Mars’da bulunan bir astronotun tırmık ve çapa gibi gereçlere ihtiyacı olacaktır. Orada görevli bulunanların kalacağı tüm iki yıl boyunca yiyecek taşınması zor ve sıkıcı bir iştir, olanaksız bile denilebilir, öyleyse Mars’da tarım yapmayı öğrenmemiz gereklidir.
Ruslar, uzayda Salyut 6 “vahası”nda yaptıkları deneyde, uzaya götürdükleri bezelye, yeşil soğan ve buğday gibi to humları yetiştirmek istemişlerdir. Ürünler önce büyümüşler ama sinra ölmüşlerdir. Böylece deney yeni bir ürün alamadan başarısızlığa uğramıştı. Olayın nedeni henüz anlaşılamamıştır.
Mars’da ürün yetiştirmek için, Güneş’in ültroviyole ışınlarından korunmuş kapah yeşil alanların tasarımım gerçek- leştirmeliyiz. Bu alanlar Dünyadaki atmosferik ve ekolojik koşulları da sağlamalıdır. Texas Üniversitesi zoologlarından Basset Mc Guire, “Bu kolay olmayacaktır. diyor, ve “hepimiz biliyoruz ki, kapalı yerlerde yetiştirilen canlılar, eğer iyi bes-
Kapalı bir yaşama ortamı bitkilerin “boğulması” na neden olabilir. Nasıl ki maden ocağındaki bir mağarada mahsur kalmış biri eninde sonunda tüm oksijeni tüketecekse, aynı şekilde sık bir bitki topluluğunun da fotosenteze devam edeceği düşünülürse birkaç dakika içinde karbon dioksit sıkıntısı belirecektir. Bunun için, atmosferik gazların dengelenmesi, açısından hayvanların da bu ortama sokulması gereklidir. Tavşanlar bu konuda idealdir, çünki, birçok görevi birden yüklenebilirler: Bitkilerin, insanlarca sindiri- lemiyen kısımlarını yerler, dışkıları gübre olarak işe yarar, insanların tüketeceği bir protein kaynağı olabilir.
Önceleri uzayda yetişecek bitkilerden, böcekleri, mantar ve bütün bakteri türlerini uzak tutmak, akıllıca bir iş gibi sanılmıştı. Ancak, bu küçük canlılar kuruyan köklerin yaprakların ve gövdenin temizlenip yok edilmesinde çok faydalı olacaklar ve böylece artıkların birikmesi önlenmiş olacaktır. Bunlar ayrıca bütün ekini silip süpürebilecek daha zararlı mikroplara karşı da koruyuculuk gö-
(Devamı Sayfa 6’da)
Korku ve endişe büyümekte, insanlar daha bencilleşmekte ve değişik bahanelerden anlaşmazlıklar yaratmaktadırlar. Bir keresinde, uzun bir deniz yolculuğuna katılan ekip, iki milyon dolarlık bir deneyi denize atmıştır. Nedeni, yalnızca gazozlarını soğutmak için buzdolabına bir yer açmaktı!.. Antartika’da üç cinayet işlenmiş ve bazı ruhsal bunalım olayları tesbit edilmiştir.”
UZAYDA SOMURTMA :
Bluth, Sovyet kozmonotların, genişliği küçük bir otokar kadar olan Salyut uzay istasyonunun bir köşesinde somurtup durduklarını belirtiyor. Yer kontrol merkezinin, herşeyin yolunda gitmesi için yaptığı devamlı uyarılardan bıkan Sovyet kozmonotları bir keresinde radyolarını iki gün kapatmışlardı. Bluth, “Genizdeki kan birikiminim verdiği biyolojik sıkıntı, yüz İfadelerinin değişmesi, haberleşme bozuklukları, öze! yaşantının eksikliği, yer merkezi ile yapılan devamlı konuşmalar, sıkıcı ve usandırıcı deneyler, özel giysilerinin verdiği rahatsızlıklar ve bütün bunlar uzay ortamında gerilimler yaratacaktır.” şeklinde ifade etmektedir ve “hattâ, monoton ışıklar ve sesler bile onları huzursuz kılacaktır. Kozmonotlar bu durumda duygusallıktan yoksun olacaklardır” demektedir.
Mars’a gidecek ekipin, uzay uçuşunda henüz önemsenmeyen noktaları da gözönünde bulundurması gerekiyor: Liderlik sorunları, kadm-erkek ilişkileri, ikiliğin doğması, fikir ayrılıkları, anlaşmazlıklar, arasıra açıkça ortaya sürülen karşı koymalar gibi… Bluth, “ekip sayısının çift rakamlı olmasını kimse istemez, zira ekip arasında çıkacak bir anlaşmazlık konusu çıkmaza girebilir. Onun için en uygun sayı yedi olabilir” diyor.
