HUDEYBIYE anlaşmasından sonra Mekke’de hapsedilmiş
vaziyette bekleyen gizli Müslümanlar’da, yeni bir
akın başladı. Her biri, birer ikişer kaçıp Medine’ye geliyor,
müşriklerin baskısından kurtulmaya çalışıyordu. Bunlardan
biri de Ebû Basîr’di. Ebû Basîr, gizlice Medine’ye gelmiş,
Resûlüllah’a iltica etmişti. Ne var ki, peşini takibeden
iki müşrik de üç gün sonra Medine’ye gelmiş, Resûlüllah’tan
Ebû Basîr’i istemişlerdi.
Resûlüllah Hazretleri, Ebû Basîr’i çağırarak anlaşma
metnini hatırlatıp kendisini teslime mecbur olduğunu ifade
etti. Ebû Basîr müşriklerin kendisine işkence edeceklerini
ifade etti ise de:
– Biz Müslümanlar, anlaşmamıza sadık kalmak zorundayız.
Ümit edilir ki, Allah sizin gibi mü’minlere bir çı
kar yol gösterir, buyurdu.
Çaresiz kalan Ebû Basîr kendisini almaya gelmiş olan
müşrik Ahnes ile kölesinin yanına düşüp yola çıktı. Kumlu
çöllerde öğleye kadar yol aldıktan sonra bir ara mola
verdiler. Öğle namazını kılan Ebû Basîr, azığındaki hurmasını
çıkarıp yerken müşrikleri de çağırdı. Onlar gelmeyince:
– Yazık, siz çağırsanız ben gelirim, ne kadar da kaba
insanlarsınız, dedi. Müşrikler kalkıp Ebû Basîr’in yanına lanmaya ait bir işaret taşıdığını ifâde etti. Nitekim bundan
sonra ilk iltica eden de meşhur Ebû Cendel oldu. Onu diğerleri
takip etti. Derken kısa zamanda Ebû Basîr’in başında
toplananların sayısı üç yüze ulaştı. Artık müşriklerin
Şam yolunu tutmuş, ticaret kervanları için ciddî bir
tehlike teşkil etmeye başlamışlardı. Yani yapamayacakları
yoktu.
Mekke’de yeniden durum değerlendirmesi yapan
müşrikler düşündükleri bütün tedbirlerin faydasız kalacağını
anlayınca son çare olarak, Hudeybiye musalahası-
nın en ağır maddesini tadil etmeye karar verdiler. Bir
mektup yazarak Ebû Süfyan’a verip Medine’ye gönderdiler.
Kaderin garip cilvesine bakın ki, vaktiyle zorla ve ısrarla
kabûl ettirdikleri Kureyşlilerden biri Müslüman olup
da Medine’ye iltica ederse hemen geri teslim etmeleri şartını,
şimdi kendileri bizzat bozmayı istiyor, bu maddenin
iptalini kendileri arzu ediyordu. Mektubu Medine’ye götü
ren Ebû Süfyan, Resûlüllah’ın hanımı ve kendisinin de kı
zı Ümmü Habibe’nin evine geldi.
İçerde köşedeki mindere oturmak istediği sırada minderi
altından çeken Ümmü Habibe:
– Vallahi o mindere vahy-i İlâhîye muhatap olan Resûlüllah
oturuyor, bir müşrik oraya oturamaz, dedi.
Kızının kendisini Resûlüllah’ın oturduğu şeyin üstü
ne oturtmayışını hayretle gören Ebû Süfyân:
– Kızım benden uzak kalalı bir hayli bozulmuş, diyerek
uzaklaştı.
Medine’de bizzat müracaat ettiği Resûlüllah’dan anlaşmanın
o meşhur maddesinin iptalini istedi. Mektupta
şöyle deniyordu:
– Hudeybiye anlaşmasının, bizden size varanların iâ-
desi gerektiği yolundaki maddesinin iptalini talep ediyoruz.
Böylece size gelip de talep edeceğimiz endişesiyle İs’te
toplanmış olan Ebû Basîr, Ebû Cendel ve arkadaşlarını
artık oradan çekin, Medine’ye gelsinler, Şam yolunu serDest DiraKsınıar. Kendileri ner turlu nareket serbestisine
sâhipler. Onları talep etmeyeceğiz artık.
Resûlüllah Aleyhisselâm hemen yazdığı bir mektubu
İs’e gönderdi. Ancak iltica eden sahâbilerin reisleri durumunda
olan Ebû Basîr son anlarını yaşıyordu. Mektubu
okuyup yüzüne gözüne sürerken son nefesini veren Ebû
Basîr’i oraya defneden Ebû Cendel ve arkadaşları İs’i terkedip
Medine’ye gelirken, kimileri de kendi memleketlerine
döndü. Artık can ve inanç korkusu iyice azalmış, tâbir –
i âherle müşriklerin azı dişleri sökülmüştü.
Medine’ye gelenlerin sayısı yetmiş kişi kadar olduğu
tarihlerin kaydından anlaşılmıştır. Bu neticeyi hayretle ve
ibretle düşünenlerin başında Hazret-i Ömer geliyor ve sık
sık tekrar ettiği şu sözüyle hayretini dile getiriyordu:
– Allah’ın şu hikmetli takdirine bakın. Müşrikler ısrarla
kabûl ettirdikleri en aleyhteki maddenin şimdi de ısrarla
iptalini istediler, kendi aleyhlerine işlediğini gördü
ler.
Her şeyi Allah bilir, ondan sonra da Resûlü bilir. Biziere
tâbi olmak düşer. Çünkü bizler bu maddenin konmasından
dolavı cok üzülmüş, bugünkü neticevi tasavvur