Vurmakla maksat nasıl olmuyorsa yaralar, fakat öldüremez, zarûret bulunmdığı halde öldürürse mes’ul olur, öldürmekten başka çare yoksa öldürür ve mes’ul olur. Öldürmekten başka çare yoksa öldürür ve mes’ul de olmaz. Eğer saldırıya uğrayan ölürse şehid olur. (117) Irak Ceza Kanunu da bu «hafiften şiddetliye doğru tedriç» yolunu benimsemiştir.» (118) Ancak, saldırıya uğrayan mezkûr sırayı takip edememe durum ve zarûretinde olur, meselâ korkuttuğu veya başkalarım yardıma çağırdığı takdirde mütecavizin elini çabuk tutarak kendini öldüreceğinden korkarsa, duruma göre yaralaması ve öldürmesi caizdir; bunda mes’uliyet yoktur. es-Serâhsî, el-Mebsût’unda, saldırıya uğrayanın tedrice ve sıra takibine riâyet etmemesinin bu durumda caiz oluşunu şu esasa bağlıyor: «Gerçek durumun bilinmesine imkân bulunmayan yerlerde kuvvetli zan gerçeğin yerine geçer.» (119) Bir de «kaçmak tecavüzden kurtulmayı temin ettiği takdirde, tecavüze uğrayan kimsenin kaçması gerekli midir?» meselesi vardır. Şâfüler gibi bazılarına göre kaçması gerekir; çünkü böylece başkasına zarar vermeden kendini kurtarabilmektedir ve açlık halinde murdar hayvan yemek kabilinden bu da gereklidir. Bazılarına göre de kaçmak (farz) değil, câizdir. Çünkü bu bir meşrû müdâfaa’dır, farz olamaz. Hanbelilerin iki görüşünden birisi bu merkezdedir. (120) Saldırana karşı müdâfaadan maksat tecavüzü önlemek olduğundan mütecaviz kaçtığı takdirde onu takip etmek, peşine düşmek caiz değildir. Çünkü kaçmasıyla tecavüz de durmuş, maksat hasıl olmuştur. Fakat mütecaviz bir miktar mal alarak kaçarsa onun peşine düşmek ve gerekli kuvveti kullanarak malı geri almak caizdir
Meşrû Müdafaa Zarûret Ölçü süyle Sınırlıdır :
13
Ara