MELEKLERİN ÇEŞİTLERİ :
Varlık âleminin fizik ve metafizik her hâdisesi İlâhî bir tecellidir. Bunda zerre kadar şüphemiz yoktur. Bu ilahi tecellîler Allah Teâlâ’mn İlim, İrâde ve Kudret sıfatları cetilesine tevfikan melekler vasıtasiyle tekvin sıfatının taallûku ile meydana gelirler. Bu itibarla yerde ve göklerde, Beytül-Ma’- mur’da, Kürsî’de, Sidre-i Müntehâ’da, Arş etrafında, cennet ve cehennemde sayısız melekler’vardır. Her olayı, cinsine ve şekline göre o iş île alâkalı melekler meydana getirir. Bunlar ağırlığı olmıyan ve bulundukları yerlerde bir mekân işgal etmiyen nuranî varlıklar olduğundan hâdiselerin meydana gelişlerinde insanlara kendilerini hissettirmezler. Melekler bu işleri yaparken şekillerini yaptıkları işin cinsine göre değiştirirler. Bunu yaparken de ya kendi iradelerini, ya da Esmâ-i Hüsnâ’dan bazılarım okurlar. Bu suretle ne em- rolunduysa onu yaparlar.
Maddî âlemde meydana gelen her olay bir sebep ve illete mebnidir. Aynı şekilde, maddî âlemdeki sebep ve illet gibi ruhanî âlemde de ruhanî sebep ve illet mevcuttur. Her iki âlemdeki sebep ve illetler birbirleriyle âhenkli bir şekilde alâkalıdırlar. Cenâb-ı Hak, ruhanî sebep ve Ülete melek adını vermiş ve bunları sebep ve illet dairesinde harekete memur etmiştir.
Melekler memur oldukları vazifelere ve yaptıkları işlere göre pek çok çeşitlere ayrılmış olup bunlara göre adlandırılırları. Bu çok sayıda çeşitli olan meleklerin ayrıca âmirleri de vardır. Biz bunların hepsine birden Resûlullah adım veriyoruz. Resûlullah’ın en büyükleri dört tanedir. Şimdi bu dört büyük melekten başlıyarak bilinmesi icap eden melekleri sırasıyla görelim.
DÖRT BÜYÜK MELEK :
Bütün kâinat işlerinin, ilâhî hükümlerin taksimi ve iradesi, meleklerin âmiri durumunda olan ve Mukassimat (paylaştırıcılar) veya Müdebbirât (çeviriciler) adiyle alınan dört büyük melek vasıtasiyle yapılır. Bu melekler, kendilerine tevdî edilen vazifeleri maiyyetlerinde bulunan ve sayısı bizce belli olmıyan infaz melekleri vasıtasiyle meydana getirirler. Öyle ki, bir atomun bünyesini teşkil eden çekirdek, elektron ve nötronların her hareketlerini, bir balığın denizin derinliklerinde gezmesini, bir tohumun toprak altında çatlamasını, bir sineğin veya bir karıncanın rızkına kadar bütün teferruatlı işleri hiçbir aksaklığa ve tesadüfe bırakmadan meydana getirirler.
Dört büyük meleği teşkil eden Cebrail, Ajzrâil, Mikâil ye İsrafil (A.Ş.) hazeratr, meleklerin en kudreti i feridir?. Maiyetlerindeki sayısız infaz melekleriyle İlâhî devlet teşkilâtının haşmet ye azametini, belirtmeye kâfidirler. Zül- celâLhazretlerinin her emri, her dileği ve her nehyi bunlarla meydana getiri
lir.
Cebrail (A.S.)
Sidre-i Müntehâda duran bütün meleklerin başı Cebrâil (A.S.) ilâhı sırları ve emanetleri taşıdığından Allah Teâlâ’ya en yakın olan melektiç. Bütün İlâhî tebliğler önce Cebrâil (A.S.) a bildirilir. Sonra onun, vasıtasiyle diğer melâİke-i kiram hazeratına ve onların da te’siri ile içabeden insanların kalhlerine telkin yoluyla tebliğler/ bildirilir.
“Peygamberlere vahy ye gereken bilgileri getiren, melek Cebrâil (A.S.) .olup, bu vazifeyi yaparken maiyyetındeki diğer bütyn melekleri kullanır. Kur’an-ı Kerîm de onup vasıtasiyle Resûl-i Ekrem (StÂ.V.) Efendimize bildirilmiştir.
Biz onu (kur’an-ı) Rûhü’l-Kudüs İle te’yid ettik.» (26) âyet-i kerîmesi bunu bize bildirir. Kur’an-ı Kerîm’de Cebrâil (A.S.) muhtelif isimlşrle adlandırılmıştır. Bu isimlerin içinde en meşhurları Cebrâil, Rûhü’l-Emîn, Rûhü’l-Kudüs ve Ruh’- tur. Cebrâil kelimesi Hak eri mânasına gelir. İbranice bil- kelimedir. Kur’an-i Kerîm’deki: «De ki: Her kim Cibril’e düşman ise bilsin ki o, Kur’an-ı senin kalbine Allah’ın izniyle indirdi.» (27) âyet-i kerîmesinde bu kelimeye rastlamaktayız. Rûhü’l-Emîn kelimesi ise emniyetli kudret anlamına ğelir. Kur’an-ı Kerîm’de birkaç âyette bu kelime kullanılır. Meselâ:
«Hûhü’l-Emîn onu senin kalbine korkutanlardan olasın diye indirdi.» (28) âyet-i kerîmesini buna misâl olarak verebiliriz.
Rûhü’l-Kudüs kelimesine de Kur’an-ı Kerîm’de birkaç âyette rastlamaktayız. Bu kelime, kutsal kuvvet veya derin kuvvet anlamına gelmektedir
«De ki: Onu (Kur’an’ı), Rûhü’l-Kudüs, Rabbin tarafından hakk ile inzâl etti.. (29) âyet-i kerimesinde hem Rûhü’l-Kudüs kelimesini ve hem de vazifesini görmekteyiz.
Ruh kelimesine gelince, Kur’an-ı Kerîm’de bu kelime pek çok kullanılmıştır. Meselâ :
«Ruh He meleklerin huzurda saf saf duracağı gün..»
«Melekler ve ruh İnerler.» (31) âyet-i kerîmesini buna misâl verebiliriz. Şurasını da hemen belirtelim ki, ruh üzerinde müfessirler çeşitli rivayetler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bir kısmı ruh’tan maksad melâikeden bir sınıftır, bir kısmı melek-i azîmdir ki yalnız bir saf olurlar, bir kısmı da ruh’un Cebrâil olduğunu kabul etmişlerdir. Ekseriyet bu fikirdedir. İbni Hacer hazretleri Ruh’un Cebrâil (A.S.) olduğunu yukarıda zikrettiğimiz Şuarâ sûresinin 193 ve 194( âyet-â kerîmelerini delil olarak gösterip kabul eder.
Ibn-i Abbas (R.A.) dan menkuİdür ki ruh, melâikenin büyüklerinden bir melektir. Yevm-i kıyâmette Allah Teâlâ’mn huzur-u manevîsinde kaim olur. O kadar büyüktür kî eğer ağzını açsa bütün melekler ona bir lokma gibi olur. Allah Teâlâ’dan korktuğu için yukarı bakamaz. Mahlûkattan bir nevi’dir ve beni âdem suretindedir. Yine İbni Abbas (R.A.) hazretleri Re- sûlullah’tan:«Ruh, Altah Teâlâ’nın askerlerinden bir askerdir.» (32) [kavlini nakleder. Ve buyurur’ki Resulü İlah bunu.’söyledikten sonra- arkasında Nebe’ sûresinin :
«Ruh ile meleklerin huzurda sâf saf duracağı gün (33) âyet-i kerîmesini okumüştur.
Cebrail’in (A.S.) yukarıda zikredilen İsimlerinden başka birkaç isıiıi da- tha,.vardır ki bunlar Resulüi Kerîm, Şedîdü’l-kuvva, Zû Mîrre ve Namus-
ek berdir. Bu isimler sırasiyte- şu anlamlara gelir: yüce elçi, kuvvetleri çetin, vef sahibi ve en büyük.sır…
CeBrâil (A.S.) her şekle ve biçimegirebilir-. NitekirrV Resul ullaH’a vahy getirdiği zamşn .değişik şekillerde görünmüştür.
Azrâii A.S.) :
Allah. Tealâ hazretleri, -Azrail’i’ (A.S.) can ‘almak ile -görevlendirmiştir. Kâinattaki bütün canlı, yaratıkların canlarını almağa memurdur. Bu itibarla Azrâii kelimesi*, bir işi- zorla tatbik 4d6n’ kuvv6t mânasına gelir. Kur’an-ı. Kerîm, Azrâii (A.S.) dar» bahsederken.onu Melekü’l-Mevt (Ölüm Meleği) adı ile anar
«De kir Size menjur olan ölüm meleği canınızr alır, sonra Rabbinize dönersiniz.» (34) âyetti kerîmesinde bunü görürüz. ^
‘AzrâiJ (A.S.) ,ırf maiyyetinde her fürlü ölüm hâdiseleri fçin Çeşitli melekler vardır. Bunlardan kalbî melekleri, en son kalbi durdurmak^ suretiyle ölümü tatbik ederler. Kâfirlerin* ve günahkârların ölümünü Nâziat (Koparr- cı) melekleri şiddet tatbik ederek, itâatkâr mü’minlerirf çanlarım da Nâşitât (Neş’eli ve kolaylıkçı) melekleri tatlı bir şekilde alırlar
«Andobun (kafirlerin cesedlerine) boğulmuş olan ruhlarını tâ derinlikler(in) den söküp koparan, (müzminlerin canını ise) rıfk ile çıkaran (ölüm melek) lerine…» (35) âyet-i kerîmesinde bu hususu görmekteyiz.
Ölüm melekleri, canlı bir yaratığın ölüm ânı geldiği vakit canını bir an dahi geciktirmeden alırlar. Bu husus Kur’an-ı Azîmüşşân’da
«Sizden birinize ölüm ânı geldiği vakit elçilerimiz, eksik – fazla bir şey yapmaksızın onların ruhunu kabzederler.» (36) âyet-i kerîmesi ile belirtilmiştir
Melekler, kâfir ve mü’minlerin canlarını ayrı ayrı şekilde alırlar. Kâfir
ler :
«(Kâfirler) meleklerin (canlarını almağa) gelmelerinden, yahut Rabbinin emrinin erişmesinden başka bir şey beklemezler.» (37) âyet-i kerîmesi iktizasın- ca ölüm meleklerini beklerler. Gelen melekler :«Melekler kâfir olanların canlarını aldıkları zaman yüzlerine ve arkalarına vurup onlara: «cayır cayır yanmanın acısını tadın, çekin.» derlerdi ki bu hali görseniz…» (38) âyet-i kerîmesinde olduğu gibi hareket ederler. Bir başka âyet-i kerîme de bu hali şöyle bildirir:
İtaatkâr mü’minlerin canlarını alan Nlşjtât melekleri, my’minlerin can- tabını alırken şöyle hareket eder «Bunlar (o kimselerdir kİ) melekler ruhlarını en iyi halde alır ve onlara: selâm sizin üzerinize olsun, yaptıklarınızın karşılığı olarak cennete giriniz,derler. Bu müjdeyi ölüm halinde alan her mü’m’in, duyduğu heyecanı tebessüm ile ifade eder Mikâil (A.S. hakkında Kür’an-ı Kerîm’de bir âyet-i kerîme vardır. O da Kim ki Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e yp Mikâil’e düşman olursa, bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır âyet-i kerimesidir. Mikâıİ (A.S.) hakkında geniş malûmata mâlik değiliz. Ancak bir-iki ha- dîs-i şeriften kuvveti ve. nüfusu* kâinatın derinliklerine kacjar geçmiş; tabiat olaylarını tedvire memur olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca, nebatlar, rızıklar ve, her türlü tabiî ihtiyaçlarımız onun ve maiyyetinin emrindedir. Allah Teâlâ, şeytan ve diğer meleklerin Âdem’e secde etmelerini bildirmeleri için Mikâil’i (A.S.) vazifelendirrriiştir, Yine Mikâil (A.ŞJı, peygamberimize, Kur’an-ı Kerîm’î yedi kırâete göre okutturması için Cebrâil (A,S.) r teşvik etmiştir Mikâil (A.S.), peygamberimizin isrâ’sından-önce, onun göğsünü yaran meleklerden biri olarak kabul edilir. Ayrıca, Bedir harbinde müslümanlara varcfıma gelen melekler arasında zikredilir*. Mikâil (A.S.) cehennemin yaratılmasını hiç arzu etmemiş; bu itibarla cehennem yaratıldığından beri yüzü pek gülmemiştir
İsrafil (A.S.) :
Isrâfil kelimesi; şan ve şeref mânalarına gelir. Ağır ve şanlı bir kuvvet olan Sûr meleğinin .adıdır. Bu kejimenin âslı İbrani’ce Serâfım kelimesinden gelir. Önce Serâfim, sonra Serâfın daha sonra Serâfıl ve nihayet İsrafil şekline çevrilmiştir.
Kâinatta son imha kanununu tatbik edecek ve yine ihya kanunuyla âhire! hayatını açacak olan İsrafil (A.S.) dır. Bu işi, sûr üfürmek suretiyle tatbik edecektir.
«Sûr üfürülünce, Allah’ın ödediğinden başka göklerde ve yerde ne varsa hepsi öleceklerdir. Sonra sûr bir kere daha üfürülür, onlar da hemen ayağa kalkarak bekleşirler.» (43) âyet-i kerîmesi bunu bizlere bildirir. İsrafil (A.S.)a Sûr-meleği denmesinin başlıca sebebi, Allah Teâlâ’mn ölüleri mezarlarında diriltecek olan borunun çalınması emrini verdiği anda çafabilmek için, onu daima ağzında bulundurmasıdır^ Diğer taraftan, İsrafil (A.S.) ın kıyâmet günü herkesten evvel uyandırılacağı kabul edilmektedir. Sonra Kudüs’te Sah- retullah’a dayanarak, ölülere hayata avdet işaretini yerecektir.
