MADDE |
a |
ANTİ |
|
MADDE |
fakat madde üstün geldi.
E |
vrenin neden böyle olduğu, insan soyunun en üstün beyinlerini her zaman meşgul etmiştir. Örneğin, Albert Einstein, tanrının dünya ile kumar oynamadığım söyleyerek, evrenin böyle olması gerektiği için böyle olduğunu, başka türlü olamıyacağmı belirtmiştir. Şu anda Einstein’ı doğrulamaktan uzaktayız. Fakat geçen bir kaç yıl içinde elementer partiküllerin gizli dünyası çok önemli bazı aydınlatıcı bilgileri bize verdi.
Uzayımızın yapısı hakkındaki sorular arasında, onun madde ve antimadde yerine neden yalnız maddeden oluştuğu da bulunmaktadır. Madde / antimadde tartışmasının
1 Ağustos 1932 de Kalifomia Teknoloji Enstitüsünde çalışmakta olan Cari Anderson isimli genç bir araştırmacının, elektron ile aynı kütlesi olan negatif yük yerine pozitif yüklü bir taneciği keşfetmesi ile ortaya çıktı-
ğı söylenilebilir.
Anderson ;juna pozitron adım verdi. Bu yeni taneciğin an ti madden in ilk parçacığı olduğu bulgusu, kısa bir sürede O na 1936- daki Nobel Armağanını kazandırdı.
Daha sonraki araştırmalar gösterdi ki, pozitron, bir özellik dışında tıpkı pozitif bir elektrondan beklenilebilen davranışları göstermekteydi. Bir pozitron adi bir elektron ile çarpıştığında, ikiside, “yok olma” diye adlandırılan mikroskopik bir patlama ile kaybolmakta ve bütün bu parçacıkların enerjisi X – ışınına dönüşmekteydi.
Bu yok olma olayım göz önünde canlandırmanın en kolay yolu, belki de, düz bir toprak parçasından kazma işlemi ile toprak çıkarmayı düşünmektir. İş bittiğinde bir tarafta bir yığın toprak, diğer tarafta bir çukur oluşacaktır. Bu madde ve antimaddeye özdeş bir durumdur. Çukur yığın toprak ile doldurulduğunda, hem çukur hem de yığın toprak kaybolacak ve düz toprak parçası eski haline gelecektir- yokolma olayı.
Fakat dünyamız yalnızca yığın topraktan, maddeden yapılmış olarak görünür. Çukur, antimadde, yoktur. Parçacık-Anti parçacık çiftleri sadece fizikçiler tarafından özel laba- ratuarlarda, çok gelişmiş hızlandırıcılar kul- taHanılarak üretilir. Bu hızlandırıcılar, parçacık ve anti parçacıklara göre doğa kanunlarının hemen hemen tamamıyla simetrik olduklarını da göstermişlerdir. Parçacığın bulunduğu bir işlemi gözlediğinizde ve aynı işlemi antiparçacığın olduğu bir durumda izlediğinizde sonuçlar aynı olacaktır. Örnek olarak, bir hidrojen atomundan (bir poroton -f bir elektron) yayılan ışık görünmez olacağı gibi, bir anti hidrojen atomundan (bir anti proton 4- bir pozitron) yayılan ışık da görünmez olacaktır. Eğer eşit miktarlarda madde ve anti madde, programlı bir şekilde mikroskopik düzeyde yaratılıyorsa, acaba neden dünya sadece maddeden meydana gelmiştir? Acaba bütün anti maddeler nereye kaybolmuştur?
Bu konu ile ilgili bir varsayım, evrenin başlamasına neden olan müthiş patlama, Big Bang, sırasında antimaddeye nazaran daha fazla maddenin yaratıldığıdır. Fakat bu ‘ böyle olduğu için böyledir” demek gibidir ki, fizikçiler için evreni incelemede hiç çekici olmayan bir yoldur. Onlar şöyle sormayı
–
tercih ederler; “Bilinen fizik kanunları ile Taşlayarak, Big Bang sırasında parçacıklar iadar anti parçacıklarında oluştuğunu varsayarak, acaba evrenimizin civarında maddenin üstünlüğünü açıklayabilecek herhangi bir yöntem var mıdır?
1950 “ler ve 60’larda bu sorunun en geçerli yanıtı, uzayın bir bütün olarak, madde <adar anti madde içerdiğini, fakat bilinme- • en bir takım olayların kosmik madde ve ıntimadde adalarını birbirinden ayırdığını Jeri sürmekti. Bu “ayrılmış evren teorisini'” destekleyenler Big Bang “i izleyen ilk mikro- aniye sırasında bazı bölgelerin daha fazla -nadde ile bazı bölgelerin de daha fazla anti -ıadde ile dolduğunu ve bunların her birinin miktarlarının da eşit olduğunu söylemişlerdi. Diyelim ki, örneğin, bir bölgede binbir -natiae ve bm anti madde olsun. lUOO’lik iki grubun her biri bir araya gelecek ve birbirlerini yok edip geriye bir madde parçacığını bırakacaklardı. Eğer bu bölgeye Bing 3ang’den çok uzun zaman sonra bakacak olursak, burada maddenin egemen olduğu sonucuna varacağız. Galaktik ölçüde, bu, galaksimizin nasıl maddeden oluşduğunu bize içıklıyacaktır.
