Türkiye’de İkinci Meşrutiyet’ten (1908) sonra büyük bir kısmı fransız kültürünün etkisinde kalan türk aydınları, kadının toplum hayatındaki gerçek yerini alması gerektiğini savundular. Ancak bu konuda önemli bir harekete girişilemedi. Bu devirde erkeklerin birden çok kadınla evlenmesini din ve kanun yasaklamadığı halde genellikle büyük şehirlerde aydın çevreler tek evlilikle yetiniyor, çok evlilik hoş karşılanmıyordu. Fakat boşanma hakkı hâlâ tek yönlü olarak erkeğe aitti. Genç kızlara ilk öğretim yolu Meşrutiyet’ten önce (1870) açılmıştı. 1908’den itibaren orta öğretim yapabilmeleri de sağlandı. Bunu kızların önce ayrı olarak (1915), sonra erkeklerle birlikte (1920) dârülfünun’a (üniversiteye) girebilmeleri takip etti. Fatma Aliye Hanım (1862-1936) ilk kadınlar derneğini (Muhâdenet-i Nisvan [1896]) kurdu. Birinci Dünya savaşında kadınlar devlet dairelerine memur olarak alınmağa başlandı. Aynı tarihlerde türk kadınları dispanserlerde gönüllü hemşirelik yaptı. Gaziler için, Hilâliahmer (Kızılay) ve Donanma cemiyeti adına açılan yardım kampanyalarına katıldılar. Cumhuriyetten sonra birden çok kadınla evlenmek yasaklandı. Medenî kanun kadına da boşanma hakkı tanıdı (1926). Türk kadınına belediye meclislerine (1930) ve Millet meclisine (1935) girebilme imkânı sağladı. Bk. kadin hakları. — Fizyol. Feminizm’de erkeği kadına az çok benzeten biçim değişiklikleri, özellikle ikinci derecedeki cinsî özelliklerle ilgilidir: göğüs ve kalçaların gelişmesi, sakal yokluğu, derinin inceliği v.b. Feminizm, ruhî bakımdan yalnız homoseksüellik eğilimi değil aynı zamanda kadın zevk, meslek ve işlerine yatkınlık da doğurur. Bu durum, erbezi iç salgılarının yokluğuna veya azlığına bağlanır; nitekim erkek üretim organlarının köçelmesi feminizmde hemen hemen değişmez bir kuraldır.
KADIN HAKLARI
16
Tem