NÜKLEUS; A İm. Zcllkcrn (m), Fr. Noyau; nucleus (m), İng. Nucleus. Hücre çekirdeği veya nüvesi. Bu teşekkül, hücrenin ana elemanlarından biridir. Birçok canlı hücrede, sitoplazmaya nazaran ışığı kırma farkı dolayısıyla, donuk kenarlı, parlak bir leke veya keskin sınırlı parlak bir kesecik hâlinde görülür. Sekli, genellikle bulunduğu hücreye benzeme temâyülündedir. Nükleus sayısı, kaide olarak her hücrede bir kabul edilir. Fakat insan vücûdunda bâzı iki nüveli hücreler de vardır. Leydig hücreleri, karaciğer hücreleri, mî- de bezlerinin asit salgılayan hücreleri ve bâzı sinir hücreleri hep iki nüvelidirler. İki nüveli hücrelerin sayısı, yaş ilerledikçe artmaktadır.
Çok nü veli hücreler de vardır. Yüze yakın nüve ihtivâ eden osteoblastlar, decidua hücreleri, poliferasyon düğümlerinden çözülen hücrelerden olan dev hücreler hep böyledir. Nükleusun (nüvenin) yapısında şu elemanlar bulunur: Nüve zarı, nüve iskeleti, nüve özsuyu ve nükleoller (çekirdekçik). Nüve zarı delikli (porlu) olup, lipoprotein yapısındadır. Kalınlığı 60-70 Angıströmdür. Nüve iskeletiyse Linin ve Kromatin olarak iki ayrı kısımdan meydana gelmiştir. Linin ağ şeklinde, nükleusu baştan başa kaplayan iplikçiklerdir. Kromatin ise büyük kısmı nükleoproteinlerden yapılan, nüvenin en dikkat çeken kısmıdır. Hücrenin fonksiyonunu sağlayan kromatin, nüvede, hücrenin cinsi ve fonksiyonuna göre değişik biçimlerde bulunur. Hücre, vazifesini kromatini meydana getiren RNA ve DNA’lar vâsıtasıyla yapar.
Nüve öz suyu, nüve iskeleti arasındaki boşlukları dolduran bir maddedir. Nüve, hücrenin hayâtını temin için muhakkak lüzumlu bir yapıdır. Nüvenin hücreden ayrılması veya tahribi, bütün hücreyi mutlaka ölüme götürür. (Bkz. Hücre)