KAROLENJ YENİLİĞİ
Batı’da, Kutsal Roma Germen İmpa:;: -marî uygulamaları değiştirmedi; Mercvi’ krallıklarında, VI.-VIII. yy’lar arasır.es : -yapılar, erken Hıristiyanlık sanatına cîi. taşra bölgelerinin Hıristiyanlaşmasıyla ;;’ paralel olarak gelişti. Galya’da, doğuya r; ri, ayin eşyalarının saklandığı iki sa.” • tek sahınlı bir kırsal kilise tipi ortay; : Charlemagne (Büyük Kari) döneminde r, ması, Doğu Roma İmparatorluğu nur; gılandı; kiliselerin biçimlenmesinde. ita. ; yasının erken Hıristiyanlık dönemi crr; ■ .:
Saray mimarîsi. 805’te kutsanan Aa;’: ğu kez Karolenj mimarlığını simgela . -Charlemagne’ın sarayının özel tapınag. : dönemi uygulamalarından, özellikle cî -le’den esinlenmiştir. Çokgen planı ve yapı, hükümdan yüceltmek üzere £•:’ mermer sütunları ve sütun başlıklarıyla .: rabe halindeki anıtlarından getirilnKşrr çekici yapı, Karolenj sanatını gerçek ; Charlemagne’m danışmam Piskopos Tl”. olan Germigny-des-Pres Kilisesi için is :
Mimarî değişimler. Karolenj sanaı. ve büyük manastır kiliselerinin yemcsr yer verdi. Charlemagne’ın imparatorlu.-düs modeline göre yeniden oluşturma lsî mel dönüşüme uğramasına yol açtı. X’armalarıyla, Roma’dan, batıya dönük Sar. alındı. Oysa, V. yy’dan beri, Galya yönlendirilmekteydi. IX. yy başında, r. tünleştirme isteğiyle, Köln Katedrali vs gibi, karşılıklı iki apsidi bulunan yapı dünyasında bu formül XIII. yy’a ka da (1017’de açılan Hildesheim St. Mic Worms Katedrali’nin 1220’ye doğru 5 Kudüs’ten taklit edilen de, kutsal yerle tek bir yapıda yan yana bir araya getml ya doğru, Kutsal Kabir’in rotondası. meydana geldiği Golgota’nın atriumu tamamlanan ve bu tipin en eski örneği Riquier Manastır Kilisesi’nde, üstteki ş eden üç kuleli bir batı kütlesi, Kutsal sahmn önünde yer almakta, ana suna! bulunmaktadır. Yaygınlaşan bu yapı : vey-am-Weser Manastır Kilisesi’nde ) men korunmuştur. Germen roman sar bu düzenleme (Speyer Katedrali, 103C da, Fransa’da denenmiş kimi formülle urgogne’da yapılan narteksler ve Ber kuleleri. Gotik dönemde en gelişmiş cephe, belki de bu düzenlemenin uza
Nihayet, IX. yy’ın ikinci yansında, selerinin başucu bölümünde, yapı bü kriptalar geliştirildi. Bir dolaşım koric şatmakta ve doğuya bakan kapellalar En iyi korunmuş örnek Bourgogne’d main Katedrali’nde (850’ye doğru) bu tırılmasını sağlayan bu çözüm, rom; kapellalı deambulatoryumuna kayna
ROMAN SANATI DÖI
Roman sanatı dönemi, mimarî ya: li dönemlerden biridir. Kimi tarikatla resinde», sonra Citeaux rahipleri tari leri ve Haçlı Seferleri nedeniyle halk sı, mimarî üretimi canlandı. Ayrıca, belli başlı merkezlerden yayılan pek mektedir.
Planlar. Aachen Saray Kapellası’
KİLİSELER VE KATEDRALLER
kezî planlı örnek bir yana bırakılırsa, ço-;in, cemaati karşılamaya uygun olan bazi-çeşitlemesiyle tekrarlanmıştır. Yenilikler, royerlerinde dikkati çekmektedir, alardan biri olan ve «benedikten» diye anı-îşişlerin sunak sayısını artırma gereğinden jlanda, ana apsit ve çaprazsahma birleşen /an sahmlar eksenine ikincil apsitler eklen-C3teaux keşişleri, benzer bir sistemi benim-ve biçimdeki absidiyoller çaprazsahm borucu bölümleri en gelişmiş düzeylerine XI. e ulaşmış, bu yapılarda apsitler çevresinde, ığu gibi ışınsal kapellalı deambulatoryumlar tyıda absidiyol yapılmasına olanak veren bu ıcıların ana ayin sırasında düzeni bozmadan ikincil sunaklara rahatça ulaşmasını sağla-le, yapımına 1007’ye doğru başlanan Saint-ca 1050’ye doğru Sainte-Foy, Toulouse’da iernin; 1075-1128 arasında inşa edilen Santi-. Fransa’daki büyük manastır kiliselerinde de deambulatoryumun kullanılması, gotik ka-haline gelecektir.
ı anıtsal olmaya başlamıştır; Normandiya gi-yan sahmlarm ucuna eklenen iki yüksek kullanmaktadır. En dikkat çekici örnek, yapımı-‘illiam’m çabalarıyla başlanan, Caen’deki Satır Kilisesi’dir. Normandiya’daki bu yapılar pheye esin kaynağı olmuştur, ti örtüsü için taşın seçilmiş olması, iç mekânı calici yapılar inşa etme isteğine bağlıdır; XII. ayanlık döneminin ahşap çatı geleneğini sür-îdeyse İtalya olmuştur. Başka yerlerde, ana sa-:>z örtüsünün tercih edilmesi, yapımcıları, bi-ve yapı tarzını yenilemeye zorlamıştır. Za-ştirmeler kagir bölümlerin hafifletilmesine ve ;irmesine olanak vermiştir. XI. yy’ın klasik to-tonozdur. Yarım silindirden oluşan bu tonoz, uvarlarına oturmakta ve tonuzun doğurduğu .atımların beşik tonozlarıyla karşılanmaktadır, yıflatmamak için ana şahın genellikle karanlık ,-ıac kiliselerinde benimsenmiş bir çözümdür ve ahmlardan ve bunların üstündeki tribünlerden ny’deki büyük manastır kilisesinde bu sistem, nmıyla daha da mükemmelleştirilmiştir. igord gibi, kimi bölgeler çok kubbeli Bizans kilerken, daha önce yan sahmlarda kullanılmakta zların ana sahmlara uyarlanmasına çalışılmıştır, n iki çapraz ayrıt boyunca kesiştirilmesiyle olu-
şan ve her açıklığın köşelerine dayanan bu çapraz tonozlar, ana şahma bakan pencerelerin rahatça açılmasını sağlamıştır. Bour-gogne’da (Vezelay) ve Ren Vadisi’nde (Speyer Katedrali) kullanılan bu formül, ayrıtlar boyunca taş kaburgaların eklenmesiyle, özellikle, Anglo-Norman krallıkta daha da geliştirilmiştir (Dur-ham Katedrali, XII. yy başı). Sivri kemerle birleştirilen çapraz tonoz, gotik örtüler için özellikle tercih edilmiştir.
Bezeme. Tanrı’nm evi olan kilise, içerdiği resimlerle de değişmez bir dogmayı ortaya koymalıdır. I. binyıl boyunca geliştirilen ikonografik programlar, roman dönemde tam dengeye kavuşmuş ve izleyen yüzyıllarda bunlar yalnızca geliştirilmiş veya değiştirilmiştir. Ne var ki, pek çok yerde yazıldığı gibi, ikonografik programları, cahil kitleleri eğitme aracı olarak görmek aşırı bir yorumdur: resimler olsa olsa rahipler sınıfının sözlü eğitimini pekiştirmiştir. Girişten itibaren, Hıristiyanı Hâkim Isa karşılamakta ve onu İyi ile Kötü arasında seçim yapmaya davet ederek, bunun Öbür Dünya’daki sonuçlarım göstermektedir (Conqu-es’ta Sainte-Foy’un veya Autun’de Sainte-Lazare’ın timpanu-mu). Ana şahın genellikle Eski veya Yeni Ahit’ten alınmış öykülü sahnelerle süslüdür. Apsitte, bir taht üzerinde Hz. İsa ve çevresinde kilise büyükleri yer alır. Kimi zaman da, Tanrı’nm insan olarak ortaya çıkmasını gösteren Doğum ve Çocukluk sahneleri, Hz. İsa tasvirini kuşatmaktadır. Kriptada da, kutsal kalıntıları saklanan azizlerin yaşamı veya şehit düşmeleriyle ilgili öyküler yer alabilir. Poitou’da Saint-Savin-sur-Gartempe Manastır Kilisesi, böylesi bir programın en iyi korunmuş örneğidir.
