Kur’an Niçin Tercüme Edilemez ?
Ahmed
Kur’an-ı Kerim, sıradan bir kitap değildir. O, kâinatın yaratıcısının eseri, insanı ve bütün mevcudatı var edenin kelâmıdır.
Öyle ise ifadesinde eşsizlik, kelimesinde hudutsuzluk olacaktır. Bu küllilik ve erişilmezlik, O’nun en mâkul ve mantıkî neticesidir. Bu sebeble, onu hiç bir insan tam olarak tercüme edemez. Ama insanlığın muhtaç olduğu zarurî mânâlar, geniş izahlar ve etraflı tefsirlerle anlatılabilir. Bunun adı ise tercüme olmaz,tefsir olur, izah sayılır. İzah ve tefsir başka, tamı tamına tercüme bir başkadır.
Bizim nazara vermek istediğimiz husus, “tek satır Kur’ân’ı, yine tek satır kul kelâmıyla Türkçeleştirme”
18
Şahın
iddiasıdır. Esasında böyle bir tercüme yapmak, akıl ve mantıkla da bağdaşmamaktadır. Çünkü bir satırlık Allah kelâmının, yine bir satırlık kul kelâmıyla mukayesesi mümkün değildir. Ve o tercümenin İlâhî mânâyı taşıması, kudsî cümle ve lâfızların değerini muhafaza etmesi beklenemez.
Dilerseniz bu hususa, bir örnekle açıklık getirelim.
Kur’an’da Fatiha’dan sonra gelen Bakara Sûresinin 3. âyeti:
“—Ve mim’ma rezakna’hüm yün-fikûn” şeklindedir. Bunun tercümesi:
— Müminler, bizim verdiğimiz rı-zıktan sadaka verirler.
Ne anlıyorsunuz bu tercümeden?
Müminlerin Allah’ın verdiği rızıktan sadaka vereceklerini… değil mi?
Hem gerçek de öyle… Fakat sadece bu kadar mı? Hayır. Dahası var. Ama o dahasını, tercümelerin vermesi mümkün değildir. Ancak tefsirlere bakarsanız bulursunuz diğer mânâları.
Dilerseniz tercümedeki bu eksikliklere tefsirde bakalım.
Bir satırlık bu âyet, sadaka hakkında 5 temel ölçüyü mucizevî bir şekilde ihtiva etmektedir. Şöyle ki:
1 — Sadaka veriniz, ama kendiniz de sadakaya muhtaç hâle gelecek derecede ileriye gitmeyiniz.
Bu hüküm, cümlenin başındaki bazısından verin” mânâsına gelen (Min) den anlaşılmaktadır.
2— Sadakayı kendi malınızdan veriniz, başkasınınkinden değil.
Bu hükmü de “rızık olarak verdiğimizden” mânâsına gelen (rızk) kelimesinden anlamaktayız.
3— Sadakanız ile fakire ağırlık vermeyiniz. Yani onu, size karşı borçlu hissettirmeyiniz.
Bu mânâyı da “bizim verdiğimizden” mânâsını ifade eden (Nrî) dan anlamaktayız.
4— Sadakayı öyle kimseye verin ki, sizden aldığını ihtiyaçlarına sar-fetsin, harama ve fuzulî yerlere harcamasın.
Bunu da “nafakasına sarfetsin” mânâsına gelen (yünfikûn) fiilinden anlamaktayız.
5— Sadakayı veren, şahsını ortaya koymasın, yalnızca Allah namına versin.
Bunu ise “Allah’ın verdiği rızıktan verin” mânâsına gelen (rezaknâ) dan istihraç etmekteyiz.
Bütün bunlardan ayn olarak, bir de cümle başında yer alan (mim’mâ) daki (min) de ayrı mânâlar var. Bu (min) işaret eder ki:
— Sadaka malla olduğu gibi ilimle, fiille, sözle de olur. Yeri gelince ilmin gereği ifade edilmeli, fiilen çalışılmalı veya sözle sadaka verilmelidir.
Şimdi mevzuu burada kesiyor ve Kur’âmn tercümesinin mümkün olduğunu iddia edenlere:
— Siz söyleyin, diyoruz. Tek satır İlâhî kelâmı, yine tek satır kul kelâmıyla Türkçeleştirmek suretiyle tercüme etmek mümkün mü?
Elbette değil. O halde eldeki tercümelere bakıp da “Kur’an’ın mânâsı bundan ibarettir” denemez. O mânâya vâkıf olabilmek için, hiç olmazsa tefsirlere bakmalı, bir satırı birkaç sayfayla izah eden eserlerden istifade edilmelidir.