kayyım,
kayyum olarak da yazılır, yasa uyarınca belli durumlarda bir malı yönetmek ya da bir işi görmek üzere atanan kimse. Türk hukukunda sulh mahkemesinin başvuru üzerine kayyım ataması ergin (reşit) bir kimsenin hastalık, gaiplik ya da benzer nedenlerden ötürü ivedi bir işi doğrudan yapamaması ve temsilci atayama-ması, bir işte yasal temsilcinin çıkarıyla küçüğün ya da kısıtlının çıkarının birbirine karşıt olması ya da yasal temsilcinin bir engelinin çıkması durumunda söz konusu olur. Öte yandan vasi atanması gerekmeyen bir kimsenin malını kendi başına yönetecek ya da bunun için bir vekil atayacak durumda olmaması, bir terekede ölüme bağlı hakların henüz belirlenmemiş olması, bir derneğin ya da vakfın kurullarındaki eksiklik ya da başka bir nedenle yönetiminin sağlanamaması ve bir kimsenin uzun süreden beri ortada görünmemesi ya da bulunduğu yerin belli olmaması sulh mahkemesinin kendiliğinden kayyım atamasını zorunlu kılar. Vakıf mallarının korunması, toplanıp ayrılması kayyım eliyle olur. Bu durumda kayyım, rjıütevellinin emir ve gözetimi altında çalışan bir vakıf memuru sayılır.
Kayyum, İslam inancında Tann’mn adlarından (esma-i hüsna) biri. Kuran’da koruyan, bilen, görüp gözeten anlamlarım içeren kaim sözcüğünün abartılı bir kullanımıdır. Kuran’da üç kez geçen (Bakara 255; Âl-i İmran 2; Tâhâ 73) Kayyum’a yorumcular, çeşitli anlamlar yüklemiştir. Bir yoruma göre Kayyum varlıkları koruyup gözeten, onları dilediği gibi yöneten demektir. Bir başka yoruma göre de Tanrı’nın varlığının sürekliliğini (ebed) dile getirir. Sözcüğün, Tanrı’nın kendi kendine var olduğunu ve her şeyin varlığının O’na bağımlı olduğunu ifade ettiği biçiminde bir yorum da bulunmaktadır. Bazı bilginler Kayyum’u ism-i azam (Tanrı’nın en büyük adı) olarak kabul eder. Başkaları ise sözcüğü, bir âyette (Bakara 255) geçen “O’nu ne uyuklama tutar, ne de uyku” tümcesi ile açıklamaktadır: Buna göre Kayyum, hep uyanık olan, varlıkları sürekli denetleyen anlamına gelir.