YENİ GOTİK MEKÂN
Gotik mimarlık, başlangıçta, XII. yy’ın ikinci çeyreğinde, roman mimarînin olgunlaşmış bir türevi olarak ortaya çıktı. Teknik gelişmeler, özellikle de, sivri kemerli çapraz tonoz, ışık üzerine kurulu yeni bir estetiğin yerleşmesine olanak verdi. Önceki dönemden farklı olarak, sanada uğraşmak artık keşişlerden çok, piskoposların ilgi alanına giriyordu. Bununla birlikte, dünya nimetlerinden uzak bir yaşamı seçmiş tarikatlar bile bu sanatın tüm Avrupa’ya yayılmasına katkıda bulunacaktı.
Yeni üslup, Benedikten manastır kiliselerinde ortaya çıkmış olsa da, şehir uygarlığının gelişmesiyle birlikte, katedrallerde serpilip gelişmiştir. XII. yy’ın ikinci yarısı boyunca, daha hafif olan sivri kemerli çapraz tonoz kullanımı, daha ince uzun sahmlar yapılmasına olanak vermiştir. Ama oranlar hiç değişmemiştir: tribünler, ana şahın tonozlarından gelen yükü karşılamak üzere, yan sa-hınlar üstüne yerleştirilmiştir, yüksek pencereler henüz küçüktür ve sağır duvar yüzeyleri önemini korumaktadır (XIII. yy sonunda ve XIV. yy’da uğradığı değişikliklerden önce, Paris Notre-Da-me Katedrali); çatı örtüsü altı dilimli tonoza oturmakta ve taşıyıcı ayaklarda genellikle büyük/küçük almaşması izlenmektedir.
XII. yy sonunda ve özellikle, XIII. yy’da yeni gotik üslup, ön-
Lozan Katedrali:
XIII. yy’da inşa edilen bu yapı, İsviçre gotik üslubunun şaheseridir ve Viollet-le-Duc tarafından restore edilmiştir.
Lincoln Katedrali: yapımına XIII. yy’da başlanan bu yapı, Ingiliz gotik üslubunun ilk kiliselerinden biridir. Başucu bölümü, yuvarlak bir apsit gibi sonlanmak yerine tümüyle camlı düz bir yüzeyden oluşmaktadır.
KİLİSELER VE KATEDRALLER
Pazzi Kapellası’nın kubbesi
(Santa Croce Kilisesi, Floransa).
Brunelleschi, «pietra serena» ayntlarla sınırlandınlmış küresel üçgenleri küçük pencerelerle aydınlatmıştır.
ce Normandiya’nın da dahil olduğu İngiltere Krallığı, Kıbrıs ve Haçlı Seferleri’ne bağlı olarak kutsal topraklar, ardından Almanya (Köln) ve Orta Avrupa (Çekoslovakya, Macaristan) olmak üzere, tüm Avrupa’ya yayılır. Villard de Honnecourt gibi Fransız mimarlar çalışmak için bu ülkelere davet edilir.
Ortaçağ sonunda mimarlık. Güney Avrupa’da kimi ülkeler, XII. yy’ın ikinci yarısından itibaren kendi teknik ve estetik çözümlerini üretmişlerdir. Tutucu olan İtalya nispeten bu hareketin dışında kalmış olsa da, Fransa’nın güneyi ve İspanya, özellikle de Katalonya, birbirlerinden tonozları taşıyan güçlü payandalarla ayrılan kare kapellalarla çevrelenmiş, tek bir geniş şahını tercih etmişlerdir (Gerona).
Kuzey Avrupa’da, Germen İmparatorlı şahından oluşan hal-kilise tipini geliştirir sek ayaklar hiç kesintiye uğramadan ton böylece, yan satımlardan gelen dolaylı ı; vermektedir. Ama en önemli değişiklikler baren, İngiltere’de ortaya çıkmıştır. Burad kayıtlar dolambaçlı hale getirilerek kimi; dığı için, üslup «alevli» diye nitelendirilir lar karmaşıklaşmış ve taşıyıcı yapıyı beli kemer, nervürlerden oluşan girift bir beze tır. Fransa’da, XV. yy’da ve XVI. yy başı heykellerde ve örtü sisteminde (daha ölçi norm haline gelecektir. Iber Yanmadası’ı meşine ve sömürgeleştirmenin başlaması nomik zenginlik, çok zengin bezemeli b kıp gelişmesine olanak vermiştir (İspany; Portekiz’de manuel sanatı).
