Genel

Lagrange fonksiyonu

Lagrange fonksiyonu

Lagrange Napoléon’dan da büyük saygı gördü. Napoléon döneminde senatörlüğe seçildi ve kendisine kont unvanı verildi; ama o matematikçi kimliğini ve sakin, alçakgönüllü, saygıdeğer kişiliğini ölümüne değin korudu. Lagrange’ın tüm yapıtları Oeuvres (1867-92; Yapıtlar) adıyla 14 cilt olarak yayımlanmıştır.
Lagrange, Marie-Joseph (d.7 Mart 1855, Bourg-en-Bresse – ö. 10 Mart 1938, Marsilya, Fransa), Fransız Katolik ilahiyatçı ve Kitabı Mukaddes araştırmacısı.
1879’da Dominiken tarikatına giren Lagrange, 1883’te rahipliğe atandı. Toulouse’da kilise tarihi öğretmenliği yaptıktan sonra (1884-88) Viyana Üniversitesi’nde Doğu dilleri üzerine çalıştı. Daha sonra Uygulamalı Kitabı Mukaddes Araştırmaları Oku-lu’nu kurmak üzere 1890’da Kudüs’e gönderildi. Orada Revue Biblique (1892) adlı bir dergi yayımlamaya başladı. 19Ö3’te Kitabı Mukaddes üzerine yorumlar içeren Études bibliques adlı diziyi başlattı. Bu diziye Eski Ahit eleştirisinde tarihsel yöntem, Hakimler Kitabı ve Sami dinleri üzerine üç kitap yazarak katkıda bulundu.
O dönemde Avrupa, geleneksel Katolik öğretisini yeniden yorumlamaya çalıştığı için papalığın sansürüne uğrayan Modemiz-min etkilerini yaşıyordu. Lagrange, papalığın modernizme karşı aldığı tutumu onayladığı halde, Tekvin Kitabı’yla ilgili yorumunda (1906) modernist görüşün açıkça belirmesi yüzünden büyük eleştirilere uğradı. 1912’de bazı araştırma yöntemlerinin tepki uyandırması üzerine üstleri tarafından Fransa’ya geri çağrıldı. Daha sonra yeniden Kudüs’e gönderildi ve I. Dünya Savaşı yılları dışında yaşamının sonuna değin orada öğretmenlik yaptı.
Lagrange, Études bibliques dizisi için Mar-kos İncili (1911), Romalılara Mektup
(1916) ve Galatyalılara Mektup (1918) ile Luka (1921), Matta (1923) ve Yuhanna (1925) İncirleri üzerine önemli yorumlar yazmıştır. Başlıca kitapları arasında Le Judaïsme avant Jésus-Christ (1931; İsa Mesih’ten Önce Yahudilik), Histoire ancienne du canon du Nouveau Testament (1933; Yeni Ahit’in Eski Tarihi) ile başyapıtı sayılan Critique textuelle-La Critique ratio-nelle (1935; Metin Eleştirisi-Ussal Eleştiri) sayılabilir. R. T. Murphy’nin The Work of Père Lagrange (Peder Lagrange’m Yapıtı) adlı kitabı 1963’te yayımlanmıştır.
Lagrange fonksiyonu, bir fiziksel sistemin durumuna ilişkin belirleyici özellikteki nicelik. Lagrange fonksiyonu, mekanikte, kinetik enerji (devinim enerjisi) ile potansiyel enerjinin (konumla ilgili enerji) farkına eşittir.
Zaman içinde bir durumdan ötekine geçerek değişmekte olan ve böylece belirli bir değişim yolu izleyen bir fiziksel sistemin, bu süreç içinde, olanaklı bütün yollar arasından bu yolu nasıl seçtiği sorulabilir. Bu sorunun yanıtı, sistemin izlenmesi olanaklı her yol için Lagrange fonksiyonu değerlerinin toplamını bulup bu toplamın en küçük olduğu yolu seçtiğidir. Buradan, Lagrange fonksiyonunun alınan yoldaki artışlara benzer bir niceliğin ölçüsü olduğu ve fiziksel sistemlerin olanaklı yollar arasında daima en kısa olanını seçtikleri söylenebilir.
Işık ışınlan söz konusu olduğunda sistem biçimlenimlerinin izlediği yol, ışının uzayda izlediği yoldan ibarettir; bu durumda Lagrange fonksiyonu bu yolun izlenmesi sırasında geçen süreye indirgenir. Işık ışınları-
Lagrange noktası 182
mn, örneğin bir mercekten kırılarak geçmesi sırasında izlediği yol, en kısa zamanda izlenebilecek olan yoldur.
Bu ilke, yukanda verilen örnekten çok daha genel bir ilkedir ve örneğin, Ay’a yollanan bir roketin hareketinden çarpışan temel parçacıkların birbirlerini belirli bir doğrultuda saçıhma uğratması olasılığına kadar bütün fiziksel olguların betimlenmesi açısından aynı ölçüde geçerlidir.
Lagrange noktası, astronomide, iki büyük gökcisminin kütleçekimi etkisi altındaki küçük bir gökcisminin, onlara göre hareketsiz durumda kaldığı nokta. Uzayda bu tür noktalann var olabileceğini ilk kez 1772’de Fransız matematikçi ve astronom Joseph-Louis Lagrange ileri sürdü. 1906’da, Jüpiter ile Güneş’in etkisi altında Jüpiter’in yörüngesinde dolanan küçük gezegenler, bu olgunun keşfedilen ilk örnekleri oldu (bak. Troyalılar). Güneş ile Jüpiter ya da Yer ile Ay gibi iki ağır cisimden oluşan her sistemde kuramsal olarak beş Lagrange noktası vardır; ama bunlardan yalnızca ikisi kararlıdır. Bu iki nokta, kütleçekimi etkisi dışındaki öteki hafif tedirginliklere karşın küçük cisimleri burada tutar. Her kararlı nokta, iki köşesinde iki büyük kütlenin yer aldığı bir eşkenar üçgenin üçüncü köşesini oluşturur.
Laguna Bölgesi, Meksika’nın kuzeyinde tanm bölgesi. Coahuila eyaletinin batı kesimi ile komşu Duranğo eyaletinin doğu kesimini içine alır. Yaklaşık 126 bin hektar genişliğindeki bölge Mayrân Havzasının batı kesimini kapsar. Adını ovadaki sığ göllerden (laguna) almıştır. Bir zamanlar, yalnızca otlak olarak kullanılan bölge 1850’lere değin büyük bir çiftliğin (hacienda) parçasıydı. 1936’da Başkan Lázaro Cár-denas’m uygulamaya koyduğu tanm reformu uyarınca, mülkiyeti devletin elinde kalmak üzere Yerli toplulukları arasında bölüştürüldü ve Nazas ve Aguanaval ırmaklann-dan sağlanan suyla bölgede tanm yapılmaya başladı. Sonraki yıllarda pamuk üretimi çarpıcı bir biçimde arttıysa da 1950’lerin başlanndaki kuraklıktan sonra şiddetli bir düşüş gösterdi. Bunun üzerine birçok çiftçi ailesi başka bölgelere yerleştirildi ve hükümet yeni sulama projeleri geliştirdi. Bölgenin başlıca kentleri, Torréon ve Gómez Palacio’dur.
lagün, denîzkulaGi olarak da bilinir, denizden dar ve basık bir kıyı kordonuyla, ada setleriyle ya da mercan resifleriyle ayrılmış kıyı gölü. Başlıca iki tip lagün vardır. Bunlar, hemen hemen bütün kıyılarda görülen kıyı lagünleri ile sıcak su mercanlan-nın gelişebildiği okyanus bölgelerinde rastlanan mercan resifi lagünleridir.
Kıyı lagünleri, deniz ilerlemesi (transgres-yon) ile körfez haline gelen bir akarsu ağzının kıyı kordunuyla kapanması sonucunda oluşur. Lagünü denizden ayıran kıyı kordonu ise, dalgalann ve kıyı akmtılanmn taşıdığı kum ve çakıllann sürekli olarak birikmesiyle oluşur. Bu kordon, bazen koyun bir kenanndaki burundan başlayarak uzanan kıyı okunun karşı buruna ulaşması sonucunda, bazen de koyun iki kenanndaki burunlardan başlayarak birbirine doğru ilerleyen iki kıyı okunun birleşmesiyle oluşur. Gölü denizden ayıran kıyı kordonunun denize bakan kesiminin düzgün olmasına karşılık, lagüne bakan kesimi düzensizdir. Bunun nedeni, dalgalann dış tarafı sürekli olarak aşındırması ve yeniden düzenlemesidir.
Kıyı lagünleri denize çoğu zaman dar bir geçit aracılığıyla bağlanır. Bu nedenle lagünlerin sulan az tuzludur. Lagünün denize yakın olan kesimleri ile dip kesimlerindeki tuzluluk oranı farklıdır. Bunlar, eski akarsu ağızlanndaki koy ya da körfezlerin önünün kapanmasıyla oluştuğu gibi, delta alanlan-mn kenarlanndaki girinti önlerinin kapanmasıyla da oluşabilir.
Kıyı lagünlerindeki su çevrimi, lagünü denizden ayıran setteki boğazlar yardımıyla lagünü dolduran ve boşaltan gelgitler aracılığıyla sağlanır. Gelgitin her kabarma ve çekilmesinde bu dar açıklıklardan büyük miktarda su geçtiğinden, lagün girişi yakın-lanndaki akıntılar şiddetii olabilir. Buna karşın bu akıntılar lagünün büyük bir kesiminde ancak tortul çökellerinin ve gelgit düzlüklerinin oluşmasını sağlayabilir. Yüzey alanlannın derinliklerine oranı açık denizinkinden daha büyük olduğu için, lagünler atmosferle etkileşimlerine bağlı olarak aşın derecede farklı özellikler gösterebilir. Örneğin lagün suyunun sıcaklığı denize oranla kışın daha az, yazın daha fazladır. Sıcak bölgelerde buharlaşma, lagünü besleyen tath suyun dengeleyemeyeceği kadar yüksek olabilir ve lagünü denize bağlayan boğazlann sayısı azalırsa, sudaki tuz oranı aşın derecede artabilir hatta tuz kristalleri oluşumu görülebilir; Bu oluşum jeolojik çökelmeyle birlikte gerçekleştiğinde kalın tuz katmanlannın oluşmasına neden olabilir.
Çok sayıda kıyı lagünü bulunan kıyılara kordonlu kıyı ya da lagünlü kıyı denir. Bu tip kıyılara, Avrupa’da Baltık Denizinin güney kıyılarında, Adnyatik’te Trieste’den Ravenna’ ya kadar uzanan bölgede, Kuzey Amerika’nın Meksika Körfezinde Veracruz’dan Florida’ ya kadar uzanan kıyının büyük bölümünde, Afrika’nın Liberya’dan Kamerun’a kadar uzanan Gine Körfezi kıyısında, Asya’da Hindistan (Dekkan) Yarımadasının doğu kıyılannda çok rastlanır. Venedik ve yakm çevresindeki lagünlü kıyılara lidolu kıyı denir. Bunun nedeni, Venedik kıyılanndaki kıyı kordonlanmn lido adıyla anılmasıdır. Türkiye’de İstanbul yakınlanndaki Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece gölleri de tipik birer lagündür.
Lagünler zamanla akarsulann getirdiği çakıl, kum ve kil ile dolarak bataklık ya da birikinti (alüvyon) ovası haline gelir. Eski bir lagünün dolmasıyla oluşmuş bir kıyı ovası olan Bakırköy yakınındaki Çırpıcı Çayın buna örnektir.