Evrenin, diğer bölgelerinde de, spekülas- nnun sürdüğü gibi, aynı işlem, antimadde taksilerinin oluşumunu da sağlıyacaktır.
Antimadde ve madde galaksilerinin neden birbirlerini yok etmediğini açıklamada da, bazı hayalci bilim adamları, bunların birbirle- n ile çarpıştığını, fakat sadece kısmı yok simanın oluştuğunu ve normal madde ile an- :.maddenin sınırlarında bir X ışığı “Jüzgarı- nın meydana geldiğini ileri sürmüşlerdi. Bu –22ar, çarpışan galaksilerdeki malzeme yığınını üfleyerek, yok olma sınırından uzaklaştırmaktaydı.
Mantıklı görünmesine rağmen bu teori, kendisini çürütecek unsurları da içermektedir. Uzayda geniş bir alandan dışarıya doğru yayılan yoğun X f ışınlarını, astronomlar araştırmışlar ve uydular böyle muazzam enerji kaynaklarına sahip bölgelere rastlamadıklarından, kesinlikle bunların olamayacağı anlaşılmıştır.
Eğer evrendeki madde ve antimadde arasında sınırlar yoksa ve biz madde bölgesindeysek, evren içindeki herhangi bir yerde antimadde bölgelerinin olmadığı sonucu anlaşılır.
Antimadde sorunu, şimdi daha da ilginç olmaktadır. Sadece dünyamızın civarında antimadde olmadığının nedenini açıklamakla kalmayıp, aynı zamanda, niçin Big Bang’m ürünü olarak antimaddenir. yaratılmadığını da sormamız gerekmektedir.
Big Bang’in evrimine ait herhangi bir sorunun çözümü, eiementer parçacık fiziği ile mümkündür. Çünkü o sırada bu parçacıklar vardı. Bu parçacıkların davranışlarını düzenleyen dört teme! kuvvet vardır: Proton ve nötronları atom çekirdeğinde bir arada tutan “güçlü kuvvet”, radioaktif bozunmaya neden olan “zayıf kuvvet” ve bilinen iki kuvvet, “elektromağnetizm” ve “yer çekimi.”
Her bir kuvvet diğer üçünden farklı davranışlar gösterdiğinden, fizikçiler her biri için ayrı ayrı teoriler geliştirdiler. Fakat 1979 yılında, Sheldon Glashav, Abdus Salam ve Steven Weinberg bu kuvvetlerden elektromağnetizm ve zayıf kuvvetin, tek bir nesnenin iki farklı görünümleri olduğunu ileri sürerek, o yılın Nobel ödülünü kazandılar, iki kuvvetin birliği ile ilgili olarak ortaya atılan bu teori, yapılan birçok deneysel sonuçlarla kanıtlanmış olup, bugün bilimsel çevrelerce tamamen kabul edilmiştir. Bu sonuç, “bileşik alan teorilerinden birisinin örneği olup, bilim adamları, ilerde bütün bu dört kuvveti açıklayan tek bir teorinin oluşturulacağını ümit etmektedirler.
Bu kuvvet ler don üçünü birleştiren bir teoriyi oluşturmak, günümüzde parçacık fizikçilerinin en büyük amaçlarından biridir. “Büyük birleştirme teorileri” olarak adlandırdıkları bu kavramın oluşturulmasına çok yaklaştıklarına da inanmaktadırlar. Kuvvetlerin en zayıfı olan yer çekimi, hala bunların dışında gözükmektedir.
Glashow, Salam ve VVeinbergin çalışmasına benzememekle beraber, güçlü kuvveti de içine alan “büyük birleştirme teorileri”, henüz deneysel olarak kanıtlanmamıştır. Fakat test edilebiüneceği ileri sürülmektedir. Bun
lardan biri, atom çekirdeğinin temel elemanlarından olan protonun, tıpkı C14 ve diğer bir çok elementlerde olduğu gibi spesifik ölçüde “bozunduğu’dur. Şimdiye kadar protonun kararlı, dengeli bir yapıda olduğu kabul ediliyor ve başka parçacıklara bozunma- yacağı düşünülüyordu. Büyük birleştirme teorileri, proton bozunmasmı ortaya attığı gibi, proton bozunmasmın deneysel olarak gözlenmesi ile kanıtlanabilinecek, sadece evrenin ilk zamanlarının özelliği olan çok yüksek enerjiler ve sıcaklıklarda oluşabilen diğer reaksiyonlar da öne sürmektedir.
