Genel

KÂTİP ÇELEBİ

KatipcelebiKÂTİP ÇELEBİ

Yalnız XVII. yy’m değil, bütün Osmanlı döneminin en önemli kişilerinden biri olan Kâtip Çelebi, sosyal bilimler alanlarındaki eserleriyle dünyanın da tanıdığı Türk bilginlerinden biridir. Başta coğrafya, biyografi ve tarih olmak üzere pek çok alanda eser veren Kâtip Çelebi, sanatsallığı ve belagati bir yana bırakan yalın üslubu ile kendisinden sonraki bilginlere de yol gösterici olmuştur.
Kâtip Çelebi,

çalışmalarının genişliği ve zenginliğiyle döneminin en ünlü bilgini sayılmıştır.

Kâtip Çelebi’nin toplumsal düzenin sürekliliği konusunda ilginç görüşler ortaya koyduğu eserlerinde en belirgin faktörler olarak çıkarcılığı, ilim ve fen yolundan uzaklaşmayı ve hurafelere bel bağlamayı hedef alır ki, bir bakıma bu düşünceler, sanatçının çağına yönelik genel bir djeştiri niteliği taşır.

YAŞAMÖYKÜSÜ

Hem halife (kâtip) sınıfından olduğu hem de hacca gittiği için kendisine Hacı Halife denilen Kâtip Çelebi’nin asıl adı Mustafa’dır. Kendisine döneminin bilginleri arasında Kâtip Çelebi denildiğini söyler.

Annesinin anımsadığına göre Çelebi, 1609 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babasının adı Abdullah’tı ve askerdi. Enderun’da bulunmuştu ve sonraları silahtarlık yapmıştı. Bu bakımdan oğluna iyi bir eğitim verebilmek için özel hocalardan yararlandı.

Kâtip Çelebi, henüz 14 yaşlarındayken Anadolu Muhasebesi Kalemi’ne şakirt olarak atanmıştı. Burada muhasebe ve siyakat öğrenen Çelebi, 1623-1624 yıllarında babası ile birlikte Abaza Is-yanı’nı bastırmak için yola çıkan ordunun içinde Tercan Sefe-ri’ne çıktı. Ardından 1626 yılında Bağdat Seferi’ne katılan Kâtip Çelebi bu sefer sonrası Musul’da babasını kaybetti. Bir ay sonra da Nusaybin’de amcasını yitirince yapayalnız kaldı. Bir ara Diyarbakır’da bir akrabasının yanında kaldıysa da daha sonra (1626-1627) Erzurum Seferi’ne katıldı.

Kâtip Çelebi İstanbul’a döndükten sonra Kadızade’nin derslerine devam etti. Çelebi, Mizanü’l-Hak adlı eserinde Kadıza-de’den söz ederken şöyle der:

«…Merhum, muntazamü’l kelam olur; müessir sözler söyler ve işiten elbette vaazını dinler idi. Ekser sözü halkı ilm-i şerif
tahsiline tergibe ve cahilden necâta sa’y içün tah de güyâ ki zimâm-ı hatırı (gönül dizginini) ele alu sil semtüne cezb idüp götürdi gitdi…» Böylece K lim adamı olma zevkini bu derslerde tattı.

Hüsrev Paşa, 1629 yılında Hemedan ve Bağda karken onu da yanına alır. Sefer dönüşü yenideı derslerine devam eder. 1633 yılında ise «Mehm olup asker celb kışlasına gitmekle» kendisi de Ha ne getirmek üzere önce Halep’e oradan da Hicaz olur. Dönüşünde ordu Diyarbakır’dadır, orada or tip Çelebi, «Diyarbakır’da iken o kış bazı ulema i tifadeye rağbet» gösterdiğini söyler. Sonra Sulta Revan Seferi’ne katılır.