«Dünyanın aynası» olarak katedral, şi, XII. yy sonundan itibaren görülen ikor güzel ifade etmektedir, inananlara doğru yan dünyanın yapay bir suretini vermesi evinin maddî bir röprodüksiyonu, bir Yeı ya çıkmaktadır. Bu nedenle, roman kilise gününde insanı bekleyen Yargı düşüncı merkezinde, İyi’nin Kötü’ye karşı verdiği virlerle birlikte yer alır. Bu bağlam içindi mış Hz. Meryem, ayrıcalıklı bir aracı ola zeme çoğu kez, Chartres’da veya Pari; li’nde olduğu gibi, Kutsal Kitap ’tan refer;
RÖNESANS’TAN AYDINLANMA ÇAĞI N/
Fransa ve Kuzey Avrupa, XVI. yy’a k kalırken, İtalya, Floransa çevresinde, IH bir geri dönüşle kendini gösteren yeni Bu arayış, bezemenin yenilenmesi ve n tekrarlanmasıyla sınırlı değildir. Teknikl yapı tasarımında mantıklı olmak isteye)
Rönesans’ın getirdiği yenilikler to’nun (XV. yy) başından itibaren, hür
Santo Spirito Kilisesi (Floransa). Yapımına 1436’da Brunelleschi’nin başladığı yapı, üç sahınlı Roma bazilika planına sahiptir. Kubbealtında kudas dolabı ve geride yan m kubbeyle örtülü koroyeri görülmektedir.
ini ortaya koyan katı matematik oranları-ye girişir. Bu yeniliğin başlıca ustası, Flo-’dir. Bu mimar, daha 1421’de, Floransa’da-isesi’ni kare bir modüle dayanan bir ilke tır. Kuramsal çalışmaların yanı sıra, önemde borçlu olduğumuz Brunelleschi, Floran-ı del Fiore Katedrali’nin kubbesini tasarla-bu kubbe kalıpsız olarak inşa edilmiştir
ık arayışı içinde, XVI. yy başına kadar mer-:dilmiştir. Hıristiyan tapınma düzenine çok ı bu tür planların en ilginç örneği Roma’daki .esi’dir. Papa II. Julıus’un sipariş ettiği kilise-da Bramante tarafından başlanmış, inşaatı :müştür. Ezici boyutlardaki bir merkezî kub-*u bu kilisenin planı Yunan haçı biçiminde-lık bir cemaati barındırmaya uygun olmayan nda, anıtsal bir kapıdan girilen üçlü bir sa-
;ı-Reform. Kuzey Avrupa’da Protestanlığın asları 1564 Trento Konsili’nde belirlenen Ka-iyan tapınaklarının yapı tarzında büyük bir ır.
un ilk uygulamaları, eski kiliselerin kültün yarlanmasmdan ibaret olmuştur. İngilte-ik Kilise’ye yakın kalan Anglikancılık, çok getirmemiştir. Buna karşılık, dinî törenleri [ayanan Lutherci veya Kalvenci reform da-kler getirmiş, her türlü bezeme neredeyse iştir. Almanya’da yan sahınlarda tribünler yy başından itibaren, Hollanda’da, yapılar dikkat çekici bir biçimde sadeleştiril-’da Zuidekerk’te Hendrick De Keyser’in ık yaptığı yapılarda koroyeri yoktur; ek-t bir ayak, büyük bir ahşap kürsüyü taşı-
rsine, sunağı, apsidin dibinde anıtsal bir bal-)ir sunakarkalığıyla daha gösterişli bir biçim-nma eğilimindedir. Sunakarkalığındaki iko-ı, Trento Konsili’nde yeniden tanımlandığı bir anlatımıdır.
o, klasikçilik ve yeniklasikçilik. Yeni ba-ıimarîsinin, özellikle de, 1568’de Roma’da, yapımına başlanan Gesü Kilisesi’nin taklit .ştır. Kapellalarla, daha ender olarak da dar denmiş, tek sahınlı bir plan benimsenmiş-çaprazsahm karesini anıtsal bir kubbe ört-ın ucunda, görkemli bir sunağı içeren geniş dır. İtalya ve Fransa’da ölçülü bir biçimde mat ve rokoko, XVII. ve XVIII. yy’lar bo-e Almanya’da, özellikle, Johann Balthasar rinde benzersiz bir bezeme yoğunluğuna
TsrbSİİ®;
SEÇMECİLİKTEN II. VATİKAN’IN TERCİHLERİNE
Önceki yüzyıllarda yeni üsluplar doğmuş ve gelişmişken, XIX. yy mimarları, geçmiş dönemlerin eserlerinden esinlenmiş veya Rönesans’tan, ya da klasik ve barok sanadardan alınmış biçim ve bezemeleri bir araya getirmişlerdir. Bununla birlikte, en önemli olay, Ortaçağ sanatının özellikle de, gotik mimarînin yeniden keşfedilmesidir. Bu dönemin yapılarına gösterilen ilgi ve yüzyıl ortasından başlayarak gerçekleştirilen onarımlar, Viollet-le-Duc gibi mimarları, üslup birliğine dayanan bir gotik kilise imajı oluşturmaya yöneltmiştir. Bunun sonucunda, gelişmiş, ama estetik açıdan son derece soğuk eserler gerçekleştirilmiştir. Bu neogotiğe neoroman veya 1876’da Abadie’nin hazırladığı planlara göre yapımına başlanan Paris’teki Sacre-Cceur Bazilikası gibi neobizans üslubunda eserler de eklenmiştir.
XIX. yy sonunda, özellikle, sömürgelerde (Antiller), geleneksel yapı ve bezemeleri yeniden ele alan birkaç metal mimarlık denemesi yapılmış olsa da, en radikal teknik dönüşüm, beton kullanımıyla ortaya çıkmıştır: 1923’te, Auguste Perret, Ra-incy’de Notre-Dame Kilisesi’nde; Le Corbusier de, 1950-1955’te, Ronchamp Kapellası’nda beton kullanmışlardır. Bu kapellada, karanlık bir beton, kabuk iç mekâna ışık sağlayan pencerelerin açıldığı duvarlara dayanmaktadır. Ne var ki, bu tekil bir uygulamadır ve II. Vatikan Konsili’nden (1962-1965) sonra hiçbir büyük eser gerçekleştirilmeyecektir. Bu konsil sırasında Katolik tapmağı, ibadet edenleri daha çok kaynaştıran yeni bir litürji temelinde yemden tanımlanmıştır. Sunak, Hıristiyan cemaatin merkezinde yer almakta ve ayin, cemaate karşı yapılmaktadır. Bu nedenle, neredeyse yalnızca merkezî plan tercih edilmiştir. Bu planı, Oscar Niemeyer daha 1960’ta, beton ve camdan bir taç olan Brasilia Katedrali’nde uygulamıştır.
XX. yy sonunda, Paris bölgesindeki fivry Katedrali özel izin ve yardımla inşa edilebilmiş; Fildişi Kıyısı’nda, Yamoussoukro’da, dönemin devlet başkan Houphouet-Boigny, Roma’daki San Piet-ro Bazilikası’mn tartışma götürür dev bir kopyasını, Notre-Da-me-de-la-Paix’yi yaptırmıştır. □
Brasilia Katedrali. Oscar Niemeyer’in 1960’ta Brezilya’da yaptığı bu katedral, camdan ve betondan bir taç şeklindedir.
Val-de-Grâce Kilisesi: ilk planlannı François Mansart’m çizdiği Paris’teki bu yapı, Fransa ‘da pek de kolay kabul görmeyen barok sanatın en iyi örneklerinden biridir.
AYRICA BAKINIZ
– EÂ12 barok
– KfflH Bizans imparatorluğu
► lıı.«ısu Brunelleschi
► IbSnsli gotik sanat
– İb.ansli Hıristiyanlık
► EmsU Hıristiyan tarikatları
– EmU Katoliklik
– Ie^nslI klasikçilik
► tSMşD Kuatroçento
– EM mimarlık
► İMişy Ortodoksluk
– EmH Reform
► Emi roman sanatı
– I2H Rönesans * İB.ANSH vitray
261