Eğer büyük birleştirme kavramı doğru ise, fizikçiler, deneysel olarak test edilmemesi imkansız olan diğer öne sürülmüş reaksiyonlara da inanacaklardır. Bu test edilemiyen teorilerden biri, Bing Bang sırasında yaratılmış X diye adlandırılan hayali bir parçacığın davranışları ile ilgilidir. X parçacığının madde / antimadde meselesindeki rolünü anlıyabilmek için, geçen yıi James Cronin ve Val Fitch’e Nobe! Ödülünü kazandıran diğer bir asimetri örneğini önceden incelemek faydalı olacaktır. 1964 yılında yapılmış olan deneyleri, Kj (K- Ze- ra- long) mezonu diye bilinen bir parçacığın bozunması ile ilgiliydi. İsmin ne anlama geldiği ve parçacığın neye benzediği hususundaki ayrıntılar gerçekten önemli değildir, önemli olan, eğer bazı doğa kanunları gerçekten simetrik ise, o zaman Kt incelek- trona bozundu ğu oran da pozitrona da bo- zunmasıdır. Fitch ve Cronin çok zor bir deney ile bunun böyle olmadığım buldular; Kl elektron içeren parçacık grubuna
oranla, birazcık daha fazla oranda pozitron içeren parçacık grubuna bozunmaktadır. Simetrinin simetri uyumsuzluğu ile ilgili bu mükemmel örnek, hayali X parçacığı hakkında – Bu parçacık çok yoğun olup (1 quadrillion kere protondan daha ağırdır) fizik laboratuarlarında asla görünme olasılığı yoktur- çok ilginç bazı spekülasyonlara zemin hazırlanmıştır.
Kuramsal olarak X parçacığı, bu dört kuvvetin aynı şiddette olduğu, ilk parçacıkların arasında esaslı ayrılıkların bulunmadığı, sıcaklığın çok yüksek olduğu Big Bangm başladığı sırada vardı. Xj madde/antimadde tartışmasında önemli olmaktadır. Çünkü tıpkı mezonunda olduğu gibi, asimetrik olarak bozunmaya uğramış olacaktı. Eğer böyle ise, yaratılışın başlangıcında X ve anti-X parçacıklarının eşit miktarda olduğu ve maddenin antimaddeye üstün geldiği bir evren sonucunu düşünebiliriz.
Senaryo şöyle sürmektedir: Big Bang’ın ilk 10 saniyesinde sıcaklık çok yüksek olup, çok miktarda X ve anti-X parçacıkları yaratılmıştı. Evren genişledikçe, sıcaklık, yeni X parçacıklarının meydana gelebildiği derecenin altına düşmekte ve mevcut stok hızla bozunmaya uğramaktaydı. Eğer madde / antimadde simetrisi tam anlamıyla göz- lenebilseydi, bozunmalann son ürünü, anti proton-ların sayısı kadar proton içerecekti. Fakat Kf parçacığının davranışı esas alındığında, teoriye göre bozunma işlemi, antiprotondan daha fazla protonla sonuçlanacaktır. Bu dengesizlik, sıcaklık O ° C nin altına düştüğünde yüzeyinden donan küçük bir göldeki düzensizliğe çok benzer şekilde, evrenin ömrünün sürekliliğini sağlıyacaktır. “Yok olma” olayı sonuçta, antiparçacıkların ortadan kaldırmakta ve geriye kalan normal
maddeden yaplılmış bir evren, sonuç alarak ortaya çıkmaktadır.
Evrensel asimetrinin bu yorumu, özel şartlar istememesi nedeniyle özellikle çekici olmaktadır: Maddenin çoğunluğu, egemenliği, Kl mezonunun bilinen ve X parçacığının tahmin edilen bozunmaları ile benzerlik kurularak açıklanabilinmektedir. Fakat bunun sadece bir hipotez olduğu vurgulanmalı ve ilerde yapılacak deneylerin bunu tamamen çürütülebileceği unutulmamalıdır. Bunun da ötesinde, eğer poroton gerçekten bozunmuyorsa, şu andaki büyük birleştirme kavramına ciddi olarak karşı çıkılacaktır.
Protonun bozulup bozulmadığını birkaç yıl içinde öğrenmemiz gerekmektedir. Bozulmanın olduğunu ve büyük birleştirme teorilerinin kabul edildiğini varsaysak bile, daha birçok bilinmeyenler- örneğin Big Bang’m niçin oluştuğu gibi- çözüm gerektirecektir. Kaliforniya Üniversitesinden Frank Wilczek bu teoriyi kullanarak; maddenin hiç bulunmadığı bir vakum olarak düşünebileceğimiz “yokluk” durumundaki enerjinin miktarının hesaplanabileceğini, geçenlerde postulat olarak ileri sürdü.
Maddenin mevcut olduğu “varlık” durumundaki bir evrenle ilgili enerjinin de hcsap-
Bazı fizikçiler dünyada antimadde olmadığını şöyle bir postulatla ilgili açıklamaktadırlar: Eşit miktarlarda madde ve antimadde yaratıldı; fakat evren genişlemeye başladığında parçacık yoğunluklarında ve sıcaklık- daki değişmeler, birazcık daha fazla maddenin oluşmasına neden oldu. Madde ve antimadde parçacıkları çarpışıp birbirlerini yok ettikleri anda bir tek yalnız parça kaldı ve evrendeki bütün planetler ve yıldızlar bundan ortaya çıktı