Mars’a vardıklarında astorontlar, alabildiğince kendilerini evlerinde varsaymaları gerekecektir. Viking projesinin baş mimarı Conway Snyder, “Bütün yüzeyi saran dev toz fırtınaları bir sorun yaratmıyacaktır Mars yüzeyindeki rüzgar hızı genellikle saatte 5 mil (8 km)’den daha z. tır.” demektedir. Bununla birlikte, Vcnj derdiği bilgilere bakılırsa Mars, kene ; – rete gelen insanlara pek konuksever yacaktır: Atmosferinin (Mars atmosfe- atmosferinden yüzde 1 oranında daha yüzde 95’i karbon dioksittir. Yaz günlerleri bile titreten – 25°F (-32°C) sıcak! ık soğuk kış gecelerinde ise sıcaklık -190*^ ‘r C)’ye kadar düşer.
Teneffüs edilebilir bir havanın yolda mosfer basıncının yetersizliği (Mars’ta İn sıncı 7 milibar kadardır; buna karşılık Yedek! basınç 1.013 bar’dır) ve hazır su larının bulunmayışı; basınçlı bir ortamın masını ve bol su tedarikini gerektirecek –
Mars toprağı-ki bileşiminde yüzde 2o yum, yüzde 12 demir (renginin kırmızılığı ileri geliyor) ve yüzde 3 kükürt bulunur-DEr ekipe oldukça yardımcı olacağa benzer. Je: yacı Benton Ciark, “Kaynakları bakımından Ay’dan ve Dünya’nın bazı bölgelerinden d=-r verişlidir.” demektedir.
Bu maddelere ek olarak Mars topra: azot ve karbon bileşimleri, ve alüminyum. S yum ve klor ihtiva eden mineraller de Clark, “Eğer Mars’da hayat yoksa, bu teme! manların yok olmasından dolayı değildir; ve insanoğlu Mars’a ayak basarsa, bu hammad ri, yaşam için gerekli maddeleri imal etmek şama ortamı sağlayacak tesisleri kurmak, olde etmek ve hattâ besin meddeleri üre: için kullanabilir,” demektedir.
Mars öncüleri, Mars demiri veya küku den yapacakları briketlerle, içinde yaşayai?’ çekleri yerüstü barınakları kurabilirler sonra üzerini kükürtle sıvayabilirler. Radyasyon du~ ekipin yeraltında yaşamasını gereletirise, o man, amonyum nitrat gibi yerinde temin ed cek malzemeyle yapılan patlayıcı maddeler ‘ ¡anarak korunaklarını açabilirler.
İnsan hayatında çok büyük önemi olan hidrojen, Mars’da çok seyrek bulunur. Onun için Clark, ‘Dünya’dan getirilmesi gerekli hidrojen peroksitin Mars’da “altın” değerini taşıyacağına işaret etmektedir. “Bu madde, hidrojen, oksijen ve su elde etmeye yarayacağı gibi ayrıca bozun- ması sonucu açığı çıkardığı enerjiden de yararlanılabilir. Aynı zamanda iyi bir roket yakıtı ve okside maddesidir.” diye eklemektedir. Mars’da su varsa çevrede hidrojen atomlarına da rastlamak mümkündür, dolayısıyla serbest kalmış oksijenin varlığı da kaçınılmazdır. Clark, insanoğlunun yaşama ve çalışma koşulları yönünden Mars’da Ay’dan daha şanslı olacağı sonucuna varmıştır.
Mars’a ayak basanların yanıtlaması beklenen en önemli sorulardan birini Perclval Lovvell dile getirmiştir: Kırmızı Gezegen’de hayat var mı? Bilim adamları, Dünya’nın dışında başka bir gezegende eğer hayat varsa, bunun ancak Mars’da olacağına inanmışlardır.
Viking aracı, otomatik biyo-kimya laboratu- varı vasıtasıyla, toprakta organik maddelerin varlığını araştırarak bu soruya yanıt vermeye çalıştı. Araştırılan maddelerden biri suyla muamele edilip de açığa oksijen çıkarınsa, bilim adamları şaşkına dönmüş ve haftalar boyu heyecanlarını yenememişlerdi: çünkü bu bir hayat işaretiydi. Bilim adamlarının çoğu bunun olağan dışı bir kimyasal yapıya sahip bir çeşit çamurdan ileri geldiği görüşündedirler. Gerçi, hiç kimse Mars’da Bakteriyel bir hayat olduğunu iddia etmemiştir ama bunun aksini de savunan çıkmamıştır. National Space Enstitüsü’nün çıkardığı Insight dergisinin editörü Leonard David, “Aslında, Viking bize soruyu başka şekilde ifade etmemizi isteyen bir karşılık vermiştir.” şeklinde espri yapmıştır.
insanların Mars’a gitmesi kaça mai olacaktır? Son günlerde hazırlanan sıkı bütçeler bu işin yararsız olacağını söylemektedir. Johnson Uzay Merkezi’nin kaynaklar yönetmeni Humboldt Mandell, “Uzay davasında biz, kendimizin en büyük düşmanı oluyoruz.” diyor ve: “Mars projesi İçin ayrılacak paranın korkunç yüksek olacağı sanılıyor; halbuki, gerçekçi tahminler, rakamların çok düşük olacağını göstermektedir.” şeklinde sözlerine devam ediyor.
Birleşik Devletlerin uzay mekiği teknolojisi ile birlikte, NASA’nın yürüttüğü uzay çalışmalarına ait uzay limanı projesinin geliştirildiği düşünülecek olursa, Maldell’e göre Mars yolculuğu için planlanan uzay gemisinin geliştirilmesi için harcanacak para 20 ile 40 milyar dolar civarında olacaktır. Mandell sözlerine devam ederek, “Bu miktar, 5 kişilik bir ekipin fazladan iki uzay gemisi ile 600 gün sürecek bir yolculuğu kapsayacaktır. 1981 fiyatları ile karşılaştırma yapılırsa Apollo projesi 62,9 milyar dolarla daha pahalıya mal olmuştur.” demiştir.
Mars kuramcıları davalarını haklı gösteren birçok gerekçeler öne sürüyorlar: Mars’ın bilinmeyen gizlerini kesin olarak ortaya çıkarmak, İnsanoğlunun refahı için Mars’ın kaynaklarını kullanmak, gezegenimizdeki kaynakların eninde sonunda tükenmesi korkusundan kurtulmak, Evre- n’e ait bilgi sınırlarını genişletmek. Bir Mars taraftarı Kırmızı Gezegen’i, metal bakımından zengin asteroidlere ulaşmak için açılacak bir kapı olarak görmektedir; tıpkı, 19. Yüzyılda St. Louis’- in Amerikan Batı’sına açılan bir kapı olması gibi.
MARS’A KAÇIŞ
En büyük hayal, insanların Mars’a gitmek istediklerinde, oranın insanoğlu için yeni bir yurt olmasıdır. Bu insanlar birgün çocuklarının Kırmızı Gez gende maden aramak isteyeceklerine veya torunlarının siyasi ve dini uyumsuzluklardan dolayı dünyalılardan kaçarak kendilerine ait bağımsız bir ülke kurmak isteyecekleri bir zamanın geleceğine inanıyorlar.
İnsanlığın bildiği şey şu ki, keşifler, yerleşim ve uygarlığı da birlikte getirirler ve bu nedenle Mars’ın yüzü de insanların değişmesine ayak uyduracaktır. B.J. Bluth, “Orta Çağ’da insanlar katedraller inşa etmiştir. Bizim çağın katedralleri de uzayda inşa edilecektir. Sırf macera olsun diye Mars’a gitmek isterdim. Hatta Mars’da yaşama şansı az olsa bile.. Bireyse! katkılarla bile olsa İnsanlığın gelişmesini sağlayacak tohumları sonsuz Evren’e ekmek bir değer taşımaz mı?” demektedir.
Bluth sözlerine, “Yalnız uzayda yaşayan ve çalışanların hayatı değil, Yeryüzündekilerin de yaşantısı değişecektir. Aslında şimdi bile uzay programlarının uygulanmasında; haberleşme alanında, Yeryüzü kaynaklarının tesbitinde ve eğitimde meydana gelen değişmeler gözle görülmektedir.” şeklinde devam etmiştir.
Eski astronotlardan ve şimdi senatör olan Harrison “Jack” Schmltt, gezegenlerarası geleceği, yaşadığımız zamana ulaştırmıştır. Bu yorulmak bilmez uzay keşif şampiyonu,” Doğma büyüme Mars’lı olacak, Mars’ın ilk yerlilerinin ana ve babaları, büyük bir ihtimalle bugün hayattadırlar ve aramızda yaşamalarını sürdürmektedir” demiştir.
SCIENCE DIGEST’den Çev.: Mustafa UZUNOĞLU
olan muazzam 20 mil kare yüzölçüsündeki uydular yoluyla bu enerjiyi toplamak esasına dayanmaktadır.
Üçgen veya dörtgen şeklinde olan bu dev uyduların yüzeyleri solar panellerle (solar hücrelerle) kaplanacak ve yer yüzünden 22.000 mil yükseklere yerleştirilecektir. Böylece bunlar yerin gölgesinden uzaklaşmış olacak ve günde 24 saat güneş ışığını alacaktır, sonra bu enerji gerisin geriye ışın yoluyla yer yüzüne gönderilecektir.
ENERJİ KAYNAĞI
Eğer bir uydu dünyanın döndüğü bir hızla dönecek bir yörüngeye yerleştirilirse, dünya üzerinde bir noktada sabitmiş gibi kalacak ve tam altında dünyada yerleştirilmiş olan disk (levha) şeklindeki bir antene mikro dalgalar şeklinde enerji gönderecektir.
Bu planın da kötü tarafı daha uzun zaman resim masası üzerinde dakik çalışmalara ihtiyaç göstermesidir. Tek bir uydunun uzayda yapılması 11,5 milyar dolara mal olmaktadır. Öte yandan atmosferden geçirerek dünyaya mikro dalgaların gönderilmesinin sebep olabileceği çevresel zararlar daha îamamiyle hesap edilmiş değildir.
Biz gene yer yüzüne dönelim, burada karşımıza çıkan geniş boyutlu ve kaçınılmaz bir sorun vardır: Solar hücreler kendilerine gelen bütün ışığı da kullanamazlar. Zira güneş ışığını bir araya getiren değişik dalga uzunlukları geniş bir alan oluştururlar ve her biri silikon’a değişik bir derecede nüfus ederler. Bu yüzden hücrenin ortalama dalga uzunluğuna uyabilecek şekilde yapılmış olması gerekir. Bunun sonucu olarak da göze görünen tayfın (spektrum) her iki ucundaki ışıkların çoğu kaybolur, gider.
Güneş ışığından kullanılacak elektrik enerjisi olarak kazanılan enerjinin gerçekten mevcut enerjiye olan yüzdesine verimlilik randıman denir. Her türlü fotoelektrik hücrede bu yüzde ölçüsü onun verimini gösterir. En verimli silikon hücrelerinde bu % 13-14 arasındadır. Bunun anlamı da geri kalan % 85-87 miktarındaki güneş enerjinin ısı olarak boşa gitmesidir. Belirli bir enerji miktarı elde edebilmek için binlerce hücrenin gruplar halinde birleştirilmesi gerekir. Fakat bunların da yine bir sınırı vardır. Örneğin 4 ayak karesi bir panel’de yaklaşık 200 dairesel hücre bulunur, bunun öğle vakti doruk noktasında ürettiği enerji ise yal.ıiz 175 vvatt’tır.
Amerika Birleşik Devletlerinde tüketilen bütün elektrik enerjisini üretebilmek için % 10’luk verimli fotoelektrik hücreleri kullanıldığı tak-
20 mil kare bir yuz oiçusu olan oır uyauaa toplanan ve mikro dalgalar yardımıyla yerdeki antenlere gönderilen solar (güneş) enerji böylece elektriğe dönüşerek New York gibi muazzam bir kentin bütün enerji ihtiyaçlarını karşılayacaktır.
dirde, bu birbirlyle bitişik 48 eyaletin alanlarının toplamının % l’i kadar bir yüzeyin hücrelerle kaplanması demek olacaktı.
ileride yapılacak areştırmalarla hücrelerin verimliliğinin arttırılması kabil olsa da. pratik bakımdan bunun da sınırları vardır. Araştırmacılar verimin hiç bir zaman % 16 dan fazla adamayacağını söylemektedirler. Şimdiye kadar en fazla verimli bulunan ..ücre % 21 verimliliği olan iletken gajllum arsenid’dir. Fakat bu çok pahalıdır. % 21 verim bile güneş enerjisinin tüm ışık enerjisinin dörtte üçünü ısıya dönüşe rek enerji bakımından kaybolması anlamına gelir. Bu kömür ve petrolün yaklaşık % 33 verimlilik derecesine uymaktadır.
Tabiatıyla “kaybolan” enerjinin bir kısmından faydalanılabilir, örneğin bununla bir ev ısıtılır. Bu durumda bir ailenin bütün elektrik ve ısınma İhtiyaçları bir tek solar tesisle sağlanabilir.
Solar elektriğin maliyetini yükselten sorun yalnız verim’lilik derecesinin düşük olmasından ileri gelmez. Kristal silikonun üretilmesi (fabrikasyon maliyeti) bir solar hücrenin tüm mall-