İsrâfil (A.S.) bu görevini yerine getireceği âna kadar geçen zaman içinde Levh-i Mahfuzda yazılı Allah Teâlâ’mn iradelerini okumak ve her defasında mukarreb_ meleğe bildirmek onun vazifesidir.
İsrâfil (A.S.) fevkalâde cüsseli bir melektir. Ayaklan, arzın derinliklerinde bulunduğu halde, başı Arşın sütunlarına erişir. Dört kanadı olup, bunlardan biri şarkta, biri garptedir; kanatlarından biri ile vücudunu örter, biri ile de Allah Teâlâ’mn celâlinden kendini muhafaza eder. Bir gün bir gece zarfında üç defa cehenneme bakar ve ızdırap içinde kıvranır. O kadar çok ağlar ki dünya onun gözyaşlarına boğulabilir.
Jşrâfil (A.S.) üç sene müddetle peygamberimize arkadaşlık etmiş ve ona peygamberliğini bildirmiştik Bilâhare onun yerine Cebrâil (A.S.) geçmiş ve kendisine Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı tebliğe başlamıştın.
Diğer Melekler : •
Yukarı<Ja saydığımı:? dört büyük melekten başka sayısız derecede melekler vardır. Bunların en meşhurlan: idrâk, melekleri, kirâmen kâtibîn melekleri, ,kabir melekleri-, hamele-î arş»,müheyy,femön, cennet ve cehennem melekleri, rahmet, yardım edici, gezici, koruyucu, zâriyâf, nâşirat, hamifat, cariyatf â’sıfât, fârikat, sâbihat, zaricat1, naziat, naşitat ye rüzgar, dâğ, gece ve gündüz melekleridir. Bu meleklerin bir kısmını Kur’an-ı Kerîm’den, bir kısmını da hadîs-i şeriflerden Öğreniyoruz, Bu aradâ zikredilmeyen o kadar çok melekler vardır ki, bunlar âlem’in en tince ve en; küçük işlerine kadar hşr şey ile meşgul olurlar. Bunları .birer birer saymak çok-zordur. Bu itibarla biz yukarıda- saydığımız bazı melâike-i kiram hazeratı hakkında küçük de plsa bic mâlûmat vermeğe çalışacağız.
İdrâk melekleri : Bu meleklere mülkıyât (telkirtciler), tâliyât (okuyucular) ‘ve il.ham melekleri adı, verilir.: insanların zihinlerine hakikatleri telkin öderler .Velîlere keşfi’ sarVatkârlara’ ilhamı bu meleklier ulaştırır ve iletir.
Kirâmen Kâtibfri melekten: »Bu meleklere Ketebb^i A’mâl (Jş^ kâtipleri) veya mt/râkıbât (Göncüler) adı verilir; nisanların ağızlarından çıkan her söz ve her yaptıklarını yazarak âhirette müsbet ve menfî hâtıraları eline verirler. Bu suretle inkâr ve özür kapılarını kapatırlar.
«Halbuki sizin üzerinizde bekçiler vardın (Bunlar) şerefli kâtiplerdir. Sizin bütün işlediklerinizi bilirler.» (45) âyetri kerîmeleri bu meleklerin varlığını bize bildirir.«(Her insanın) biri sağında, biri solunda olmak üzere herşey’i kaydeden iki kâtip melek vardır.» (46) âyet-i kerîmesine göre, Kirâmen Kâtibin meleklerinin biri insanın sağında, diğeri ise solunda dururlar;. Sağdaki o İnsanın hayırların!/ soldaki şerlerini yazarlar. Daimî olarak insanların yanlarında bulunurlar. Bu hususu Kur’an-ı Kerîm’deki:«İnsan bir söz söylemez ki yanında onu gözetliyen, zapteden bulunmasın…» (47) âyet-i kerîmesi açıkça belirtir. Her insanın söylediği sözleri ve yaptığı işleri hıfzeden ve zapteden Kirâmen Kâtibîn melekleri hiç bir şey’i kaçırmadan o kimsenin a’mâl defterine geçirirler. Bu bakımdan her insanın ayrı ayrı Kirâmen Kâtibîn melekleri vardır.«Hiçbir nefis yoktur ki üzerinde bir gözetici bulunmasın.» (48) âyfet-i kerîmesi bunu bize bildirir. Bu melekler asîl ve faziletlidirler. «Asîl ve faziletli kâtipler eliyle yazılıdır.» (49) âyet-i kerîmesi ketebe-i a’mâ- lin hususiyetlerini bizlere bildirir. Kirâmen kâtibîn melekleri, bütün çabuk işleri ve sözleri şür’atle yazarlar. Karanlıkta yapılan gizli işleri, kalblerimizden ğeçen iyi ve kötü düşünceleri görüp, işitip hemen kaydederler. Bu itibarla daima iyi şeyler düşünüp yapmamış lâzımdır. Zira Allah Teâlâ :«Her kim mü’min olduğu halde doğru dürüst işler işlerse onun sa’yi boşa gitmez. Biz onun (bütün işlediklerini) yazarız.» (50) âyet-i kerîmesi ile daima kontrol altında olduğumuzu bize bildirir.Bir insanm hayjrlı bir iş işlediği veya söz söylediği vakit sağdaki melek hemen bir işe karşılık on sevap yazar. Kötülük yapılınca soldaki melek şer’an yedi saat tâbir edilen bir zaman geçtikten sonra (ki bu zamanda kötülük yapanın tevbe etmesi”-beklenir,.} sağdakînin errfiyle bir günaha bir günah yazılır: Bir günahlı işe niyet edip o işi, kuvveden fiile-çıkarmıyana yine bir s£vap yazılır. Zira günahtan kaçmak veya,düşünüp de yapmamak da bir ibâdettir.Kabir melekleri : Bu pıelekljere Müriker ve Nekir adları- verildiği gibi Münkereyn (iki görülmemiş) veya Fettâney-iJ-kabir (Kabir imtihâncıları) adı da verilir
Kabir meleklerine münkereyn adi venfmeşi ■: güzellikte veya “korkunçlukta görülmemiş derecede olduklarından dolayıdır,. Fettâney-il-kabir denilmesi ise, ölü -kabre konduktan sonra ona: «Rabbin kim, peygamberin kim, kitabın ne?» diye sorular sormalarından dolâyidrr.
Münkereyn melekleri, ölüye, siyah yüzlü ve gözleri gök renginde görüneceklerdir. Bu hususta Resûlullah (S.A.V.) :
«Ölü kabre vardıkta ona gözleri mavi iki siyah melek gelir…» (51) buyurmuştur. Bu iki siyah melâk âhiret âleminin, iki kapıcısıdır. Bunlara görünmeden, bunlarla karşılaşmadan âhiret âlemine geçilmez. Hamele-i Arş : Arşı taşıyan sekiz meleğe Hamele-i Arş adı yerilir. Bıin- . ların sayısı ve Arşı taşıdıkları aşağıdaki âyet-i.kerîme ile sâbittir «Melekler onun etrafında toplanır. O gün Rabbinin arşın1! onların da üzerin» de sekiz taşıyıcı yüklenir.» Müheyyemûn : Allah Teâlâ.’mn İlâhî cemâii karşısında kendilerinden geçmiş, dalgın ve Züjcelâl’e âşık meleklere denir. Bu meleklerin kâinatın yaratıldığından dahi haberleri yoktur. Zira onları Zülcelâl. hazretlerinin cemâlinden başka hiç bir şey alâkadar etmemektedir
Cennet melekleri: Bunlara Hazene-t Cennet (Cennet idarecileri) adı verilir. Cennetin bütün işleri ve güzellikleri ile meşgul olurlar. Sayıları pek çoktur. Bu hususta Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz«Ehl-i cennetin ednâsı olanın seksen bin hâdimî (hizmetkârı) vardır.» (53) buyurmuştur. Onlar gılmaniardır. AHah Teâlâ, onları ehl-i cennete hizmet için yaratmıştır). Nurdan halkolunmuş canlı varlıklardır. Ve «Kendileriyle yaşıt genç ve güzel arkadaşlarla yaşarlar.» (54) âyet-i kerîmesine göre ehl-i cennet ile arkadaşlık te’sis ederler. Cennet meleklerinin her birinin ayrı birer vazifesi vardır. Cennet meleklerine, Rıdvan adı da verilir. Cehennem melekleri : Bunlara Hazene-i Cehennem (Cehennem idarecileri) veya Zebânî (zâbıtalar) adı verilir. Büyükleri 19 tanedir,. Bu husus Kur’an-ı Kerîm’de açıkça belirtilir.«Üzerinde on dokuz (bekçi) vardır.» (55) âyet-i kerîmesi bunu gösterin. Bu meleklerin başkanı Mâlik adt ile anılır.«Onların cehennem bekçisine : Yâ Mâlik, Rabbine yalvar ki bizi ölüme mahkûm e’,sin…» (56) âyet-i kerîmesinde cehennem meleklerinin başı olan Mâlik’in ismi geçmektedir. Cehennem bekçileri yâni melekleri, emri tamamen infaz eden çetin ve sert davranan meleklerdir. Kur’an-ı Kerîm bunları böyle 1 târif etmektedir.
Rahmet melekleri : Bunlara Mürselât (Elçiler) adı verilir, İbadetlerini v
muntazaman yapan ve etrafındakilere iyilikleri esirgemiyen insanların yanın
da daimî olarak bulunurlar. Evlerinde dahi yainlarından ayrılmazlar«Birbiri ardmcş hayırla gönderilen…» «İyilik edenleri biz böyle mükâfatlandırırız..» âyet-i kertmesinde gönderilen ye mükâfat.verme’işini yapan ra’hmet melekleridir’. Yardım- şdici melekler : Kur’an-ı Kerîm’de. bu melekjer4′”«Görünmez as-‘ ker» veya Sâffât (Safçılar) adı verilir, faü’mînjere dar/ık zamanlarında bil- ‘hassa muharebelerde saf tutup’ yardım ederler. Nitekim Bedir harbinde” jnşan suretine girip, Hendek muharebesinde görünmeden, müslûjmanlara yardım eden bu meleklerdir. Ifbud muharebesinde bir ar’âlık meydana ■ gelen kar-‘ gaşaijıkta ResDIri Ekrem -(S[.A,V.) Efendimizi korumak -için Cebrâil ve Mikâil (A.S.) ın beyaz elbisşJi iki Jevent kıyafetinde beklediği ,birçok sahahe-i ki- râm hazerâtı tarafından görülmüştür.Yardımcı ‘melekler, yâlnız Peygamber Efendimiz, zamanında görülmemiştir. Diğer zamianlârda ,dâ Allah Teâlâ’ya iltica eden ve yalnız O’ndan imdat ve -zafer bekleyeni Züfcelâl hazretlerinin dinini çşşitli diyarlara yaymak için çalışan bütün hâ lisân e niyetli mü’minlerĞ de aynı yardımlar yapılmıştır. .Bu hususta hiç şüphemiz yoktur. Yardımcı meleklerin AİJah Teâlâ’mn izni ve -müsaadeleriyle mü’m.inlere yardıma geldiğini âyet-i kerîmelerle anlıyoruz«Hani sen mü’minlere demiştin ki: Rabbinizin üç bin melek göndererek imdat etmesi size, yetmez mi?» (59) âyet-i kerîmesi ile«Hani siz Rabbinizden medet dilemiştiniz. O da: Ben de size birbiri ardınca gelen bin melekle imdat ediyçrum, diye duanıza icabet etmişti.» (60) âyet-i kerîmesi ve :«Ey İman edenler, Allah’ın size olan ni’metlerini hatırlayınız. Hani size karşı askerler yürümüştü de biz onlara karşı kuvvetli rüzgâr ve sizin görmediğiniz askerler göndermiştik. Allah sizin bütün işlediklerinizi görür.» (61) âyet-i kerîmesi, yardımcı melekleri bizlere bildiren en güzel delillerdir. Gezici melekler: Bu meleklere seyyâhin (gerginler) adı verilir. Karada, denizde ve havada gezerek türlü imdat isteyen ve çeşitli hizmet hâdiseleriyle alâkalıdırlar. Mevcudiyetlerini«Allah’ın yerde seyyah melekleri vardır ki ümmetimden bana selâm tebliğ ederler.» (62) hadîs-i şerifinden, anhyoruz. Bu melekler, her müslümanın okuduğu salâvat-ı şerifeyi hemen Resûl,ullah’a bildirirler;. Koruyucu melekler : Bu meleklere Muakkıbât (tâkip ediciler) veya Hataca (koruyucu) adı verilir. Mevcudiyetleri âyet-i kerîme ile sabittir «Onun önünden ve arkacından birbiri ardınca gelen melekler vardır. Onu Allah ‘in emriyle korurlar.» (63) âyet-i kerîmesi koruyucu meleklerin insanların önünde ve arkasında yürüyerek gelecek tehlikelerden onu koruduklarını bildirir. Zâriyât melekleri : insanları ve yurtları kırıp geçiren, rüzgârları süren, volkanları püskürten, etrafı tozutan, dağları ufalayan, dağıtan meleğin adı
na zârjyât meleği denir. Bu meleklerin yaptıkları işleri ve mevcudiyetlerini bizlere bildiren müstakil olarak Zâriyât adı ile anılan bir sûre-i celîle vardır.
Nâşiîiât melekleri: Yayıcılar demektir. Âhirette kullara a’mâlini ihtiva eden kitapları ve sahifeleri açıp yayan,, dağıtan bu meleklerdir. Dünya hayatında ise bulutları etrafa yaydıklarına iman edilir. ! \ Hâmilât melekleri: Taşıyıcı melekler demektir. Bulutlann s ti buharlarını, rüzgârların bulutları ve. maddî ağırlıkları insanların ve hayvanların taşımaları hep bu meleklerle olur. Her türlü mâddî ve manevî yük taşıyıcılarıdır.
Câriyât. melekleri: Akıcı melekler adı verilen bu melekler, hava, su ve diğer akıcı maddelerin akıcılığın* temin eder. Ayrıca zihinlere, irfan nurlarını .•.akıtan bu meleklerdir.
Âsıfât melekleri: Kâinata azabları getiren her mâniyi devirerek kıyametleri koparan bu meleklerdir. Bu itibarla bunlara Zâcirât melekleri de denilir. Sert ve çetindirler.
Fârikat melekleri: Bunlara ayırıcı, melekler denmesinin sebebi, bir insanın ötmek üzere Jfcen ruhunu bedeninden ayırmasından veya- âhirette mü’- minleri kâfirlerden ayırmasından dolayıdır. Bg vazifeler fârikat meleklerine ’ verilmiştir.
Sâbihât melekleri : Yüzücü veya yüzdüren meleklerdir. Soda yüzerler; havada, yıldızların boşlukta yüzmelerini (durmalarını) sağlarlar.
Nâziât ve Nâşitât melekleri: Koparıcı ve kolaylaştırıcı melekler olup, Melek-ül Mevt’in maiyetinde çalışırlar. Eceli gelen İnsanlardan mü’minlerin.
canlarını kolaylıkla, kâfirlerin ise kopararak alırlar.
Rüzgâr, dağ, geçe ve gündüz melekleri taşıdıkları isme uygun vazifeler* yaparlar.
Şurasını hemen söylemek lâzımdırki, yeryüzünde meydana gelen bütün hâdisât kevnî ve şer’î kanunlar muvacehesinde sebep ve netice prensibine göre, — bize tabiî imiş gibi— meydana gelir. Bunların nasıj, niçin ve kim tarafından meydana getirildiklerini hiç düşünmeyiniz. Sebebleri müsbet ilim ışığı altında izah ederiz. Bu izahımız doğrudur. Yalnız, meydana gelen bu olayları yaratan Allah Teâlâ hazretleridir. Ve bunlarr yaratırken meleklerine, işi görmeleri için emir verir. Onlar da aldıkları emirleri bize hiç hissettirmeden yerine getirirler. Biz bu işin farkında olmadığımız için meydana, gelen olay- … ların geçmişten bilgi alarak tabiî şekilde olduğunu zannederiz
MELEKLERİN MECLİSİ :
»Meleklerin meclisine Mele-i Ala denir. Türkçe anlamı, en yüce meclis, melekler meclisi, semavîler toplantısı ve ruhanîler kongresi’dirç. Meleklerin meclisine bu ismi Allah Teâlâ vermiştir
MELEKLERİN MECLİSİ :
»Meleklerin meclisine Mele-i Ala denir. Türkçe anlamı, en yüce meclis, melekler meclisi, semavîler toplantısı ve ruhanîler kongresi’dirç. Meleklerin meclisine bu ismi Allah Teâlâ vermiştir
«Benimle, mele-i a’lâya, onlar aralarında münazara (ve münakaşa) ederlerken neler geçtiğine dair, hiç bir bilgim yoktu.» (64) âyet-i kerîmesinde bunu görmekteyiz.
Mele’, cemaat demektir. Meli’, mel’e kelimeleri doldurmak mastarından- dır. Bir rey üzerinde toplanan bir cemaatin manzarası gözleri; muhabbet ve azameti ise kalbleri doldurur. Bundan dolayı mele’ denmiştir.
A’lâ’ya gelince; a’lâ, en faziletli, en şerefli ve en yüce antemına gelir. Buna binaen, mele’-i a’lâ, en yüce melekler topluluğu veya cemaati olur. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Mi’racı anlatırken, q gece Mele’-i A’lâya uğradığını ve Cebrâil (A.S.) ın Allah Teâlâ korkusundan eski bir çul halinde ;oldugunu bildirir.
Meleklerin, Allah Teâlâ’mn dilediği suret ve mahallerde yaptıkları toplantılara Refik-İ a’lâ, Nediyy-i a’lâ veya Mele’-i a’lâ denilir. (65) Mele’-i a’lâya, Allah Teâlâ’mn hükm-ü kazâ ettiği emirler iner.
«Orada bütün hikmetli işler, emirler apaçık ayrılır.» (66) âyet-i kerîmesi ikti- zâsınca meleklerin meclisi, ilâhî esrara ve mukadderat hükümlerine dair, gü* nahları örtmeğe yarayan hayırlı işleri (keffârât) ve insanlar^ âhirette derece *Ve mertebe kazandıran (derecât) şeylerin konuşmalarını ihtiva eder. Bu itibarla Mele’-i a’lâ, Allah Teâlâ ile kulları arasında elçilik vazifesi görerek,
âdem oğullarinın kalbjerine hayır* duyguların» ilham,-ederler. Mele’-i a’lâ, üç kısımdır: 1 — Bu kısmı; Allah Teâlâ’hm hayrın nizam ve -intizamını, ilmiyle uhdelerine tevdi buyurduğu melejder teşkil .eder. Bu melekler, nuranî cisimler hallide olup kerîm, asîl ve yüksek ruhlar nefhedilerçk yaratılmışlardın 2„— Bu kısım melekler, unsurların lâtif buharfârı içinde, hayvanî Hisleri şiddetle terkeden, yüksek rohlar taşımasına hizmet mizâçındşdırlar. 3 — Bu kısrhı rnefe’-i -a’lâya yakın- olan insan ruhları- teşkij şder. Bu itibarla bu gjuruba dahil insanlar, dâima’ necât verici,, kurtancı ve fnele’-i a.’lâya katılmağa yarayan amelleri yaparlar. Allah Teâlâ, onlardan beden, denilep kafesleri kaldırdığj zaman o ruhlar derhal mele’- a’lâ çiizisme katjlarak onlardan sayılırlar. ~ * 4
Mele’-i a’la’nın işi, bütün dikkat ve imanlarıyla yaratana yönelmekte devam ve sebat etmektir^ t Kendilerini melekî temaslara yüceltmiş, ftefsini temizlemiş ve kutsallaşmış insanların da ruhan iştirak edecekleri binen yüce meclisin toplarVtılannın esrarına muttali’ olmak üzere çinlerden ve şeytanlardan külak hırsrzfığı yapmak isteyenlere, semaların nöbetçileri otan şihaplar ateşten bir mermi gibi hücum ederek onlar imha ve tardederler.
«Ki onlar, mele’-i a’lâyş kulak verip dinleyemezler. Her, yandan koğujarak atılırlar. Qnlar için ardı arası kesilmez bir azab vardır. Ancak, bir kerre söz kapan olursa, parlak alev ona peşinden yetişir ve onu yakar.» (67) âyet-r kerimesi’i ie bu hşkikat sabittir
ŞİHÂP :
Şihâb kelimesi lüğatte: Ateş alevi, yıldız parıltısı anlamına gelir. Ğqri- dan dolayı pafıldayan süngülere ve yıldızlara şihâp adı verilir. Gökyüzünde kuyruklu yıldız gibi süzülerek bir yerçlen diğer yere kayan ve arkasındata- neler halinde ateş gibi parıltılar bırakan yıldızlara da şihâp adt verilir,. Astronomi ilmi, şjhâpları ya kuyruklu yıldızladın bir döküntüsü veya meteorları*”
bir görüntüsü olarak kabul etmektedir. Buna rağmen kesin olarak bir karar verilememiştir.
Kur’an-ı Kerîm’de cin ve şeytanın maya itibariyle ateşten yaratıldıkları, bir takım aşağı kuvvetleri teşkil ettikleri bildirilmektedir. Bu habis ve bozguncu kuvvetler, semaya doğru yükselerek mele’-i a’lâya yaklaşmaya çalışırlar. Sema nizamını korumaya memur melekler tarafından —daha yaklaşmadın diye— £ihâp adını verdiğimiz ateş parçalan bunların üzerine atılarak define ve imhâsına çalışmaktadır. Bu hususu Kur’an-ı Kerîm’in
«Ancak kulak hırsızlığı eden (şeytanın) arkasından apaçık bir atav takip etmektedir.» (68) âyet-i kerîmesi bizlere bildirir. Diğer âyât-ı kerîmelerde ise:
«(Cin devamla:) Biz ciddî bir surette göğe erişmek istedik. (Kulak hırsızlığı yapmak için) Fakat onu sert bekçilerle ve şihâplarla doldurulmuş bulduk. Hakikaten biz, dinlemek için onun bazı kısımlarında oturacak yerler (bulup) oturuyorduk. Fakat şimdi dinleyecek olursa kendisini gözetip duran bir şihap (karşısında) buluyor.» (69) buyrularak semavî nizamın bozucularına karşı bir takım tedbirlerin alındığın* beyan etmektedir.
Diğer taraftan âhiret hayatına ait azab ve cehennem ateşlerini bildiren âyetlerin, münkirlerin ve kâfirlerin kafalarına birer korku şihâbı gibi indiği kabul edilmektedir. Ayrıca Kur’an-ı Kerîm âyetleriyle donanmış ilim ve hâk adamlarının gönüllerinde fesat yaratmak için onlara yaklaşmak istiyen gerek insandan ve gerekse şeytandan kendilerini korumak üzere imanlı kabiliyet semalarında yakıcı, öldürücü ve kahredici bilgi vc manevi gönül mermilerinin bulunduğu da kabul edilmektedir..