KUKLALAR

ENDONEZYA KUKLALARI

Pasifik Okyanusu kültürlerinin hâlâ yaşayan gelenekleri, kuklaların büyüleyici gücünün gerçekliğine tanıklık eder. Cava ve Bali halk sanatı, bu açıdan en özgün olanıdır. Buralarda vayang (hem «insan», hem «sahne», hem de «gölge» anlamına gelir) olarak anılan birçok kukla tipi geliştirilmiştir: zengin bezemeli düz siluetler olan ve hem gösterilebilen, hem de gölgeleri oynatılabilen vayang keli-tik (veya klitik); bacaksız olan bedenlerinin alt kısmı renkli bir kumaşla (batik) kaplı, sopaları yaldızlı kuklalar olan daha yakın tarihli vayang gölek-, gerçek gölgeler olan vayang kulit; ve nihayet açılan kâğıt ruloları üzerine çizilmiş birbirini izleyen sahnelerden oluşan, çizgi filmin atası vayang beber.
»B
KUKLALAR
Bir oynatıcı tarafından hareket ettirilen küçük tahta figürler öylesine büyük bir büyüleme gücüne sahiptir ki, insanoğlu tarihin her döneminde bunlara ilgi duymuştur. Çok eski dinsel ibadetlerden doğan kukla sanatı, yerel, ulusal kültürlere sıkı sıkıya bağlıdır; ama aynı zamanda da evrenseldir. Geleneklerle birlikte karşı çıkışın da taşıyıcısı olan bu halk sanatı, hiç kuşkusuz, anlatım ve estetik

olanaklarını henüz tüketmemiştir.
Türü ne olursa olsun, bir sahne olayına katılan hareketli nesne: kuklanın dünyadaki en yaygın özelliği budur. Bazıları buna, hareketin ve konuşmanın insanlardan geldiğim de eklerler; ama ani-mist dinlerin kuklalara yaklaşımı farklıdır: onlar için kuklalar büyülü bir gücün araçlarıdır (kuşkusuz en önemli rolleri). Pek çokları bunların birer kişilik olduğunu ileri sürerken, her türlü insan biçiminden uzak figüratif bile olmayan nesneleri canlandırma durumunda kalan çağdaş sanatçılarsa, buna karşı çıkacaklardır.
BİÇİMDE ÇEŞİTLİLİK
Kuklaların büyük çeşitliliği içinde üç öğe göz önünde bulundurulmalıdır. Kuklanın kendisi, yapıldığı malzeme, biçimi, boyutları ve nasıl oynatılacağı. Gösterinin yapıldığı yer ve bu mekânın tasanmı. Nihayet, gösteriye eşlik eden ses, müzik, sözler (veya sessizlik).

Çeşitli kukla aileleri

Başlıca iki kukla ailesi vardır: alttan oynatılanlar ve üstten oynatılanlar.

Alttan oynatma. El kuklaları bu ailedendir. Kuklanın giysileriyle kaplanmış eldivenin içindeki bizzat kuklacının eli olduğundan, bunlar, doğrudan yönlendirilen kuklalardır: kuklacının işaret parmağı kuklanın tahtadan veya kartondan başını taşır, diğer parmaklarıysa kolları, bazen de bacakları hareket ettirir. Bu kuklaların boyutları insan elininkiyle orantılıdır. El kuklalarına bütün
Avrupa ülkelerinde rasdanır ve bu türün en tanınmış temsilci: Guignol’dür.

Avrupa’da, uçuşan bezlere sarılmış veya çıplak bir değneğe ucuna takılan kafalar biçiminde de kuklalar vardır. Çirkin bir ha yalete benzeyen bu kuklaların başına eskiden çıngıraklar takıl: dı. Saray soytarıları tarafından sallanan bu kafalar, deliliği simge lerdi. Ortaçağ’a özgü olan bu kafalar, günümüzde yeniden lî görmektedir. İlginç bir biçimde, oynatıcının ellerinden biri, ıkıc birde, sanki kuklaya aitmiş gibi bir eldivenin arasından görün-

Sopalı kukla da bir ana değnekle tutulur; ama diğerlerinde daha büyük olan bu değnek genellikle kuklacının bedenine r: bayrak gibi bağlanmıştır. Kollar bükülgen ve eklemlidir ve iki ç: tayla oynatılır. Bu tür kuklalar Asya’da kusursuz denecek kac; geliştirilmiştir ve en güzel örnekleri, zaman zaman üç veya ez: oynatıcı gerektiren Endonezya vayang geleneğine aittir.

Klavyeli kuklalar, eklemleri hareket ettirme teknikleri çok gc lişmiş değnekli kuklalardır. Birbirine eklemlenmiş parçalan deş neğin üzerinde veya altında bulunan bir klavyeye bağlayan ip.; sayesinde, bu kuklaların bütün vücudu (kollar, bacaklar ve kar hatta bazen ağız ve kulaklar) hareket ettirilebilir.

Üstten oynatma. Üstten oynatılan kuklalar ailesinin başlı: üyeleri üç köşeli kuklalardır. Bunlar, başa saplanmış madenî r çubukla tutulur ve ipler, gerektiğinde kolların ve bacakların c; natılmasını sağlar. Boy sınırlaması yoktur: bu kuklaların bey 1,50 m’ye ulaşır veya geçer. Bu ailenin örnek üyeleri, etkiley:

,hantal silah kuşanmış ve şıngırdayan Sicilya kuklalarıdır r kuklalar bugün bile Ortaçağ kahramanlık manzumesi «Cha>:a de RoIand»ı [Roland’ın Şarkısı] yorumlamaktadır).

İpli kuklalarda üç köşenin yerini, başı tutmaya yarayan ik:. ve vücudun çeşitli eklemleri için başka ipler alır (bazı Japon ku: lalarında bunların sayısı altmışı bulur). İpler bazen elle oynatL veya çoğunlukla, basit veya karmaşık olabilen, denetleme ve;, kukla çatalı denen küçük bir tahta alete bağlanmıştır. Eski .V: sır’da da bilinen bu kukla biçimi, teknik ustalıklar gerçekleştir, meşine imkân vermiştir.

Diğer oynatma biçimleri

Bu iki büyük kategori bütün kuklaları kapsamaz; çünkü, yar; olarak oynatılan kuklalar vardır. Bütün modern kukla tiyatrr; topluluklarının yapmaktan hoşlandığı gibi, bazen türler de karine karıştırılır.
İÇİNDEKİLER

BİÇİMDE ÇEŞİTLİLİK KUKLALARIN ROLÜ

Dte yandan, bedeni oynatıcmınkinin üzerine bağlanan canlı dalar veya karnaval geçitleri sırasında içlerine girmiş insanlar ıfından oynatılan dev kuklalar gibi büyüleyici kuklalar da var-Japonya’nın Osaka şehrinde, her biri üç kuklacı tarafından latılan (birincisi kafayı ve sağ kolu, İkincisi sol kolu, üçüncü-lyakları oynatır) büyük kuklalar olan (0,80-1,30 m) ve bunra-ienen kuklaları görmek hâlâ mümkündür. rietnam’da, büyük bir sanatla boyanmış ve biçimlendirilmiş «cuklalarından oluşan güzel ve gizemli bir gelenek vardır. Su rine kurulmuş bir tiyatronun kulislerine saklanan kuklacılar darm ve iplerin yardımıyla, tanınmış kişileri, hayvanları, mi-ıjik kralları ve ejderhaları canlandırırlar, lihayet, hareketli siluetlerin (bunlar, perdesiz oynatılırlar) el-îdilmesini sağlayan eklemli kesim ve Cava (vayang), Türkiye ’agöz) ve Çin’deki geleneksel gölge oyunu, genellikle birlikte anılan ve sık sık kukla sanatıyla bütünleşen iki tekniktir. XIX. la Avrupa’da çok rağbet gören gölge oyunu, öncelikle Aslan gelir. Çin’de, manda derisinden yapılan ve çok sayıda gö-Dİan değişik renklerdeki gölge oyunu kahramanlan, gerçek r hareketli vitraydır; gölge oyunu zaman zaman bazı sinema ıiklerine (kalabalık efekti, yakın plan, açıklık-koyuluk) ve hiç <usuz çizgi filme öncülük etmiştir.

uklalann yapıldığı malzemelerin çeşitliliği, yansıttıkları halk ürünün bir diğer yüzüdür. Geleneksel kültürlerde doğal orta-en çeşitli kaynaklarından yararlanılır: Tuaregler, kuklalarını likten, Çinlilerse, samandan ve lakeden yaparlar. 1970’Ierde :tim toplumuna yöneltilen eleştiriler, yapay ürünlerin ve im-rin çoğalmasından hareketle yaratıcı oyun ve sanat modası-aşlatarak kukla sanatının önünde yeni olanaklar açmıştır.

■ezgin bir gelenek ve sözlü bir kültür

eçmişte kuklalar sabit yerlerde, hatta anıtlarda oynatılabil-:ir: İlkçağ tapmakları ve tiyatroları, Ortaçağ’da kiliseler veya ı yakın tarihlerde tiyatro sahneleri. Ama, kukla gösterileri-büyük çoğunluğu gezicidir: sokak veya panayır, okul veya gösterileri… Bu gelenek, sökülebilir, taşınabilir, görece hafif :üçük boyutlu sahnelerin yapılmasına yol açmıştır. Doğal ık bazı kuklalar, gerek karnavallar veya dinî alaylar sırasın-)ynatıldıkları, gerekse kuklacı tarafından izleyicinin gözü ide oynatıldıkları için bu mekânın dışına taşarlar, iklalar âleminin peri masallarım andırmasının nedeni, alttan îklenen, havada asılı duran veya su üzerinde yürüyen kuk-ın yerçekiminden kurtulmuş gibi hareket etmeleridir. Bu len kukla «sahnesi» daha çok bir çerçevedir; bu sahnenin ‘üyük kukla ailesine tekabül eden değişik türleri vardır. El alarmın ve sopalı kuklaların sahnesinin (gölge oyunlarınınki

Pozorist taralından oynatılan minyatür kuklalar (Belgrad).
gibi) zemini yoktur ve kuklacıyı saklayan bezden veya tahtadan bir paravanayla (gölge oyunlarında bir perde) donatılmıştır. Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Gaston Baty, Montpar-nasse sahnesinin üçte biri büyüklüğünde son derece karmaşık bir kukla sahnesi gerçekleştirmiştir. İpli ve üçköşeli kukla sahnesinin, «sıradan» tiyatro sahnesine daha fazla benzeyen bir yapısı vardır; bununla birlikte, sahne kuklacıların üzerine çıktıkları köprülerle donatılmıştır. Rönesans’tan itibaren kuklacılıkta bütün tiyatro sahne teknikleri kullanılmaya başlanmıştır.

Seyircinin durduğu yere gelince, bu da geleneklere göre değişmektedir. Mesela, Endonezya’nın, kesilerek yapılan ve zengin bir biçimde bezenen en eski gölge oyunlarında, erkek ve kadın seyirciler birbirinden ayrılmıştır: kuklacının tarafında oturan erkekler kesilmiş şekilleri görürken; kadınlar, perdeden sadece gölgeleri izlerler. Yeri neresi olursa olsun, seyirci şaşmaz bir kuralla gösterinin ayrılmaz bir parçasıdır: kahkahalar atar ve emirler yağdırır, hatta kahramanlara laf atar; kuklalar da bazen izleyicilere karşılık verirler.

Kukla sahnesi genellikle küçüktür; bu nedenle, sayıları az olan kuklacılar birçok rolü birden canlandırırlar. Genellikle insan sesinin bütün perdelerini ustalıkla kullanabilen kuklacı, aslında gösterinin eksiksiz bir yaratıcısıdır. Goethe, Jarry, Lorca veya Ghelderode gibi saygın yazarlar kuklalar için metinler yazmışlar, kukla tiyatroları da Moliere’in Don Juan’ı gibi önemli eserleri yorumlamıştır. Başta 170’e yakın oyunu olan ünlü tiyatro yazarı Şikamatsu Monzaemon (1653-1724) olmak üzere, Japonlar da kuklalar için birçok eser (epik veya gerçeküstü tiyatro, burjuva trajedileri) vermişlerdir.

Bununla birlikte, sürekli el kol hareketleri yapan kukla, sert replikleri veya ses efektlerinin eşlik ettiği ses taklitlerini, büyük söylevlere tercih eder ve ender olarak yazılı olan oyun, genellikle doğaçlamayla yorumlanacak bir taslaktan öteye gitmez. Gerçekte en tanınmış kukla hikâyeleri sözlü geleneğin, mitolojilerin, dinsel inançların, efsanelerin ve atalardan kalma destanların veya Guignol’ün yazı yazmayı bilmeyen yaratıcısınınkiler gibi bazen siyasî içerikli popüler yergilerin parçasıdır. Bu nedenle kuklacı, olağanüstü belleği sayesinde, halkının kültürünü aktaran anlatıcının yakın akrabasıdır.

Gösteriye çoğu zaman bir fon müziği eşlik eder. Bu müzik başlangıçta büyü tekerlemelerini, ölülerin çağrılarını, törensel ve geleneksel çalgıları birleştiren kutsal bir müzikti. Başta Haydn (XVIII. yy) olmak üzere, büyük besteclier de kuklalar için besteler yapmışlardır. Bunraku kuklalarını oynatan üç Japon kuklacısının etkileyici tekniğini müziğe mi, yoksa dansa mı bağlamak gerekiri Bunlann hareketlerindeki kusursuz eşzamanlılık, aslında ustanın soluk alıp verme ritmi izlenerek sağlanır; öyle ki kuklanın da soluduğu sanılır. XIII. yy’dan itibaren Avrupa kuklaları incelerek bale ve opera temsilleri vereceklerdir. Peri ve cin masallarıyla dolu Çin’de, danseden kuklaların, cariyelerini veya karılarım baştan çıkardıklarına inanan imparatorlar veya kıskanç kocalarla dalga geçen efsaneler yayılır: bunlarda kuklalar gerçek varlıklar olarak ele alınmışlardır.
Japon kuklaları bunrakular

heybetli boyutları nedeniyle birden çok oynatıcı gerektirir.
Guignol Lyonlu bir ipekli dokuma işçisini temsil eder: bu işçinin dilini ve zihniyetini yansıtır.

Çin el kuklaları: «Ejderha Kral ve Büyülü Çocuk» (Küçük Ayna Tiyatrosu’nda sahnelenen bir gösteri).
Tayland kuklaları: kıyafetin ve süslerin zenginliği, bu kuklanın kutsal gücünü ortaya koyar.
Münih Tiyatrosu’nun kuklaları:

tekniğin gelişmesi bir müzik aleti
yorumlayabilen kukiaiann doğmasına imkân vermiştir.
KUKLALARIN ROLU

Bütün kültürler tarafından bilinen ve işlevleri ender olarak sadece eğlendirmekle sınırlı olan kuklalar, insanın doğrudan kendine mal etmeye cesaret edemediği sesleri (kutsal şeylerin sesi veya sorgulayan, tartışan sesler) temsil ederler ve bunları tarih boyunca bizlere aktarırlar.

Kukiaiann kökenleri ve tarihi

Kuklalar her yerde dinî ibadetlerden doğmuştur (mesela, kukla sözcüğünün Fransızcadaki karşılığı olan ve Marie [Meryem] adının küçültmeli hali «Marion»dan gelen marionnette sözcüğü, Ortaçağ’da küçük Meryem Ana heykelleri ve ufak tapınma eşyaları için kullanılıyordu). En eski dinlerde de kuklalar vardı: MÖ XIX. yy’dan itibaren, Mısır tapınaklarında kuklalara rastlanır. Bu kuklalar, şenliklerde İsis ve Osiris’in mitolojik hikâyelerini canlandırıyorlardı; Heredotos, bu şenlikler sırasında, kadınların ellerinde erkeklik organı biçiminde nesnelerle gezindiklerini anlatır. Yakın tarihlerde Antinoe harabelerinde, bir kukla sahnesiyle tahta ve fildişinden yapılmış kuklalar bulunmuştur.

Afrika’da, sopalara takılan kuklalar, sihirli bir güce sahip masklar ve hareketli heykeller, tiyatrolarda gerçek oyunlarda yer almışlardır. Amerika yerlilerinin de Avrupalıların gelişinden önce kuklaları vardı: mesela, Peru’daki hareketli heykellerin veya Arizona’da yaşayan Hopilerin dramatik oyunlarının, söz gelimi toprağın bereketini artırdığına inanılırdı.

Endonezya’da kuklacıların (dalang), rahiplik ve şifacılık işlevleri vardır. Cavalı kahraman ataların ruhları kuklalarda temsil edilir; bunlar aynı zamanda Hindistan ile de ortak bütün dinî oyunları canlandırırlar: Tanrı Vişnu’nun destanları Ramayana ve Mahabharata. Dalang, hastaların başucunda, üzerlerinde insan derisinden küçük bir parça taşıyan kutsal kuklalar olan keramat adlı kuklaların başrolü oynadığı temsiller verir.

Çin’de kukla içinde bir cin barındırabilir. Bu nedenle, oynatıcının kuklayı izlemesi ve terk etmemesi gerekir. Kukla, hortlakları, hayaletleri ve vampirleri uzaklaştırır.

Eski Yunan’da da tapmaklarda, tören alaylarında ve ergenlik törenlerinde, kimi zaman anıtsal boyutlarda hareketli heykellere yer verilir. Roma’da ve Ortaçağ boyunca, pagan efsaneleri, İlkçağ yazarlarının büyük trajedileri ve komedileri, kuklalar aracılığıyla sözlü olarak aktanlmıştır. Ama, kuklaların Ortaçağ’daki temel işlevleri dinîdir: ilk Hıristiyanlar kendilerini simgelerle ifade ediyorlardı; Kilise ve ilahiyatçılar daha sonra kuklalarla, dinî sahnelerde daha gerçekçi temsiller ortaya koydular; bu gösteriler önce kiliselerde (XIII. yy’da şahının önünde) yapılıyordu, ama sonradan kuklalar kiliseden çıkarıldı. Bu tiyatro geleneği Isa’nın doğumunu canlandıran sahnelerde ve tören alaylarında hâlâ yaşa-

sü, XIX. yy’a kadar büyük bir klasik olarak kalmıştır. Goethe de Alman meyhanelerinde oynanan Faust hikâyelerinden esinlenmiştir.
Hıristiyanlığın tersine, İslam insan tasvirini yasaklaması] karşın, kuklaları yok edememiştir: ancak, kuklalar artık bir pe denin arkasına gizlenmiştir. En büyük ve en eleştirel gölge oy nu geleneklerinden birisi de Türkiye’de doğmuş (karagöz), ardı dan Yunanistan’da ve Akdeniz’e kıyısı olan bütün Müslüman i kelere yayılmıştır.

Ortaçağ’m sonundan itibaren, kukla oyunlarına dindışı kon lar giderek daha çok karışmaya başlar; dinî temsil kuralları çi nenerek, hicivli doğaçlamalarla eleştirilen güncel olaylar şergil nir: Dieppe’te, dinî gösteriler güldürücü bölümlerle çeşnilendi lir: modern Polonya kuklalarının popüler kahramanları bu gel neğin bir mirasıdır. Böylece, dinin baskısı yavaş yavaş silinir.

Sanata ve mekaniğe tutkun Avrupa Rönesansı, kuklalara g rülmemiş bir ilgi gösterir; kuklaların anlatım olanaklarında kuklacılar zaman zaman siyasî ve dinî otoritelerle karşı karşı; gelecek kadar yararlanılır. XVII. ve XVIII. yy’ın salonları, ardı dan da XIX. yy’ın kabareleri, kuklalara bayılacaklardır. Kuklal Paris’teki Saint-Germain fuarı gibi, kalabalıkların toplandığı b yerde hazır ve nazırdırlar. Aralarında, Guignol’ün de bulundu, bazı kuklalar, kafelerdeki liman işçileri ve diğer işçiler için gaz te rolü bile oynamışlardır.

Kleist, 1810’da: «Sahnede sadece Tanrı ve kuklalar kusursu dur» demiştir. Fransız şairi Paul Claudel ise, 1928’de, kuklar «konuşan bir oyuncu değil, hareket eden bir söz» olduğunu sö lemiştir. Başlangıcından beri, Çin’de ve Japonya’da olduğu gii kuklalar o dönemde normal tiyatrolarla rekabet içindeydil hatta, commedia dell’arte’nin tanıklık ettiği üzere tiyatrolara i nek oluyorlardı.

Ülkeler ve kişiler

Bir karikatür harikası olan kukla, komik oyunlara ayrıca, tanır: ulusal özelliklerle dalga geçerek tipik kişiler yaratmışı Uluslararası düzeyde ve tarih içindeyse bütün bu kişiler akı badır.

iki büyük komik olan Hindu Viduşaka ve Çinli Kvo’nun b; lıca ortak özelliği, güçlü kişileri gülünç duruma sokmalarıdır.’ duşaka’nın soyundan gelen bitirim Karagöz, kurnaz, bencil ehli keyiftir; parasızlık yüzünden istemediği ve hiç anlamad işleri yapmaya hazır, her şeye burnunu sokan, aşırı meraklı, f tavatsız, bazen hilekâr ve açık saçık konuşan edepsiz bir tipt dindar değildir ve imamlara kötü oyunlar oynar.

XVI. yy’da İtalya’da doğan Pulcinella’nm koca bir göbeği vi dır ve Karagöz gibi kamburdur; Pulcinella’nın kendi ülkesin birçok rakibi vardır: buratüni denen el kuklaları ve fantoccini

KUKLALAR
JimHenson, 1976’da «Muppet Show» ile olay yaratmıştı.
’ijıde oynatılan kuklalar: Kuzey Vietnam köylülerinin mevsim şenlikleri la gerçekleştirdikleri geleneksel bir gösteridir.
li kuklalar. XVII. yy’da Fransa’da ünlü kuklacı Brioche (bir işi de Paris’te Pont Neuf [köprü] üzerinde diş çekmektir) ıdan oynatılan Polichinelle, bu kukladan türemiştir. Polic-Fronde yönetimi sırasında Paris halkının maskotu ol-. Brioche ile aynı çetin mesleği icra eden Lyonlu işçi La-Mourguet, XIX. yy’da, yüzüne kendi çizgilerini verdiği ol’ü yaratır. Guignol Lyonlu dokuma işçilerinin maskotu tır.

.nya’da Cristobal Polichinela gibi Ingiltere’de Punch da ı Pulcinella’nm akrabasıdır ve Elizabeth döneminin kaba ülerinin yaşlı kahramanı Old Vice’ı tahtından indirir, kötü kalpli ve edepsiz bir taklitçidir. Suç ortağı palyaçoy-kte diğer bütün kişileri, karısı Judy’yi, Judy’nin hayaletini, erini, hekimi, kanun temsilcisini, celladı, şeytanı ve hatta öldürür. Cinselliğe ve boğazına çok düşkün olan Alman /urst («Sosis Hans») ve tam bir hödük olan Viyanalı Kas-îym soydandır. Rus Petruşka, Flandreslı Tchantches ve kü-.lon Woltje de, kendi tarzlarında bu soyun temsilcileridir.

Gösterisi, Philippe Genty’nın kukla oyunu.
Günümüzde kukla sanatı: kuklalar büyükler için midir?

Kukla sanatının halka özgü, ulusal ve taraflı olma geleneği, XIX. yy’m ikinci yarısında eski gücünü kaybetmiştir; XX. yy’ın başında kukla basit bir çocuk eğlencesi durumuna gelmişti. Ardından, XX. yy’m yetkinleştirilmiş çizgi film tekniklerinin rekabeti kukla sanatına ağır bir darbe indirmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde, Sovyet Rusya’da Sergey Obratzov, 1945’ten sonra, bütün Doğu Avrupa ülkelerinde bir yenilenme yaşayacak olan kukla sanatını savunmak ve geliştirmek için yoğun çaba harcar. Gaston Baty’nin daha geleneksel olan puyazzi’si ve Fransa’da Jacques Chesnais’nin tahtadan oyuncuları yeniden belli bir başarı kazanırlar.

Modern resim sanatı ve plastik sanatlar, hareketli küçük kişilerle ilgilenerek, ilkel sanata ve idollerine duydukları hayranlığı devam ettirmişlerdir. Sanatçılar eğilimlerini kuklacılara aktararak veya bizzat kendi kuklalarını yaratarak tuhaf yaratıklar, son derece üsluplaştırılmış insanbiçimli kişiler, aniden oyunculara dönüşen gündelik eşyalar veya makineler veya hareketli basit soyut biçimler yaratmışlardır: Obratzov, parmak ucuna takılan basit bir kafadan oluşan bir kukla yapmıştır; Yves Joly bastonlarla şemsiyeler arasında entrikalar geliştirmiştir. Bu son sanatçı Georges Lafaye ile birlikte, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa’da kukla sanatında gerçekleşen yenilenmenin başlıca mimarlarından birisidir.

1970’li yıllar toplumsal ve kültürel hareket olarak canlandırma sanatım yeniden gündeme getirmiş ve bu kez yetişkin izleyicilerde karikatürsü ve hicivsel kuklalara duyulan ilgi artmış (Mup-pet’ları kimse göz ardı edemez) ve kuklalar televizyon aracılığıyla siyasal iktidara yeniden saldırmaya başlamışlardır. Oyunlarıyla kameramn harekediliğini ve çizgi film tekniklerini bütünleştiren canlandırma sineması, Amerikalı Gerry Anderson’ın bilimkurgu dizisi Thunderbirds gibi, halk arasında büyük başarı kazanan filmler gerçekleştirmiştir. Atalarımızdan kalma kukla sanatı, yok olmak bir yana, yeniden, yüzyılımıza uyum sağlayan bir canlılık ve renk kazanmaktadır. □
Ünlü Ingiliz kuklası Punch, ürkütücü yanını aldığı Italyan Pulcinella’nın kardeşlerinden birisidir.
De-Be kuklalar, Malili köylüler tarafından, hasat veya yağmur duaları gibi özel dualar sırasında kullanılır.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*