Kâtip Çelebi bütün bu seferleri kendi yorumu il sayıyor ve asıl «büyük cihat» dediği şeyin ilim v gitmek olduğunu söylüyordu. İstanbul’a gelince, n ne geçen paralan bu yolda harcadı ve o zamana yüzünde okuyamadığı kitapları sahaflara giderek

Kâtip Çelebi, doymaz bir hırsla okuyordu. Arec Mustafa Efendi, Kürd Abdullah Efendi, Efendi gibi dönemin önemli bilim adamlarında! du. Bu arada Çelebi’nin kimi öğrencilere dersi görüyoruz. Bu aşırı uğraşları yüzünden, o kadc Sultan IV. Murad’ın Bağdat Seferi’ne katılamarr rit Seferi (1645) nedeniyle denizler konusunu ö, vermiş ve bol bol denizlerle ilgili kitaplar okurr sağlığı bozulmuş, bu kez tıp bilimi ile ilgili kitc ruhbilimle uğraşmaya başlamış ve yeni ilaçlar balamıştı. Kendisi bu konudaki uğraşlarından sı le diyor:

«Bu esnada mizaca inhiraf gelüp islâh-ı mizüc tıbba iştigâl olundu. Esbâb-ı ruhâniye ile müdâvât ve esma ve havas kitaplan görülüp mizaca itidal g

Kâtip Çelebi, yaşamının sonuna doğru yoğı girmiş ve yorgun düşmüştü. Belki de böyle aşın sonucu olarak 50 yaşında (1657) İstanbul’da öld

BİR OSMANLI BİLGİNİ

Kâtip Çelebi, gerçek anlamda bilinçli ve ileri; gin olarak, döneminin sanatlı nesir yazma moc ğmdan, pek çok eseri dönemin genel eğilimi ge da yine yaşadığı toplumda, kimseye kısmet olm müştür. Çelebi’nin bilimsel-eserlerinin bu denli ki bir başka yanı da özellikle toplumsal içerikli ki görüş, düşünce ve yorumlarında tarafsız kal gösterebilmiş olmasıdır.

Kâtip Çelebi’nin tarih, coğrafya, biyografi, bi yografi, ahlak, tasavvuf, eğitim, şeriat, felsefe, noloji gibi çeşitli alanlarda çeşitli eserler ortaya toplumsal tarihimizde ilk kez ansiklopedi öze ceğimiz bir çalışmayı gündeme getirmektedir. I lebi’nin Türk düşünce tarihinde çok yönlü bir tırmacı olarak önemli bir yeri vardır. Çelebi, y özelliği olarak dinsel-toplumsal sorunlar üzeı düşünmüş ve eserlerinde tarafsız kalmayı yeği müzmin medrese-tekke çatışması konusunda, çabaları gözden kaçmamaktadır. Mizanü’l-Hak konuları enine boyuna tartışır.

Mizanü’l Hak, 21 «bahis» tutarında hacimli 1 tip Çelebi’nin önemli eserlerinden biridir. Bu «teganni ve raks», müspet ilimlerin gereği, Hızı
HENDESE BİLEN KADI İLE BİLME

«Bir kimseye boyu, eni ve derinliği dört zira bir 1 değeri sekiz akçeye pazarlık edip, o da eni, boyu ra bir kuyu kazdı. Dört akçe istedi, Fetva ettirdile: müftü; «dört akçe hakkıdır» dedi. Hendese bilen bir akçedir» diye fetva verdi. Zira iki zira kuyu, c sekizde biridür.

Bir kimse (de) uzunluğu ve genişliği yüz zira ol layı başkasına satıp teslimi yerinde uzunluğu ve g iki tarla verdi. Aralarında kavga çıkıp bir kadıya v bilmezdi. «Hak budur» diye hükmeyledi. Sonra kadı bulup davayı dinlettiler. «Hakkı yarısıdur» budur. Bunların aslım bilmek murad eden, riyâz ider.»
158

T.İZ : ‘=.
nu, tütün yasağı ve afyon tiryakiliği, medrese-iTi gibi konular ilk akla gelenlerdir. Bu eser, Tanzi-;ie önce Şinasi tarafından Tasviri Efkârda tefrika 1364 yılından başlayarak birkaç yıl ara ile üç kez -ayımlanmıştır.

:: «bahs»inde tartışılan dinsel konulardan biri şöy-;:bi medreselere göre şeriatin yasak ettiği «tegan-larak bestelenmiş İlahîler söylemek, yasak olduğu ae yasak değildir. Bu durumda Hacı Kalfa’ya göre musiki ve raks, tarih boyunca dinlerin asla . bir unsur olmuştur. İnsandaki bu tür güzel şeyler-arzusunu engellemeye kalkması da Çelebi’ye gö-Çelebi’ye göre ahmaklığın göstergesi olan davra-aşkası da mezar ziyaretlerinde görülmektedir. Bu : söyler:

■jzda mezarlara mumlar koymak, kadınlar ve ço-:r zayıf akıllı kimseler tarafından kabirlere yüz 1 yağı ile yağlamak âdet olmuştur. Bundan vaz-ızar bekçileri ve mum satanlar da bununla geçi-suda onlarla mücadele hamakattır, faydası ol–den kalmazlar… Kabirlerden başka yollarda ba-:plikler bağlayıp bazı taşlara itibar edenler beha-
: re Allah rızası için bir iki fatiha okuyup dua et-: Mezar yerini eğlence alanına çevirmek ise ah-

– – jyüğüdür.

sosyal yaşamdaki çarpıklığı eleştirirken aynı : – hamakat», «ahmak» ve «ahmakan» sözcüklerim

• -u: kullanır ki, onun bu konularda ne denli hassas _: “_r.:z.

manevî ilimler yanında müspet ilimlere de ssi gereğini savunur. Bu maksatla Abbasîler döne-’ı’unan klasiklerinin Arapçaya çevrilmesinden övgü

. =~L üzerinde özenle durduğu müspet ilimlerin gere-r^.ularda pek çok önemli ve çağını aşacak boyutta ırumlar ortaya koymuştur.

– rr konuda ya bir kitap ya da bir risale hazırlayan Kâ-

Türkiye’deki kütüphanelerde Türkçe, Arapça ve : vakın eseri vardır. Eserlerinden çoğu bir gereksinim .a çıkmasına karşın, yazar, her biri için uzun incele-etüder yapmıştır. Örneğin, Tuhfetü’l-Kibâr fi Esfâ-Zîzuz Seferleri için Büyüklere Armağan) adlı kitabı -: jlan denizciliğin yeniden canlanmasına yönelik bir ; -=3in ürünüdür. Osmanlı İmparatorluğu’nun parlak ::>j anılara yer verdiği bu kitabı, ulusal tarih için rserdir.

. :_ebi’nin Cihannüma adlı eseri, ona uluslararası bir ımıştır. Çelebi bu eseri eski İslam dünyasının coğrafiden Mehmed Âşık’ın Menazirü’l-Avam adlı eserin-

– ijşında ise en önemlisi Avrupa kaynaklarından ya-azmıştır. Başvurduğu Batılı kaynaklar içinde A. Or-

” zatnım Orbis Terremtn’u (1570), Ph. Cluverius’un Int-Z’apkica tam vetera quamnova’sı ve G. Lorenzo d’Ana-ersale fabrica delmondo’su (1582) gibi eserlerdir. Ayrı-;.ebi, eserinin giriş kısmında bu konuda şöyle bir bil–sdir:

: .21i coğrafyada Cihannüma adlı bir kitap toplamağa —. İslam olmayan memleketler yazılmadığı için -sMinor’un resimleri alınıp Türkçeye çevrilmesi mu-. Eskiden Eransa rahiplerinden olup İslam’a gelen —ed, Latin dilinde mahir olmakla Atlas Minör, bir bu-Türkçeye çevrilip adına Levâimü’n-Nur denildi ve -_ra Cihannüma’run beyaz edilmesine başlandı.»

-lî’yı Kâtip Çelebi bir genel coğrafya kitabı olarak dü-3u konuda kimi önemli bilgileri kitabın giriş bölü-rmiştir. Bu bilgiler arasında dünyanın altı kıtası hak-_2i, Amerika’nın keşfi, dünyanın yuvarlaklığı ve bu-j olarak dünyada gece ve gündüzün farklı oluşlan, -zzn bu değişikliğe göre tayin edilmesi zorunluluğu vb ;=iıca konu başlıklarıdır.

elebi’nin Fezleke’si ile Takvimü’t-Tevârih’i Arapça yaz-:mli eseridir. Fezleke, bir genel tarihtir. Çelebi, bu tari–ek için çok sayıda kitap okumuş ve nodar almıştır. -.23 tarih bilgileri yanında ansiklopedik bilgiler de dik-Takvimü’t-Tevârih ise insanlık tarihi olması yanında fihristi niteliğinde yazılmış kronolojik bir eserdir. Ib-rfemka’nın bastığı bu eser, aynı zamanda Çelebi’nin
önemli çevrilerim içerir.

Kâtip Çelebi’nin bunlardan başka tarih çalışmaları olarak Ter-cüme-i Tarih-i Frengi, Tev’rih-i Konstantiniyye, Tarihü’l-Yunan ve Nasara gibi eserleri vardır. Öte yandan Düstûrü’l-Amel fi lslâhü’1-Halel adlı layihası ise yönetim ve sosyal yaşamla ilgili kimi kurallan içeren bir çalışmadır.

Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-Zünûn adlı bibliyografi sözlüğü onun yalnızca ilim adamlığı yönünü değil, sanat ve özellikle de edebiyat konusundaki bilgilerinin de göstergesidir. Arapça yazılmış plan bu ünlü bibliyografya kitabı yalnızca Osmanlı sınırları içinde değil, bütün Doğu âleminin başvuru kaynağıdır.

Eserin başlangıcında önce «ilim nedir» sorusunun yanıtı aranmaya çalışılır. Sonra ilmi çeşitli gruplara ayırır ve yazar sayısı üç yüzü bulan çeşidi ilimleri, konularını, kaynakları ile birlikte tanıtmaya çalışır. Sonra bilimsel konularda yazılmış olan

14 500 kitabı alfabetik sıraya göre tanıtır. Kâtip Çelebi’nin bu zengin bibliyografyası içinde yazmaları henüz ele geçmemiş olan pek çok kaynak vardır. Eser, G. Flügel tarafından Avrupa dünyasına tanıtılmış (1835-1838) ve kısa zamanda da büyük ilgi görmüştür.

Dr. Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim adlı eserinde onun hakkında şu değerlendirmeyi yapar: «Kâtip Çelebi babasının önayak olmasıyla girdiği kalem hayatına ısınamamış, onu kalem, muhasebe işleri tatmin etmemiş olduğuiçin her gittiği yerde sahaf dükkânlarım, kütüphaneleri dolaşarak kitapları incelemeyi kaleme devam etmeye tercih etmiştir. Belki bundan dolayı, belki de eleştirici tavrından dolayı kalemde ilerleyememiş, öte yandan medrese tahsilini ikmal edemediği için zamanın uleması tarafından ancak «ketebeden Mustafa Çelebi» unvanından başka bir unvana layık görülmemiştir. Mizan-ül-hak’ta söylediği gibi kalemde 20 yıl hizmetten sonra halifeliğe nöbet gelmişken kendisine verilmemiş ve başhalifeyle aralarında bir kavga çıkmıştır. Gerçi, Şeyhülislâm Abdürrahim Efendi’nin tavsiyesiyle nihayet ikinci halifeliğe geçmişse de Kâtip Çelebi, bununla da tatmin edilemeyerek kendi deyişiyle (haftada bir iki gün emr-i maaş için kaleme varub baki evkatı mütalaa ve tahrire) vermiştir. İşte böyle, yüksek resmî bir makama erişememek, Kâtip Çelebinin ruhunda bir acılık yaratmış, fakat bu başarısızlık Türkiye ilim âlemi için iyi bir talih olmuştur. Bundan doğan kırgınlık, ve esasen yaradılışında yeniye karşı olan incizap dolayısıyla, bir köşeye çekilip o köşeden didine didine öğrendiklerini dersle, yazıyla çevresine yaymaya çalışan bu eleştirici yazar, zamanında çok kimseleri memnun edememiştir. Fatih ve Beyazıt devirlerinde adı geçen şehit Molla Lütfi ile Kâtip Çelebi arasında hafif bir benzerlik varsa da Tokatlı Lütfi’nin acıklı sonundan, Kâtip Çelebi, kıvrak zekâsıyla kurtulmuş olsa gerektir. Kâtip Çelebinin maddî varlığım ne vakit düşünsem, gözümün önünde, ince, orta boylu, istihzalı tebessümlerle dudakları bükülmüş asa-bî bir zat belirir.» □
S»#.

……. . . .
Keşfü’z-Zünûn’dan Kâtip Çelebi’nin el yazısıyla yazdığı bir sayfa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir