİK ÖZELLİKLER ÜREME VE GELİŞME KABUK DEĞİŞTİRME, OTOTOMİ VE YENİLENME SINIFLANDIRMA

IE VE GELİŞME
isna dışında kabuklular sınıfında yer alan canlıların

i ayrı eşeylidir. Eşeylilik durumu yaşama şekliyle yalıdır. Yaşamlarını bir yere bağlı olarak sürdüren sülü-(Cirripedid) ve bazı asalak eşayaklılarda (Isopoda) çif-•dişilik) görülür. Üreme organı, sindirim borusunun nda yerleşmiş ve birbiriyle az çok kaynaşmış iki go-ezi veya yumurtalık) meydana gelir. Gonadlarm bo-ları da bir çifttir ve karın bölgesinde yer alan delik-çılır. Deliklerin konumu türlere göre değişir ve can-ti bu deliklere bakılarak kolayca anlaşılabilir, ıtıların yapısı da cinsiyete göre değişiklik gösterir. :keyaklıların pek çok türünde küçük duyargalar, er-deşme sırasında dişiyi tutmaya yarayacak şekilde r. Onayaklıların erkeklerinde ise karın bölütlerinden ların ilk çifti, çiftleşmeyi sağlayacak şekilde özelleş-opot» adı verilen bu çiftleşme uzantıları, spermanın r) dişinin üreme deliklerinin bulunduğu bölgeye bı-;ağlar.

de, iğne şekli almış olan ilk gonopotlar dişinin üre-ı kadar ilerleyerek burada depolanacak spermayı bı-ionra da erkek üreme hücreleri, yumurtlama sırasm-jmurtalarım döller.

jrde yumurtalar dişi tarafından taşınır ve nadir ola-tı doğruya suya bırakılır. Yumurtalar kürekayaklılar-arnına asılı bir veya birden çok kese içinde, midye içeren Ostracoda altsınıfında kabuğun çenetleri ara-:ostraca grubunda yer alan türlerde ise göğüs veya an bacaklara asılı olarak saklanır. Taşman yumurta-üyüklükleriyle orantılıdır; bir tür yengecin dişisi çok tlu üç milyon kadar yumurta taşırken, yumurtaları lan pavuryada bu sayı birkaç taneyle sınırlıdır, rda genellikle eşeyle üreme görülmekle birlikte döl-:meye de (partenogenez) sık rastlanır. Branâıiopoda rer alan ve tadısularda yaşayan supirelerinde, ortam ;un olduğu sürece yumurtalar döllenmeden geüşmek-zalmaya başladığı zaman erkekler ortaya çıkar ve yu-ller. Bu yumurtalar daha dayanıklı olduğu için kurak-ımez, sular yeterli düzeye ulaşıncaya kadar bekledik-;un şartlar yeniden oluşunca gelişimlerini sürdürürler, iluçka döneminden sonra (bu süre bazen yirmi dört ısa olabilir) çatlayan yumurtalardan çıkan yavrular

i larva evresindedir. Larvanın genellikle oval, ama :>azı değişiklikler gösteren bir kabuğu vardır: sülüka-ın bölgesinde iki adet boynuz bulunurken, Ostraco-la ikiçenetli kabuk görülür.

rın büyük bir bölümünde gelişim basit bir şekilde birbirini izleyen deri değiştirme aşamaları sırasında a bölümü bölütlere ayrılır, uzar ve uzantıların orta-a canlı giderek erişkin görünümünü kazanır.
Buna karşılık Malocostraca altsınıfında yer alan türlerde daha karmaşık ve daha farklı gelişim evreleri izlenir; mesela bir karides türünde larva döneminin ilk evrelerini (metanauplius) proto-zoea, zoea, misis evreleri izler. Bu evreler sırasında vücut uzar, göğüs ve karın bölümleri ayrılır ve çeşitli uzantılar gelişir. Karidesin erişkin şeklini kazanması için larva sonrası bir geçiş evresinden de geçmesi gerekir. Gelişme sürecinin bir bölümü yavru yumurtanın içindeyken tamamlanır ve yumurtadan çıkma kısa veya uzun sürebilen bir embriyon döneminin ardından gerçekleşir. Karides dışındaki onayaklılarda yumurtadan genellikle zoea tipi larvalar çıkar. Bu larvaların kabuğunda bulunan dikenlerin şekli ve boyutları bir gruptan diğerine farklılıklar gösterir. Bu dönemi izleyen evrelerden en ilginci, makassızıstakozlarda görülen fillo-zotn tipi larvadır. Bu larvalarda geniş bir disk şeklinde ve kâğıt inceliğinde bir kabuk bulunur. Hemen hemen saydam olan bu kabuk, larvanın iç yapısının izlenebilmesine olanak verir.
Nauplius tipi larva. Burada mikroskobik fotoğrafı görülen bu larva, bütün kabuklulann gelişiminin ilk aşamasını oluşturur ve açık denizde bulunur.
Erkek bir kerevitin iç ve dış yapısı.
ıci gangliyonu
göğüs ayaklan
sinir gartgliyonları zinciri karın atardamarı

KABUK DEĞİŞTİRME, OTOTOMİ VE YENİLENME

Esneme özelliği taşımayan sert bir kabuk içinde yaşayan eklembacaklılar, ancak bu kabuğu periyodik olarak atıp, bir yenisini geliştirerek büyüyebilirler. Kabuk değiştirme veya deri değiştirme adı verilen bu olay, kabuklularda özel bir nitelik taşımaktadır. Diğer eklembacaklıların büyük bir bölümünde erişkin yaşa gelince büyüme durur, buna karşılık kabuklularda kabuk değiştirme sayısı sınırsızdır ve büyüme canlının yaşamı boyunca devam eder.

En iyi incelenen kabuk değiştirme şekli onayaklılarda görülür. Bu hayvanlarda kabuk değiştirme diğer kabuklulara göre daha karmaşık ve ilginçtir; büyük miktarda mineral birikimi sonucu çok sert bir yapı kazanan dış iskelet, bazı kasların yapıştığı bir içiskeletle birleşmiş haldedir. Kabuk değiştirme sırasında içiskelet yapısı da atılır. Eski iskelet atılmadan önce, kabuk önceden belirlenmiş çizgilere uyacak şekilde kireçsizleşir. Bu sırada derin tabakalar pelteleşir ve eski iskeletin altında yeni bir iskelet oluşmaya başlar. Kabuk değiştirme sırasında hayvan büyük miktarda su içerek iç basıncını arttırır; bunun sonucunda vücut şişer ve dış kabuk kireçsizleşen çizgiler boyunca ayrılır. Daha sonra güçlü kas kasılmalarıyla eski kabuğun vücuttan tamamen ayrılması sağlanır. Bunun ardından göğüs bölgesinin arkasında yer alan bir yarıktan başlayarak, ön bölüm uzantılarla birlikte ayrılır ve aynı zamanda da karın bölgesi kılıfından sıyrılır.

Böylece eski kabuk terkedilir ve henüz yumuşak olan yeni kabuğun kıvrımları açılmaya başlar. Kabuk değiştirme yengeçlerde on beş dakika, karideslerdeyse birkaç saniye kadar sürer. Daha sonra hayvan yeni boyutuna ulaşabilmek için saatler boyunca suyla şişmiş olarak kalır. Kabuk değiştirdikten sonra hayvanın ağırlığı yaklaşık iki kat artar. Bu evrede henüz yumuşak olan kabuk giderek kalınlaşır ve kabuk değiştir-~ ‘ meyi izleyen birkaç gün içinde sertleşir.

Kabuk değiştirmenin başlaması ve gerçekleştirilmesi hormonal bezlerden («X organı» ve «Y organı») ve merkez sinir sistemi hücrelerinden salgılanan hormonal maddelerin denetimi altındadır. Kabuk değiştirme sıklığı türlere göre değişmekle beraber bütün kabuklularda hayvanın yaşıyla da ilişkilidir: genç hayvanlarda çok sık aralıklarla yinelenen kabuk değiştirmelerin arası daha yaşlı hayvanlarda giderek açılır. Mesela ıstakoz ilk olarak yumurtadan çıktıktan on gün sonra, ilk yıl içinde de giderek uzayan aralıklarla altı ila yedi kez kabuk değiştirir. Sonraki yıl kabuk değiştirme sayısı dörde düşerken, dört beş yaşına gelen bir hayvan yılda yalnızca bir kez kabuk değiştirir.

Kabukluların kayda değer fizyolojik özelliklerinden biri de «ototomı»dir: bu özellik sayesinde kopan vücut uzantıları daha sonra yenilenebilmektedir. Onayaklıların çoğunda ototomi farklı bir nitelik taşır; uzantı, mantığa daha uygun olarak eklem yerinden kopacağı yerde, önceden belirli bir ototomi planı dahilinde iki eklemin ortasından kopar.
SINIFLANDIRMA

Kabuklular sınıfı on altsınıfa ayrılır. Çok 1 lardan oluşan birkaç altsınıf ancak çok yakın nulabilmiştir. Nadir bulunan veya elde edı canlılardan oluşan bu altsınıflar, özellikle uzı şımaktadır. Kabukluların atalarına en yakın ren Cephalocarida altsınıfında, 3 mm’den dc 1 500 metre derinliğindeki deniz çökeltileri] yer alır. Daha küçük boyutlu ve daha az bu leri denizaltı mağaralarında yaşar. Kabuklulc nan en son altsınıfı Tantulocarida’dır. Bu gru| kobik canlılar, okyanusların derinliklerinde bukluların asalağıdır. Mystacocarida altsımfıı bir milimetreye ulaşan canlılar yer alır. Soluc deleri sayesinde kum tanecikleri arasında il< lar, burada buldukları bakterilerle beslenirle müzde özellikle Atlantik Okyanusu’nun ik plajlarda bulunmaktadır. Branchiura (solung, nıfında yer alan balık bitleri, görünümleri biı yen 150 kadar tür içerir. Yassı ve yaklaşık 1 gövde, geniş ve yuvarlak bir kalkanla örtülüc likle tatlısuda yaşayan balıkların dış asalağ konaklarının vücuduna yapışarak kan emer cül kansızlıklara yol açabilmektedir.

Diğer beş altsınıf, kabuklular sınıfı içine daha fazla önem taşımaktadır. Burada, en a ğu kabul edilen gruplardan başlayarak, bu ; canlıların morfolojik ve ekolojik özellikleri g lenecektir.

Branchiopoda

Bu altsınıf her biri yaklaşık 500 tür içeren rılır. Birinci grupta yer alan canlıların en öner sayıları 50’ye ulaşabilen bölütlerden oluşma rünüş açısından büyük farklılıklar gösteren t dana gelir: anostraca, notostraca ve conehostn mmda kabuktan yoksun canlılar yer alır. Nc kilerin gövdelerinin ön bölümü, oval bir Conchostraca takımında yer ve alan ikiçene canlıların boyu 1 cm’yi geçmez. Buna karşıl boyları 3-4 cm’yi bulan canlılar yer alır. Zar tatlısu birikintilerinde yaşayan bu hayvanla lıklara dayanabilir ve yağmurların ardından rürler. İkinci grubu oluştarın Cladocera üsttai yıda bölütten meydana gelir. Boyları 1 cm’ canlılar genellikle tatlısularda yaşarsa da, ba; ki planktona dahildir. Bu gruba dahil olan sı lerinde yaygın olarak bulunur ve akvaryurr olarak kullanılır.

Ostracoda

Bu altsınıfta yer alan türler, Branchiopoda a sine ortak morfolojik özelliklere sahiptir. Böl meyen gövde ikiçenedi bir kabukla korunur, düzensiz yapıda, oval şekillidir. Bütün sulu or canlıların boyu 1 mm’yi pek aşmaz. Sayılara de olduğu tahmin edilen fosilleşmiş türlerle, j sürdüren türler bir arada düşünüldüğünde, t türlerin sayısı 40 000’i bulur.

Copepoda

Kürekayaklılarda denen bu altsınıfa dahil dörtte üçü, yaşamlarım denizlerde veya t; olarak sürdürür. Diğer türler ise balıkların v vanların asalağı durumundadır. Bağımsız ya yapısı birbirine benzer; 0,5-2 mm uzunluğı arka bölümlerden oluşur. Baş ve göğüs böli: bölüm geniş, karnı oluşturan dört ila beş bc len arka bölüm ise dardır. Baş iki çift duyarg ki yüzme işlevinde kullanılır. Göğsü oluştu biri bir çift bacak taşır, ancak karın bölgesi: maz. Bağımsız yaşayan kürekayaklılar plank leşelerinden birini oluşturur ve balıkların ter arasında yer alır. Birkaç bin türü bulunan as başta balıklar olmak üzere hemen hemen bı nin asalağı olarak yaşayabilirler. Çok çeşitli canlıların büyük bir bölümü yalnızca larva a larla ortak özellikler taşır.
Kara yengeci (Galapagos Adaları).
Mavi yengecin (Callinectus sapidus) gelişimi. Yumurtaların (1) çatlamasıyla zoea (2) tipi bir larva doğar. Birbirini izleyen kabuk değişimlerinden sona megalop (3) tipi larva ortaya çıkar. Sonra yavru yengeç (4) olgunlaşarak erişkin bir hayvan haline gelir (5).

KABUKLULAR
straca

O OOO tür içeren bu altsınıfın temsilcileri, kabuklu-nsal olarak en ileri evrimleşme düzeyine sahip can-edenle bu altsınıfta yer alan canlılar «üstün yapılı adıyla da bilinir. En büyük boyutlara ulaşan ve in-ıdan tüketilen kabukluların büyük bir bölümü de yer alır. Bu hayvanların vücudu, beşi baş, sekizi gö-ia karnı oluşturmak üzere on dokuz bölütten mey-u yapı özelliği bütün türlerde bulunmakla birlikte r alan canlılar büyük bir çeşitlilik gösterir. Bu çeşit-ı varlığı veya yokluğu ile gövdenin ve uzantılarının ıizmaları sonucunda gösterdiği farklılıklardan ileri ıstraca altsınıfı pekçok takıma ayrılır. Bunların yal-tanesi morfolojik özellikleri sayısal önemleri veya ;ri açısından önem taşır.

Eşayaklılar’dan denen bu takımda yer alan 7 000 tü-;lliği sert kabuksuz ve yassı gövdeleridir. Göğüs böl-ın ilk uzantı çifti «çene bacakları»nı oluşturacak şe-miştir. Çeşitli derinliklerdeki tadısular, denizler ve da yaşama uyum sağlamış olan eşayaklılarm büyük ağımsız bir yaşam sürer. Su ortamıyla bütün ilişkile-îk kabuklu türünü oluşturan tespihböceklerinde ha-ı solunuma uyum sonucu akciğer işlevi gören dallan-uları gelişmiştir. Üreme çevriminin de su dışında ger-canlılar, düzlüklerden dağlara kadar dünyanın her imiş durumdadır. Bağımsız bir yaşam süren eşayak-şenellikle 3 cm’yi aşmaz. Bunun tek istisnası deniz ışayan ve 30 cm uzunluğunda dev bir tespihböceği \e olan Bathynomus giganteus’dm. Yaşamlarını asalak :en eşayaklılar da bağımsız türlere benzerlik gösterir, lan uçlarında çengeller bulunan uzantılarıyla ayırt ıgeller onların konaklarına tutunmalarını sağlar, da. Sert bir kabuğun bulunmayışı ve vücut bölüt-ndan, yapısal olarak bağımsız yaşayan eşayaklılara ı canlılarda vücut yanlamasına olarak yassılaşmıştır, a. Onayaklılar da denen bu takımda karides, ısta-ı ve yengeç gibi insanlar tarafından besin olarak tü-ın dışında, bütün su ortamlarında yaygın olarak ya-ık 12 000 tür yer alır. Onayaklılar takımı kabuklular evrimleşmiş canlıları içerir. Yapısal olarak çeşitlilik canlılarda bazı ortak özellikler bulunur: baş ve göv-ın bölütlerde yedi veya sekiz tanesi birleşerek başlı-rilen bölümü meydana getirir. Bu bölüm bir kabuk-ıjr. Göğüsten çıkan ilk üç uzantı çifti çene işlevi kaide özelleşirken, diğer çiftler hareket işlevine sahip-arla sonlanır. Eklemli bir yapıda olan karın bölgesin-caklara «pleopot» adı verilir. Genellikle bunların ilk derde çiftleşme organı olarak işlev görmektedir, teneğine sahip bütün onayaklılarda, diğer bir deyişle, uzamış olan karın bölgesi kabuktan daha büyük-dallanma gösteren vücut uzantıları yüzme işlevine r ve palet şeklinde genişleyen son çift, kuyruk böl-îon» ile birleşerek yelpaze görünümünde bir yapı tirir. Bu yapı suyu iterek hayvanın öne doğru hare-aştırır.

erişkin dönemde yüzme yeteneğini kaybeden ve iime yeteneğine sahip olan yürüyücü onayaklılar ç gruba ayrılır: macrura (uzun kuyruklular), anomura yruklular) ve brachyura (kısa kuyruklular). Macrura lümde incelenir: ilk üç bacak çifti kıskaçlarla sonla-(ıstakozlar, ve tatlısu ıstakozları) ve kıskaçtan yok-ılinura (makassızıstakozlar). Brachyura bölüğünde (zellikle erkeklerin karın bölümü kısa ve başlıgöğsün
altına kıvrılmış durumdadır. Başlıgöğüs bölümüyse genellikle oldukça geniş bir kabukla korunur. Bu grupta deniz kıyılarından 4 000 metrelik derinliklere kadar bütün denizlerde yaygın olarak bulunan çok çeşitli organizmalar yer alır. Carcinus maenas (yeşil yengeç) ve Cancer pagurus (kabuklukeşiş) gibi bazı türler Batı Avrupa denizlerinde yaygın olarak bulunur. Dikenli bir kabuğa sahip olan «deniz örümceği» (Maja scjuinado) ve günümüzde yaşayan en iri eklembacaklı sıfatını taşıyan örümcek yengeci (Mac-rocheira kaempfert) bu takım içinde yer alır. Macrocheira cinsinden bu dev hayvanların kıskaçları arasındaki açıklık 4 metreyi, gövdelerinin yarıçapı ise 50 cm’yi bulur. Bunların dışında kalan bütün onayaklılar anomera grubuna dahildir. Bu grupta yer alan pagurus veya kabuklukeşiş denen onayaklılar yaşamlarının tamamını karındanbacaklıların kabuklarında geçirir.

Cirripedia

Sülükayaklılar da denen bu kabukluların eklembacaklılar şubesi içinde çok özel bir yeri vardır. Asalak türler dışında bütün eklembacaklılar yaşadıkları ortamda serbestçe hareket ettikleri halde sülükayaklılar kısa bir larva döneminden sonra sabit bir desteğe yapışarak, yaşamlarının geri kalan bölümünü buraya bağlı olarak geçirirler. İçlerinden bir kısmı asalaklığa uyum göstermiş ve eklembacaklılara özgü niteliklerin ancak pek azını koruyabilmiştir.

Asalak türler dışında kalan sülükayaklılarda (yaklaşık 1 000 tür) iki morfolojik tür ayırt edilir: balanomorpha ve leyadomorpha. Birinci gruba adını veren «balanus»lar deniz kıyılarında sık rastlanan canlılardır. Bu canlılar birbirlerine yapışarak geniş kayalık yüzeyleri örterler. Dış görünüşleri kabuklulardan çok farklı olan bu canlılar, larvaları ve yaşam biçimleri ortaya çıkarılıncaya kadar yumuşakçalara dahil edilmiştir. Bu grubun üyeleri, kireç tabakalarının birbirine yapışmasıyla oluşan kesik koni biçimli bir kabuğun içinde yaşar. «Çeper» adı verilen bu kabuk hareketli parçalarla kapanır. Bu parçaların çenetlere benzer şekilde açılmasıyla altı çift sülükayak dışarı çıkar. Göğüs bölgesinden çıkan ve ritmik hareketler yapan bu uzantılar sayesinde, planktona dahil küçük organizmalar yakalanarak ağza götürülür. Batı Avrupa’da yaşayan balanusların boyu birkaç milimetreden 2 cm’ye kadar değişirken, Şili’de 20 cm’ye kadar ulaşabilir. Balanomorpha grubundaki diğer türler, balına ve kaplumbağa gibi deniz hayvanlarının derilerine tutunarak yaşamlarını sürdürür.

Lepadomorphe grubundakiler, kauçuk görünümünde uzun bir sap aracılığıyla sert yüzeylere tutunur. Bu gruba dahil olan canlıların kabuğu, meşe palamudu şeklinde bir «ka/?itulum»dar\ ibarettir. Bunlarda kireç tabakası balanuslara göre daha az mineral birikimiyle oluşmakla beraber, aynı şekilde açılarak uzun sülü-kayaklarm dışarı çıkmasına olanak verir. Batı Avrupa kıyılarında bu gruba dahil iki tür çok yaygın olarak bulunur «Pollicipes» ve «Lepas». Pollicipes cinsinde yer alan türler kıyılarda dalgaların dövdüğü kayalıklara tutunur. Lepaslar ise sapları aracılığıyla tahta parçalarına, şamandıralara veya şişe gibi suda yüzen cisimlere tutunurlar. Bunlarda boy 50 cm’ye ulaşabilir. Eskiden Batı Avrupa’da halk arasında yaygın bir inanışa göre, oval şekli ve tüylerle kaplı sorguçları nedeniye, bu garip yaratıkların yabani ördek yumurtaları olduğu sanılırdı.

Sülükayaklıların pek çok türü asalak olarak yaşamını sürdürür. Organların ve üreme bezlerinin bir veya birden çok sayıda kese içinde toplandığı Rkizocepkata takımının bütün üyeleri asalaklığa mükemmel bir uyum gösterir. Sindirim borusundan yoksun olan bu hayvanlar, emici uzantılarını konağın gövdesine sokup bacakların ucuna kadar ilerleterek besleyici maddeleri emerler. Bu hayvanlar daha çok onayaklıların asalağıdır. Yeşil yengeçlerde sık rastlanan Sacculina cinsi, bu özelliği nedeniyle kolaylıkla incelenebilmiştir. Yengecin gövdesinin altına tutunan ve karın bölgesini yukarı kaldıran bu asalak sarımtırak renkli etli bir kese şeklindedir. Gelişme şekli çok ilginçtir: kuluçka dönemlerini kesenin içinde geçiren yumurtalardan çıkan nauplius tipi larvalar serbest kalarak planktona katılır. Larvalar bir dizi değişim geçirdikten sonra bir yengece yapışır. Larva yapıştığı noktada içi boş bir iğneye benzeyen bir boru oluşturur ve buradan, özelleşmemiş bir hücre kitlesi halinde konağın vücuduna akar. Asalak, yukarıda tanımlanan kese şeklini almadan önce yirmi ay kadar vücut içinde kalır. Yengeçler asalağın varlığında yaşamım sürdürebilir, ancak bu durum bazı zararlara yol açar. Metabolizma hasara uğradığı için büyüme yavaşlar, üreme bezleri gelişemez ve erkeklerde dişi cinsiyet özellikleri ortaya çıkar; bunun sonucunda hayvan, karın bölgesinin genişlemesi ve karından çıkan bacaklar gibi, normalde erkeklerde görülmeyen özellikler kazanır. □
53
Tespihböceği kara hayatına uyum sağlamış olan yegâne kabuklu türüdür.
Ostracoda takımında 3 mm’den küçük ve tamamen bir kabuk içinde yaşayan organizmalar yer alır. Bu organizmalann hareketleri, V biçimindeki duyarga yangından dışan uzanan duyargalar aracılığıyla gerçekleştirilir.
Sacculina cinsi bir asalak taşıyan yengeç. Konağın göğüs ve kann bölgelerinin smınna yapışan bu asalağın erişkin şekli, sanmsı beyaz renkli bir kese biçimindedir.
AYRICA BAKINIZ

– IB.AHSU böcekler

– IB.ANsu yenilenme

– ib.ansli yumuşakçalar
….. ■ *!’ “^(|

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*