wiki

MELİKŞAH

MELİKŞAH; Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı.
Babası Sultan Alparslan’dır. 1055’te doğdu.
Büyük Selçuklu Devletinin topraklarını en geniş
hâle getirdiği için kendisi, “Ebu’l-Feth” (fetihlerin
babası veya pekçok fetih yapan) lakabıyla anıldı.
Sâhip olduğu bâzı üstün husûsiyetler sebebiyle,
özel bir eğitim ve öğretim gösterilerek yetiştirildi.
1064-1065 Gürcistan Seferinde bulundu. Böylece
küçük yaştan îtibâren devlet idâresi ve orduyu
sevk etme husûsunda tecrübe kazandı.
Kendisinden büyük erkek kardeşleri olmasına
rağmen cesâreti, idârecilik vasfı gibi meziyetleri,
Sultan Alparslan tarafından veliahd seçilmesinde
rol oynadı. Hânedânın kurucusu olan Selçuk Beyin
mezarını ziyâretten dönüşte, Horasan yakınındaki
Radyan’da veliahd îlân edildi. Melikşah’m
veliahdlığı Halife Kaim bi Emrillah’m tasdikiyle
tamâmen resmiyet kazandı. Veliahdlığı sırasında
devletin çeşitli cephelerinde vazife yapan Melikşah,
Mâverâünnehr Seferinde şehit olan Sultan
Alparslan’ın yerine Devletin ileri gelenleri tarafından
on sekiz yaşında sultan îlân edildi. Melikşah,
babasının veziri olan kıymetli devlet adamı Nizamülmülk’ü
vazifesinde bıraktı.
Saltanatının ilk yılları, iç karışıklıkları bastırmakla
geçti. 1072’de Mâverâünnehr Seferinin intikamını
almak isteyen Karahanlı Şemsülmülk
Nâsır bin İbrahim, Tirmiz’i yağma etti ve Belh
şehrinde kendi adına hutbe okuttu. Diğer taraftan
Gazneliler de Çigil-kend’de Selçuklu kumandanı
Ayaz’ı esir aldılar.
Bu dış tehlikeler esnâsında, Melikşah’m amcası
olan Kirman Meliki Kavurd’un, Sultan Alparslan
zamanında olduğu gibi saltanat iddiasında bulunarak isyan etmesi, bu meselenin tamâmen halledilmesinin
zamanının geldiğini iyice belli etti.
Devletin parçalanmasına sebebiyet verecek bu hareketin
bir an önce çözümlenmesi için harekete geçen
Sultan Melikşah, Mayıs 1073’te Kerec’de yapılan
meydan muhârebesinde amcası Kavurd’u
mağlup ve esir etti. Birkaç gün sonra Kavurd’un
ölümüyle devlet içinde âsayiş yeniden temin edildi.
Abbasî Halîfesi Kaim bin Kadir (1031-1075) tarafından
hâkimiyet alâmetlerinin gönderilmesi ve
devlet adamlarının bağlılıklarını arz etmeleriyle
Melikşah, sultanlığını iyice kuvvetlendirdi. Halife
tarafından Muizzeddin ve Celâlüddevle lakaplarının
lâyık görülmesinin yanısıra, o zamana kadar
hiç bir hükümdâra verilmeyen ve “hilâfet makam
ve hâkimiyetinin ortağı” mânâsına gelen “Kâsım
emirü’l-mü’minîn” lakabı da verildi.
İçişlerini halleden Sultan Melikşah, Tirmiz’i
kurtarmak için harekete geçti. Sefere başladığı sırada
Karahanlı Şemsülmülk Nâsır’ın mektubunu aldı ve
elçisini kabul ettiyse de kararlı hareketinden vazgeçmedi.
Tirmiz’i muhâsaraya başladı. Emir Savtegin’in
ikmâl yollarını kesmesi, sultanın başarıya
ulaşmasına ve şehrin düşmesine ve Şemsülmülk’ün
sulhü kabul etmesine sebep oldu. Şemsülmülk özür
dileyerek bir daha düşmanca harekete girişmeyeceğine
dâir söz vermesiyle yerinde bırakıldı.
Gaznelilere karşı, Emir Gümüştegin ve Anuştegin’i
gönderdi. Ancak Gazneli hükümdârı İbrahim
bin Mesud, Melikşah’m başarılarının artması
üzerine itâate mecbûr oldu. Gönderdiği elçilik heyeti
ve hediyelerle iyi münasebetler tesis edildi. Sultanın
kızı Gevher Hatunun, Gazneli veliahdı Mesud bin İbrahim
ile evlendirilmesi, iki devlet arasında çıkması
muhtemel anlaşmazlığı önlemiş oldu.
Doğu sınırlarını böylelikle garanti altına alan
Sultan Melikşah, kendi zamanında en geniş hâle
getirdiği devletinin fetih hareketlerini yapan askerî
teşkilatında yeni düzenlemeler yaptı.
Malazgirt Zaferinden sonra, batıya yönelen-
Selçuklular; buraların fethi için Kutalmışoğulları,
Mansur, Süleyman Şah, Alp-ilig, Tutak gibi kıymetli
komutanlar vazifelendirmişlerdi. Ayrıca Artuk
Bey ve Tutak Bey gibi Türkmen reislerinin harekâtı
da Melikşah tarafından desteklendi.
Selçuklular Anadolu’ya doğru harekete geçtikleri
sırada, tam bir keşmekeş içinde bulunan
bu ülkenin vaziyeti, fetihleri kolaylaştırdı. Baskı
altında bulunan Hıristiyan halk, merkezle irtibatını
kesen Bizans derebeylerinin baskısıyla her yönden
eziliyordu. Ayrıca paralı askerlerden meydana gelen
Frank birliklerinin halka yapmadığı zulüm
kalmamıştı. Bizans sarayında dönen entrikalar ve
kendini kuvvetli hisseden her komutanın imparatorluğunu
îlân etmeye kalkışması, Anadolu’yu dağınık
bir hâle getirmişti. Bu durum, Anadolu’nunfethine memur olan Selçuklu komutanlarının işine
oldukça kolaylık sağladı.
Böylelikle Selçuklu akıncılarının Anadolu’yu
fetih hareketi, Bizans başşehrinin karşısına, yâni
Boğaziçi’ne kadar dayandı. Güneybatıda ise Milet’e
kadar uzandı. Neticede Anadolu’da hareket hâlinde
Bizans askerî gücü kalmadı. Hattâ general Botaniates’in
Türkmen askerinin ve Selçukluların himâyesinde
Bizans tahtına oturması da Anadolu’da
Türk gücünün tamâmen yerleştiğini gösteriyordu.
Anadolu’nun fethine memur Süleyman Şâh,
İznik’i de ele geçirerek Boğaziçi’ni kontrol altına
aldı. Bu fetih, batıda büyük bir heyecan doğurdu.
Hattâ AvrupalIlar Çin’e elçilik heyeti göndererek,
Selçukluların doğudan tazyik edilmesini bile istediler.
Ancak bu müracaatları neticesiz kaldı.
1084’te Selçuklu kuvvetleri Fahrüddevle Muhammed
bin Cüneyr’in komutasında Diyarbekir
bölgesinin fethi için harekete geçtiler. Fahrüddevle
yanında Artuk Bey olduğu halde uzun bir
muhasaradan sonra 4 Mayıs 1085’te şehre girdiler.
Diyarbekir’in düşmesiyle Mervânîler Devleti ortadan
kalktı. Ayrıca bölgede bulunan bozuk îtikatlı
Karmatîlerin nüfûzuna son verildi.
Musul’un fethine memur edilen Aksungur ve
diğer büyük Türkmen emirleri şehre harpsiz girdiler.
Fethi müteakip Musul’a gelen Melikşah, büyük
bir merâsimle karşılandı. Ancak Belh’te çıkan
bir isyanı bastırmak üzere geriye döndü ve liyakatini
ispat eden Şerefüddevle’ye Musul emirliğini
verdi.
Sultan Alparslan (1063-1072) zamanından beri
Suriye ve daha güneylere doğru seferlerine devâm
eden meşhur Selçuklu kumandanlarından Atsız,
Melikşah zamanında da seferlerine devam etti.
Uzun süre muhâsara ettiği.Dımeşk (Şam) şehrini
Mart 1076’da Selçuklu Devletine kattı. Dımaşk’ın
alınmasından sonra, câmilerde okunan
Şiî-Fatimî ezânmın okunmasını yasaklayarak Cumâ
hutbesini Halife El-Muktedi (1075-1094) veSultan Melikşah adına okuttu. Daha sonra Selçuklu
Devletinin temel politikası olan Şiî-Fâtımî
Devletinin ortadan kaldırılmasına uygun olarak,
Mısır’a doğru sefere devam etti. Fakat bu hareket
Fâtimîlerin şiddetli mukâvemeti sonucu başarısız
kaldı. Başarısızlık, Atsız’m Suriye emirliğinden
alınmasına sebep oldu. Emirliğe getirilen Melikşah’ın
kardeşi Tâcüddevle Tutuş ile Antakya’ya
gelen Süleyman Şahın arasının açılması, burada bir
buhranın doğmasına yol açtı. Süleyman Şâh Haleb’e
doğru harekete geçmiş ve muhâsara neticesi
dış kaleyi ele geçirmişti. Ancak Melikşah’ın yaklaştığı
haberi muhasarayı kaldırmasına sebep oldu.
Süleyman Şâhm ölmesiyle Tutuş, Haleb’i muhâsara
etti. Melikşah’ın meşhur Selçuklu Kumandanları
yanında olduğu halde Suriye’ye gelmesiyle çekildi.
Melikşah bölgede âsayişi yeniden tesis etti.
Akdeniz kıyısına kadar gelen sultan Melikşah,
dönüşte hilafet merkezi olan Bağdat’ı ziyâret etti.
Halife El-Muktedi tarafından iki kılıç kuşatıldı. Suriye
bölgesinde âsâyiş yeniden tesis edildi.
Sultan Alparslan zamanında hâkimiyet altına
alman Kafkasya, Melikşah’ın tahta geçmesinden kısa
bir süre sonra karışıklıklara sahne oldu. 1078-
79’da Kafkasya Seferine çıkan Sultan Melikşah,
bölgeyi tamâmen hâkimiyeti altına aldı. Buradaki
Hıristiyan halkın mükellefiyetlerini azaltarak, devlete
bağlılıklarını arttırdı. Bölgenin idâresini de
Kutbeddin İsmail’e verdi.
Doğuya yaptığı seferlerle de Mâveraünnehr
bölgesini Selçuklu topraklarına kattı. Semerkand
Hanı Ahmed bin Hizr’in halka zulmetmesi ve devrin
âlimlerinin bu durumu düzeltmesini istemeleri,
üzerine çıktığı sefer neticesinde Buhara, Semerkand,
Kaşgar gibi mühim şehirleri ele geçirdi.
Anadolu’dan Asya içlerine kadar genişleyen
Selçuklu Devletinin esas gâyelerinden birisi de
Mekke ve Medine şehirlerini alıp burada hutbenin
hilâfet makamı adına okunması ve bir Şiî devletiolan Fâtimîlerin yıkılmasıydı. Hicaz bölgesinin
alınması ve hutbenin hâlife adına okunması, halledilmesi
mühim meselelerden biriydi. Meselenin
halli için, emirlerden Tutuş, Aksungur Bozan
ve Gevherayin vazifelendirildi. Gevherayin’in kumandasında
yola çıkan ve Törsek, Çubuk Yarınkuş
gibi emirlerin de içinde bulunduğu muazzam kuvvetler,
Hicaz’dan başka Yemen ve Aden’in de Selçuklu
Devletine katılmasını tamamladılar.
Sultan Melikşah’ın üzerinde ciddiyetle durduğu
meselelerden birisi de Haşan Sabbâh’m Bâtınî faaliyetleriydi.
Haşan Sabbâh, Sultan Alparslan’ın
hâcibliğine kadar yükselmiş fakat onun ölümünden
sonra Nizamülmülk’le arasının açılması üzerine
Mısır’a kaçmıştı. Burada sapık İsmailiye fırkasının
yolunu tuttu. Rey’e döndükten sonra kandırdığı
câhilleri etrâfına toplayarak eşkiyalığa başladı.
Sonradan Doğu İsmailiye Devleti olarak anılacak
devletin temellerini attı. İlk olarak Taberistan’da
sapık propagandasına başladı. Sünnîlik aleyhindeki
çalışmaları, bilhassa Nizâmülmülk tarafından
dikkatle tâkip ediliyordu. Taraftarlarıyla, Alamut
Kalesini ele geçirmesi ciddî tedbirler alınmasına yol
açtı. Üzerine Emir Yoruntaş gönderildi ve yola getirilmesi
istendi. Ancak Yoruntaş’ın âni olarak vefâtı
Bâtınî propagandasının artmasına yol açtı. İkinci
bir harekâtın başladığı sırada Sultan Melikşah’ın
vefâtı (1092), seferi yarıda bıraktı.
Melikşah, bir insanın en verimli olabileceği bir
yaşta, otuz sekiz yaşında vefât etti. Yirmi senelik
saltanatı esnasında devleti Kaşgar’dan Batı Anadolu’ya,
Kafkasya’dan Yemen’e kadar genişletti.
Bağdat’ta vefât eden Sultan’ın naaşı İsfahan’a nakledilerek
kendisi için yaptırdığı medresedeki türbesine
defnedildi. Orta boylu, geniş omuzlu ve
güzel yüzlüydü. Büyük bir devletin hükümdarı
olmasına rağmen yumuşak tabiatlı bir zât idi. Sarayında
dâimâ devrin âlimleriyle sohbet ederek
onların kıymetli fikirlerini alırdı. Her cins silahı
mükemmel kullanır ve iyi ata binerdi.Sultan Melikşâh’m sâhip olduğu ünvanlara kendisinden
önce hiçbir sultan kavuşamamıştı. Yaptığı
fetihlerde hiç mağlub olmadığı için “Ebü’l-feth”;
sâhip olduğu ülkelerin genişliğini belirtmek için
“Es-Sultânü’l-âzam, Sultânü’l- âlem, Şehinşâh-i
âzam”; emrindekilere ve halkına âdil davranışından
dolayı “Es-Sultânü’l-âdil” gibi lakabları dâimâ
ismiyle beraber söylenmiştir. Nizâmülmülk, onun
hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getiriyordu:
“Melikşah, Alp-Er-Tunga neslinden olup dindâr,
âlimlere hürmet, zâhidlere iyilik, fakirlere şefkat
ve halka adâlet gibi dünyada kimsenin hâiz olmadığı
yüksek vasıflara sâhip bir cihân hâkimidir.”
Devrinde bütün Selçuklu ülkelerini îmar ettirmiş,
halkı refaha kavuşturmuştur. Tertip ettirdiği
takvim, Takvim-i Celâlî ismiyle bilinmektedir.
Melikşah, yarım milyondan fazla askeri olan bir orduya,
mükemmelen idâre edebilecek askerî bir
dehâya da sâhipti. Melikşah’ın, veziri Nizâmülmülk
ile tesis ettiği, idârî, askerî, toprak sistemi ve teşkilâtı,
devrindeki ve sonraki Türk-İslâm devletlerinde
de tatbik edildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir