leyici bir ses tonuna ve çevredeki insanları ” etkileyebilecek güzel giysilere sahip olan erkeklerin gösteriş yapabilmeleri için gerekli olan ön koşul, biraz Réaumur, biraz Newton ve biraz da Descartes’tan anlamaktı. İşte bu yüzden bu kitap biçilmiş kaftandı.
18. yüzyıla bakıldığında, kadınlar neredeyse her konuda bilgilendiriliyor, eğitim alıyorlardı ama, bununla birlikte kendileri için uygun olmadığı düşünülen bazı konularda kesin bir sınırlama ile \ karşılaşıyor-\ lardı. Aydınlanma ça-
ğında çoğu pedagog, Fenelon’un “Kızların Eğitimi Üzerine Bir Kitap” adlı yapıtında salık verdiği “Onlara cinsiyetleri gereği, bilim adına yapılanlardan kendilerine iğrenç gelebilecek şeylere karşı bir utanma duygusu geliştirmeyi öğretmelisiniz” öğütlerini izliyordu.
Kadınların kötü yazgıları ve eğitimlerindeki bu açığın kapanması uğruna yapılanlardan biri de yeni bir edebiyat türünün ortaya çıkması olmuştur. Bazı bilim misyonerleri, bu tarzda yazdıkları eserlerinde sadece kadınların anlayabileceğini düşündükleri, aşkın dilini kullanmışlardır. Bu yapıtların en ünlüsü İtalyan Fran-cesco Algarotti’nin 1738’de yazdığı “Kadınlar İçin Newtonizm” adlı kitaptır. Kitapta, Newton kadınlara tuvalet masalarından seslenir; “Neden bir kadın operaya giderken, Tuileri-es’de dolaşmaya çıkarken sürdüğün-
-•sga
31 ¡İmcilerin _ac-3?aiuvarian sccs* r- ’“sı.er
-î”-=£-arar
sÿar Tarafından “s azcalar ardan pek çıkmazlardı, zz-z.— ar r- szyjj’aria paylaşmayı severdi.
den daha fazla ruj sürmelidir?” sorusu “Mum ışığı, gün ışığı kadar beyaz değil, daha çok sarımtraktır. Bu ışık bir prizmadan geçirildiğinde ise sarı renk daha da parlak görünür, işte kadının daha az ruj sürmesi, bu ışık altında sarı rengin etkisini daha çok duyması ve daha solgun gözükmesi demektir. Bu yüzden operaya giderken sürülen rujun miktarı biraz daha fazla olmalıdır, yoksa güzel yüzler ve etkileyici gözler, mum ışığı altında gün ışığı kadar güzel görünmezler” yanıtını bulur. Bir başka örnekte ise, yerçekimi ve ışık şiddeti yasalarını öğrenmek için gerekli olan uzaklığın karesi kuralım anlamaya çalışan bir kadın; “Uzaklığın karesi kuralı aşk için yere ve zamana göre izlenebilir mi? diye merak ediyorum. Şöyle ki; sekiz günlük bir ayrılık sonrasında aşk, ilk güne oranla atmış dört kat daha az şiddetli duyuluyor. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur ilkesi bu şekilde bilimsel olarak açıklanabilir mi?” diye sorar. İşte bilimsel eğitimden dışlanan kadınlar o dönemde ne yazık ki ancak bu şekilde kendilerini olup bitene dahil edebiliyorlard