wiki

Meşhur Cengaver Dü’sur’un Peygamberimize Suikasd Teşebbüsüm

HİCRETİN üçüncü yılının Rebi’ülevvel ayındaydı. Medine’ye
gelen haberler pek sevindirici değildi. Söylentiye
göre arabın meşhur cengâverlerin Dü’sur, çevresindeki
Benî Salebe ve Benî Muharib kabilesinden topladığı savaşçılarla
Medine’ye baskın yapmak üzere yola çıkmıştı.
Düsur, bir gece ansızın şehri basacak, habersiz yakaladı­
ğı Müslümanları kılıçtan geçirip, mallarını ganimet, canlarını
da esir alarak sıvışıp gidecekti!.
Resûlüllah, Dü’sur’un bu teşebbüsünü ciddi bir tehlike
olarak gördü. Derhal ashabından (450) kadar mücahid
toplayıp kendisi de başlarına geçerek yola çıktı. Yerine
ise Osman bin Affan’ı vekil bıraktı.
Dü’sur’u yolda karşılamak niyetinde olan Resûlüllah,
onun bulunduğu yeri tesbite gayret ediyordu. Zül’asaba
mevkiine geldiklerinde meçhul bir adama rastladılar. Durumundan
şüphelenen ashab meçhul adamı sorguya çektiler.
– Kimsin, nereye gidiyorsun?
– Sa’lebe oğullarından Cebbar’ım. Medine’ye gidiyorum.
– Ne yapacaksın Medine’de?
– Kendime bir kat elbise temin edeceğim.
– Buraya gelirken bir topluluğa rastladın mı? Sizin
kabile ne halde?

– Kimseye rastlamadım. Ancak, Dü’sur’un (Gavres)
bir hareketini işittim. Onda değişik bir durum var.
Ashab, samimî konuşan Cebbar’ı alıp Resûlüllah’ın
huzuruna çıkardılar. Nebiyy-i Ekrem’i ilk defa gören Cebbar,
dinlediği Resûlüllah karşısında âlemini değiştirdi.
Sohbetin te’sirini gönlünün ta derinliklerinde hissetmeye
başladı ve çok sürmeden kelime-i şehadeti bastırdı:
– Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühû ve Resûlühû.
Artık, Sa’lebe oğullarından olan eski Cebbar gitmiş,
yerine Resûlüllah’ın ashabından olan yeni Cebbar gelmiş­
ti. O andan itibaren Resûlüllah’ın düşmanı, Cebbar’ın
düşmanıydı. Nitekim ilk teklifi şu oldu:
– Ya Resûlâllah, Dü’sur, seninle hiç karşılaşmak istemez.
O sizi dâima arkadan vurmak ister. Onun için siz
ona gizlice yaklaşıp yakalamalısınız. Dilerseniz, dağın arkasındaki
saklandığı yere kadar sizi yaklaştırayım.
Resûlüllah Hazretleri, Cebbar’ın fikrine değer verdi.
Yanma Bilâl-i Habeşî’yi verip kılavuz olarak önden yürü­
melerini emretti. Arkadan da cihad ordusu geliyordu. Dağın
eteklerine yaklaştıkları sırada sağnak halinde yağmur
başladı. Bu sebeble asker istirahat için çekildiler. Eştikleri
kum çukurlarına toplanan suyla da ihtiyaçlarını karşı­
ladılar. Resûlüllah da ıslanan elbisesini kurutmak için
ilerdeki bir ağacın altına gitmiş, çıkardığı dış elbisesini
ağacın dalına asıp kendisi de ağacın altında istirahate çekilmişti.
Meğer düşman birliği, az ilerdeki dağın kuytu yerlerindeymiş.
Bunlar develerini ıhdmp atlarını bağlamışlar.
Kendileri de saklandıkları yerden durumu seyrediyorlarmış.
Resûlüllah Hazretleri’nin hemen yakınlarındaki bir
ağaca elbisesini asarak oturup istirahate çekildiğini görmüşler.
Tam o sırada kumandanları olan Dü’sur’a fısıldamışlar.
– Dü’sur! Bulunmayan bir fırsat geçti eline. Bir daha
böyle bir fırsat ne bulunur, ne de ele geçer. Görüyorsun ki, Muhammed kavminden uzakta, hem de ağacın altında
tek başına istirahat halinde. Sessizce yaklaşır da ansızın
bir kılıç darbesi indirsen hem Onun işini bitirir, hem de
kaçıp yanımıza erişirsin. Ashabının haberi oluncaya kadar
da biz kendimizi emniyete alırız.
Dü’sur böyle bir fırsatın bir daha ele geçmeyeceğine
inanmış olacak ki, arkadaşlarının kılıçlarından beğendiğini
seçerek hemen müsait yerlerden aşağıya doğru indi.
Resûlüllah’ın istirahat ettiği ağacın yanma kadar sokuldu.
Artık beklediği ânın geldiğine iyice inanmıştı. Kendinden
çok emindi. Zira düşündüğünü tahakkuk ettirmesine
hiç bir engel yoktu. Nitekim kendisinden çok emin bir şekilde
ansızın karşısına dikildiği Resûlüllah’a çıkışü:
– Söyle bakalım, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?
Hiç bir telâş eseri göstermeyen Resûlüllah gayet vakur
bir edâ ile cevap verdi:
– Allah!
Bu tek kelime, Dü’sur’un kulaklarından beynine girerken
sanki oradaki dağların yaptığı yankıyla birlikte giriyordu.
Bütün dağlar, birer birer (Allah) diye yankılamış-
tı âdeta.
Yüzde yüz indireceği ümidiyle havaya kaldırdığı kılıcı
hâlâ havadaydı. Yeniden toparlanıp da kılıcını indirmek
istediği anda birden peyda olan ak sakallı, nur yüzlü bir
zat Dü’sur’un elinden kılıcı yere düşürmüş, öldürmekten
yaz geçtiği gibi, ölmekten kurtulma çaresini düşünmeye
başlamıştı. O anda yerinden kalkan Resûlüllah, kılıcını
alarak mukabil suali sordu:
– Söyle bakalım, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?
Dü’sur’un dünyası altüst olmuştu. İnsanüstü bir şeyle
karşılaştığını hemen anlamış, bunun bir peygamber işi
alacağını kestirmekte hiç güçlük çekmemişti. Bu sebeble
?

– Beni senin elinden hiç kimse kurtaramaz ya Resû-
lâllah.
Ve Dü’sur inancını hemen ilan etti:
– Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden
abdühû ve Resûlühû.
İş bu kadarla da kalmadı. Dü’sur, durumunu yeminle
te’yid etti:
– Yâ Resûlâllah, bundan böyle Müslümana kılıç çekmeyeceğime
Allah’a yemin ederim. Benden emin olunuz.
Resûlüllah Hazretleri, Dü’sur’u serbest bıraktı. O da
saklandıkları yerden kendini seyreden kavminin yanına
döndü. Korku ve telâşla karşılayan arkadaşlarından kimi
onu ayıpladı, kimi de merakla sordu:
– Ne oldu öyle? Eline geçmiş fırsatı kullanmak şöyle
dursun, az kalsın kendi başım koparttıracaktın? Sen böyle
korkak ve beceriksiz değildin, nasıl oldu bu iş böyle?
Dü’sur, mes’elenin arkasındaki gerçeği bilen adam
emniyeti içinde konuştu:
– Vallahi O’na kılıcımı indirmek üzere kaldırmıştım
ki, O’nda, kimsede görmediğim bir emniyet ve vakar gördüm.
Hiç telâş etmedi. Halbuki kılıcım üzerine inmek
üzere havadaydı. Tam indireceğim anda ise, nur yüzlü, ak
sakallı biri göğsüme öyle bir yumruk indirdi ki, kılıç elimden
düştü. Halbuki yanımda hiç kimseler yoktu. Anladım
ki, Muhammed Allah’ın Resûlüdür. Allah O’nu korumak
için meleklerini göndermiştir. Vallahi ben bundan sonra
O’nun aleyhine hiç bir harekete girişmeyecek, hiç bir toplantıya
katılmayacağım, bunu böyle bilin. Bana kalırsa
doğru olan, sizin de Müslüman olmanızdır!
İslâm tarihine (Gatfan) yahut (Enmar) gazası diye geçen
bu gaza on bir gün sürmüş, on ikinci günü Medine’ye
dönen Resûlüllah, Dü’sur bin Haris’in yapmayı plânladığı
baskını da böyle hallederek kan dökmeden anlaşmayı
sağlamıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir