Kollarınızı makas gibi açıp ufukları kucaklayınız
NASRETTİN Hocanın nasıl rüzgar sattığını bilirsiniz:
Dağın tepesine hasırdan bir perde oturtmuş… Rüzgara ihtiyacı olana, evinin istikametine doğru bu perdeden bir delik açar; böy-lece rüzgâr, yani hava cereyanı satarmış…
Ben de rüzgâr, yani hava cereyanı satmaya karar verdimi
Sizi, İstanbul’un yedi tepesinden biri üzerine çıkmaya davet ediyorum.
Buyurunuz, tepeye çıkınız! Orada mutlaka bir hava cereyanı bulacaksınız.!
Kollarınızı makas gibi açıp ufukları kucaklayınız;
Necip Fazıl Kısakürek
ve ciğerlerinizin aldığı kadar içinize hava çekiniz! Bu havayı, sudan ve ekmekten müstağni Hint fakirlerinin, mârifete erişmek için yaptığı gibi dakikalarca içinizde
hapsediniz! Sonra nefesinizi koyuveriniz:
— Oh yarabbim! Sana şükürler olsun! Kullarına verdiğin bir maddeyi, arada hiçbir tavassut delâlet ve teşkilât olmaksızın alıp verebiliyorum!
Eğer rüzgâr ve hava temin etmek için olsun, en küçük bir insan emeğine, meselâ Nasrettin Hocanın hasır perdesinde delik açacak kadar tedbire ihtiyaç olsaydı, kimbilir şimdi rüzgârın okkası, arşını, çifti veya tanesi kaça çıkmış bulunurdu! 0 zaman havayı da, belki (selüloz)la beraber, (oksijen) balonları içinde yabancı memleketlerden getirmekten başka çare kalmazdı!