Ölümü hatırlamak, ölüden ibret almak ve âhire- ti düşünmek için kabirleri ziyâret etmek sünnettir. Bir gün kendisinin de aynı hallere düşeceğini hatırına getirir. Kimseye kötülük düşünmez. İyi bir Müslüman olarak yaşamaya çalışır. Hanefî mezhebinde, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri kabirleri ziyaret etmek sünnettir. Şafiî mezhebinde ise, perşembe günü ikindiden cumartesi günü güneş doğuncaya kadar ziyâret etmek sünnettir. Ziyaret edenin, ölü için Kur’ân-ı kerîm okuması, ona duâ etmesi gerekir. Bunların ölüye faydası çok olur. Kabristana girince, “Es-selamü aleyküm ya Ehle dari’l-kavmi’l-mü’minînl İnnâ inşâallahü an karîbin biküm lâhikun” demek sünnettir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: “Bir mü’minin kabrini ziyaret ederken, Allahümme innî es’elüke bi- hurmeti Muhammed aleyhisselam en lâ tüazzibe haze’l-meyyit denirse, o ölünün azâbı kıyamete kadar kaldırılır.” Evliyayı ziyaret için uzak yere gitmek ve kabirlerini, bereketlenmek, yâni istifâde etmek niyetiyle ziyâret etmek müstehaptır. Resülullah’ın mübarek kabrini ziyâret etmek, ibâdetlerin en kıymetlilerin- dendir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: “Kabrimi ziyaret edene şefâatim vâcip olur.””Kabirleri ziyâret etmenizi yasak etmiştim, bundan sonra ziyâret edin; zîrâ size âhireti hatırlatır” hadîs-i şerîfi, kadınların da kabir ziyâret edebileceğini göstermektedir. Kadınların, kapalı olarak, fitneye sebep olmadan, ara-sıra kabir ziyâretleri caizdir. Sünnete uygun ziyâret yapmak için abdest alınır. İki rekât namaz kılınıp, sevabı meyyitin ruhuna gönderilir. Kabristana gelince, yer müsait ise, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karşı oturarak selâm verilir. Ayak tarafında, ayakta durmak efdaldir. Ziyaret ederken, kabir etrafında tavaf etmek, kabri öpmek caiz değildir. Kabre el, yüz sürülmez, öpülmez, mum yakılmaz, çaput bağlanmaz. Kabrin başında, üç veya onbir İhlas (Kulhüval- lahü) ve bir Fatiha okunur. Bilenlerin ayrıca, Bakara suresinin başını ve sonunu, Yasîn-i şerif sûresini, Mülk (Tebâreke), Tekâsür sûrelerini veya bildiği sûreleri okumaları iyi olur. Sonra bunlar meyyite hediye edilir. Ne kadar çok kimseye hediye edilirse o kadar iyi olur. Çok kişiye hediye edildiği için sevapta azalma olmaz. Sonra, “Allahüm- me Rabbe’l-ecsâdi’l-bâliyeh, ve’l-ızâmi’n-nahire- ti’lletî harecet mine’d-dünyâ ve hiye bike mü’mi- netün, edhıl aleyhâ revhan min indike ve selâmen minnî” duâsı okunur. Daha sonra, kabirdeki Allah dostuna tevessül yani vesîle edilerek, kendisi veya yakınları için Allahü tealaya dua edilir, istekte bulunulur.