Mercan resifi lagünleri ise, Avustralya’daki Büyük Set Resifi’nde olduğu gibi kıyı resiflerinde oluşabilir; ama bu lagünlerin en ilgi çekici örnekleri Büyük Okyanustaki, bazılanmn uzunluğu 50 km’yi geçen atollerdir. Bazı atoller, alçak mercan resifleriyle çevrelenmiş ve çoğunlukla hemen hemen her yeri aynı derinlikte olan yalmzca tek bir lagünden oluşur. Bazılan ise bir ya da daha çok, yüksek ve kayalık volkanik adalardan oluşmuştur. Bunlardan başka, büyük bir mercan resifinin içinde yer alan lagünlerle çevrili küçük resiflerden oluşan karmaşık yapılı atoller de vardır. Mercan resiflerindeki bütün lagünlerin, deniz düzeyinde görece yükselme ve alçalmaya neden olan östatik değişme sırasında mercanlann yukan doğru büyümesiyle oluştuğu sanılmaktadır.
Lagün Bulutsusu (katalog numaralan NGC 6523 ve M8), Yay takımyıldızında, Güneş sisteminden 1.200 parsek (3.900 ışık yılı) uzaklıkta yer alan iyonlaşmış hidrojen bölgesi. Bulutsu, yaklaşık 10 parsek (33 ışık yılı) çapında, yıldızlararası gaz ve toz parçacıklarından oluşan bir bulut biçimindedir. Bulutsunun içinde yer alan
sıcak, genç yıldızlar kümesi, çevresind gazı iyonlaştırır. Bulutsunun yaydığı ı. gazdaki atomların tekrar birleşmesi sür sırasında oluşur. Bulutsudaki yıldızlarar toz parçacıkları bu ışığın bir bölümünü ğurarak bulutsuyu böler; bulutsunun la ne benzeyen biçimi de bu olgudan kayn lanır.
lağımcı (Yunanca lakkos: “oyuk”, “ kur”), askerlikte, siper ve tünel kazm yeraltında tahkimat yapmak üzere eği*’ istihkâm eri. 17. yüzyılda Avrupa’da k ma altındaki kalelerin duvarlanna y-mak için üstü kapalı siperler kaz lağımcılığa önem kazandırdı. Lağım’ aynca kale duvarlanmn altına kazdı” tünelleri çökerterek duvarlann yıkılm sağlıyorlardı. Bu işlev çok uzun süre b istihkâm hizmeti olarak kaldı. Günümüzde ise istihkâm(*) birlikle-görevleri çok daha çeşitlenmiştir. Bu b‘ ler savaş alanında sökülebilir köprüler, tuzaklan ve başka yapılar kurarak ta destek sağlarlar. Havaalanlan, destek yo” n, yakıt depolan ve kışla gibi temel de birimlerini kurarlar. Aynca patlam bomba ve mermileri etkisiz duruma ge’ rek ortadan kaldırmak ve haritalar haı yıp dağıtmak gibi ek görevler üstleni
Lağımcı Ocağı, Osmanlı ordusunda ğımcı sınıfının bağlı olduğu ocak. Tımarlı ulufeli olan lağımcılar, kuşatmalarda 1 (Yunanca lakkos: “oyuk”, “çukur”) a kaleleri yıkmak, siper kazmak gibi göre üstlenirlerdi.
Kapıkulu ocaklan arasında yer alan la cı sınıfının ne zaman kurulduğu kesin o’ bilinmemektedir. II. Murad dönemi Rumeli fetihlerinde, 1453’te İstanbul’ fethinde büyük yararlıklar gösteren la„ lann ulufeli olanlan II. Mehmed (F döneminde kurulan Cebeci Ocağı’na landı. Ocağın amiri cebecibaşıydı. E askerlerini oluşturan tımarlılar arasında ayn bir lağımcı birliği kuruldu. Buı ‘ komutanı ise lağımcıbaşıydı.
Lağımcılık 17. yüzyılın ortalanna d önemini korudu. Ama daha sonra kuşa savaşlannm azalmasıyla birlikte bu sınıf önemini yitirdi. Disiplini bozulan Lağı Ocağı’na, lağımcılıktan anlamayan ki alınmaya başladı. Lağımcı kadrosu da gi rek daraltıldı. Bu nedenle büyük seferi tımarh ve ulufeli lağımcılar yetersiz kal için dışandan paralı lağımcılar tutuluyo Bunlar, sefer bitince terhis edilen Hr yanlardı. 1792’de Lağımcı Ocağı ıslah e rek modem bir örgüte dönüştürülm çalışıldı ve Lağımcı Ocağı Kanunnam yürürlüğe kondu. Bu kanunname, lağr lann teknik düzeyde yetiştirilmelerini, ğın yeniden örgütlenmesini öngörüyor Genel bir yoklama yapılıp kesin sa belirlendikten sonra lağımcılann la ağasının komutasında kışla eğitimi gö leri koşulu kondu. Örgüt, “lağım bağla cı” ve_“köprücü” sınıflarına ayrıldı. K ” rü, kale ve tabya yapınılan da öğretilen sınıfa aday yazımını teşvik için verimli t raklardan yeni tımarlar aynldı. 1826’da pıkulu ocaklan kaldırılırken lağım öbür teknik sınıflarla birlikte köklü formlarla yeniden örgütlendi.
Lahaina, Hawaii dilinde “zalim gün’ ABD’nin Hawaii eyaletine bağlı Maui ‘ de kent. Maui Adasının kuzeybatı kıyıs^
3 km’lik bir kumsal boyunca uzanır. 7 sinde, Puu Kukui’de 1.764 m’ye ulaşan dizi yanardağ yükselir. 1820’den 184 yerini Honolulu’ya bırakana değin başk ti. Hawaii hükümdarlannm gömüldüğü inee Kilise Mezarlığı adalılar için ku
Mıaina’dan bir görünüm,
■mi Adası, Hawaii
fty Atkeson-EB İne: ‘
tir yerdir. Misyonerlerin sarhoş ve başıboş denizcileri hapsetmek için inşa ettiği Hale Itaahao adlı taş hapishane 1851’den lalmadır.
Kentin merkezine 1873’te dikilmiş olan feuıyan ağacının adalardaki en büyük ağaç olduğu iddia edilir. Turizm, ananas konserveciliği ve şeker işlemeciliği başlıca gelir kaynaklandır. Nüfus (1990) 9.073.
hhana, hem Avrupa’nın kıyı kesimlerinde bulunan yabanı lahanadan (Brassica tkracea) türetilmiş çeşitli sebze ve yem tilkileri grubuna, hem de bu grupta yer dan bitkilerden özellikle baş lahanaya (B. okraceamn, capitata çeşidi) verilen ad.
[ Ttapgiller (Brassicaceae) familyasının •yesi olan bu bitkiler sebze olarak kullanıla bölümlerine göre bir sınıflandırmaya | «okutabilir: 1) Yaprak; yaprakları üst üste ; kapanarak sık bir baş oluşturanlar (baş la-| lana ve Brüksel lahanasıf*]) ya da gevşek
i «e açık yapraklılar kara lahana[*]), 2) («ek; çiçekleri ve çiçek saplan kalmlaşa-nk değişime uğramış olanlar (karnaba-lar[*] ve brokkoli[*]), 3) gövde; gövdeleri [cdenerek yumru biçimini almış olanlar ] (alabaş lahana[*]).
(Brassica oleracea’nın capitata çeşidi)
Fsll
LÇoğu kez kısaca lahana olarak adlandmlan «■ş lahananın beyaz ve kırmızı olmak üzere “ki tipi vardır. Tepe sürgününün uzamasının atlanmasıyla, uzunca bir gövde geliştire-yen bu bitki kısa saplı yapraklannın üst binişmesi sonucu baş oluşturur. Sivri, rlak ya da yassı yapıda olabilen başla-renkleri yeşil, gnmsi yeşil, san ya da arasında değişir. Kış sebzeleri ara-yer alan lahana en iyi serin iklimli ilerde yetişir; dona karşı dayanıklıdır, hana düşük kalorili bir sebzedir. C vita-‘ ı yanı sıra kalsiyum, fosfor ve potas-gibi çeşitli mineralleri de içeren bu e başlıca pişirilerek ve turşu yapılarak jcetildiği gibi salata olarak da yenir. Idye’de yıllık toplam üretimi 500 bin dolayında gerçekleşen baş lahana he-ı hemen bütün illerde yetiştirilmektedir.
lahana güvesi (Plutella maculipennis), Le-pidoptera (pulkanatlılar) takımının Plutelli-dae familyasından böcek türü. Erişkinlerin kanat açıklığı 15 mm’dir. Kanatlar katlandığında, ön kanatlarındaki san ışınsal çizgiler baklava dilimini andıran biçimler oluşturur. Larvalar pupa evrelerini, çeşitli tanm bitkilerinin yapraklannda ördükleri ipek bir koza içinde geçirirler. Çok geniş bir coğrafi dağılım gösteren bu gece kelebekleri laha-nalann yanı sıra turpgiller familyasının öbür üyelerinin de önemli zararlılan arasındadır.
lahana kelebeği, Pieridae (akkelebekler) familyasından, lahana başta olmak üzere birçok tanm bitkisine zarar veren birkaç
fündüz kelebeği türünün ortak adı. P. rassicae türünün kanatlan çok açık san
Lahana kelebeği (Pieris brassicae)
Chr Lederer-Bavaria-Verlag
renkte ve kanat uçlan siyah lekelidir. Tırtıl-lan sebze bahçelerinde, özellikle lahanalarda büyük zararlara yol açar. Şalgam kelebeği olarak da bilinen P. napi ve turp kelebeği olarak da bilinen P. rapae türlerinin tırtılları benzer beslenme davranışlanyla sebze tar-lalanna önemli ölçüde zarar verir.
lahana kök uru, Plasmodiophora brassicae mantannın başta lahana olmak üzere turpgiller familyasının çeşitli bitkilerinde yol açtığı hastalık. Hastahğa duyarlı öbür bitkiler arasında brokkoli, karnabahar, alabaş lahana, hardal, turp, şalgam, şebboy ve kuduzotu sayılabilir. Bodurlaşma ve sararmaya yol açan bu hastalığın ilk evrelerinde bitkilerin kökleri biçimsel bozukluğa uğrayarak iğsi oluşumlar haline döner. Mantar bulaştığı toprakta 10 yıldan daha uzun bir süre yaşayabilir. Hastalık, hastalıklı bitkiler ve artıklan, gübre ya da tanm aletleri aracılığıyla yayılır. Soğuk yerlerde, özellikle akaçlaması iyi olmayan asitli topraklarda hızla çoğalır.
Bulaşık olmayan topraklarda sağlıklı fideler ve dayanıklı çeşitler yetiştirilerek, dikimden önce toprağa uzunca bir süre yanmış kireç uygulayarak ve mantar öldürücü ilaçlar kullanılarak hastalık önlenebilir.
lahar, yanardağlarda kalıntı malzemelerinden oluşan çamur akıntısı. Laharlar, külden büyük kocataşlara kadar değişen biçim ve boyutlarda çok çeşitli malzemeler taşır ve çökellerin oluşmasına yol açar. Bu tür akıntılara, kızgın bulut benzeri gevşek malzemeleri kopararak sürükleyen sağnak yağmurlar, dışıklan toplayarak sürükleyen ırmak sulan, püskürme sırasında eriyerek kül akıntılanna neden olan buzlar ya da gevşek bölgelerden dışan akarak malzemeleri aşağıya sürükleyen krater gölü sulan yol açabilir. Laharlar yamaçlardan aşağıya hızla akar ve kimi zaman onlarca kilometre yol alır. Lahar çökelleri çoğunlukla .engebelidir. Bu tür akıntılar çevreye büyük zararlar verebi-
183 Lahey
lir ve ölümlere yol açabilir; böyle bir felaket, İS 79’da Vezüv Yanardağının püskürmesi sırasında Herculaneum’da yaşanmıştı.
Lahbabi, Muhammed Aziz (d. 25 Aralık 1922, Fez – ö. 23 Ağustos 1993, Rabat, Fas), Faslı romancı, şair ve düşünür. Yapıt-lannda hümanist bir yaklaşımla diyalogun ve evrenselliğin önemini vurgulamıştır.
Edebiyat fakültesi dekanı olduğu Rabat Üniversitesi’nde ve Cezayir Üniversitesi’n-de felsefe dersleri verdi. Aynca Magripli Arap Yazarlar Birliği’pi kurdu ve birliğin başkanlığını yaptı; Af ak dergisini yönetti.
Lahbabi Pans’teki felsefe öğrenimini doktora derecesiyle tamamladı; doktora tezi iki bölüm halinde De l’être à la personne (1955; Varlıktan Kişiye) ve Liberté ou libération (1956; Özgürlük ya da Özgürleşme) başlık-lanyla yayımlandı. Henri Bergson ve Emmanuel Mounier’nin yapıtlarından esinlenen kişiselci bir yöntemle İslam hümanizmi üzerine kurulu bir felsefe geliştirmeye çalıştı. Kuran’dan ve geleneksel İslam metinlerinden yola çıkarak kişinin özerkliği, kişisel bilinç, sorumluluk, benlik duygusu ve vicdan gibi, konulan çözümledi. Bu çalışmala-nndan İslam düşünce tarihinin bir özeti olan Le personalisme musulman (1964; İslam Şahsiyetçiliği, 1972) ile kültür ve uygarlık üzerine bir inceleme olan Du Clos à l’ouvert (1961; Kapalıdan Açığa Milli Kültürler ve Medeniyet, 1980) adh kitapları doğdu. Edebiyat ve felsefe konularındaki sayısız denemesinin yanı sıra birkaç şiir kitabı ile Espoir vagabond (1972; Gezgin Umut) başlıklı hem Arapça, hem de Fransızca yayımlanan bir roman yazdı. Öteki yapıtlan arasında Les fondements de l’économie marocaine (1977; Fas Ekonomisinin Temelleri), L’économie marocaine: notion essentielles (1977; Fas Ekonomisi: Temel Öğeler) ve Le Monde de demain: Le Tiers-Monde accuse (1980; Yarının Dünyası: Üçüncü Dünya Suçluyor) sayılabilir.
Lahey, Hollanda dilinde s-gravenhage ya da den haag, Fransızca la ha ye. İngilizce the hague, Hollanda’da Zuidholland ilinin merkezi kent. Aynı zamanda hükümet merkezidir., H£üzey Denizi kıyısından 6 km içeride ver alır. Kentin adı, Holland konila-nnın, Haghe (çit) denen ormanlık bir arazide kurulu av köşkünden ve sürekli konutundan gelir. “Kontlann özel arazisi” anlamına gelen ’s-Gravenhage adının kökeni de Haghe sözcüğüdür. Kont II. Willem’in 1248’de yaptırdığı şatonun çevresinde, zamanla Şövalye Binası (128Ö) ve daha birçok bina inşa,edildi. Bu yapılar günümüzde kent merkezindeki Binnenhof’uı (İç Avlu) oluşturur. 1350’lerde kuzey tarafında oluşturulan Hofvijver adlı yapay göl bugün de kentin ilgi çeken yerlerinden biridir. Kentin batı yakasında Buitenhof (Dış Avlu) yer alır. Bu bölgenin bir zamanlar hapishane olarak kullanılan ana kapısı gevangenpoort (hapishane kapısı) eski kentin girişini oluşturmaktaydı.
13. ve 14. yüzyıllarda avlulann çevresinde bir alışveriş merkezi gelişti. 1585’te merkezî yönetimin öteki kuruluşlanyla birlikte Genel Meclis de (Staten-Generaal) Binnenhofa yerleşti. 1616’da Holland eyalet yönetiminin buraya taşınmasıyla Oranje prensi Mau-rits kentte oturmaya başladı. Maurits’in isteği üzerine Lahey’in korunması için çevresinde bir kanal ağı inşa edildi; bu kanallar
19. yüzyıl ortalanna değin kentin sınırlannı oluşturdu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir