MUSTAFA
Yirmi ikinci Osmanh padişahı (Edir^ ne, 1664-tstanbul, 1703).
Mehmet IV’ün oğlu olan ve babasının 1687’de tahttan indirilmesi üzerine Edirne’ye gönderilen Mustafa n, Süleyman n ve Ahmet n dönemlerinde bu kentte kaldı. Ahmet n’nin 1695’te ölme^ üzerine kendisini destekleyenlerin çabasıyla tahta geçti.
1683’ten beri savaşlar birçok cephede sürmekteydi. Devlet adamlarının karşı koymalanna karşın Avusturya seferine çıkan Mustafa II, Avusturya ordusunu yendi (1695). Ertesi yıl yeniden sefere çıkarak Avusturya or-‘ dulanm bir kez daha yendi. Venedik ile deniz savaşları sürmekteyken ikinci saldırısında çar Petro, Azak kalesini elde etti Mustafa n, 1697’de yeniden sefra-e çıktı ama Zenta denen yerde Osmanh ordusu bozuldu. Yd-larca süren savaşlardan ötürü Osmanh Devleti bonalm^tı. faıgiltere ve Hollanda’nın aracıhğıyla Karlofça Anlaşması yapıldı (1699).
Barıştan sonra Mustafa U’nin Edirne’ye çekilerek devlet işlerini bırakması ve şeyhüHsIam Feyzullah Efen-di’nin etkinlik kazanması ayaklanmaya neden oldu. Bunun üzerine Feyzullah Efendi azledildi ve öldürüldü. Asiler Edirne’ye yürüdüler, tahttan indirilen Mustafa n aym yıl içinde öldü (1703).
Pasarofça Anlaşması’yla Avusturya savaşlarmasonverildi(1718). Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’ nın öncülüğünde Osmanlı İmparatorluğu Lale devrine girdi (1718). Savaşlardan bunalan İstanbul halkına ve Osmanh sarayma nefes aldıran Lale devri barış ve eğlence dönemi olarak bilinir. Ancak bu dönemde bazı yarar-h etkinliklerde de bulunuldu, Doğu klasikleri çevrildi, Osmanh ülkesinde ilk matbaa üe kâğıt ve kumaş samyi-si kuruldu. Barış dönemi olmasına karşm Lale devrinde Osmanhlar İraı> la savaştılar. İran’daki taht kavgala-rma Rus çarı Petro’nun karışarak Azerbaycan’ı işgale başlaması, Osmanh Devleti’ni de İran’m kuzeybatı topraklarına girmek zorunda bıraktı (1723). Bu savaşlar sonunda 1727’de imzalanan Hemedan ,Barı|ı^yla Os-manldar toprak kazancı sağladı. Ancak bu anlaşmayı İran’ın zararma olduğu gerekçesiyle kabul etmeyen Şah Tahmasb ve Şah Kulu unvanım kullanan Oğuz Türklerinin Avşar boyundan Nadir Şah, OsmanlIlarla savaşlara başladı. Tebriz’i alması İstanbul’da Patrona Halil ayaklanmasma yol açtı. Tebriz’in düşmesinden, savaş adamı olmayan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’yı sorumlu tutan isyancılar, onunla birlikte birçok sarayhyı öldürdüler. İstanbul’u yağmalayıp Ahmet in’ü de tahtmdan indirdiler 1730).
an savaşları Ahmet ni’ün yerine geçen Mahmut I döneminde de sürdü. Nadir Şah’ın saldırıları önlendi, Kasrışirin Anlaşması temel olmak üzere Osmaıdı-İran smırı belirlendi (1736). Osmanhlar İran savaşlarıyla uğraşırken Avusturya ve Rusya gizli olarak Osmanh Devleti’ne karşı ittifak yaptılar. Ruslarm Kırım’a saldırılarıyla başlayan savaşta Avusturya önce arabuluculuk yaptı, hazırlıklarım tamamlaymca da Rusya’nm yanmda savaşa katıldı. Ruslar, Azak kalesini alarak Kırun’ı istila ettiler, Bahçesaray’ı yakıp yıktılar (1736). Avusturya cephesinde başardı savaşlar veren Osmaıüı orduları Belgrat’ı kurtardılar. Fransa’nm araya girmesiyle Avusturya ile Belgrat Anlaşması yapıldı (1739).
Bu anlaşmaya göre Belgrat ve Semen-dire OsmanUara bırakddı, Banat yaylası Avusturya’da kaldı. Ruslarla yapılan Belgrat Anlaşması’nda Azak kalesi yıkılacak, Karadeniz’de Ruslar donanma bulunduramayacaklar, Rusya işgal ettiği Hotin ve Yaş’ı geri verecekti. Bu anlaşma Osmanhlarm yaptığı kazançlı anlaşmalarm sonun
AHMET m
Yirmi üçüncü Osmanh padişahı (İstanbul, 1673-İstanbul, 1736). Mehmet IV’ün oğlu olan ve onun tahttan indirilmesinden sonra padişahh-ğa getirilen (1703) Ahmet İH, Osmanh
Devleti’nin gerilemesine başlangıç olan olayları yaşadığı için banş yan-hsıydı. Buna İcarşıhk, yirmi yedi yıllık saltanatı sırasmda önemli iç ve dış olaylar meydana geldi. Hükttmdarh-ğuun ilk yıllan sal^ geçen Ahmet m, Karlofça Anlaşması’yla yitirilen yerleri geri alma düşüncesindeydi. İsveç krah Kari XII (Demirbaş Şari) Polta-va’da yenilerek Osmanhlara sığmdı. Baltacı Mehmet Paşa sadrazam olarak Osmanh ordulamun başında Rusya üstüne yürüdü. Prut’ta çar Petro ve ordularını sıkıştırmış olmasma karşm Yeniçerilerin gevşek davran-malarmdan ürken sadrazam yok olma durumundaki çar ordusuna daha fazla taarruzu göze almadı ve bu arada Rus başbakanımn banş görüşmelerine girmesi ve Baltacı Mehmet Paşa’nm yanmdaki devlet adamlan-na hediyeler sunulması, Prut Anlaş-ması’m getirdiği gibi çar Petro’nun ve Rus ordusunun da yok olması önlendi (1711).
Ahmet IH, beş buçuk yıldır Osmanh ülkesinde bulunan Kari Xn sorununu çözümleyerek krahn ülkesine dön-
mesini sağladı. Sık sık lak, Boğdan beyliklerin le ktanbul Rumlarında] maya başlandı. Sadraz len ve kararh tutumun* dit Ali Paşa da denen: şa, Venedik ile savaş iç ne yürüdü ve burayı k de etti (1715). Bu başa alan sadrazam Avustı çıktı. Petervaradin’de meydan savaşma giren gununu öntemeye t, zam altımdan vurular; ordu da dağıldı. Prens mışvar ve Belgrat’ı al^ Anlaşması yapıldı. Ahi birli İbrahim Paşa’yı getirerek Osmanh üU devri olarak bilinen Lal lattı. İran savaşuun dışı hk bir barış dönemi bi Nevşehirli İbrahim Pa? ğünü yaptığı Lale devi eğlence devri oldu. Pai yam Lale devrine son met m de tahtım yitirdi dü.
I
I
i
V
I
i*.
1
I
i
1
I
I
I
Osmanh
İmparatorluğu ‘nda kullanılan loplardan bazıları.
3100
cusuoldu. 1736-1739 savaşlarının kazanılmasında Hekimo^u Ali Paşa ve Yeğen Mehmet Paşa gibi devlet adamlarının gayretli çalışmalarının rolü olduğu gibi, OsmanlIların lehine yapılan anlaşmada da Fransa’nın etkisi oldu.
Bundan dolayı Fransa’ya zaman yönünden smırsız kapitülasyonlar verildi. Bu su-ada Osmanh Devleti gene Eıv su ve Nadir Şah’la uğraştı. Hindistan’da elde ettiği başarılar üzerine Osmanlı topraklarına saldıran Nadir Şah’la 1639 koşullarıyla barış yapıldı (1746).
1754’te Mahmut I’in ölümünden sonra Osman III, sonra da Mustâfa III tahta geçti (1757). Yirmi yıllık barıştan sonra Osmanh İmparatorluğu Ruslarla savaşa girdi. Osmanlı ordularının iyi yönetilememesi 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşları sırasmda yer yer bozgunlara yol açtı. Baltık Rus donanması Çeşme’de, Osmanh donan-masmı yaktı (1770). Osmanlı İmparatorluğu Karlofça’dan sonra Ruslarla» en ağır koşullar taşıyan Küçük Kaynarca Anlaşması’m yaptı (1774). Anlaşma koşullarma göre, Kırım OsmanlI devletinden ayrıhyor, Buğ ve Dnies-ter arasmdaki topraklar Ruslara veriliyor, Fransa’ya verilen kapitülasyonlar aynen Ruslara da tanmıyor; Ruslara ayrıca Balkanlar’daki Ortodoksları koruma hakkı veriliyordu. Böylece daha önce fazla toprak yitirmemiş olan Osmanlı İmparatorluğu sahip olduğu uluslararası saygınlığı-m geniş ölçüde yitirerek gerileme döneminin son noktasına yaklaştı ve Mustafa ül’ûn tüm çabası Osmanh or-dıdarmm birçok cephede Ruslara yenilmesini önleyemedi.
Padişahm ölümü üzerine tahta Abdül-hamit I geçti. Yakılan Osmanh donanması yerine, Cezayirli Haşan Paşa’nm çahşmalarıyla yenisi oluşturulduğu gibi, Mahmut I döneminde kurulan Kara Mühendishanesi’nden sonra, deniz subayı yetiştiren Deniz Mühendisha-
MAHMUT I
Yirmi dördüncü Osmanlı padişahı (Edime, lG96-fetanbul, 1754).
Edime olayında (1703) babası Mustafa H ile birlikte eski saraya kapatılan Mahmut 1,1730’da amcası Ahmet m’ ün Patrona Halil isyanıyla tahttan indirilmesi sonucu padişah oldu. Salta-natmm ilk yıUaımda Lale devrini yıkanlarla uğraştı. Patrona Halil, Mus-lu Beşe ve elebaşılarm her isteği yerine geldi Sâdâbâd kasırları yakıl-nmklstendiyse de Mahmırt I, yıkılması emrini verdi. Her isteklerini geı> çekleştiren isyancılar bir süre sonra saraya davet edüerek teker teker ortadan kaldırıldı ve isyanm izleri ilindi. Mahmut I sürmekte olan İran savaşını sonuçlandırdı (1732), 1736’da Rus ve Avusturya savaşıyla uğraştı. Avusturya elçisinin, Osmanhlara ku> şı savaşa girmeyecekleri konusunda oyalayıcı davranışı devleti zor dununda bıraktıysa da bu savaşlarda başan sağlandı. Belgrat kalesi başta olmak üzere çeşitli topraklar elde edildi. Belgrat’ta her iki devletle banş imzalandı (1739). Banş görüşmelerinde Fransa elçisinin desteği üzerine Fransa’ya yeni kapitülasyonlar verildi (1740). Mahmut I daha sonra yeniden İran sorununa eğildi. Nadir Şah’m Osmanh topraklarına saldırması üzerine İran’a birkaç sefer yapıldı ve 1746 banşı sağlandı. Mahmut L Late devrindekOere benzer bazı ıslahatlara girişti Humbara-cı Ahmet Paşa aracılığıyla topçu ve humbaracı ocağım yenileştirdi.
OSMAN m
Yirmi beşinci Osmanlı padişahı (İstanbul, 1699- İstanbul, 1757). Mustafa li’nin oğlu olan Osman İD, Mahmut Fin ölümü üzerine 1754’te padişah oldu. Tahta geçinceye kadar yaşamının elli yılhk süresini yan tutsak bir biçimde geçiren Osman ÜT ün beden ve akıl sağhğı iyice bozuktu. Bu nedenle üç yılhk saltanatı süresince gerekli gereksiz devlet işlerine kanştı ve sık sık sadrazam değiştirdi. Mahmut I dönemindeki ıslahatları kesinlikle benimsemeyerek tam tersi uygulamalar yaptı. Saltanatı sı-rasmda, İstanbul’un dörtte üçünün yanmasına yol açan yangından başka önemli bir olay olmamıştır.
nesi kuruldu. Kırım bağımsızlığım koruyamayarak Rusya’ya baklandı (1783). Avusturya imparatoru )oseph II ile Rus çariçesi Katerina II Osman-h topraklarım paylaşma ittifakı yaptılar. İngiltere’nin Osmanh Devleti’ni kışkırtması’ve Osmanhlarm Kırrai’ı Ruslardan geri almak istemeleri Osmanh-Rus savaşma yol açtı (1787). İttifak gereği Avusturya da Ruslarm yamnda yer alarak Osmanhlara saldırdı. İki cephede savaşan Osmanlı orduları, Avusturya’ya karşı bazı başarılar elde ettiyse de Rus cephesinde gene bozgunlar birbirini izledi. Özi knlfifiiniTi düşmesi ve halkmm kıhçtan geçirildiği haberi İstanbul’a geldiğinde padişah Abdülhamit I üzüntüsünden öldü (1789). Savaşlarm devamı sı-rasmda İsveç ve Prusya’mn, Avusturya’nm ve Rusya’mn ilerlemesini engellemek amacıyla Osmanh İmparatorluğu ile ittifak yapması ve bu arada Fransız Devrimi’nin başlaması, Avusturya’yı aldığı yerleri geri vere-
MUSTAFA m
Yirmi altmcı Osnanh padişahı (İstanbul, 1717-İstanbul, 1774).
Ahmet ni’ün oğlu olan Mustafa İÜ, babası tahttan indirildiğinde on dört yaşmdaydı. AmcaoğuUan Mahmut I ve Osman IH dönemlerinde Topkapı Sarayı’nda kaldı. Osman nrün ölümü üzerine tahta geçen (1757) Mustafa ni, zayıflayan Osmanh İmparatorlu-ğu’nun köldü ıslahatlara gereksinme duyduğunu kavradı. Ama askeri isyanlardan çekindiği i^ köklü ıslahata girişemedi. Avrupa’da süren Yedi Yıl savaşlarında tarafsız kaldı; özellikle Rusya’ya karşı savaş açılması isteğini, devletin dunununu çok daha iyi bilen sadrazam Koca Ragıp Paşa sayesinde önfedi. Ama bu değerli vezirin ölümüyle de Osmanh-Rus savaşları kaçınılmaz oldu. Nitekim, deneyimsiz ve dar görüşlü vezirler Mustafa m’ü savaşa soktular. Savaşlar yer yer Osmanhlarm yenilgisiyle sürdü, Çeşme’de Osmanh donanması yakıldığı gibi, askerin disiplinsizliği ve komutanlarm zayıfhğı nedeniyle Kar^ tal ovasmda Osmanh ordusu Rus ordusuna yenik düştü. Savaşta «hnan yenilgilere son derece üzülen padişah Ruslarla Küçük Kaynarca Anlaş-ması’nın yapıldığı yıl (1774) öldü. Mustafa m döneminde büyük bayındırlık çalışmaları ve askeri ıslahatlar yapılmıştır.
rek Ziştovi Anlaşması’yla savaştan çekilmeye zorladı (1791). Yalnız kalan Rusya ile de Yaş Anlaşması yapıldı (1792). Bu anlaşmayla Kırım, Özi kalesi ve Buğ-Dniester arasmdaki bir bölüm toprak da Rusya’ya bırakıldı. Ruslar aldıklan öbür yerleri geri verdiler. Bu sırada Osmanh tahtmda, Abdülha-
ABDÜLHAMtT I
Yirmi yedinci Osmanh tanbul, 1725-tstanbul, Ahmet m’ün oğlu olan ^ tan indirildiği sırada he; da bulunan Abdülham cak kırk dokuz yaşın (1774). Padişah old 1768’de başlamış olan savaşı sürmekteydi. Os nnın dağılması üzerini narca Anlaşması’m inuu da kaldı (1774). Kınm H ğımsız olması sorun ; 1779’da Aynahkavak Fransa’nın araya girm rak, soruna çözüm bulu kaç yıl sonra Rusya tel Kırım’ı topraklarına ka ti. Avusturya ve Rusya Devleti’ne karşı ittifak ] düşman deriet hükümdi rek Balkanlar’ı elde c zans’ı yeniften kurmayı n, yeni bir Osmanh-Rus den oldu (1787-1792). ] nında Avusturya da sav iki cephede Osmanh on Özi kalesinin Ruslarm e! halkm kıhçtan geçirild tanbul’a geldiğinde Abc derece üzüldü ve felç g (1789).
Abdülhamit I, sürekli Rı la ilgilenmek zorunda k£ sır’da ve Suriye’de çıka larla da uğraşta. Islahat olması nedeniyle. Hali aracıhğıyla sürat topç düzenlet, Kara Müheı yenileştirdi.
mit I’in yerine geçen ısİ£ Selim in bulunmaktay
tarlarmm Rusçuk ayam Alemdar Mustafa Paşa’ya sığınmaları, Alem-dar’m ordusuyla Selim III’ü yeniden tahta çıkarmak için İstanbul üzerine yürümesiyle sonuçlandı, ama saraya girdiği anda Selim ül’ün ölüsü ile karşılaştı. Bunun üzerine, Alemdar, Mustafa rV’ü tahttan indirerek Mahmut n’yi tahta çıkarttı, kendisi de sadra-zamhgı üstlendi (1808). Kabakçı isya-m yatışır gibi oldu ve elebaşıların ya-kalananlan şiddetle cezalandırıldı. Yenileşmeyi kendi anlayışı ölçüsünde sürdüren ve Sekbamcedit ocağım kuran Alemdar,ayanlarla Sened-i Itti-fak’ı (birleşme belgesi) imzaladı, ama Yeniçerilerin isyamyla öldü (1808). Padişahı tahttan indirerek yerine Mustafa IV’ü geçirmek isteyen asilerin bu isteklerine karşı Mahmut II, Mustafa IV’ü öldürttü. Başka bir isyan Sekbamcedit’in ortadan kalkma-sma yol açtı. Napolyon I’in ikiyüzlü siyaset izleyerek Rus çarı ile Tilsit ve Erfurt’ta görüşüp Osmanlı Devleti’ni paylaşma tasarüarma girişmesi nedeniyle Osmanhlar Rus savaşını sürdür-diiler (1809). Bazı başarılar elde ettilerse de Eflak ve Boğdan, Rus işgalinden kurtarılamadığı gibi Kafkas cephesinde de yenilgiler başgösterdi. Rus orduları Bulgaristan’a girdi. Bu sırada Moskova seferine çıkan Napolyon I’in BabIâli’ye Rus savaşma devam edilmesi isteğini bildirmesine karşm Osmanlüar Beserabya’yı Ruslara bırakarak Bükreş Banşı’m yaptılar (1812). Osmanlı Devleti bir süre içte ayanlar ve Arabistan’daki ayaklanmalarla uğraşırken bir yandan da Sırp isyanıyla uğraştı. Bu isyan kısa sürede bastırıldı. Rumlar ise Ruslarm ve AvrupaMarm tüm kışkırtmalarına karşm Yanya valisi Tepedelendi Ah Paşâ’nm sert yönetimi nedeniyle isyandan çekiniyorlardı. Merkezi otoriteye karşı koyması nedeniyle asi ilan edilen Tepedelenli’nin de kışkırtmasıyla Rumlar ilk isyan hareketini başlattılar (1821). Mora isyam kısa zamanda yayıldı. Babıâli, ayaklanmayı bastırmakta güçlük çektiğinden Mısır valisi Kavalah Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Arabistan’daki Vehha-bi isyanlarım bastırmada ün sağlayan ve Mısır’da sağlam bir düzen kuran Mehmet AU Paşa, oğlu İbrahim Paşa komutasmda gönderdiği Mısır ordu ve donanmasıyla kısa sürede Mora isyanım bastıri. Bu durum İngiltere ile Rusya’mn işine gelmedi ve Mora’da Rumlardan oluşan bir devletin kurulması için ittifak yaptılar. Bir süre sonra Fransa da bu ittifaka katıldı. OsmanlI Devleti ise bu isteği içişlerine
karışma olarak niteleyerek reddetti. Bunun üzerine ittifaka katüan devletlerin donanması Navarin’de Osmanlı-Mısır donanmasını yaktı (1827). Os-manlılar durumu protesto ettiyse de Rusya savaşla karşılık verdi. Rus orduları Eflak, Boğdan ve Balkanlar’ı aşarak Edirne’ye geldi. Doğu Anadolu’da da Erzurum’a kadar ilerledi. Osmanh Devleti barış istemek zorunda kaldı. Çünkü donanması yakıldığı gibi, 1826’da kaldırılan Yeniçeri ocağı-mn yerine kurulan Asakiri Mansurei Muhammediye adındaki ordu da henüz eğitimsizdi. Yapılan Edirne Anlaşması, Eflak, Boğdan ve Balkanlar’dan Rus ordularımn çekilmesini, Yunanis-tan’m bağımsızlığımn tanınmasmı, Eflak ve Boğdan’a özerklik verilmesini, doğuda bazı kalelerin ve on bir müyon altmm Rusya’ya savaş ödentisi olarak verilmesini içeriyordu (1829). Fransa da Cezayir’i işgal etti (1830). Osmanh Devleti Mahmut IFnin köHü yeniliklerine tanık olurken, Mehmet Ali Paşa isyamyla uğraştı. Mora isyanı-mn bastırılması karşılığmda söz verilen Mora vaUligi verilmeyince Meh-
met Alî Paşa, Suriye Mahmut n bu isteği d Üzerine gönderilen Oi m üst üste yenen M€ Kütahya’ya kadar ile: ne İstanbul yolunu aı Bunun üzerine, telaşi şah, Rusya’dan yardm da kaldı ve Ruslarla 1 Anlaşması’m yaptı. E yen Fransa ve İngilte Avrupa sorunu halin arabuluculuk yaparak ya Anlaşması’mn g sağladılar. Girit valili Suriye valiliği Mehm« Adana muhassılhğı da ya verildi. Bu anlaşm< da memnun etmedi. Ke Ali Paşa, yemden sak Nizip’te Osmanh ordus ha yendi (1839). Aym yi dü.
Mahmut H dönemi Os: torluğu’nun en geniş fc değişikliklerin ve yenili ğı dönemdir. Yeniçeri c rılmasmdan sonra baş
me, padişahm ölümüne kadar sürmüştür. Tanzimat Fermam da Mahmut II dönemindeki yeniliklerin devamı ve sonucudur.
Mahmut II askeri alanda olduğu kadar, devlet kurumlarmda da değişiklik yaptı, Divan’ı kaldırdı, devlet me-murlarma setre pantolon giydirdi, devlet örgütünü dahiliye ve hariciye olarak ayırdı, memurlarm rütbe ve ni-şaıüarmı değiştirdi, sarığm yerine fes giyilmesini kabul ettirdi. Kültür ala-mnda da önemli gelişmeler oldu,çağdaş anlamda okullar açıldı. İlk gazetenin yayımlanması ve ilk nüfus sayı-mınm yapılması da bu dönemde gerçekleşti (Bkz. MAHMUT II).
Mahmut li’nin yerine geçen Abdülme-cit padişahlığımn ilk yıllarmda Mısır sorunuyla uğraştı. Bu arada Tanzimat Fermam Mustafa Reşit Paşa tarafm-dan Gülhane Parkı’nda halka okunarak ilan edildi. Hükümdarla halk ara-smda bir senet niteliğini taşıyan ve padişahm bazı yetkilerini kısıtlayan
KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA
XIX. yy. başlarında Mısır valisiyken Osmanh padişahına başkaldırarak Mısır’da yarı bağımsız bir hükümet ve soy kuran Osmanlı paşası (Kavala, 1769- Kahire, 1848).
Kavalah Mehmet AB Paşa, Napolyon işgaline karşı milis kuvvetlerinin başında IV&sır’a gönderildi; zekâsı sayesinde çevresinde etkili olarak 1805’te Mısır valisi oldu, Vehhabi ayaklamalarının bastınimasmı sağladı. Mora ayaklanmasını bastırmakta güçlük çeken devlet, Mısır valisi Melunet Ali Paşa’dan yardım alarak 1824’te ayaklanmayı bastırdı ve bu başansma karşılık Mehmet Ali Paşa’ya Mora valiliği verildi. 1829 Edirne Anlaşma-sı’yla Mora Yunanistan’a verilince, kendisine önerilen Girit valiliğini kabul etmedi. Osmanh-Rus savaşmda asker göndermediği için Mahmut n, bu asi paşayı ortadan kaldırmak istiyordu. Mehmet Ali Paşa’nm Filistin’e yürümesi ve Akka’yı ele geçirmesi üzerine İstanbul’dan kuvvet gönderildiyse de Hatay’da Belen geçidinde Osmanh ordusunu bozan Mehmet Ali Paşa kuvvetleri, sadrazam Reşit Mehmet Paşa kuvvetlerini de Konya ‘da yendi. Mısır kuvvetlerine Mehmet Ali Paşa’nm oğlu İbrahim Paşa komuta ediyordu. Mısır kuvvetleri Kütahya’ ya kadar geldi (1833). Mehmet Ali Pa-şa’nın amacı, sadrazam olmak* tı.
Tanzimat Fermam padişah tarafm-dan yürürlüğe kondu ve bir “hattı hümayun” (ferman) biçiminde ilan olundu. Osmanh İmparatorluğu böylece ıslahatları sürdürmekle birlikte Tanzimat dönemine girdi (Bkz. TANZİMAT).
Mısır sorununa İngiltere, Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya yeniden karıştı ve soruna Londra Anlaşması’la çözüm bulundu. Mehmet Ah Paşa anlaşmayı kabul etmedi, ancak Fransa’ nm dışmda kendisini destekleyen devlet kalmadığım görünce, Mısır valiH-ği ile yetinmek zorundakaldı.Mısırko-nusu böylece ikinci Londra Konferan-sı’yla çözüme kavuştuğu gibi. Boğazlar sorunu da sonuca bağlandı (1841). Osmanh Devleti bu arada Lübnan so-runımu çözümledi.
Avrupa’daki devrimlerin etkisiyle Eflak ve Boğdan’da isyanlar çıkarken Avusturya’nm sıkıştırdığı Macar göçmenleri sorununda Rusya’nm karış-masma rağmaı Fransa ve İngiltere
Mahmut n bu tehlikeye karşı, Ruslarla Hünkâr İskelesi Anlaşması’m yaparak yardım aldı. Bu durum, Akdeniz’de ve Osmanhlar üstünde Rus etkisini artınp Avrupa devletlerinin etkisini azaltacağı için, faıgiltere ve Fransa duruma müdahale ederek, OsmanlIlarla Mehmet Ali Paşa ara-smda Kütahya Anlaşması’m yaptırdılar (1833).
Bu anlaşma her iki tarafı da hoşnut etmediği için Mahmut n, Hafız Mehmet Paşa komutasmda bir orduyu Suriye üstüne gönderdi. İbrahim Paşa Osmanh ordusunu Nizip’te bozguna uğrattı. Bu sırada Mahmut II ölmüş, yerine Abdülmecit geçmişti (1839). Avrupa devletleri Mehmet Ali Paşa’ mn güçlenmesim istemedikleri gibi Osmanh Devleti’nin Rusya’ya fazla yaklaşmasmı da kendi çıkarları açı-smdan sakıncah görüyorlardı. Mısır konusunun bir çözüme bağlanması amacıyla Londra’da bir konferans toplandı ve hariciye nazın Mustafa Reşit Paşa’nm diplomatik başarısıyla Mısır sorunu Osmanh Devleti’nin lehine çözüldü. Mehmet Ali Paşa önce Londra Anlaşması’m kabul etmediyse de sonradan gerek Osmanh, gerekse İn^Uüz ordu ve donanmalannm baskısıyla anlaşma koşullanm benimseyerek, 1845’te İstanbul’a gelip padişaha bağhhğını sundu. 1848’de de Kahire’de öldü.
Osmanhları destekledi. Arkasmdal Rusya ile savaşa yol açacak kotsa yerler sorunu çıktı. Gerçekte. Rn Çarhğı Osmanh ülkesinde bufaman w Hıristiyanlarca kutsal olan yeHeri onarımı ve Ortodokslara öooeük veril meşinden çok Osmanh uyrağundal Ortodoksları himayesi altına alma « Osmanh Devleti’m basla altmda tni ma siyasetim izHyordu. Bu neden] prens Mençikov, İstanbul’a gddi: rı istekleri ve hoş olmayan darramu BabIâli’ce hoş karşılanmayınca, çat Osmanh Devleti’ne savaş açtı (1853 Avrupa devletleri ^ savaşta Osmaı hlarm yanında yer alarak Kınm’a sa dırdüar, Sivastopol elde edildi ve Rn ya barış yapmak zorunda kaldL Kın Savaşı sonunda yapılan Paris Anla ması, Rus Çarhğı’mn Osmanhlar tündeki badasım bir süre için ortadfl kaldırdı. Osmanh Devleti bir Avnn devleti sayıldı ama bu anla^nay topraklarım artık yalnız başma koü yamayacağım ve Avrupa devletle) nin denetimine girdiğini de kabul e (1856). Paris Konferansı sırasmda /I rupa devletlerinin kanşmasma nM dan vermek istemeyen BabıâlL Hnp tiyan uyruğa ayrıcalıklar tanıyan! lahat Fermam’m ilan etti.
Bu sırada Avrupa devletlerinin kan masıyla Romanya sorunuyla uğraf Babıâli, Eflak ve Boğdan’ı Romaıı prensliği olarak birleştirdi ve yt özerklik verdi.
Abdülmecit’in 1861’de Sfimünri sonra Abdülaziz padişah cdda. arada, imparatorh^ içindeki soran’ sürmekte, Lübnan’da ve Hicaz’da) yer çıkan kanşıkhklarmyam sıra H ya’nm kışkırtüğı panislava hare! 1er Balkanlar’da kıpırdanmalara açmaktaydı Hersek’te ve Karadağ çıkan isyan, askeri ve siyasal ygfl la güçlükle bastırıldı, Girit’te de 8| lanma başgösterdi. Bütün bu ıdayj da Avrupa de\detlerinin az çok çj n ve parmağı bulunmaktaydı. An pa devletleri kendi denetimleTinde rülmesine karşm hâlâ doğudan b ya birçok ulusu bünyesinde tc|da:| Osmanh İnçıaratorluğu’ndan ve a hükümeti dan Babıâli’den, özeDj Hıristiyan uyruklan bahane ede devamh ödün kopartmak için ad birbirleriyle yarış etmekteydiler, rit’teki isyan, alman tüm önlem] karşm 1886’da da sürdü. Bu art Abdülaziz, Fransa’nm çağrısı ma Fransa’ya geziye çıktı (1867). Sadrazam Ali Paşa bizzat Girife derek adanm yeni durumunu beü yen fermam ilan etti ve uygnl (1868). On yJhk bir çalışmadan
ABDÜLMECİT
Otuz birindi Osmanlı padişahı (İstanbul, 1823-İstanbul, 1861).
Mahmut n’nin oğlu olan ve gerek Doğa, gerekse Batı küUarüyle eğitilen Abdfilmecit, 1839’da balasının ölümü üzerine tahta geçti. Mzip bozgu-nunıın haberini aldı, bir süre sonra da kaptanıderya Ahmet Paşa’nm, Na-vaıin olaymda yanan Osmsmh donan-maanın yerine ktman donanmayı Mısır valisi Nfehmet Ali Paşa’ya teslim ettiğini öğrendi. Mehmet Ali Paşa’yı askeri yönden yenemeyince, Avrupa’ya yanaşarak onu diplomatik yönden dize ^tirmeyi düşünen Abdülmecit, Mustafa Reşit Paşa’nm da desteğiyle tüm Osmanh uyruğunun yasa önünde e^ olduğunu ve daha birçok hükümdarhk yetkisini halk için, halkm lehine kullanacağını belgeleyen
Tanzimat Fermanı’m Mustafa Reşit Paşa’ya, Avrupa diplomatları ve halkm önünde ilan ettirdi (1839). Bu aşama OsmanlIlarda ilk kez görülüyor, Meşrutiyet’e giden bir basamak oluyordu. Avrupa’da iyi karşılanan Tanzimat Fermanı (Gülhane Hattı Hümayunu) sayesinde Abdülmecit, Mısır sorununa kendi lehine çözümledi (1841). Lübnan’da çıkan karışıklıklarsa ancak 1845’te yatıştırıldı.
1848 Devrini’nln Avn^ıa’daki sonuçlan, Osmanhlara mülteciler sorunu biçiminde yansıdı. Osmanh Devleti’ nin Rusya’ya ve Avusturya’ya karşı Leh ve Macar mültecilerini koruması, Avrupa devletlerinin ve kamuoyunun ilgisini çekd. Bir süre sonra Kutsal Yerler sorunu, Rusya ile ilişkileri sertleştirdi ve Kınm Savaşı’na yol açtı (1853). fiogiltere, Fransa ve Piemon-te bukletinin yardımlanyla Rusya’ ya karşı Kınm Savaşı’m başanyla bitiren Osmanh Devleti, Paris Anlaşma-sı’yla Avrupa devletlerinden sayıldı ve topraklan güvence altma aWdı (1856). Avrupa yönünden bu barıştan istenenin elde edilmesi için Abdüİme-cit, 1839 Tanzimat Fermanı’nı pekiş-tirici nitelikte olan 1856 felahat Fer-mam’m ilan etti.
Abdülmecit dönemindeki bu başan-1ar Mustafa Reşit Paşa’nm çalışmalarıyla gerçekle^bildi Padişahm son yıllarmda Ali Paşa sadrazam oldu, devlet, Romanya ve Lübnan konusuyla uğraşmak zorunda kaldı. Abdülmecit 1861’de genç denecek yaşta vereme yakalanarak öldü.
bozuk olduğu anlaşılan Nf aylık saltanattan sonra ta rüerek, henüz hazırlanmış nu Esasi’yi (Anayasa) kab ne söz veren Abdülhamit karıldı. Sırp, Karadağ, Bos sek isyanlarım bastırmak yeni önlemler aldı. Rusya’ dolaysız olarak yardım eti şm isyanlarm bastırılma! harekete geçirdi. Avnıps yeniden devreye girdi ve nınlarınm çözümü için İste konferans toplandı. Bu sın h İmparatorluğu Mithat 1 kadaşlannm hazırladıkls Esasi’nin uygulanmasıyla yönetimine geçti.