Tevessül: Allahü teâlânın sevdiklerini araya koyarak; onların hatırı, hürmeti için, diyerek duâ etmek demektir. Buna istigâse, yâni yardım istemek de denir. Tevessülün lügat mânâsı; bir şeyi, bir maksadın hâsıl olması için vesîle, sebep yapmaktır. Enbiya ve Evliya yaratıcı değildir. Allahü teâlâ, istenilen şeyi onların hürmetine yaratır. Yani onlar vesiledir, sebeptir. Cenâb-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı halde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kılmıştır. Mesela Âdem aley- hisselamı ana babasız yaratmış, fakat çamuru vesile kılmıştır. Bütün çocukları yaratan da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların yaratılması için, ana babayı vesîle kümıştır. Onun adeti böyledir. Tevessül, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şeriflerde bildirilmiş; Peygamberler, evliya ve din büyükleri tevessül yapmışlardır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, O’na vesîle arayın” (Mâide sûresi: 35) buyrulmaktadır. Ömer bin Hattâb’ın (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Âdem (aleyhisselâm) zelleyi îtirâf edince; “Yâ Rabbî! Muhammed’in (aleyhisselâm) hakkı için beni bağışla” dedi. Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Sen Muhammed aleyhisselâmı nereden biliyorsun? Ben henüz O’nu yaratmadım” buyurdu. Bunun üzerine Âdem aleyhisselâm; “Şuradan biliyorum ki, sen beni yed-i kudretinle yaratıp bana rûh üflediğin zaman, başımı kaldırıp Arş üzerinde “Lâ ilahe illallah Muhamme- dün Resûlullah” yazılmış olduğunu gördüm. Bildim ki, sen, hiç kimsenin ismini, şerefli isminin yanına getirmezsin. Ancak en sevdiğin kulunun ismini getirirsin” dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Doğru söyledin. O, bana halkın en sevgilisidir. Mâdeni ki O’nun hürmetine benden mağfiret istedin, gerçek olarak ben de seni affettim. Eğer Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu.” Peygamber efendimiz duâ ederken “Allahümme innî es’elüke bihakkıssâilîne aleyke”, yâni “Yâ Rabbî! Senden isteyip de verdiğin kimselerin hatırı için senden istiyorum” der, böyle duâ ediniz buyururdu. Osman bin H anîf şöyle rivâyet etti: Bir âmâ Resûlullah efendimize gelerek; “Yâ Nebiyyallah! Gözümü kaybettim. Bana duâ et” dedi. O zaman Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem o şahsa; Abdest al, iki rekat namaz kıl, sonra; Allahümme innî es’elüke ve etevec- cehü ileyke bi-nebiyyike Muhammedin nebiyyirrah- meti yâ Muhammed! İnnî eteşeffeu bike fî reddi ba- sarî Allahümme, de” buyurdu. Yâni: “Yâ Rabbî! Senden istiyorum. Senin âlemlere rahmet olan Peygamberin Muhammed aleyhisselâmı vesîle kılarak sana yalvarıyorum. Yâ Muhammed! Gözlerimin görmesi için Rabbime seni vesîle ediyorum” O şahıs buyrulanı yaptı. Allahü teâlâ, ona gözünün görmesini tekrar ihsân etti. Ömer bin Hattâb radıyallahü anh, kıtlık olduğu zaman Resûlullah efendimizin amcası Hazreti Abbâs ile tevessül etti. Yâni onu vesîle ederek Allahü teâlâdan yağmur istedi: “Yâ Rabbî! Kıtlık olduğu zaman, Resûlullah efendimizle sana tevessül ederdik. Sen bize yağmur verirdin. Şimdi sana, Resûlullah efendimizin amcasıyla tevessül ediyoruz. Bize yağmur ihsân et” diye duâ edince, Allahü teâlâ onlara yağmur verdi. Bu hâdiseyi, Buhârî, Enes bin Mâlik’ten bildirmiştir.
Tevessül, kabir âleminde bulunanlarla da olur: A’meş şöyle rivâyet etti: Hazreti Ömer zamanında kıtlık oldu. Eshâb-ı kiramdan biri, Resûlullah’ın kabr-i şerifine gitti ve; “Yâ Resûlallah! Ümmetin için Allahü te- âlâdan yağmur iste! Yoksa onlar helâk olacaklar” dedi. Bunun üzerine Resûl-i ekrem, rüyasında o Sahâbîye; ” Ömer’e git, selâmımı söyle. Ona yağmur yağacağını haber ver” buyurdu. O Sahâbî gördüğü rüyayı Hazreti Ömer’e haber verdi. Hazreti Ömer ağlayarak; “Yâ Rab- bî! Âciz olduklarım hâriç, elimden gelen her şeyi yaptım!” dedi. Bu şekilde başka sâlih Müslümanlarla, tevessül edilebilir. Yüzyıllardır doğru yolda olan Müslümanlar Allah’ın sevgili kullarını vesîle ederek duâ etmişler böylece arzu ve isteklerine kavuşmuşlar, sıkıntılardan kurtulmuşlardır. Duânın kabul olması haram lokma yememeye bağlıdır. Bu ise ancak Cenâb-ı Hakk’ın sevdiklerinde mümkündür. Ölü olsun diri olsun Allahü teâlânın sevgilileri araya konarak yapılan duâ onların bereketiyle ve hatırlan için kabul olmaktadır. Daha önce yapılmış olan sâlih (iyi) amellerle de tevessül yapılır. “Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, “Ey Allah’ın kullan bana yardım edin!” desin; çünkü Allahü teâlânın, sizin göremediğiniz kullan vardır.” İbn-i Kemalpaşazâde’nin Hadîs-i Erbaîn’deki “Bir işinizde, sıkışıp bunalınca, kabirdekilerden yardım isteyin” ve Deylemî’nin bildirdiği; ” Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı” hadîs-i şerifleri de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir.