MARCONİ 1874-1937 İtalyan Fizikçisi

MARCONİ 1874-1937 İtalyan Fizikçisi

Telsiz telgraf, radyo buluşları ve pilotların kör uçuşlarını sağla­yan radyo ışını çalışmalanyla ünlüdür.

Geniş arazi sahibi zengin babası halka açık okullarda zaman kaybına uğramadan oğlunun eğitimini ve hızlı ilerlemeler göstermesini istiyordu. Ancak, özel öğretmenlerden öğrendiklerinin yeni bilgiler ve kuramları içer­mediğini dü.şünen Marconi, ara sıra üniversitedeki dersleri izliyordu.

Marconi, sonradan yakın arkadaşı olan profesör Augusto Righi’nin ders-

ür/m öğreniyordu. gu <hip.hr uzak yerfere kadar /ayı/yordu. Marconi bu uzaklığın ne kadar olabileceğini merak ediyordu. Bunu anlamanın en kes­tirme yolu denemekti. Righi’nin yardımı ile Hertz’in açıklığından kıvılcım

atlayan osilatörüne benzer bir aygıt yapan Marconi bir de iki kutuplu anten takına, yaklaşık üç metre ilerideki bir zili çaldırabiliyordu. Kısa bir süre sonra Hetz’in osilatörü yerine, fransız fizikçisi Branly’nm koherer adlı ay­gıtını koyuyordu. Bu içine maden talaşları doldurulmuş direnci değişken bir tüptü. Osilatörün salınımım bir mors anahtarı ile işarete dönüştürüyor ve verici devrenin bir ucuna yükselttiğinde, işaretlerin daha uzaklara taşın­dığını görüyordu.

Bu uzaklıklar, işaretlerin ticari amaçlar için kullanılması için yeterli de­ğildi. Marconi, Çeşidi denemeler yapıyor ve koherer tüpünün boyunu 2mm’ye indirip, talaşları %96 nikel %4 gümüş kullandığında işaretlerin 2,5 km uza­ğa yayılabildiklerini görüyordu. Böylece anten kullanımında da Popov’un önüne geçmiş oluyordu. Posta yönetimlerinin bu düzenden yararlanabile­ceklerini düşünerek İtalyan postasına teklifte bulunuyor; fakat beklediği il­giyi göremiyordu. Posta yönetimleri gibi gemicilik kuruluşları da haberleş­melerinde bu telsiz telgraftan yararlanabilirlerdi. Bunların yaygm olduğu ül­ke İngiltere idi. Annesi İrlandalı olan ve çok iyi İngilizce konuşan Marconi İngiltere’ye geçerek buluşunu kabul ettiriyordu. Kıyıdan 20 km açıktaki ge­milerle haberleşmek mümkün oluyordu. Bunun üzerine Patentler dairesine başvuruyor ve radyo tarihinin ilk patentini alıyordu. Yavaş yavaş telsiz telg­raf.gelişiyor hatta yaşlı Kelvin artık iyice ihtiyarlamış Stokes’e, o zamanki adı ile ilk “Marconigram” gönderen oluyordu.

İlk başarılarına rağmen denemelerini sürdürüyordu. Hertz, radyo dal­galarının yayılıp uzayda kaybolmayacağı ve dünyanın eğriliğine bağlı olarak uzak mesafelere ulaşacağı kanısındaydı. Fakat bilim çevreleri, radyo dalga­larının elektromanyetik dalgalar gibi uzay içinde kaybolacakları görüşünü ileri sürüyor, Marconi’yi serüvenci olarak görüyorlardı. Sonuçta Marconi haklı çıkıyor ve radyo dalgalarının neden yayılıp uzayda kaybolmadıklarını Kennely ve Heaviside açıklıyorlar, birkaç yıl sonra yaptığı deneylerle söyle­nilenlerin doğru olduğunu appleton gösteriyordu.

Bunun üzerine Marconi, anteni bir balona yerleştirip İngiltere’nin Gü­neybatı ucundan radyo dalgalarını New Foundland adasına (Kanada’nın Atlas Okyanusundaki adası) gönderebiliyordu. Fizikçi Rayleigh bunun yalan oldu­ğunu ileri sürüyor fakat Edison genç mucidin başarısını kutluyordu, henüz Mors alfabesi ile işaretler göndermesine rağmen 1901 yılında gerçekleştiri­len bu deneyle radyo doğmuş oluyordu. Daha sonraları Fessenden radyo dalgalarını taşıyıcı olarak kullanıp ses dalgalarını nakledince bugün bilinen biçimini alıyordu..

Bu çalışmaları, Marconi’nin 1909 yılı Nobel Fizik Ödülü’nü Braun ile paylaşmasını sağlıyordu. Daha sonraları Marconi, işaretlerin çok kısa rad­yo dalgalarıyla taşınması üzerinde denemeler yapıyordu.

Marconi, Birinci Dünya Savaşı süresince haberleşme sorumlusu oluyor o günlerde pilotların radyo ışınlarını kullanarak kör uçuş yapmalarını sağlı­yordu. Bu başarıları onu siyasete doğru yöneltiyor ve savaş sonrası barış konuşmalarının İtalya temsilcisi olarak katılıyordu. Sonraki günlerde oluş­turulan Mussolini hükümetini destekliyor, faşizm taraftarı oluyor ve böyle­ce soyluluk ünvanı alıyordu.

Artık radyo dünyaya yayılıyor ve bir kuşak sonra televizyon çıkıncaya kadar baş araç sayılıyordu. Buna rağmen gizlilik gerektiren telefonun yeri­ni, Pupin’in yenilikleri de eklendiğinden, alamıyordu. Marconi, yaşamı ol­dukça değiştiren buluşlarıyla ölümsüzlere karışıyor hatta 63 yaşında ölünce Devlet töreni ile gömülüyordu.

ERLANGER,

E. Joseph 1874-1965 Amerikalı Fizyolog

Sinir çeşitleri ve işlevleri üze­rindeki çalışmalarıyla ünlüdür.

Batı’da çok altın bulunduğu söylentileri yalnız Amerika’da değil Avrupa’da da yaygınlaşma kısa za­manda zengin olmak isteyenler “Altına hücuma” başlıyorlardı.

Bunlardan biri de ta almanya’dan kalkıp Kaliforniya’ya gelen Erlan ger’in babası oluyordu.

Amerika’da doğan erlanger iyi bir eğitim görüyor, herne kadar kimya­da başarılı oluyorsa da, o zamanlar pek geçerli bir meslek olarak görmediği kimyayı bırakıp, tıp fakültesine yazılıyor ve 25 Yaşında john Hopkins Üni­versitesi’nden hekimlik diplomasını alıyordu.

Birkaç yıl Üniversitede öğretim görevlisi olarak kalan Erlanger, daha sonraları Wisconsin’de fizyoloji kürsüsünü yönetmeye başlıyordu.

Erlanger, ileriki yıllarda geçtiği Washinton Üniversitesi’nde temel araş­tırmalara başlıyor, öğrencilerinden Gasser ile birlikte sinir liflerinin işlevle­rini araştırıyordu. Nemli ve sıcaklığı değişmeyen bir odada tuttukları kur­bağalarda, sinirlerin ne gibi ve nasıl iletişim yaptıklarını inceliyorlardı. Te­mel sorun uyarılan sinirlerle iletilen işaretlerinizlenmesiydi. Einthoven’in kullandığı yakalayıcılan yeterli bulmuyor daha duyarlı ölçmeler yapmak, olan­ları gözleriyle görmek istiyorlardı. Bu amaca en uygun aygıt Braun’un osi- lografı idi.

Sinir uyarılınca, bir elektrik akımının geçtiği osilografta üç ayrı işaret görülüyordu. Erlanger ve Gasser, bu durumu, ancak sinirlerin değişik yapı­da olmalarıyla açıklıyorlardı. Tek bir uyarma ile üç sinir cinsi değişik oran­larda iletim yapıyorlardı. Bu oranlan ölçüyor ve en hızlı iletim yapanlara (saniyede yüz metre) A-lifleri, hızları en az olanlara (saniyede iki metre) C-lifleri diyorlardı. Bu ikisi arasındaki B-lifleri uyarıları saniyede 2-14 met­re hızla iletiyorlardı. Hızları lif kalınlıklarıyla ilişkilendirdiklerinde, A-liflerinin en kalın olduklarını buluyorlardı.

Bu çalışmalardan hareketle Erlanger, en ince olan C-liflerinin ağrı uya­rılarını ve en kalın A-liflerinin hareket emirlerini ilettiği sonucuna varıyor­du. Daha sonraki çalışmalar, bu kuramıgenelde doğrulamakla birlikte, sinir lifleri yapılarının kesin bir şey söylenmeye imkan vermiyecek kadar karma­şık olduklarını gösteriyordu.

Erlanger ve öğrencisi Gasser bu ortak çalışma örneğini, yazdıkları “Elect rical Signs of Nervous Activity (sinirsel Faaliyetin Elektrik Göstergeleri)’ adlı yapıtlarında elle tutulacak duruma getiriyorlar ve aynı zamanda 19 yılı Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü ile onurlandırılıyorlardı.

Rate this post
Rate this post

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*