(d. 30 Eylül 1939, Rosheim, Fransa),, Fransız kimyacı. Canlılardaki moleküllerin yaşamsal öneme sahip kimyasal işlevlerinin aynısını gerçekleştiren yapay moleküllerin laboratuvarda bireşim yoluyla elde edilmesine .yönelik çalışmala-nyla 1987 Nobel Kimya Ödülû’nü Charles J. Pedersçn ve Donald J. Cram ile paylaşmıştır.
Kimya alanındaki doktora çalışmasını 1963’te Strasbourg Üniversitesi’nde tamamlayan Lehn, 1970’te Strasbourg’daki Louis Pasteur Üniversitesi’nde kimya profesörü oldu. 1979’dan sonra da Paris’teki Collège de France’ta ders yermeye başladı.
Lehn çalışmâlannı, Pedersen’in elde etmeyi başardığı iki boyutlu, halka biçimli organik bileşikler sınıfı olan ve başka molekülleri ayırt ederek tanıyabilen ve onlarla birle-şebilen taç eterler üzerinde yoğunlaştırdı. Aynı tepkime özelliklerine sahip üç boyutlu moleküller elde etmeye yönelik çabaları sırasında, beyinde önemli bir kimyasal iletici olan asetilkolin ile bileşebilen bir molekül oluşturdu. Bu çalışması, insan vücudundaki
doğal enzimlerden daha üstün özelliklere sahip, tümüyle yapay enzimlerin bireşim yoluyla hazırlanabilmesi olasılığım doğurdu.
Lehtonen, Joel (d. 27 Kasım 1881, Sââ-minki – ö. 1934, Helsinki, Finlandiya), Zola ve Gorki’nin doğalcı, geleneğinde yapıtlar veren Finli romancı.
İlk döneminde, 19. yüzyıl sonlarındaki yeni-romantik akımın etkisi görülür, ilk romanı Paholmsen v;«/a?da (1904; Şeytanın Kemanı), büyük ölçüde Selma Lageriöfün Gösta Berlings saga (1891; Gösta Berling, 1949) adlı yapıtından esinlendi. Rakastunut rampa (1922; Âşık Sakat) adlı romanında, gençliğindeki bireyciliği ve dâhilere duyduğu hayranlığı sert bir biçimde reddeder. Romanın başkahramanı, kendisini üstün insan olduğuna inandırmıştır; ama koşüllir güçleştikçe, büyük bir utanç duymaya başlar ve sonunda intihar eder.. Lehtonen, Kuolleet omenapuut (1918; Ölü Elma Ağaçları) başlığıyla kitaplaştırdığı öykülerinde Finlandiya’daki iç savaşı kuşku ve nefretle anlatır. Putkinotko (1919-20) adlı romanında insana bakışına nihilizm egemendir. Gelecekten umutsuz olan Lehtonen, sanayi toplumunun gelişmesini bir hastalık olarak değerlendirir. Aynı karamsarlık Henkien taistelu (1933; Ruhların Mücadelesi) adh romanında ve intihanndan kısa bir süre önce yazdığı Hyvâstijâttö Lintukodotte (1934; Kuş Yuvasına Elveda) başlıklı şiir kitabında da görülür. Lehtonen’in Fin edebiyatı üzerindeki etkisi zamanla güçlenmiştir,
lei, Hawaii’de karşılama ya da uğurlama anısı olarak verilen, çiçeklerden yapılmış çelenk ya da kolye. Daha çok karanfil, kika, yasemin ve zencefil çiçeklerinden ya da orkidelerden yapılan lei’ler genellikle 46 cm uzunluğunda olur. Konukseverlik göstergesi olarak bir öpücükle sunulur. Geleneklere göre Hawaii’den aynlan yolcular kendilerine verilen terleri gemi limandan ayrılırken denize atarlar. Bir yolcunun attijp lei kıyıya sürüklenirse, o kişinin bir gün adaya döneceğine inanılır. Lei takma geleneğinin ortaya çıkışı eski Hawaililerin taktıktan kolyelere dayanır. Bu kolyeler yaprak ya da eğreltiotundan örülüyor, bazen de ipe dizilerek boyna asılan kuru kabuk, meyve, hububat tanesi ya da parlak tüylerden yapılıyordu. Hawaililer dostluk geleneklerini simgeleyen Lei Günü’nü 1 Mayıs’ ta kutlarlar..
Lei-chou Yarımadası bak. Leizhou Ya-nmadası
Lei Gong, Wade-Giles yazımında lei kung (Çincede “Gök Gürlemesi Beyi”), lei shen (Gök Gürlemesi Tannsı) olarak da bilinir, Çin’de Taoculuğun. tanrılarından biri. Göklerden gelen buyrukla hem yeryüzünde gizh suçlan olan ölümlüleri, hem de Taoculuğun bilgilerini insanlara zarar vermek için kullanan kötü ruhları cezalandırır. Göğü gürletmek için bir davulla bir tokmak, kötülük yapanları cezalandırmak için de bir keski taşır.
Lei Gong iyilik getiren bir tann olmadığı için pençeli, yarasa kanatlı, mavi’bedenli w yalnızca belden dizlerine kadar inen bir peştemal, kuşanmış korkunç bir yaratık olarak betimlenir. Çok tapınağı yoktur. Kişisel düşmanlanndan öç alması umuduyla bazılan onu özellikle yüceltir.
Lei Gong’un yardımcılan da gök gürlemesi dışındaki göksel olaylan üretme yeteneğini taşırlar. Örneğin Dian Mu (Yıldınm Ana) çakıp sönen aynalar kullanarak gökyüzünden yıldınm oklan gönderir. Yun Tong
(Bulut Delikanlı) bulutlan kamçılar, Yuzi (Yağmur Efendi) kılıcını bir kaba daldırarak sağanak yağdınr. Bulutların arasında bir kaplanın sırtında dolaşan Feng Bo (Rüzgâr Beyi) keçi derisinden bir tulumu sıkıştırarak gürleyen rüzgârlar estirir.
Leib-olmai (Laponcada “Kızılağaç Adam”), Laplann orman tannsı. Vahşi hayvanlan, özellikle de ayılan koruduğuna inanılırdı. Avcılar avın başarılı geçmesini sağlamak için ona küçük yaylar ve oklar armağan ederlerdi. Leib aynca “kan” anlamına da gelir ve öldürdükleri ayıyla birlikte avdan dönen avcıların üzerine kanı simgeleyen kırmızı kızılağaç özü serpilirdi. Leib-olmai avcılann tannsı olarak kadınlan hor görürdü. Bu yüzden avlanma gereçleri kadınlar için tabu sayılır ve av hazırlıklanmn yapıldığı yerlere kadınlar giremezdi.
Leibi, Wilhelm (d. 23 Ekim 1844, Köln -ö. 4 Aralık 1900, Würzburg, Almanya), portreleri ve tür resimleriyle tanınan ressam ve özgün baskı ustası. Gerçekçiliğin Almanya’daki en önemli temsilcilerinden biridir.
Babası Köln Katedrali’nin müzik yönetmeniydi. Leibl 1864’te Münih Akademisi’ne
Galerisi, Stuttgart). Son derece usta tekniği sayesinde hem rahat ve akıcı bir anlatım geliştirdi, hem de aynntılan büyük bir özenle betimledi.
Leibniz, Gottfried Wilhelm (d. 1 Temmuz 1646, Leipzig – ö. 14 Kasım 1716, Hannover, Almanya), Alman filozof ve matematikçi. Hem mantık, hem metafiziğe önemli katkılarda bulunmuş, aynca diferansiyel ve integral hesabı bulmasıyla ünlen-miştir.
Gençliği ve eğitimi. Lutherci dindar bir ailenin oğluydu. Otuz Yıl Savaşlan’nın (1618-48) sonlannda doğdu. Çocukken Nicolai Okulu’na gittiyse de daha çok babasının (ö. 1652) kütüphanesinde, kendi kendini yetiştirdi. 1661’de hukuk, öğrenimi görmek üzere girdiği Leipzig Üniversitesi’nde
‘Kilisede 0« Kadın’. VVİlhelm Leibl’ın ahşap üstüne yağlıboya çalışması, 1878-82,
Sanat Salonu, Hamburg
Kunsthalle, Hamburg
girdi. 1866-68 arasında Avon Ramberg ile, 1869’da da Kari von Piloty ile birlikte çalıştı. “Bayan Gedon” (1868/69, Eski Pina-kotek, Münih) adh yapıtının sergilendiği 1869 Uluslararası Münih Sergisi’nde Gus-tave Courbet ile tanıştı. Ertesi yıl onunla çalışmak üzere Paris’e gittiyse de, dokuz ay sonra Fransız-Alman Savaşı başlayınca (1870) geri döıidü. Münih’te üç yıl kaldıktan sonra Bavyera bölgesinde çeşitli küçük yerleşmelerde yaşadı (1878-1900) ve köylülerin yaşamım konu alan resimler yaptı.
Leibl’ın yapıtlan Almanya’da o günlerde yaygın olan romantik idealizm estetiğine uymaz. Onun nesnel üslubu, Courbet nin gerçekçiliğine benzer biçimde, doğanın, nesnelerin, kişilerin ve durumlann dolaysız olarak, özenle resme geçirilmesine dayanır. En tipik ve beğenilen yapıtlan “Holbein dönemi”ne (y. 1870-80) aittir (“Kilisede Uç Kadın”, 1878-82, Sanat Salonu, Hamburg). Daha sonra ilk resimlerindeki parlaklıktan uzaklaştı, yumuşak dış çizgilere yöneldi. Renk seçiminde güçlü içgüdüsüne uyarak gördüklerini rahat ve kesin fırça vuruşlany-ia tuvale aktardı (“Mutfakta”, 1898, Devlet
Leibniz, A. Scheits’ın yağlıboya çalışmasından aynntı, 1695;
Dük Anton Ulrich Müzesi, Braunschweig Herzog Anton Ulrich-Museum. Braunschweig
Galileo Galilei, Francis Bacon, Thomas Hobbes ve René Descartes gibi bilimde ve felsefede devrim yapmış kişilerin düşünceleriyle tanıştı; onlann çağdaş görüşleriyle skolastiklerin Aristoteles yorumlarını uzlaştırmayı düşledi. Bir ölçüde Lutherci adcılıktan esinlenerek kaleme aldığı De principio individui (1663; Teklerin ilkesi Üzerine) adh bakalorya tezinde tek tek her şeyin varoluşsal değerini ve yalnızca madde ya da biçim yerine, bütünsel varlığıyla (entitate tota) açıklanması gerektiğini vurguladı. Bütünsel varlık kavramı, daha sonra geliştireceği “monad” görüşünün ilk tohumuydu. Leibniz 1666’da yazdığı De arte combinato-ria’da (Birleştirme Sanatı Üzerine) bazı modem bilgisayarlann kuramsal atası olan bir model geliştirdi; sözel olsun olmasın bütün usavurmalann ve buluşlann sayı, sözcük, ses ya da renk gibi öğelerin düzenli bir bileşimine indirgenebileceğim öne sürdü.
1666’da hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra hukuk doktorası için başvuruda bulundu. Yaşının küçüklüğü yüzünden başvurusu reddedilince bir dana dönmemek üzere doğduğu kentten ayrıldı. Nürnberg özgür kentinin üniversite kasabası Altdorf ta ise De casibus perplexis (Şaşırtıcı Davalar Üzerine) başlıklı teziyle hukuk doktoru unvanını aldı, ama profesörlük önerisini geri çevirdi. Nümbeıg’de kaldığı sırada zamamn önde gelen Alman devlet adamlanndan Baron Johann Christian von Boyneburg ile tanıştı. Hizmetine girdiği Boyneburg aracılığıyla Mainz başpiskoposu Elektör Johann Philipp von Schönbom’un saray çevresine katılan Leibniz burada hukuk ve siyaset soranlanyla ilgilendi.
Fransa kralı XIV. Louis Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu için bir tehdit oluşturmaktaydı. Başpiskopos tehlikeyi uzak-
313 Leibniz, Gottfried Wilhelm
laştırmak ve kralın ilgisini başka yere çekmek için Louis’ye önerilecek bir Mısır seferi tasarladı; bahane olarak dini kullandığm-dan, projenin kilisenin yeniden birleşmesini sağlayacağını umduğunu söyledi. Leibniz birleşmeye katkıda bulunmak amacıyla De-monstrationes catholicae (Katolik Tanıtlamalar) üzerinde çalışmaya başladı. Araştırması ruhu bir noktaya yerleştirmesine (böy-lece “monad” görüşüne doğnı yeni bir adım atmasına) ve hiçbir şeyin sebepsiz ortaya çıkmadığı yolundaki yeter sebep ilkesini
feliştirmesine yol açtı. Leibniz henüz adını oymadığı monadlann kendi içlerinde yeterli, dış etkilere kapalı ve bölünemez varlıklar olduğu düşüncesiyle “usun doğrulan” ile “olgunun doğrulan” arasında aynm yaptı. Usun doğrulannın var olmamalannın düşünülmesiyle çelişkiye düşüldüğünü, olgunun doğrulannın varlığınınsa Tann’mn özgür seçimine dayandığım ileri sürdü. Tan-n’nın özgür seçimi, varlıklan ussal olarak açıklanamayan olgunun doğrulannın gerçekteki varoluşlan için yeter sebepti. Leibniz çeşitli güçlükleri bulunan nokta kuramına ilişkin düşüncelerinde optik, uzay ve’ hareket konulannda karşılaşılan sorunlarla bağlantı kurdu. Bu görüşlerini yayımladığı Hypothesis physica tıova’da (1671; Yeni Fizik Hipotezi), Johannes Kepler’in kuramındaki gibi, hareketin bir ruhun (Tann) eylemine bağlı olduğunu ileri sürdü.
Leibniz Mart 1672 de elektör tarafından diplomatik görevle Paris’e gönderildi. Eylülde Cizvitlere karşı yazılanyla tanınan Jansenci ilahiyatçı Antoine Amauld ile tanıştı ve kilise birliğinin yeniden kurulması konusunda ondan yardım istedi. Boyne-burg’un Aralık 1672 de, Mainz elektörünün de Şubat 1673’te ölmeleri üzerine koruyucu-suz kaldı. Ama bu gelişme ona aynı zamanda kendi bilimsel çahşmalanna yönelme
ilk Londra gezisi sırasında Royal Society’ye sundu.
1675 sonunda integral ve diferansiyel hesabın temellerim attı. Bu buluşuyla zaman ve uzayı birer töz olarak ele almaktan vazgeçip monadolojiye biraz daha yaklaştı. Yer kaplama ve hareket kavramlannın hayali bir öğe içerdiklerini, hareketin temel yasalan-mn da bu kavramlann yalnızca doğalannm incelenmesiyle ortaya konamayacağım düşünüyordu. Gene de yer kaplama ve hareket kavramlarının olguların izledikleri yolu açıklamaıun ve öngörmenin bir aracı olabileceğini savundu. Sonuç olarak Leibniz, Descartes’ın tersine, bu dünyanın iyi ilişki-lendirilmiş bir düş olduğunu öne sürmenin çelişkili olmayacağı görüşündeydi. Görülebilir hareket, yer kaplama kavramında bulunan hayali öğeye bağımlıysa, basit yerel hareket aracılığıyla tanımlanamazdı ve ancak bir kuvvetin sonucu olabilirdi. Mekanik adıyla bilinen Descartes’çı hareket yasalan kuramım eleştiren Leibniz, 1676’da dinamik adıyla bilinen ve hareketin korunumu yerine kinetik enerji kavramım getiren yeni bir kuram geliştirdi. Bu arada ışığın, direnci en az olan yolu izlediği ilkesinden yola çıkarak, doğanın sonul bir amaç ya da neden doğrultusunda düzenlendiğim kanıtlayabileceğini düşündü.
Hannover dönemi. Leibniz çalışmalarını sürdürmekle birlikte hâlâ geGr getiren bir işten yoksundu. Ekim 1676’da Braunschweig-Lüneburg dükü Johann Friedrich’in yanında çalışmayı kabul etti. 1651’de Luther-cilikten Katolikliğe dönen ve 1665’te Hannover dükü olan Johann Friedrich tafafın-
Leibniz, Gottfried Wilhelm 314
dan önce kütüphaneci olarak görevlendirildi. 1678’de ise asıl istediği danışmanlık görevine getirildi.
Her alanda yararlı olmaya çalışan Leibniz, eğitimin günlük yaşamın gereklerine uygun hale getirilmesini ve akademiler kurulmasını önerdi; hidrolik presler, yeldeğirmenleri, lambalar, denizaltılar, saatler ve çeşitli mekanik aygıtlar üzerinde çalıştı; at arabalarını geliştirmenin yolunu buldu; fosforla deneyler yaptı. Ayrıca Harz Dağlarındaki madenlerden yararlanılmasını kolaylaştıran ve yel-değirmenleriyle çalışan bir su pompası geliştirdi; 1680’den 1685’e değin aralıklı olarak bu madenlerde mühendislik de yaptı. Buradaki gözlemleri, özellikle de Yer’ın başlangıçta erimiş durumda olduğunu öne sürmesi nedeniyle jeoloji biliminin kurucularından sayılan Leibniz bütün bu uğraşlar arasında matematik çalışmalarım da sürdürdü. Mart 1679’da ikili (“iki”yi temel alan) sayma sistemini geliştirdi; aynı yılın sonunda topolojinin ilk biçimi olan situs analizinin (analy-sis situs) temelini attı. Bir yandan da dinamik kuramına ve felsefe görüşlerine ağırlık verdi; Descartes’çılığa gittikçe daha çok karşı çıkmaya başladı. Bu sırada, Dük Johann Friedrich öldü (7 Ocak 1680) ve yerine kardeşi I. Emst August geçti.
Bu dönemde Fransa kendi sınırlan içinde giderek daha hoşgörüsüz, sınır boylannda da daha tehditkâr olmaya başlamıştı. Bir yandan ülkedeki Protestanlar baskı altında tutulurken bir yandan da XIV. Louis ban-şın henüz bozulmadığı 1681’de Strasbourg’u aldı ve Alsace’taki 10 kent üzerinde hak iddia etti. Artık Fransa, doğudaki Macar ayaklanmasıyla ve ancak II. Viyana Kuşatmasında (1683) durdurulabilen Osmanlı ilerlemesiyle sarsılmış olan Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu için gerçek bir tehlikeydi. Leibniz bir yurtsever olarak hem prensine, hem de imparatorluğa hizmet etti. Keten üretimini artırmak için bir yol önerdi; suyu tuzdan anndıracak bir işlem geliştirdi; arşivlerin sınıflandınlması çağnsında bulundu; XIV. Louis’ye karşı Fransızca ve Latince sert bir broşür yazdı.
Gene aynı dönemde her şeyin varlığını açıklayabilecek bir evrensel sebep kavramı üzerinde çalışarak metafizik sistemini ku-sursuzlaştırmaya çalıştı; düşünmenin mantık yürütmeye (ya da düşünce • cebrine) indirgenebileceği bir başlangıç noktasına varmak için çaba gösterdi. Matematikle de uğraşarak 1681’de bir daireyle çevrelediği kare arasındaki orantı, 1684 te de katılann direnci konulannı ele aldı. Geliştirdiği diferansiyel hesabı Nova methodus pro maximis et minimis (1684; En Büyük ve En Küçük İçin Yeni Yöntem) başlığıyla yayımladı. Aynı dönem yapıtlanndan Meditationes de cogkitione, veritate et ideis’te (Bilgi, Doğruluk ve İdealar Üzerine Düşünceler) bilgi kuramım ortaya koyan Leibniz, Nicolas Malebranche’tan farklı olarak şeylerin Tan-n’nın zihninde ya da usunda içerilmediğini, Tann’nın düşünceleriyle insamnkiler arasında bir analoji, kesin bir ilişki ve Tann’nın mantığıyla insanınki arasında bir özdeşlik olduğunu öne sürdü. Şubat 1686’da Dis-cours de mitaphysique’i (Metafizik Üzerine Konuşma, 1949) yazdı. 1682’de Leipzig’de yayımlanmaya başlayan Açta Eruditorum’ un 1686 Mart sayısındaki Brevis demorıstra-tio erroris memorabilis cartesii et aliorum circa legem naturae (Descartes’çılann ve Başkalannın Doğa Yasası Konusundaki Unutulmaz Yanılgılan Üzerine Kısa Bir Tanıtlama) başlıklı yazısında dinamik kuramını ortaya koydu. Gene 1686’da yazdığı,
ama uzun süre yayımlanmayan bir metinde zorunlu ya da zorunlu olmayan her doğru olumlu önermede yüklemin özne kavramında içerildiğini öne sürdü. 1695’e değin monad sözcüğünü kullanmamasına karşın, 1680’lerin ortalarında monadoloji görüşünü artık tanımlamıştı.
Leibniz, 1685’te Braunschweig hanedanı tarihçiliğine ve buna bağlı olarak saray danışmanlığına getirildi. Görevi, soy araş-tırmalan yaparak hanedanın kökenlerinin İtalyan Este hanedanına kadar uzandığını kanıtlamak, böylece Hannover’in dokuzuncu elektör olarak kabul edilmesini sağlamaktı. Gerekli belgeleri bulabilmek için Kasım 1687’de yola çıkan Leibniz Güney Almanya yoluyla Viyana’ya gitti; burada imparator tarafından iyi karşılandı ve XIV. Louis’nin bir kez daha savaş hali ilan ettiğini öğrendi. Daha sonra İtalya’ya gitti. Yolculuğu boyunca her yerde bilim adamla-nyla bir araya gelerek kendi araştırmalannı da sürdürdü; gök cisimlerinin hareketi ve şeylerin sürekuliği üzerine denemeler yayımladı. Temmuz 1690 ortasında Hanno-ver’e döndü. Çabalan boşa gitmemişti. Ekim 1692’de Emst August’un elektörlüğü tanındı.
Leibniz yaşamının sonuna değin görevinin gereklerini yerine getirdi, ama araştırmalarım Braunschweig hanedanıyla sınırlamadı; jeolojik olaylar ve fosillerin betimlenmesi gibi konulan da içeren kapsamlı bir yeryüzü tarihi yazmayı amaçladı. Anıtlan ve dilleri inceleyerek halkların kökenlerini ve göçlerini araştırdı; ardından bilimlerin, etiğin ve siyasetin doğuş ve gelişimini, son olarak da historia sacra’nm (kutsal tarih) öğelerini anlamaya çalıştı. Bu evrensel tarih projesinde, her şeyin birbiriyle ilişkili olduğu gerçeğini hiç aklından çıkarmadı. Tasansını yazı-a geçiremediyse de eski düşünceleri yeni ileşimler içinde ortaya atarak ve bunlara yenilerini katarak etkili oldu.
Leibniz 1691’de Wolfenbüttel’de kütüphaneciliğe atandı ve buluşlannı bilimsel dergilere yazdığı makalelerle yaydı. Harekete ilişkin dinamik kuramının bir bölümünü açıkladığı Système nouveau’da (1695; Yeni Sistem) tözlerin (monadlann) birbirleriyle ilişkilerini ve ruh ile beden arasındaki “önceden kurulu düzen”i ele aldı. Ona göre bölünemeyecek ölçüde küçük psiko-fiziksel birimler olan monadlar arasında gerçek bir nedensellik yoktu. Bir monadla ilgili olarak olup biten her şey, monadın kendi içsel doğasından gelen psişik bir nedenler zincirinden kaynaklanıyordu. Çünkü penceresiz olan monadlar, dış nedenlere karşı kapalıydı. Ama tek bir monadda değişme ortaya çıktığında evrendeki bütün öbür monadlar bu değişikliği kendiliğinden yansıtırdı. Bu tıpkı Tann’nm zamanın başlangıcındaki yaratıcı tekil eylemiyle, bütün monadlar arasında bir kere ve sonsuza değin bir uyum kurarak evreni eşzamanlı hale getirmesine benziyordu. Yani Tann’nın, Malebranche’ ın öne sürdüğü gibi, insanlann eylemlerini onların düşünceleri aracılığıyla oluşturması ya da bu ikisini birbinne uygun hale getirmek için saati ayarlaması gerekmiyordu; En Yüce Saatçi, ruhla bedeni öylesine dakik biçimde ayarlamıştı ki, bunlar başlangıçtan beri birbirini anlamlı kılmaktaydı ve monadlann “önceden kurulmuş uyum” içindeki dünyalan, “olanaklı dünyalann en iyisi”ydi. Yaratabileceği bütün dünyalar arasında, Tann’nın başka herhangi bir dünyayı değil de var olan şu dünyayı seçmesi için bir “yeterli sebep” olmalıydı. Leibniz’e göre bu sebep, açık seçik görülen kötülüklerine karşın bu dünyanın “en iyi” olmasıydı; çünkü başka herhangi bir “olanaklı dünya” da daha büyük kötülükler bulunacaktı.
Varoluşunu ve zorunlu olmayışını açıklayacak yeterli bir sebep bulunmasaydı bile dünya gereklilikten dolayı var olurdu. Leibniz 1697’de yayımladığı De rerum originaltone’de (Şeylenn Kökeni Üzerine) şeyleri« kökeninin ancak Tann olabileceğini kanıtlamaya çalıştı. De ipşa natura’da ise (169Ç Doğanın Kendisi Üzerine), doğanın içsfl etkinliğini, geliştirdiği dinamik kuramıyla açıkladı.
Leibniz bütün bu yazılarında, imana zarar verdiğine inandığı Descartes’çılığa karşı çıktı. Bu arada Alman akademileri kurma çahşmalannı hızlandırdı. Ernst August’un kızı Elektör Sophie Charlotte’nin (Ocak 1701’de ilk Prusya kraliçesi) yardımıyla 11 Temmuz 1700’de Berlin’de Bilimler Akademisi kuruldu.
2 Şubat 1698’de Emst August öldü; yerine oğlu Georg Ludwig (daha sonra İngiltere kralı I. George) geçti. Kendisini eğitimsiz, kaba bir prensin, onu geri plana iten bir zevk düşkününün karşısında bulan Leibniz Hannover’den aynlmak için her bahaneyi kullandı ve sürekli yolculuk yaptı. Tek tesellisi, Sophie Charlotte ile annesi Prenses Sophie’nin dostluklanydı. Bu dönemde bir kez daha kilisenin birliği için çalışmaya koyuldu: Berlin’de Luthercilerle Kalvencileri birleştirmekle, Paris’te Piskopos Bénigne Bossuet’nin muhalefetini kırmakb uğraştı; 1700’de döndüğü Viyana’da, büyük nüfuzu olan imparatorun desteğini aldı; İngiltere’de ise Anglikanlan ikna etmesi gerekti. $
Gloucester dükü William’in İngiltere’de ölmesi, I. James’in torununun oğlu olan Georg Ludwig’in İngiltere tahtının vârisleri arasında yer almasına yol açtı. Braunschweig-Lüneburg hanedanının taht üzerindeki hak-lannı savunmak da bir hukukçu ve tarihÿ olarak Leibniz’e düştü. o
Leibniz, Mart 1701’de başlayan ve Eylül 1714’te Baden Antlaşması ile son bulaa İspanya Veraset Savaşı’nı XIV. Loui? ye düşman bir yurtsever olarak izledL Ârtık filozof ve bilim adamı olarak bütÉi Avrupa’da ünlenmişti. 1700’de, Paris Bilin» 1er Akademisi tarafından yabancı üyeliği seçildi. Zamanın en önemli Avrupah bilgin» leriyle mektuplaşıyordu. Bu sıralarda üzM rinde çalıştığı Essais de Théodicée (17jS Theodicée Denemeleri, 1946,1986) adlı yi pıtında ilahi adalet üzerine görüşlerini ortaya koydu.
Rus çan I. Petro’nun (Büyük) kişiliğindea etkilenen Leibniz ilk kez Ekim 17H’de om ziyaret etti. Ardından Eylül 1714’e değm Viyana’da kaldı ve imparator tarafından imparatorluk danışmanlığına yükseltilerek baron yapıldı. Bu sıralarda yazdığı Principes de ta nature et de la Grâce fondés em raison’da (Usa Dayalı Doğa ve Kayra İlkeleri) ilk kez bu iki düzen arasında önceden kurulmuş bir tür uyumdan söz etti. 1714’te Théodicée’nin felsefesini de httıjfc Monadologie’yi (Monadoloji; 1935, 1986) yazdı. Kraliçe Anne’in Ağustos 1714’te ölmesiyle Georg Ludwig, I. George adıyla İngiliz tahtına geçti. Hannover’e dönen ve neredeyse evinden çıkmasına izin verilmeyen Leibniz, yeniden Annales imperii ocà-dentis brunsvicenses (1843-46; Batı İmparatorluğu Braunschweig Yıllıklan) üzerinde çalışmaya koyuldu. I. Petro ile son kez Haziran 1716’da Bad-Pyrmont’ta buluşta. Bundan sonra yakalandığı gut hastalığından kurtulamayarak ölümüne değin yatalak kaldı. Locke’a karşı bir polemik biçiminde geliştirdiği ve yazımı 1704’te tamamlanan önemli yapıtı Nouveaux essais sur l’entendement humain (İnsan Âkilesi Hakkında Yem Deneyişler, 1939) ölümünden yaklaşık 50 yi sonra, 1765’te yayımlandı.
Leicester, İngiltere’de, Leicestershire ilinde (county) ilçe ve kent. Soar Irmağı ile Grand Union Kanalı kıyısında yer alır, ilçenin yüzölçümü 73 km2’dir.
Yöredeki Roma yerleşmesinin kalıntıları eskiden Fosse Yolu’nun Soar Irmağını geçtiği noktayı gösterir. Norman istilası arasında yörede büyükçe bir kasaba bulunuyordu. Ortaçağda inşa edilen şato 1645’te yıkıldığından günümüze yalnızca kalıntıları ulaşmıştır. Bir başka ortaçağ yapısı 1143’ten kalma manastırdır. 1589’da kraliyet beratı alan kasaba, 1832’de kuzeybatıdaki küçük Leicestershire kömür yataklarına bağlanan demiryolu hattının açılmasından sonra hızla sanayileşti. Bu dönemde çorap üretimi ve örgü işleri gibi geleneksel uğraşların yanında ayakkabı imalatı ve çeşitli hafif sanayiler de gelişti.
Kentin odak noktası olan Saat Kulesi, alışveriş yapılan bir dizi caddeye açılır. Kent merkezi II. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden planlanmış, Sanayi Devrimi döneminden kalma eski konutların yerini yeni yapılar almıştır.
Kentin modem konser salonu, adını Leicester kontu Simon de Montfort’tan alır. 1918’de bir yüksekokul olarak kumlan ve 1957’de tüzel kimlik kazanan Leicester Üniversitesi yakınlardadır. Kentte teknik okullar ve sanat okulları vardır. Lonca Merkezi, şatoya açılan Newarke Kapısı ve Trinity Hastanesi 14. yüzyıldan, Wyggeston Okulu 16. yüzyıldan kalmadır. St. Martin Kilisesi, Leicester’da bir piskoposluğun kurulduğu 1926’da katedrale dönüştürülmüştür. Nüfus (1982 tah.) 282.400.
Leicester (Kontu), Robert Dudley, Baton Denbigh ya da sir robert dudley (1550-64) olarak da bilinir (d. 24 Haziran 1532/33 – ö.. 4 Eylül .1588, Combury, Oxfordshire, İngiltere), İngiltere kraliçesi
leicester kontu Robert Dudley, Nicholas MRard’ın bir minyatürü, 1576;
Uusal Portre Galerisi, Londra
Mtional Portrait Galleıy, Londra
L Elizabeth’in gözdesi ve bazı kaynaklara J&re âşığı. Yakışıklı ve son derece hırslı bir kişi olan Dudley, kraliçeyle evlenmeyi başaramamış, ama ölünceye değin onun en yakın dostlan arasında yer almıştır.
VI. Edward’ın hükümdarlığının son yıllarında İngiltere’yi fiilen yönetmiş olan Nort-fcnmberland dükü John Dudley’nin beşinci ofiuydu. Babasının 1533’te Lady Jane Grey’i tahta çıkarmak amacıyla düzenlediği komplonun başansızlıkla sonuçlanmasının ardından, Londra Kulesi’ne hapsedildiyse 4e ertesi yıl serbest bırakıldı ve 1557’de İagüiz ordulanmn saflannda Fransa’da
önce başseyişliğe (master of the horse), ardından da Özel Danışma Kumlu üyeliğine getirildi (Nisan 1559). Aynı yıl K.G. (Knight of the Garter) unvanıyla ödüllendirildi. Çok geçmeden kraliçenin sevgisini ve güvenini kazandıysa da, gösterişçi davranıştan saray çevresinde tepkilere yol açtı. Kansı Amy’nin (eö Robsart) Eylül 1560’ta ölmesinin ardından, Elizabeth’le evlenebilmek için kansını öldürttüğü dedikodulan yayıldı. Dedikodular kanıtlanamadıysa da Dudley çok geçmeden kraliçeye evlenme teklif etti. Elizabeth, teklifi reddederek ona İskoçya kraliçesi Mary’yle evlenmesini önerdi ve bu tasansmın gerçekleşmesini sağlamak amacıyla Dudley’yi Eylül 1564’te Leicester kontu ve Denbigh baronu yaptı.
1571’de dul Lady Sheffield’le birlikte yaşamaya başlayan Leicester, 1578’de Sheffi-eld’i terk ederek, gizlice Essex kontu Walter Devereux’nün dul eşi Lettice Knollys’le evlendi. Aynı dönemde Püriten inançlan doğrultusunda, ülke dışında İspanya’ya, ülke içinde ise Katoliklere karşı sert bir mücadele yürütülmesini isteyen Protestan-lann önderliğini üstlendi. Bu tutumu, bir Katolik tarafından kaleme alındığı sanılan Leicester’s Commonwealth (1584; Leicester Cumhuriyeti) adlı bir broşürde sert eleştirilere hedef olmasına yol açtı.
Elizabeth Felemenk Cumhuriyeti’nde İspanya’ya karşı başlayan ayaklanmaya destek olmak amacıyla Leicester’ı 1585’te 6 bin kişilik bir kuvvetin başında Felemenk’e gönderdi. Leicester görevi sırasında hem askeri, hem de siyasal alanda tam bir başansızlık gösterdi. Kraliçe Elizabeth’in talimatlannı çiğneyerek izlediği politikalar ve kibirli tutumu Felemenkliler arasında büyük tepki doğurunca 1587’de İngiltere’ye geri çağnldı. Bütün hatalanna karşın Elizabeth tarafından 1588’de İspanyol Armada-sı’na karşı savaşmak üzere Tilbury’de toplanan ordunun komutanlığına getirildi. Aynı yılın sonlarına doğru Cornbury’deki evinde birdenbire öldü.
Leicester (1. Kontu),