Musa ve Firavun Hikayesi
Fransız Müslüman Prof.Dr. Maurice Bucaille, dünyaca tanınan “Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim” eserlerinden 20 sene sonra yine ilim dünyasını avağa kaldıran müthiş bir eser yazdı.
“Musa ve Firavun” adını taşı-van bu kitap, yine Mukaddes Kitaplar il bilim arasında karşılaştırmalar yapıyor.
Bucaille, kitabın en başından sonuna kadar şu gerçeği sık sık dile getiriyor: “Kur’an ile modern ilmî araştırmalar, arkeolojik ve tarihî bilgiler arasında hiçbir tezat yoktur. Aksine tam bir uyum ve ahenk vardır. Çünkü Kur’an, Tevrat gibi ayrıntılı bilgiler vermez, tarih vermez, insan sayıları vermez, olayların sürelerini belirlemez. Kur’an, işin ruhî yönünü, ibret alınacak yanını ortaya koyar. İnsanların ders almasına yaramayacak aynn-tılarla uğraşmaz.”
17. yüzyıla kadar Tevrat’ı oluşturan beş kitabın Hz. Musa tarafından yazıldığı kesinlikle kabul ediliyordu. (Oysa bu metinlerin içinde Hz. Musa’nın ölümü bile anlatılır ki, bu peygamberin kendi ölümünü ve defin işlemini anlatması ne kadar akla yatkın olabilir? Çev.)
Kitab-ı Mukaddes’te, Hz. Yusuf zamanındaki Mısır hükümdarı “Firavun” olarak nitelendirilmektedir. Oysa Mısır yöneticilerine Firavun adı çok sonra verilmiştir. Onlar bu unvanı İ.Ö. yaklaşık 1370 yıllarından itibaren almaya başlamışlardır. Bu yüzden Kur an “Firavun” yerine “Melik” ifadesini kullanırken, tarihî bir gerçeğe daha ışık tutmaktadır.
Öte yandan, Kitab-ı Mukaddes’te Hz.Yusuf’un kardeşlerinin develerle yük taşıdıkları yazılmaktadır. Halbuki devenin yük hayvanı olarak kullanılmaya başlanması Romalılar devrinde ve daha geç bir çağdadır. Değerli pro
fesör Henri Lhote, “Kuzey Afrika ve Sahra’da Deve ve Hecin Devesi” adlı eserinde, develerin yük hayvanı olarak ancak Romalılar zamanında kullanılmaya başlandığını ispatlamaktadır.
Kilab-ı Mukaddes’te, Hz.İbrahim zamanında dahi yük hayvanı olarak d(ive kullanıldığı onaltı yerde geçmekledir ki, bu ifadelerin sonradan ilâve edildiği ortadadır.
Yani Kitab-ı Mu-kaddes’e insan eliyle ilâveler yapılmıştır.
Bazı Kitab-ı Mukaddes yorumcuları, Fira-vun’un Hz.Musa’yı altı yüz arabalık bir ordu ile takip ettiğini yazarlar. Bu seçfcin-lerin arabaları
için atlar lâzımdı. Oysaki, Kitab-ı Mukaddes’te, daha önce Hz.Musa’nın bir mucizesi olarak bütün hayvanların öldüğü yazılıdır. Bütün hayvanlar ölmüşse, o kadar at nereden bulunmuştur?
Burada itiraz edilecek olan nokta son kısım mıdır, yoksa bütün hayvanların öldüğü seklindeki mucizenin aslımla olmadığ’ ve sonradan Kitab-ı Mııkaddes’e sokuşturulduğu mudur? Bunun ilîıve edilmiş olması akla daha yal kın ı ¡eliyor.
İ15KANİLCRİN SAYISI
A.ve K.INMıer, “Mısır’dan çıkış, tarihin cıı (¡.irip ¡¡öçlerinden biridir. İki, belki tlı* iiç milyon kişi aynı gün, tek bir liderin yöneliminde çok az bir azıkla yola koyulur” diye yazar.
îbraniler’in bu sayıda olduklarını
tahmin eden, Kitab-ı Mukaddes mü-fessirleri, Eski Ahit’in “Aileleri hariç altı yüz bin erkek” (Çıkış, 12/37) ifadesini esas alıyorlar. Fakat bu rakam hiç inandırıcı görülmüyor.
İbraniler, Mısır’a Hz.Yusuf ve Hz. Yakup zamanında yetmiş erkekle gelip yerleşmişlerdi. Onlara ailelerini de ilâve edebiliriz. Bu kadar bir topluluğun iki veya üç milyonluk bir nüfusa ulaşması için ne kadar yıl geçmesi gerekir? İki veya üç milyonluk nüfus, kendilerinin yerleştirildikleri daracık bir alanda nasıl hayatta kalabilir? Böy-lesi bir kalabalık nasıl olur da çok kısa zamanda bir araya toplanıp yola koyulabilir?
Bu rakamların gerçeğe ve mantığa uymadığını gören eski bir Ki-tab-ı Mukaddes yorumcusu, nesiller boyunca her İbra-nili kadının ellişer çocuk dünyaya getirdiğini ileri sürmüştür ki, böyle bir iddiayı hangi akıl ve mantık kabul edebilir!
Oysa Kur’an tam aksine o zamanki Yahudiler’i çok az bir grup olarak göstererek şöyle der: “Bu arada Firavun, şehirlere asker toplayacak kimseler gönderdi. Onlara şöyle dedi: Bunlar basit ve sayısı çok az bir topluluktur” (Şuarâ, 26/53-54). KUR’AN VE BİLİM Kur’an’ın en büyük özelliklerinden biri kronolojik bilgiler ve tarihler vermemesidir. Eski dönemler incelenirken “Kur’an bu konuda yanlış bilgi vermiş” denilecek hiçbir noktaya
ta’,ıkınmaz. Bir defasında kültürüne,
1 Mİijisine ve uzmanlığına saygı duyduğum bir dostum bana şöyle demişti: Siz Kitab-ı Mukaddes ile Kur’an’ın ılım yönlerini mukayese ediyorsunuz. Kılab-ı Mukaddes’in İlmî yanlışlan her-lu’sçe bilinen bir gerçektir, bu yanlışlar ı l.ı o Mukaddes Metinlerin yazıya geçi-ı ildikleri dönemin eski olmasından kaynaklanmaktadır. Kur’an ise çok yeni dönemlere ait bir İlâhî kitaptır. Bu yüzden elbette Kur’an, Ortaçağ Arap ilminden hayli yararlanmıştır.”
Ben bu dostuma aşağı yukan şöyle ı İçmiştim: “Ortaçağ’da Araplar’m ve ‘lıq<>r Müslüman milletlerin İlmî alanlarda gerçekleştirdikleri buluşlar, Kı ır’an’ın kayda geçirilişinden asırlar-> sonra olmuştur. Yani Kur’an, o İlmî ‘İlişmelerden sonra de-• ı,ıl, çok daha önce ve ya-ılı halde sunulmuştur, işli1 bu Kur’an insanları ilmi çalışmalar yapmaya lı”?vik ediyor ve herkesi ılım öğrenmeye çağırıyordu.”
Kitab-ı Mukaddes’i vı ı/yıllar sonra kaleme ¡ilan kimseler, kendi dönemlerini eski dönemle-tf taşımışlardır. Yani,
11/ Yusuf zamanındaki Mısır hükümdarı için, l.fi idi zamanlarında veya ılı ıha sonra kullanılan Fi-ı.ıvuıı unvanını uygun i|nnTuiş ve öyle yazmışlardır.
Kur an’ın ortaya çıktımı dönemde Eski Mısır ılılı konuşulmuyordu. Hiyeroglif yazısı da bilinmyordu. Yani Müslümanların Hz.Yusuf dönemindeki Mısır yöneticilerine Melik denildiğini bilmelerine imkân ve ihtimal yoktu.
Bu resim İsrailoğullan’mn başlarındaki zalim Mısır Firavun’u II. Ramses’in cesedinin resmidir. Resim, İngiltere – Londra British müzesinde bulunmaktadır. Süveyş kanalı açılırken denizin <enarında küçük bir tepecikte bulunmuş ve Londra’ya getirilmiştir. ALLAH (c.c) Resulu Hz. Musa’nır zamanında ilahlık iddasında bulunan Firavun’un ölümünden 3 bin sene geçmesine rağmen ALLAH (c.c), cesedini ibret olması için çürütmemiştir.