kanun-ı muvakka

kanun-ı muvakka

Rusya’ya karşı sürdürülen savaşı bahane eden II. Abdülhamid, Meclis-i Umumi’yi tatil etti ve bir daha toplantıya çağırmadı. Bundan sonra 1908’e değin Kanun-ı Esasi hukuken yürürlükte kalmakla birlikte, uygulamadan düştü.

1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi Kanun-ı Esasi’nin yeniden yürürlüğe konmasıyla sonuçlandı. 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmanın bastırılmasından sonra bu metinde büyük değişiklikler yapıldı (22 Ağustos 1909); 21 madde değiştirildi ve üç yeni madde eklendi. Böylece gerçekten meşruti ve parlamenter bir sistem oluşturuldu. Padişah anayasaya bağlılık yükümlülüğü altına girdi; hükümet ona değil meclise karşı sorumlu kılındı. Hükümet ve Heyet-i Mebusan bağımsız kişilik kazandı, yasama ve yürütme ilişkileri dengeli duruma getirildi, kuvvetler ayrılığı ilkesi benimsendi, padişahın mutlak veto yetkisi kaldırıldı. Ayrıca dernek kurma, toplanma vb özgürlükleri tanındı, 113. madde kaldırıldı.

II. Meşrutiyet’in çalkantılı siyasal süreçlerinde başka değişikliklere de uğrayan Ka-nun-ı Esasi, özellikle I. Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra fiilen tek parti durumuna gelen İttihat ve Terakki’nin yönetimi süresince uygulanmadı. Ama Kurtuluş Savaşı döneminde, hatta 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun çıkarılmasından sonra bile Kanun-ı Esasi’nin yeni anayasaya aykırı düşmeyen hükümlerinin yürürlükte kalacağı düşüncesi benimsendi. 1924 tarihli Teşki-lat-ı Esasiye Kanunu 1921 Anayasası’yla birükte Kanun-ı Esasi’yi de kesin olarak yürürlükten kaldırdı (m. 104).

kanun-ı muvakkat, 1876 tarihli Kanun-ı Esasi’ye göre, meclisin tatili sırasında, ivedi ve olağanüstü durumlarda, sonradan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Âyan’ın onayına sunulmak üzere Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) tarafından alınan kararlar. Kanun hükmünde olan bu kararlar meclisin sonradan onaylaması koşuluyla yürürlüğe girerdi; meclisin onaylamadığı kararlar yürürlükten kalkardı. Kanun-ı muvakkat örnekleri arasında günümüzde hâlâ yürürlükte olan 4 Şubat 1913 tarihli Memurin Muhakematı Hakkında Kanun ile 13 Mart 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu sayılabilir.

kânunıevvel, bİrinci kânun olarak da bilinir, Rumi ve Miladi takvimlerde eskiden aralık ayına verilen ad.

Süryani takvimindeki kanunkjem’in ve Roma takviminde 10. ay olan December’in karşılığıydı. Mart ayını birinci ay kabul eden Rumi takvimdeki kânunıevvel de 10. aydı. Rumi takvim ile Efrenci takvim (Miladi takvim) arasında 13 gün fark olduğu için iki takvimin kânunıevvel ayları, kânunıev-vel-i Rumi ve kânunıevvel-i Efrenci diye ayrılırdı. Türkiye’de 1 Ocak 1926’da Miladi takvim kullanılmaya başlayınca, kânunıev-vel yılın son ayı sayıldı ve 31 gün olması kabul edildi. 1940’a doğru takvimlerde kâ-numevvel yerine ilkkânun kullanılmaya başladı. 10 Ocak 1945’te kabul edilen 4696 sayılı yasayla da adı aralık olarak değiştirildi.

kânunısani, İkinci kânun olarak da bilinir, Rumi ve Miladi takvimlerde eskiden ocak ayma verilen ad.

Süryani takvimindeki kanunhoroyo’nun ve Roma takviminde 11. ay olan Januarius’un karşılığıydı. Mart ayını birinci ay kabul eden Rumi takvimdeki kânunısani de 11. aydı.
Rumi takvim ile Efrenci takvim (Miladi takvim) arasında 13 gün fark olduğu için iki takvimin kânunısani ayları, kânunısani-ı Rumi, kânunısani-i Efrenci diye ayrılırdı. Türkiye’de 1 Ocak 1926’da Miladi takvim kullanılmaya başlayınca, kânunısani yılın ilk ayı sayıldı ve 31 gün olması kabul edildi. 1940’a doğru takvimlerde kânunısani yerine son kânun terimi kullanılmaya başladı. 10 Ocak 1945’te kabul edilen 4696 sayılı yasayla da adı ocak olarak değiştirildi.

kanuni müşavir, hakkında kısıtlama (hacir) kararı alınabilmesi için aranan koşullar bulunmayan, ama kendi çıkan gereği hukuki eylem ehliyetinden kısmen yoksun kılınmasında yarar bulunan ergin kişiye, belirli işlemlerinde yardımcı olmak ya da ona ait malları yönetmek üzere mahkemece seçilip görevlendirilen kişi.

Türk hukukunda kayyımlığın bir türü olarak düzenlenen kanuni müşavirlik kurumu-nun amacı, kişiyi, mal varlığıyla ilgili zararlı ve tehlikeli işlemlerden hem kendisine, hem de üçüncü kişilere karşı korumaktır. İkisi Türk Medeni Kanunu’nda öngörülen, biri de öğreti ve içtihatta kabul edilen üç tür kanuni müşavirlik vardır. Oy hakkı tanınan kanuni müşavir belli işlemlerin yapılmasında izin ya da onayına başvurulmak üzere atanır. Bu işlemler dava, savunma ve sulh, taşınmazların alımı, satımı, rehni ve bunlar üzerinde başka bir ayni hak kurulması, kıymetli evrak alımı, satımı ve rehni, olağan sınırlar dışında kalan yapı işleri, ödünç verme ve alma, anaparayı çekme, bağışlama, kambiyo taahhüdü altına girme ve kefil olmadır. Malları yönetme hakkı tanınan kanuni müşavir, ilgili kişiye ait malların yönetimi için gerekli işlemleri yapmakla görevlendirilir ve bu işlemleri yaparken kanuni temsilci olarak hareket eder. Karma (tam) kanuni müşavirin hem oy, hem de yönetim hakkı vardır. Kanuni müşavirlik, atamayı gerektiren nedenlerin ortadan kalkması üzerine ilgili mahkemenin vereceği kararla sona erer.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*