K-
‘t
i
‘t
Munt V
ra Süveyş kanalı açıldı (1869). Girit’ te ayaklamnaTarm sürdüğü bir sırada Sırpların da ayaklanma hazırlıkları içinde olması Babıâli’yi gene zor duruma düşürdü, bunu önlemek için Belgrat kalesi ve çevresi, OsmanlIlara bağlı özerk l»r prenslik olan Sırbistan’a verildi. Fuat ve Ali Paşalarm ölümü Osmanh yönetimini zayıflattı-|ı gibi Rusya’nm tek taraflı olarak Pa-
ris Anlaşması koşullarma karşı Karadeniz’de donanma bulunduracağım ilan etmesi, Fransa’nm Almanya’ya yenilmesi, Avusturya’nm İtalya’da toprak yitirmesi Osmanh Devleti za-rarma dengeyi bozmuş, yeni kargaşa ve sorunlara yol açmıştı. Bosna-Hersek ayaklanması bastırılamadıgı gibi Avusturya’nm karışması ve verdiği ültimatoma öbür devletlerin katılması, Selanik’te ve Bulgaristan’da da isyanm patlak vermesi, Babıâli’yi son derece güç duruma düşürdü. Türk aydınları, tek çarenin imparatorluk içinde Meşrutiyet yönetimi uy-gulamasmm olduğu kamsına vardılar. Abdülaziz bu düşüncenin ışığı altmda tahttan indirilerek Murat V tahta geçirildi (1876). Bu arada Bosna-Hersek’teki isyancılara yardım eden-Karadağ ve Sırbistan da başkaldırdı; bunları Avusturya ve Rusya sürekli olarak kışkırtıyordu. Akli dengesinin
MEŞRUTİYET DÖNEMİ
Meşrutiyetin ilamyla Tii man olmayan Osmanlı u Kanunu Esasi gereği M san’da temsil edilmesine pa devletleri tatmin olms Karadağ hakkmdaki Osı ri de konferansta öbür d bul edilmedi. Tek taraf! ya Osmanldara savaş a< manii tarihinde 93 Harl landu-ılan 1877-1878 Os vaşı Rusya’nm kesin b nuçlandı. Rus ordular çiğneyerek Plevne’de Gi şa tarafmdan durdurul karşm, Ayastafanos’a C ğuda da Erzurum’a ki Ayastafanos ve Berlin nm yapılmasıyla sava^ (1878). Osmanhlarm ale taşıyan anlaşmayla imp ha zor döneme girdi. Sa
AbdülazU
Abdülhamit II tarafından Meclisi Me-busan kapatılmış, Kanunu Esasi’nin uygulaması durdurularak ülkede istibdat yönetimi egemen olmuştu. Berlin Anlaşması koşullarınm dışmda Kıbrıs, İngiltere’ye (1878), Tunus Fransa’ya [1881), Mısır İngiltere’ye (1882), Do|u Rumeli de Bulgaristan’a (1885) bırakıldı. Tüm Avrupa’mn desteğini sağlayan Yunanistan’ın Berlin Anlaşması’yla elde ettiği kazancı yeterli görmemesi üzerine, 1897’de Osmanlı-Yunan savaşı çıktı. Osman-lılar yenilmelerine karşm zararsız bir anlaşma yaptıkları gibi bir süre sonra Girit’in topraklarma katılması konusunda belirli bir aşamayı da gerçekleştirdiler. Avrupa devletleri Os-manlı Devleti’ni maU yönden de denetim altmda tutabilmek, Osmanlüarm borçlarım ve faizlerini düzenli olarak alabilmek için Duj^unı Umu-miye’yi.(Genel Borçlar) kurdular. Abdülhamit, imparatorluğun çöküşünü engellemek amacıyla istibdat yönetimini sürdürmesine karşm Avrupa devletlerinin karışmalarım ve kışkırtmalarım önleyemediği gibi özellikle Ermenilerin çıkarttıkları olaylarm ve Makedonya ayaklanmalannm önüne geçemedi. İmparatorluk XX. yy’a girerken bu iki olayla ilgilenmektey^. Abdülhamit’uı istibdat yönetimine bir tepki olarak önce gizli, sonra açık olarak çalışmalarını yürüten İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin özellikle Makedonya’daki çahşmalan etkili oldu. Bu sırada İngiltere başbakam ile Rus çarı, Reval’de görüşerek Osmanh İmpa-ratorlugu’nu paylaşmayı tasarladılar. İttihat ve TeraUâ Cemiyeti’nin baskısıyla Abdülhamit II, Kanunu Esasi’yi yürürlüğe koydu. İkinci Meşrutiyet
ilan edildi, Medisi Mebusan açılarak çahşmalarma başladı (Bkz. MEŞRUTİYET). İkinci Meşrutiyet ilam ülkede geçici bir huzur ortamı oluşturdu. Makedonya’daki ayaklanmalar durdu ama Avusturya, Bosna ve Hersek’i topraklarma kattığı gibi Bı^aristan da bagımsızhğım ilan etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı İstanbul’da çıkan 31 Mart ayaklanması,kurmay-başkanhğmı Mustafa Kemal’in yaptığı Hareket Ordusu tarafmdan bastırıldı. Bu arada Abdülhamit n tahttan indirilerek Mehmet V (Reşat) padişah oldu (1909). İkinci Meşrutiyet döneminde imparatorluğun gerileyişi hızlandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti parti olarak ülkenin yönetimine egemen oldu. Abdülhamit döneminde başlayan Almanya dostluğu daha da gelişti. Osmanh İmparatorluğu’ndan ken-> dine düşen payı almak isteyen İtalya, Trablusgarb’a ve Oniki adaya saldırdı. Bu arada Osmanhlardan henüz bağımsızlıklarım elde etmiş olan dört balkan devleti, Osmanlı topraklarma saldırdı (1912). İtalya üe Uşi Anlaşması yapılarak OniM ada ve Trablus İtalya’ya bırakıldı. Osmanlı ordusundaki ikilik ve particilik küçük Balkan devletçikleri karşısmda bozgtma yol açtı ve tüm Makedonya yitirildi, ancak Edime kurtarılabildi (1913; Bkz. BALKAN SAVAŞLARI).
Birinci Dünya savaşmda zayıf Osman-h Devleti’nin tarafsız kalması gerekirken. Alman dosüuğunedeniyle savaşa girmesi imparatorluğun dağılmasım çabuklaştırdı. Almanya, Avusturya Macaristan ve Bulgaristan’ın müttefiki olarak İngitere, Fransa ve Rusya’ ya karşı dört yıl savaşan Osmanlı İmparatorluğu Çanakkale cephesinde
MEHMET VI VAHDETTİN
Otuz altmcı ve son Osmanh padişahı (İstanbul, 1861- San Remo, 1926). Abdülmecit’in oğlu olan ve ağabeyi Meiunet V Reşat’m ölümü üzerine Osmanh tahtına geçen (1918) Mehmet Vl’nın, gerek devlet işlerinde, gerekse savaşm yürütülmesinde pek etkisi olmaÂ. Savaşm yitirilmesi üzerine, İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleri ülkeden aynhnca, Mehmet VI, Ahmet İzzet Paşa’yı sadrazam yaparak Mondros Mütareke-si’ni imzalamak zorunda kaldı (30 Ekim 1918). Ateşkesin hemen ardından, müttefiklerce Boğazlarm abluka altma ahnması, Anadolu’nun yer yer işgali, Yunanhlarm 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkartması gibi bağım-sızhğı yok edid girişimlerine karşı padişah, tümüyle kayıtsız kaldı, tahtta kalabilme kaygısıyla Müttefiklerin her istediğini yerine getirdi. Anadolu’nun kurtuluşu ve Türk ulusunun özgürlüğü için padişahı ve devlet adamlarım pek çok kez uyarmasma karşm bir sonuç alamayan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçerek ulusal Kurtuluş Sa-vaşı’m başlattı. Bu savaşta da düşmanla birlik olan padişah ve İstanbul hükümeti. Kurtuluş Şavaşı’nm sonuna kadar bu tutumlarım sürdürdüler. İttifak kuvvetleri Osmanh Mebusan Meclisi’ni bastdar, İstanbul’u da işgal ettiler. Padişah ve çevre^nin, ulusal Kurtuluş Savaşı’m engellemek istemiş ve karşı çıknuş olmalanna karşm, Müttefiklerce Lozan Banş Kon-feransı’na, T.B.M.M. hükümetinin ya-m sıra çağrılması üzerine, T.B.M.M. saltanatı kaldırma kararı aldı (1 Kasım 1922). Mehmet VI bu karar üzerine yahuzca halife sıfatıyla İstanbul’da kalamayacağını anlayınca, 17 Kasım 1922’de Türkiye’yi terk etti.
mil II
İngiliz ve Fransızlarla, Kafkasya’da ve Galiçya’da Ruslarla, İran, Irak, Suriye ve Sina’da İngilizlerle, Yemen, Hicaz ve Suriye’de Araplar ve İngilizlerle savaştı. İttifak Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlanan Birinci Dünya savaşı sonunda (Bkz. DÜNYA SAVAŞLARI) Osmanlüar İtüaf Devletleri’yle Mondros Ateşkes Anlaşması’m imza-ladüar (30 Ekim 1918; Bkz. MONDROS MÜT AREKESİ).İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin üeri gelenleri ülkeden ayrüdı ve yeni bir hükümet kuruldu (Bkz. İTTİHAT VE TERAKİ CEMİYETİ). Ateşkes aıüaşmasmdan hemen önce ölen Mehmet V’in yerine geçen Mehmet VI (Vahdettin) Anadolu’nun ve hatta İstanbul’un İtilaf kuvveüerin-ce işgaline seyirci kaldı. Türk ulusunun öz vatanı olan Anadolu’nun yer yer işgaline karşı çücan Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçerek, hem İs-tanbıü hükümetine hem de işgalcüere karşı Kurtuluş Savaşı’m başlattı (19 Mayıs 1919). Damat Ferit Paşa’nm sadrazamlığım yaptığı İstanbul hükümeti ve padişah, Mustafa Kemal Paşa’mn başlattığı Kuvayı Milliye hareketine karşı düşmanca tavır aldıkları gibi; Anadolu’yu ve İstanbul’u işgal eden İtüaf kuvvetleriyle birlikte hareket ederek,isyan olarak niteledikleri Kurtuluş hareketini engellemeye ça-lıştdar. Anadolu’da ulusal bilincin uyandırüması çalışmalarım sürdüren Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak, Ankara’da yeni devletin temeli olan Türkiye Büyük MiUet Meclisi’ni (T.B.M.M.) açtı (23 Nisan 1920). Müttefikler ise Os-manlı Devleti’nin bağımsızlığına son veren ve topraklannm paylaşüması-m öngören fevr Anlaşması’m İstanbul hükümetine kabıü ettirdüer (10 Ağustos 1920; Bkz. SEVR ANLAŞMASI). Padişahm da onayladığı anlaşma, Mustafa Keinal Paşa’nm başarıyla sürdürdüğü Kurtuluş Savaşı’ndan dolayı yürürlüğe girmedi.
Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarım, Sakarya Meydan Savaşı’m Başkomutanlık Meydan Savaşı izledi (30 Ağustos 1922). İtüaf Devletieri’nin yüreklendirmesi ve desteğiyle Anadolu’yu işgal eden Yunanlüar, yenilerek Anadolu’ya çıktıkları İzmir’de denize döküldüler (9 Eylül 1922). Daha önce T.B.M.M. hükümeti orduları, Doğu Anadolu’da Ermenilere (3 Aralık 1920^üney Anadolu’da da Fransız-lara karşı (20 Ekim 1921) kesin başarı elde etmiş, İtalyanlarsa daha fazla tutunamayacaklarım anladıkları Güneybatı Anadolu’dan çekilmişlerdi (Bkz. KURTULUŞ SAVAŞI). İtüaf Dev-
letleri delegeleri Mondros Ateşkes Anlaşması yerine geçerli olmak üzere Mudanya Ateşkes Anlaşması’m imzalamak zorunda kaldüar (11 Ekim 1922; Bkz. MUDANYA MÜTAREKESİ).
Sıra kesin barışm hazırlanmasma gelmişti. İtilaf Devletleri banş görüşmelerinin yapüacağı Lozan’da toplanacak konferansa Türk Kurtuluş Sava-şı’mn gerçek sahibi olan T.B.M.M. hükümetinin yanmda, bağımsızld^ savaşma katkısı olmadığı gibi engelleme ve karşı koyma girişimlerinde bıüunmuş olan İstanbul hükümetini de çağırdı. İtüaf Devletleri’nin amacı Türk ordusunun kazandığı zaferi, konferansta bölmek ve eritmekti. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye temsüdsi olarak işgal altmdaki bölgeden heyet çağrüırsa, konferansa Ankara’ıun katılmayacağım kesin bir dille bildirdi ve T.B.M.M’nin 1 Kasım 1922’de çıkardığı bir yasayla saltanat kaldırüarak, zaten Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşması’nm imzalanmasıyla yıkü-mış olan Osmanlı saltanatı, yasal olarak da ortadan kaldırümış oldu (Bkz. ATATÜRK; İNÖNÜ. İSMET; LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI; TÜRKİYE).
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA YÖNETİM KURUMLARI, KÜLTÜR VE UYGARLIK
Osmanlı İmparatorluğu’nun üç kıtaya yayüması ve altı yüzyüdan daha uzun yaşayabümesinin temel nedenlerinden biri dVköklü devlet kurumlarma sahip olmasıdır. Tarihsel gelişmelere koşut olarak, gerekli görüldükçe, var olan devlet kurumlarmda değişiklikler yapüdığı gibi, çağm gereği olan yeni kurumlar da oluşturutouştur. DEVLET YÖNETİMLOsmanlüarda devlet yönetimi, merkez yönetimi ve eyalet yönetimi olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı.
Merkez yönetimi. Merkez yönetûnle-rûıde en yetkili yönetici hükümdardı. Osmanlüarda hükümdara padişah, sultan, hünkâr ya da hakan denirdi. Bu unvanlarm Murat I üe kuUamlma-ya başlandığı bilinmektedir. Osman I ve Orhan Bey dönemlerinde. Bey ya da Gazi unvanları kullanılmaktaydı. Osmanlı padişahlarmm daha birçok genel ve özel unvanları vardı. Padişa-hm yetküeri smırsız gibi görülürse de sözlü ya da yazüı buyruklarmm kesinlikle İslam hukukuna (şeriat) uygun olmasma özen gösterilirdi. Önemli kararlarda padişahlar, kesinlikle şeyhülislamlardan dinsel onay (fetva) alma gereğini duyarlardı. Padişah, yönetim
ve askerlüc yönlerinden yetkili yöneticiydi, devi Ijaşkomutandı. Dkısel y( mn yeryüzündeki gölge olarak kabul edüen Osn lan, Müslüman uyruğuı Selim I’in Mısır’ı fethed larm başında bulıman I dan Mütevekkil III’ü İs rip Ayasofya’da yapüa halifelik sanmı almasıylj dişahları dünya Müslün lifesi (halife-i müslimin Padişahlann Osmanlı s mesi gereku’di. Büyi mn padişah olması ge] yy’a kadar sürdü. Ahu te Osmaıüı soyundan ya kimsenin padişah olma: du; padişah oğlu olma mamaya başladı. Şehz£ nemden sonra İstanbul caklara gönderilmedi. ( padişahlık kurumund önemli devlet kurumu Di m Hümayun). Divan, de işlerinin görüşüldüğü ve landığı bir meclisti. Divt lığmı padişah adma sac riazam) yapardı. Kimi ze hm başkanlık ettiği Divai van üyeleri (erkânı divaı di. Divan üyelerinin say hşma biçiminde zamanla oldu. Padişahlar, özelli] sonra. Divan başkanlığır bırakarak çalışmaları ki dan izlerlerdi. Divan, çalı mamladıktan sonra dağü kendi makamlarmda (, sürdürür, sadrazam da / görüşülen konular hakku bilgi verirdi. Kimi zaman üyeleri de sadrazamla b ca Arz odasmda bulunur zam, Divan’daM işlerini 1 di dairesinde çahşmalar dü. Buraya Paşa kapısı c kapışma Mahmut II döne âli adı verüdi. Divan üyel rinci vezir durumunda zam, vezirler, kazaskerle 1ar, nişancı, müftü, reis kaptanpaşadan (kaptan şurdu. Orhan Bey dönen zir vardı. İlk sadrazam bı rat I döneminde gelen Çe Hayrettin Paşa’dır. Sadrj let işlerinde padişaha kar recede sorumluydular. Bı: olarak padişahm mührüm mayım) taşırlardı. Veziri neminde dörde, daha son karüdı. Mahmut II döne süren Divan, bu dönemde
hareketleri sırasmda kaldırıldı. Eyalet yönetimi. Osmanlı ülkesi merkeze bağh yönetim birimleri olarak eyaletlere, eyaletler, sancaklara, san caklar da kaza ve köylere ayrılırdı Ayrıca bağlı beylikler ve özel yönetimi olan eyaletler de vardı. Merkeze bağlı eyaletlerdeki toprak gelirleri dirliklere ayrıhr, dirlik alan kişi de devlete ath asker sağlardı. Dirlik, başka görevlerde bulunanlara da verilirdi. Bu tip eyaletlere salyanesiz eyaletler denirdi. Özel yönetimi olan eyaletlerin gelirleri dirliklere bölünmez, askerlere ve öteki hizmetlilere maaş verilirdi. Bu eyaletlere de salyaneli eyaletler denirdi. Garb ocakları (Trablus, Tunus, Cezayir), Mısır, Basra, Bağdat, Yemen gibi bağh beylik ve hükümetler de değişik koşullarla Osmanh Devleti’ne bağlıydılar. Eflak, Boğdan, Erdel, Kırım Hanhğı gibi salyaneli eyaletlerin gelirleri iltizama (devlet gelirlerinin toplanmasının taahhüt yoluyla üstlenilmesi işi) verilirdi. Mültezimler (iltizam işini yürütenler) iltizama karşılık devlete belirli bir ücreti yatırarak zamam gelince vergileri halktan toplarlardı. Devlet denetiminin etkin olduğu dönemlerde, dirlik düzeni ve iltizam yöntemi yarar-h olmasma karşılık, XVII. yy’dan sonra her iki düzen de bozulmuş ve halkm zararma işlemiştir.
Merkeze bağlı eyaletler, Anadolu ve Rumeli eyaletleri (beylerbeyliği) olarak ikiye ayrıhrdı. Bu eyaletlerin baş-larmda beylerbeyi bulunmaktaydı. Sancaklarm yöneticisi sancakbeyi, kazalarmkiyse kadılardı. Kadılar ay-m zamanda adalet işlerine de bakarlardı. İstanbul kadısma taht kadısı denirdi. Sancak ve kazalarda subaşılar, kalelerde ise dizdarlar bulunurdu. İstanbul’un güvradiğihden Yeniçeri ağası, belediye işlerinden de şehir emini (belediye başkam) sorumluydular. ASKERİ YÖNETİM. Osmanhlarda askeri örgüt, kara ve deniz olmak üzere ikiye ayrıhrdı. Kara ordusunun kuruluşu Orhan Bey zamanmda başladı, Murat 1 ve öteki padişahlar döneminde gereksinmelere göre değiştirilerek geliştirildi.
Kara ordusu, kapıkulu, eyaletler ve bağh beylik kuvvetleri ile akmcdar-dan oluşurdu. Kapıkulu ordusımu kapıkulu süvarileri, silahtar, sipah, sağ ulufeciler, sol ulufeciler, sağ garipler, sol garipler ocakları; kapıkulu piyade-leriniyse acemioğlanlar, yeniçeriler, cebeciler, topçular, top arabacıları, humbaracılar ve lağımcılar oluştururdu. Kapıkulu ocakları, Murat I döneminde kuruldu. Küçük yaştaki kimse-
siz Hıristiyan çocuklarınm toplanıp Türk-İslam eğitimiyle disiplinli bir biçimde yetiştirilmesiyle asker gereksinmesi sağlanan bu ocaklarm en önemlisi Yemçerilerdi. İstanbul’da kışlalarda oturan Yeniçeriler, 196 bölüğe (orta) ayrılmakta, her üç ayda bir maaş (ulufe) almaktaydılar. Kapıkulu sipahileri de padişah hizmetinde savaşa giderlerdi; kışlaları başta İstanbul olmak üzere, İstanbul yakınmda-ki eyalet ve sancaklardaydı. Bunlar da maaşlı askerlerdi.
Eyalet kuvvetleri olan Tımarh sipahiler, atlı (sipahi) askerlerdi ve toprağa bağlıyddar. Bunlar dirlik sahiplerinin dirlik gelirlerine karşılık yetiştirip savaşa hazırladıkları kuvvetlerdi. İmparatorluğun yükselme döneminde devlet, hâzineden para harcamadan yüz bin kişilik düzenli ve disiplinli Tı-marh sipahisini savaşa götürebiliyordu. Bağlı beylik kuvvetleri, başta Kırım Hanhğı olmak üzere Eflak ve Bog-dan kuvvefleriydi. Akmcılarm konumu daha farkhydı. Bunlar sınır boy-larmda oturani serbest hareket edebilen, sürekli düşmanla ve düşman ülkeleriyle il^kili olan kuvvetlerdi. Osmanh İmparatorluğu’nun kuruluş döneminden beri var olan akmcı ailele-
ri savaşlarda çok büyük yararlıklar da bulundular. Bu ailelerin en önemlileri TurhanbeyoğuEan, Malkoçogul-ları, EvrenosoguUarı ve MihaloğuUa-ndır. Bunlarm dışmda voynuk, azap, müsellem, yaya gibi savaşçı sınıftan kuvvetler de vardı (Bkz. KAPIKULU OCAKLARI).
Deniz kuvvetleri, donanmada görev yapan leventlerden oluşmaktaydı. OsmanlIlar, Marmara ve Ege denizi kı-yüarma çıktıktan sonra deniz gücünü geliştirmişlerdi, anıa bu güç uzun süre Venedik ve Ceneviz gibi devletlerle baş edebilecek durumdeın uzaktı. Fatih döneminde İstanbul’un fethi içia büyük bir donanma hazırlandı. Burak ve Kemal Reisler Osmanh denizciliğinin güçlü temeller üstüne oturmasmı sağladılar. Barbaros Hay-reddin Paşa’yla birlikte Osmanh denizciliği eUi yü Akdeniz’e egemen oldu.
TOPRAK YÖNETİMİ. Osmanlılar kuruluş döneminde Anadolu Selçuklularım örnek alarak ümar sistemini uyguladılar. Hizmet karşılığı toprak ge-Hrinden yararlanmak biçiminde tanımlanabilecek tımar sistemini geniş ülkeler üzerinde kurulmuş olan Os-manlı İmparatorluğu en etidli biçime
3109
js}. Reis lülislam ve îalm.
Çuhadar, Divan Çavuşu ve Yasakçı.
Osmanlı
İmparatorluğu ’nun çeşitli dönemlerinde kullanılmış,değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ok-yay mKhfazası.
3110
dönüştürdü. Toprağa dayalı daha bir-çDİc düzen oluşturuldu ve uzun zaman başanyla yürütüldü. Osmanh împara-torluğu’nda elde edilen topraklar ni-şancınm denetiminde özel defterlere (tahrîr defterleri) yazılırdı. Topraklar niteliklerine göre parçalara bölünür ve devletin gerekli gördüğü kimselere dağıtılırdı. Devlet, toprak düzeniyle ilgili kurallan sda biçimde uygulardı. Çünkü Osmanhlarda en büyük ge-leri sağlayan topraktL Toprak aym zamanda askerî kurumlarla da sıkı sıkıya bağhydı.Tarımla uğraşan halk serbest olarak toprağım eker, devlet de ondan öşürünü, haracım ve öteki vergilerini ahrdı. Osmanhlar böylece toprağa önem vermişler ve topraklarla ilgili ayrmtdı kurallar koymuşlardır. Topraklar başlıca, dirlik, ocaklık, yurtluk, mukataa ve vakıf topraklarm-dan oluşurdu. Dirlik, kendi arasmda gelirine göre has, zeamet ve tımara ayrılmaktaydı. Dirlik topraklan, yukarıda söz konusu olduğu gibi, askeri hizmete karşılık geUri verilen topraktı ve belirli gelir için belirli sayıda at-h asker beslenirdi. Tımar da özelliklerine göre kahç, hizmet, eşkinci ve mustakfaa tımarları olarak bölümlere ayrılırdı. Ocaklık ve yurtluk toprak, akmcılara ve kale dizdarlarına veri-Urdi. Mukataa toprak ise Stizama verilen topraktı. Vahf topraklarıysa geliri hal^ toplumsal gereksinmelerini karşdam^ için (cami, medrese, hastane, imarethane, darüşşifa, kervansaray, çeşme, vb.) ayrılan topraktı.
İKTİSADÎ VE MALİ YÖNETİM. Os-manlılarm iktisadi ve maU siyaseti sağlam temellere dayamyordu.Devlet, kuruluş, yükselme ve duraklsuna dönemlerinde kendine yeterli bir düzen kurmuş, a^eri ve siyasal yönden olduğu gibi iktisadi yönden de köklü kural ve kurumlar geliştirmişti. Anado-
lu Selçuklularmdan beri Anadolu’da var olan Ahilik (esnaf loncalan), o dönemlerin ölçüleri içinde her türlü sanayiyi düzenleyebilecek ve her kentte uygulayabilecek düzeydeydi. Devlet XVnL yy’a kadar dışardan pek fazla bir şey almıyordu. Osmanh Devleti her şeyden önce bir tarım ülkesiydi. Devletin toprak düzenini denetleyebildiği süre içinde mali durumu ve tı-marh ordusu iyi durumda olmuştur. Devlet gelirlerinde ticaretin ve savaş-
larda elde edilen garâmeı yı vardı. Toprak düzenin şı, Gelalilerîn türemesine dunun bozulmasma, Yeı nm disiplinsizliğine yol aı şum Saraym savurganhğ devlet otoritesinin zayıfla larda sık sık yenilgilere u iktisadi durumım zayıflar nu doğurmuştur. Önce z görünen kapitülasyonlar, yıl içinde ülke iktisadmd başlıca nedenidir. Osmanhlarm Avrupa’mı leyişine ilgisiz kalmaları, da olduğu gibi, iktisadi al yük zararlara yol açtı. Müslümanlardan alman van vergisi, Müslüman dan alman haraç ve cizj dan elde edilen ganimet! maden, orman ve tuzlala ve bağh beyliklerin verg let hazînesi dolmuşken, X yy’larda imparatorluk bv yoksun kaldı. Askeri ve si Avrupa’yla yanşamayın torluk siyasal yönden ze kalarak hızla çöküntü^ di.
TOPLUMSAL DURUM. Osmanh împaratorluğu’nda uyruklar Türk-Müslüman ve Müslüman olmayan halk olmak üzere iki kesimden oluşurdu. Türk-Müslüman halk yönetim, askerlik, tarmı, ticaret, hayvancılık ve sanatla uğraşmakta, Müslüman ohna-yan uyruklar da genellikle yönetime karıştırılmayarak devşirmenin dışm-da orduya alınmakta, haraç ve cizyelerim verdikten sonra, keni mesleklerini din, örf, âdet ve geleneklerini özgürce sürdürmekteydiler.
Osmanh padişahı ülkedeki tüm halka “tebam” (uyruğum) biçiminde seslenirdi. Müslüman olmayanlara reaya (halk) denirdi. İmparatorluğun genişleme döneminde sıkı denetimlerle re-ayanm huzuru ve rahatı sağlanmıştı, ancak Celali isyanlarıyla birlikle, özellikle Anadolu’da, tımar sistemi bozuldu. Türk-Müslüman halk ile birlikte reayanm da huzuru kaçtı.
XVni. ve XDC. yy’larda bu durum yakınmalara ve Avrupa devletlerini ay-m dinden olmalarmdan dolayı Hıristiyan uyrukları koruma girişimlerinde bulunarak, Osmanh Devleti’ne siyasal baskı yapmalarına yol açtı. Tüm uyruğun bağh olduğu genel kurallar, Fatih kanunnamesiyle (kanunu kadim) belirlenmişti. Kanuni Sultan Süleyman döneminde gereksinmeye göre bu yasalarda yeni düzenlemeler yapıldı. Sonraki dönemlerde bu toplumsal yasa ve kurallarda ayrmtılara inildi ve giyim kuşamı da kapsamak üzere uyulması gereken kurallar, Mahmut II tarafmdan köklü olarak değiştirildi. Tanzimat ve daha sonraki dönemlerde yapılan yasal değişikliklerle, özellikle Müslüman olmayan uyruklara yeni haklar tanmdı.
ÖĞRETİM VE BİLİM. Osmanlüarda öğretim medreselerde ve bir saray okulu olan Enderun’da yapılırdı. Devlet yönetiminde İslam hukuku (şeriat) temel ahndığı için, öğretimde de ağırlık dinsel öğretim doğrultusunda yürütülürdü. Medreselerde tüm öğretim aşamaları vardı. Selçuklulardan Osmanhlara geçen medrese, daha da ge-liştirüerek. Cumhuriyet dönemine kadar varhğmı sürdürdü. Medreselerde din büimlerinin yanmda fen büimle-ri, özeUüde yükselme döneminde okutuldu.
Medreselerin gerçek işlevini yitirmesinin Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde etkisi olmuştur. Islahat, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde medreselerde köklü değişiMikler ya-pümayarak çağdaş yeni öğretim kurumlan oluşturuldu. Avrupa tipinde kurulan bu okullara karşı medreseler-
den tepki geldi. Tanzimat’tan sonra Avrupa’ya öğrenci gönderüdi. Osmanlüarda bUimsel çahşmalar da dinsel nitelildiydi. Fatih’le birlikte deneysel büimlere önem verüdi. İstanbul’da Fatih’in kurduğu Medaris-i Sahn-ı Semaniye ve Medaris-i Sahn-ı Siüeymaniye, çağm üniversiteleri olarak hem öğretim hem de bilimsel ça-hşmalarm sürdürüldüğü, padişahla-rm himayeleriyle korunan kültür ku-rumlanydı. Medreselerle birlikte, Enderun da eğitim ve kültür hizmetlerine katkı sağlıyor, aym zamanda yüksek düzeyde yönetici yetiştiriyordu. Devlet, İstanbul dışmdaki büyük kentlerde de medreseler açmıştı. Enderun’da ve medreselerde müderris adı verüen öğretim üyeleri ders verirdi. Her dönemde Osmanh padişahları, bilim adamlarım sürekli korumuşlardır. Birçok padişah da tarih ve edebiyat büimleriyle uğraşnuştır. Osmanhlar başta İstanbul olmak üzere imparatorluğun her yerinde cami ve medreselerin yanmda zengin kütüphaneler inşa etmişlerdir. Bunlarm çoğu günümüze kadar ulaşabilmiştir.
OSMANLILARDA SANAT
Anadolu’da Selçuklularm yerine kurulan Osmanh İmparatorluğu, sanat alanmda Selçuklulardan aldüdarı et-küeri, yüzydlar boyunca geHştirip değiştirerek, kendisine özgü bireşûnlere ulaştı. Bu değişüdiğin temel nedeni, bir uç beyliğinden üç kıtaya yayılan bir imparatorluk kurduktan sonra, ge-rüeme ve yıkılma dönemlerinde Avrupa etkisini yaşayan Osmanlüarm toplumsal, siyasal, iktisadi ve hatta dinsel yaşanüarmm geçirdiği evrimleşmedir. Osmanh sanatı, yüzyıllar boyunca egemenlik kurduğu, Anadolu dışmdaki Mısır, Suriye, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve hatta doğuda Hindistan’da etkilerini duyurmuştur ve bu ülkelerin, özellüde mimarlık alanmdaki yapıtlarmda, belirgin bir Osmanlı etkisi görülmektedir. Osmanlüarda ilk mimari yapıtlar, 1333’te ele geçirüen İznik’te yapüdı. Bursa dönemi aduu alan bu dönemin ilk yapıtı, kesme taş ve tuğladan duvar örgüsü ve üç bölümlü son cemaat yeriyle belirgin bir Selçuk etkisi taşıyan tek kubbeh Hacı Özbek Camisi’ dir (1333). Genel olarak Bursa döneminde yapılan camflerin plam, son cemaat yeriyle kubbeh ana uzamm arasmda tonozlu ve sağır kubbeli bir ara bölümle büyütülmüş uzamdan oluşur. Bursa Orhan Camisi’nde (1339) olduğu gibi, birçok camide arka arkaya iki
kubbeyle uzama ters T biçimi verü-miştir. Bu tipe bir örnek de Bursa Yü-dırım Camisi’dir (1390-1395).. Bur-sa’dâki Ulucami (1395-1399) on iki payenin taşıdığı yirmi kubbesi ve kaim duvarlanyla, öteküerden farkhdır. Bursa’daki Yeşil Cami’de (1419-1424), üd kubbenin yanmdaki eyvanlar, köşelerdeki tonozlu odalarla aym yüksekliktedir. Kapısı yüksek ve gösterişlidir. Edirne’deki Eski Cami (1403-1414), dokuz kubbeh oluşuyla Bursa Ulucamisi’ne benzer. Ters T planınm-Edirne’deki en iyi örneğiyse Muradiye Camisi’dir (1436) ve çini süslemeleriyle ünlüdür. Tire’deki Ye-şü İmaret (1446), ana kubbenin arka-sma, mihrap önüne yerleşen yarım kubbeyle Bursa dönemine yenüik getirmiştir. Bu dönemin en gösterişli camisiyse Edirne’deki Üç Şerefeh Cami’ dir (1437-1447). Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’da yapüan Mahmut Paşa Canüsi (1462), Murat Paşa Camisi (1471) gibi çok sayıdaki cami Bursa dönemi uslubunu sürdürür. İstanbul’daki Fatih küUiye^e değişik üsluplar uygulanmıştır. Caminin kubbesi çok büyüktür. Bayezid küUiyesm-deki camide de (1501-1505), orta kubbenin ön ve arkasma yapüan iki yarım kubbe, bir yenüik saydır. Osmanlı mimarlığmda klasik dönem, Mimar Sinan’m damgasmı taşır (Kanuni Sultan Süleyman dönemi). Sinan’m İstanbul’daki ilk büyük yapıtı Şehzade Camisi’nde (1543-1548), payelere oturan kubbenin çevresinde dört yarım kubbe bulunur, köşelerey-se dört küçük kubbe yerleşmiştir. Sinan’m önemli yapıtlarmdan biri olan Siüeymaniye Camisi (1550-1557), kül-hyenin bir parçasıdır. Şadırvanh ve revakh avlunun bulunduğu caminin ana uzamı, üd yarım kubbenin desteklediği bir büyük kubbeye dayamr. Pencerelerinde özgün renkli cam süslemeler vardır. İstanbul Beşiktaş’taki Sinan Paşa (1555), Edimekapı’da-MMihrimahSıdtan(1557), Azapkapı’ daki SokuUu (1572) camüerinde Sinan değişik üsluplar denemiştir. Edirne’ deki Selimiye Camisi (1569-1575) tek kubbeh olarak düşünülmüş, kubbe, payanda kemerlerinin desteUediği sekiz payeye oturtulmuştur, dört minarelidir, içi kalem işleri ve çinüerle süslüdür. Sinan, yaptığı çok sayıdaki cami, hamam, sebü, darüşşifa, imaret, küUiye, suyolu, vb. üe, Anadolu’yu olduğu kadar, Anadolu dışmdaki Os-manlı eyaleüerini tek başına baymdır-laştırmıştır (Bkz. MİMAR SİNAN). Sinan’m ölümünden sonra, çok sayıda mimar, klasik üslubu sürdürdü.
Sultanahmet Camisi’nin içinden bir görünüş.
Ihı
Ü
* 11 s i
» â
ea
S f I li ili
i’ Ö liji
»I # f
Bunlar arasmda Mimar Mehmet Aga’mn yaptığı Sultanahmet Camisi ve küUiyesi (1609-1616), dört yarım kubbeyle desteklenmiş ana kubbesi, aydınlık uzam ve içindeki çeşitli çini ve kalem işlerinden dolayı mavi görü-nümüyle,Davut Ağa’mn yaptığı Yeni-cami (1597-1663) yandald küçük kubbelerden daha yüksek olan büyük kubbesi, sütunlar üstünde kubbeli revaklarla çevrili avlusuyla dikkati çeker. Türk barok dönemi’nm ilk camisi Nu-ruosmaniye Camisi’dir (1748-1755). Mimar Tabir Ağa’mn yaptığı Laleli Camisi (1759-1763), Üsididar Ayazma Camisi (1760) gibi camilerle Eyüp’teki Mihrişah Sultan Türbesi (1792) bu üsluptadır.
Ampir dönemi’ıÛB. ilk ürünüyse, İstanbul’daki Nusretiye Camisi’dir (1826). Tek kubbeh bir hünkâr mahfili vardır. Ortaköy ve Dolmabahçe Camileriyle (1854), Nakşidil Sultan Türbesi bu dönemde yapılmıştır.
Kuzey ve güney bölümieı ye ayrüan bu medrese ü sayüır. Osmanlüarda ya; ca medreseler, bir bölün rin içinde olmak üzere, manh medresesi sayüan man Paşa Medresesi’ndeı layarak, Bursa’daki Lala Medresesi (1339), Merzii şa Medresesi (1415), 1 Medrese (1413-1424), Aı zid külhyesi (1486),E(hrne liyesi (1488), İstanbul Ha si (1539), Şehzade Camis (1548), Siüeymaniye küll Edirne Selimiye Camisi (1574), Ahmet I külliyesi cami külliyesi (1663), Üı Vahde Camisi Medreses ruosmaniye Camisi Medr vb’dir. XIX. ve XX da da değişik anlayışta kuruldu (Bkz. MEDRESE Osmanlı ülkesindeki yolİ£ lerde bulunan konaklama kervansaraylar, çoğunlu yu çevreleyen iki katlı bû cularm yemek ve yatak g( rini karşüayan kervansj smda en önemli sayüa Rüstem Paşa Kervansars sı Öküz Mehmet Paşa Ke Liüeburgaz Sokullu M( Kervansarayı, Bursa İpe] Ham, Fidan Ham, İstaı Han ve Paşa Ham’dır. Osmanlüarda alışverişi önenüi merkezler arasmc şüar ticaret yaşammda 1 oynardı. Mimarlık bakım çarşüar arasmda İstanl Kapahçarşüan, İstanbul sı, Edirne Arastası, Ank: Paşa Bedesteni bulunme Çeşmeler de Osmanh n cami, medrese, saray gil yer tutar. İlk önemh çeşn ela klasik uslupta yapüar Çeşmesi’dir (1485), Lale tanbul’da Sultanahmet’te met III Çeşmesi, dört cep nişleri, kubbeleri ve köşe görkemU bir yapıdır. Cep kalem işleriyle süslenmiş da İskele alanmdaki Ahm si, Tophane Çeşmesi, As mesi bu dönemde yapdai meler arasmdadır. Dahs larda barok ve ampir ı Laleh Çeşmesi, Sirkeci A Çeşmesi gibi birçok çeşı ür (Bkz. ÇEŞME). Osmanhlarda çeşmenin; sayıda sebü yapüdı. Toph Paşa Sebüi, Çarşıkapı Kc
I’-
lli
!»”«■ H|
Osmanlı mimarhğma yeni klasik dönem adı verilen karışık bir üslup egemen oldu. Aksaray Valide Camisi’yle (1871), Yıldız’daki Hamidiye Camisi (1886) bu dönemin tipik yapılandır. Bostancı ve Bebek Camilerini yapan Mimar Kemalettin (1870-1927) eski Türk klasik mimarhk değerlerim çağdaş bir üslupla birleştirmiştir. Sultan Reşat’m başnüman olan Vedat Bey (1873-1942) Dolmabahçe Sarayı’mn onarım çahşmalarma, katılmıştır (Bkz. CAMİ; MİMARHK)..
Osmanh mimarhğımn bir başka önem-h yapıtı da saraylardır. Söz konusu yapılarm en ünlüleri arasmda Topka-pı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, vb. sayılabilir (Bkz. SARAY).
Osmanlüarda yükseköğrenim kurumlan olan medreseler, hayrat olarak yapüan yatüı okullardı. İstanbul’daki ilk medrese, Fatih döneminde yapüan Medaris-i Sahnrı Semaniye’dir (1470).
bili, Üsküdar Yeni Valide Sebili, Sü-leymaniye Mimar Sinan Sebili en önemlilerindendir.
Osmanlı hamamlarmm toplumsal yaşamda vazgeçilmez bir yeri vardı. Hamamlar genel olarak soyunma yeri, soğukluk ve halvetten (sıcaklık) oluşurdu. Hamamlar erkek ve kadınlar için ayrı ayrı yapıldığı gibi bitişik düzende de olurd^u. tik Osmanh hamamı Bursa’da Bizans kaplıcasının yerine yapıldı (Eski Kaphca, 1389). Bursa’daki Yeni Kaphca ise Süleyman I döneminde gerçekleştirildi. Öteki hamamlar arasmda Mimar Sinan’m Haseki Hamamı (XVI. yy.), Edirnekapı Mihri-mah Sultan Hamamı, Süleymaniye Hamamı, Yenişehir Çifte Hamam gibi yapılar sayılabilir (Bkz. HAMAM). Osmanhlarda minyatürün gelişmesi
XV. yy’dan sonra oldu. Fatih Sultan Mehmet’in minyatürünü yapan Nakkaş Sinan Bey, Amasyah cerrah Şe-rafettin Sabuncuoglu ilk önemli nakkaşlardandır. XVI. yy’da Kanuni Sultan Süleyman I dönemindeki Matrakçı Nasuh, portreleriyle tammr. Nakkaş Osman, Seyit Lokman’m Sumame ve Himername’sim minyatürleyen ve Hasik minyatürü biçimlendiren sanatçıdır. Renk anlayışıyla ve kompozisyon düzenijie ilgi çeken Lütfi Abdullah, Erzurumlu Darir’in Siret-ûn-JVebi’sini nakışlamıştır. Ahmet Nakşi de önemh nakkaşlardandır. XVII. yy’da Vehbi’nin Suraame’sini minyatürleyen Levni, en önemh Osmanlı minyatürcüsüdür (Bkz. LEVNİ; MİNYATÜR).
Osmanhlarda hat sanatı da XV. yy’dan sonra gehşme gösterdi. İlk
Topkapı Sarayı’ndaki Harem Dairesi’nde iadunan Çeşmeli Sefa’dan bir görünüş.
Akmet Karahisari’ye ait, meah ve sülüs hat ile tasimış Sure-i tsam’don bir sayfa
önemli hattat Şeyh Hamdullah’tur. Çeşitli ya2a tûrierinin kullamldıgı hat örnekleri özellikle Kur’an yazmalarında kuUamlnuştir pkz. HAT SANATI). Özdlikle yazma kitapların kenar süslemeciliğinde ve cilt sanatında (Bkz. CİLTÇİLİK) gelişmiş olan tezhip işçiliğinde doğa motifleri olarak karanfil, lale, vb. çiçekler çok canh renklerle kullanıldı. XV. yy’dan sonra siyah ve lacivert renklerin de kuUanıl^ğı görüldü. Tezhip sanatı XVIII. yy’dan sonra gerilemeye yüz tuttu.
Maden işçiliği özellikle silah, kapka-cak ve süs eşyası yapımında sanat düzeyine ulaşmıştır. Silah ve kapkacak-ta kakma, süs eşyalarında gümüş işleme (telkâri) teknikleri kullanılmıştır. Savat adı verilen kuyumcu işçihği de ileri düzeydeydi.
Cam ve sır işçiliği Osmanh sanaünda önemli bir yer tutmaktadır. 1848’de
/ M.
a .
r’–.
® J i’
• ”V I
i I
Tİ ‘i
– y s ^ .
I
t
İstanbul’da bir cam işleme atölyesi kurulmuştur. Mehmet Dede adh bir cam sanatçısınm çeşmi bülbül (bülbül gözü) denen cam eşyaları yaptığı bih-nir. Kristal ve renkli camlar da cami ve sarayların süslemesinde kullanılmıştır.
Osmanlüarda hah sanatı, yüzyıllar boyunca çeşith üsluplarm gelişti^ bir sanat dalıdır. Bu üsluplar arasmda Gördes, Karaman, Konya, Kula ve Ladik önemli yer tutar (Bkz. HALI).
OSMANLEJVSDA EDEBİYAT
Osmaıüı edebiyatına genel olarak Divan edebiyatı adı verUir. Havas (5rük-sek zümre) edebiyatı, Saray edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı adlarıyla da amlan bu edebiyat dönemi XIII.yy’da başlayarak Osmanh İmparatorluğu gibi altı yüzyüdan fazla sürdü; özellik-
t- l’
ut: ^
‘s.
le XIX. yy’m son çeyreğiı düşüncede, yaşam biçin let yapısmdaJd yenüeşm< ne koşut olarak, Fransız etkisiyle ortaya çıkan e( tılüaşma (Avrupai edeb hareketinin güçlenmesi^ Divan edebiyatı genel ol dönemi (XIII. yy .-XV. yy geçiş dönemi (XV. yy’m XVI. yy’m başları), olgı (XVI. yy’mbaşı-XVin.y ve çöMş dönemine (XVI ci yarısı-XIV. yy’m ilk î rak incelenir. Divan ed( niteliğine XVI. yy’da ula edebiyatı da Osmanlı d çim bakımmdan hemen den sürdü, içerik bakım neksel konularm yam s konusu da etkili biçimde mal oldu (Bkz. HALK EDI na göre, Osmanhlar dö: biyat. Divan edebiyatı v yatı olmak üzere ik büir.
Divan edebiyatı, Türkl( kabul ettikten sonra giı kültür çerçevesinden ‘ geniş ölçüde, dü, duyaı estetik, türler, vb. yönle Fars edebiyatlarmm et] çıkmış bir ümmet edebr edebiyatımn dih,şiirde da osmanlıca adı verüt farsça sözcük, dübügisi lan, zarfları, vb. üe tü karışımmdan oluşmuş; dir.
Osmanhca, XVII. ve dan sonra Halk edebiye etküedi (Bkz. OSMAN! İraıüüar yoluyla Arapi aruz ölçüsü kuUanüdı Nazım biçimlerinin tüm yatınm nazım biçimleri ( side, kıta, murabba, mr seddes, müstezat, terk ci-i bent,İranIüardan al mesnevi, Türklerin naz tuyug, vb’dir. Nazım bi rak beyittir; dörttük biçi ta ve rubai de (İranlüaı mi) uyaklamşma baküu iki beyitine benzer. Bu lerinin hepsi Tanzimat da kuUanüdı. Servet-i F tmda yeni türler ortaya iri, sıkı kuralları olan tı.
Bu nedenle, Divan şü oluşmadı. Zaten şiirdt bir duyarlığı, bilinen te imgelerle ve büinen dî ‘/e daha güzel söylemi
y-. a
Ahmet Ve ait olduğu sanılan ^T seccade.
marifet” göstermekti. Bu özelliği oluşturan nedenlerden biri de Divan şiirinde kullanılan konuların sımrlı olmasıdır. Ozanlar, aşk (gazelde), övgü (kasidelerde), yergi (hiciv), ağıt (mersiye) gibi konularda yazmışlar, tasavvuf konusunda yazan ozanlar da bu tekniği ve konulan, tasavvufçu içerikle işlemişlerdi. Divan şiirinde anlatım dolayhydı, mecazh, süslü bir dil kullanılırdı. Duygu ve düşünceler, mazmun adı verilen kahplaşmış sözcüklerle anlatıhrdı. Sözgelimi, Divan ozam sevgilinin kaşı için yay, Mai; kirpiği için ok-, ağzı için hokka, nokta, gonca, yanağı için gûl\ saçı için yüan, kement, zincir; boyu için servi; aşk için şarap; sevgili için gül mazmunlarım kullanırdı. Ozamn kendisi de bülbül’ dü. Ozana yüz vermeyen sevgihyse cazulcadu (cadı) mazmunuyla anlatı-hrdı. Tasavimfçu Divan şüri de, tasavvufçu imgelerden kaynaklanan bir mazmunlar dizgesinesahiptirSözgeli-mi. Tanrı maşuk (sevilen); tekkede Tanrı yoluna girmiş mürit, yani tasavvufçu ozan, âşık; Tanrı yoluna girilen tekke, meyhane; Tann aşfa, şarap, vb. mazmunlarıyla anlatıhrdı.Dindışı Divan şiiriyle, tasavvufçu Divan şüri, gerek konunun işleıüşi, gerek imge ve mazmunlar, gerekse dil ve anlatım ba-kunlarından benzerlik göstermektedir. Divan edebiyatmda şiirlerin toplandığı kitaba “Divan” adı verilirdi. Divan edebiyatmda, düzyazı da şiir kadar önemUydi ve zengin bir düzyazı geleneği oluşmuştu. Düzyazı, işlenen konu, seslenilen okur kesimi gibi etmenler dolayısıyla yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı ohnak
üzere, üç bölümde incelenebilir. Halkm kullandığı konuşma dihyle yazılan yahn düzyazı’yla Kur’an tefsirleri, hadis kitapları, menbbe biçiminde İslam tarihleri, din-destan kökenli halk kitapları, bazı Osmaıdı tarihleri, halka yönelik ahlak kitaplan gibi ki^ taplar yazıldı.
Süslü düzyazı, sanatçmm hüner ve marifet göstermeyi amaçladığı bir yazı türüydü. Çoğunlukla medrese eğitimi görmüş yazarlarm, gene medrese eğitimi görmüş saray çevresindeki, medresedeki, yönetimdeki aydınlara seslenmek için kullandığı süslü düzyazı, arapça ve farsça sözcükleri dilbilgisi kurallarına göre kullanılan, kimi zaman düzyazıda uyak demek olan secı’lerin, şiirde kullanılan söz sanat-larınm yer aldığı bir yazı dihydi. Tümceler, süslü düzyazıda alabildiğine uzun olur, şürsel düzyazı (mensur şiir) etkisi uyandırırdı. Süslü düzyazıya inşa, bu yazı dilini kullananlara münşi adı verihrdi. Süslü düzyazıyla kimi tarihler (Dursun Bey, İbn Kemal, Hoca Sadettin, Raşit, vb.), tezkireler (Aşık Çelebi, Salim, Safayi, vb.), münşeat mecmualan (resmi ve özel yazışma örnekleri dergisi) yazdırdı. Süslü düzyazıyı en karmaşık bir uslupla kullanan ve klasik olarak kabul edilen yazarlar Veysî (1561-1628) ve Nergisî’dir (1592?-1635).
Anlam ve içeriği gözeten ve konuşma dili tümce yapısmdan aynhnamakla birlikte, çokça arapça, farsça sözcüğün kullanılması, secilere beUi bir oranda yer vermesi bakımmdan, ya-Im düzyazıyla süslü düzyazı arasmda yer alan orta düzyazı. Divan edebiya-
tuun hemen hemen en çok kullanılan yazı türü oldu. Orta düzyazıyla tarih (Yazıcıoğlu Ali, Naima), gezi kitapları (Evhya Çelebi), kimi ahlak ve siyaset kitapları (Katip Çelebi, Koçi Bey), coğrafya, vb. konularda kitaplar, fetvalar, yaşamöyküsü yapıüan, vb. yazılmıştır.
Divan edebiyatmda, şiir ve düzyazıda, Arap ve Fars edebiyatlarınm, mitolojilerinin, Kur’an’vn, hadislerin, Mev-İana’mn Mesinevf’ sinin, vb’nin etkileri çokça görülmektedir.
Divan ozanlan arasında, özellikle aşk konusunu yetkin ve etkileyici bir lirizmle işleyen FuzuK (Bkz. FUZUIİ), yaşama sevincini, tasavvuf dışmda ama tasavvuf imge ve terimlerini kullanarak yansıtan Nabî (Hkz. NABÎ), övgü ve yergilerinde (kaside ve hiciv) abartmah üslubuyla Nefî (Bkz. NEFÎ), sebk-i hindi akımınm etkisiyle karmaşık mazmunlar kullanan NaiK, dilde ve konuda yerelleşmenin öncüsü Nedim (Bkz. NEDİM), tasavvuf felsefesi çerçevesinde tanrısal aşkı ve bu aşkı yaşayan inşam işleyen Şeyh GaUp (Blrâ. ŞEYH GALİP), vb. en önemlile-rindendir. Öteki divan ozanları arasında Ahmedî, Ahmet Paşa, Âşık Paşa, Bağdath Ruhî, Enderunlu Fazıl, Enderunlu Vasıf, Hayalî, İzzet Molla, Lamiî, Leskofçah Gahp, Mesihî, Mih-ri Hatun, Nahifi, Nesiim, Neşatî, Sultan Veled, Süleyman Çelebi, ŞeyhüUs-lam Yahya, Taşhcah Yahya, Yenişe-hirh Avni, Zatî, vb. sayılabiUr. Âşık Çelebi ve Yazıcıoğlu Mehmet düzyazılarıyla ünlüdür. (Bkz. DİVAN EDEBİYATI). ■
Gotlarm iki büyük kolundan birini oluşturan Germen halkı.
Gotlarm Ostrogotlar ve Vizigotlar olarak bölünmeleri III. yy’da, Karadeniz’in kuzeybatısma yerleşmeleriyle ortaya çıktı.
Doğu Gotlan olan Ostrogotlar ve Batı Gotları olan Vizigotlar ortak bir dil ve ortak göreneklerin yam sıra, tarihsel gelişimleri boyunca canlılığım yitirmeyen deria bir yakınlık duygusunu korumuşlardır. Oluşturdukları iki ayrı krallıktan Ostrogotlarmki daha güçlüdür. Bununla birlikte, 370 yıUa-rma kadar Roma ile yalnızca Vizigot-larm iUşkisi olduğundan, Ostrogotlar konusunda kısıth bilgi edinilmiştir.
BUNLARLA İLİŞKİLER
370 yıllarmda. Hım akınlarıyla karşı karşıya kalan Ostrogotlar, paniğe ka-
pılarak, kendileriyle birlikte Vizigot-lan da batıya doğru sürüklediler. Vizigotlar, Roma İmparatorluğu’na girip İspanya ve Akitanya’ya yerleştiler; Ostrogotlarm büyük bölümüyse, Dni-eper ırmağım geçip Tıma boyunca ilerleyerek Boğdan’a (Moldavya) sı-ğmdılar ve burada Hunlann koru-masmda Athanarich tarafmdan yöne-tüen bir devlet oluşturdular. Ostrogotlarm küçük bir bölümü de, imparatorluğa katdıp hizmetine girdi. Ostrogotlar, Attila’nm Galya ve İtalya’ya yaptığı büyük seferde Hunlan izlediler. Hım İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla da, özgürlüklerine yeniden kavuştular; Roma İmparatorluğu’na yaklaşarak 455’te, imparatorlukla bir federe devlet anlaşması yaptılar. Anlaşmamn yerini zaman zaman tehdide bıraktığı bu ilişkiler, Ost-rogot başkanlarınm halkları için top-
rak kazanmalarma ve Bizans’ta siyasal bir rol oynamalarma olanak sağladı.
Amales krallık ailesinden olan Theo-dorich de Bizans saraymda rehin olarak tutulup yetiştirildi ve burada Roma uygarhğuun değerini anladığı gibi imparatorluğun zayıf yanlarım da fark etti.
İTALYA
İMPARATORLUĞU
Theodorich, Ostrogotlarm krah olduktan sonra, halkım o sırada Odoaker’ in elinde bulunan İtalya’ya götürme izni aldı,’ardmdan Odoaker’i yenerek imparatorluğun denetiminde sağlam bir krallık kurdu. Ama Theodorich’in 526’da ölmesiyle imparatorlukla olan iyi ilişkiler bozuldu ve İustimanos I’ in Batı’mn yeniden fethine girişmesiy
le açık bir düşmanlık başladı. Bizans birlikleri 536’da Ostrogot KraUığı’na karşı harekete geçti. Teslim olmayı kesinlikle reddeden Ostrogotlar, önce Vitiges’in (ya da VVitigis), sonra da To-tila’nm başkanhğmda, yirmi beş yıl boyunca Bizans’a karşı koydular.
552’de Vezüv yenilgisinden sonra Ostrogotlar, 561’de Verona ve Brescia’ da yeniden ayaklandılar.
Bunun üstüne, İustimanos I, Ostrogot-ları ortadan kaldırmaya karar verdi; katledilen, köleleştirilen, Doğu’ya sürülen Ostrogotlar böylece tarih sah-
nesinden sihndiler. A İtalya’p tükettiği gibi rattı. Yirmi yıldan da sonra, imparatorluğuı ki egemenliği, Ostroj den intikamım alan Lı fmdan bir ölçüde