O günün şartları İSLAM DİNİ
Hz. Muhammet, Mekke’de o günlerin koşullarınca gerekli olan bir site devleti kurmak için çalışmalara başladı. Hz. Muhammet’in getirdiği dine ve peygam-berliğine inanmayan Mekke’deki müşriklerin (“inkârcı- lar”) düşmanca tutumlarını sürdürmeleri sonucu yapı¬lan 624’teki Bedir, 625’teki Uhud ve 627’deki Hendek savaşları, müslümanlar tarafından kazanıldı.
627 yılının hac döneminde Hz. Muhammet, Medl- neli müslümanlarla birlikte, Kabe’yi ziyaret etmek için Mekke dolaylarına geldiyse de, Mekke ileri gelenleri kente girmelerine karşı çıktılar. Hudeybiye’de yapılan Hudeyfcnye anlaşması gereğince müslümanların, ertesi yıl hac döneminde Mekke’ye girebilecekleri kararlaştı-rıldı. Sonunda, 630’da Medine’den on bin kişilik bir kuvvetle Mekke önlerine gelen Hz. Muhammet, kenti savaşsız teslim aldı: İslâm’ı İnkâr edenlere hoşgörü ve adaletle davrandığı için, aşağı yukarı bütün Mekkelller müslüman oldular. Hicretin dokuzuncü yılında, Arabis-tan’ın çeşitli yörelerinden olduğu gibi, Arabistan dışın¬dan da çeşitli topluluklar, müslümanlığı kabul ederek ilk İslâm devletine katıldılar.
Bundan iki yıl sonra, 140 000 kişilik bir müslüman topluluğunun hac için Mekke’de toplanması sırasında Hz. Muhammet, ünlü “veda hutbesl”ni okuyup (bu hac dönemi, tarihlere “veda haccı” diye geçmiştir) Medi¬ne’ye döndükten birkaç hafta sonra hastalanarak, 8 Ha¬ziran 632’de öldü.
Yerine, en yakın arkadaşı Ebubekir, seçim yoluyla halife oldu ve müslümanların yönetimini eline aldı. Ebubekir’den sonra sırasıyla Ömer, Osman, Ali’nin halife seçilmelerinin ardından, Muaviye’yle başlayan, Emeviler dönemi adı verilen dönemde, büyük İslâm fetihleri sürdürülerek, Islâm devleti, bir imparatorluğa dönüştü: Hindistan’a akınlar (661-667); İstanbul kuşat¬ması ve Kadıköy’ün Araplara geçmesi (668); Kuzey Af¬rika ile Mısır’ın fethi ve İslâm ordularının Atlas okyanu¬su kıyılarına ulaşmaları (670-709); İstanbul’un yeni ku- ^maları (674-67رو; Çin sınırına kadar Orta Asya ülke- lerinin fethi (71 3); ispanya ve Orta Avrupa’ya §؛r١ 71)؛؛ – 713); yeni İstanbul kuşatmaları (717-718); vb.
750’de Emevileri devirerek halifeliği ele geçiren Ab- basiler döneminde, imparatorluğun başkenti önce Kûfe’ye (750), sonra Bağdat’a (762) aktarıldı, impara- torluk topraklarının büyüklüğü ve çeşitli toplumların bu büyüklük içindeki çatışması nedeniyle İmparatorluğun ■genişleme hızının yavaşladığı bu dönemde, valiler yer yer bağımsızlıklarını İlan ederlerken, ispanya’da Endü- lüs Emevileri ayrı bir devlet kurdular.
IX. yy’da kürklerin is^m dinini benimsemelerinden sonra, özellikle Selçuklular ve Osmanlılar dönemlerin- de, İslâm dini çok daha geniş alanlara yayıldı. 1 517’de ©smanlı padişahı ¥avuz Sultan Selim l’jn Mısır’ı ele ge- çlrerek halifeliği üstlenmesiyle, müslümanlık en yaygın ve güçlü dönemini yaşamaya başladı. Çok kısa sürede de dünyanın bir ucundan öbür ucuna yayıldı.
Günümüzde dünya nüfusunun beşte birini oluşturan müslümanlar, bütün kıtalara yayılmışlardır ve özellikle ABD, Avrupa ve Afrika’da Islâm dinini benimseyenlerin sayısı gün geçtikçe arttığından, bu oranın XXI. yy’ın ilk çeyreğinde % 23’ü bulacağı yani müslüman nüfusun 2 milyara yaklaşacağı beklenmektedir.
Temel inançlar. Hz. Muhammet’in insanla arasında yaymakla görevlendirildiği İslâm dininin temel inançla-‘ rı, “amentü” adı verilen ilkelerle belirlenmiştir, İslâm’ın amentüsü şöyle açıklanır:
Allah’a, meleklere, kutsal kitaplara, peygamberlere, kıyamet gününe, öbür dünya yaşamına ve alınyazısına inanmak, İslâm inancının başlıca koşullarıdır. Bu koşul- lardan herhangi biri tartışılmaz, eksiltilemez.
İslâm’ın kutsal kitabı Kur’an’dır. Kur’an yalnızca müslümanların Allah ile ilişkilerini değil, İnsanın öbür İnsanlarla olan toplumsal ilişkilerini de düzenleyen bir niteliktedir. Bu düzenleme, yalnızca ah^ksal öğütlerle değil, hukuksal buyruk ve yasalarla £محل yapılır. Kur’an yalnızca inanç kurallarını belirlemez, bu inançların uy- gulamayla ilgili hükümlerini de kapsar. Kur’an’ın uygu¬
lamayla ilgili hükümlerini fıkıh bilimi inceler.
Her müslüman, “İslâm’ın beş koşulu” denen temel kurallara uymak zorundadır. Bunlar da tartışılamaz. Söz konusu beştemel koşulun ilki, müslümanın imanını açıklamasıdır. Buna “kelime¡ şehadet” denir: “Allah’tan başka Allah yoktur ve Muhammet, Allah’ın resulüdür.”
ikinci koşul salat’tır: Müslümanların hergün beş vakit kılmakla yükümlü oldukları namaz.
Üçüncü koşul zekât’tır: İslâm dinine inananların, ka-zançlarının belirli bir bölümünü, belirtilmiş kurallara bağlı olarak dağıtmaları.
Dördüncü koşul savm’dır: Ramazan ayı boyunca, güneşin doğuşundan batışına kadar oruç tutmak.
Sonuncu koşulsa hac’dır. Müslümanların hiç değilse bir kez, belirli kurallar uyarınca Mekke’yi ve Kâbe’yi zi-yaret etmejzorunluluğu. (Ayrıca Bk. ABBASİLER; ؛EME- VILER; HAC; HALİFELİK; MUHAMMET; OSMANLI İMPARATORLUĞU.)
İslâm (sanat ve mimarlık)
VII. yy’dan başlayarak İslâm inancının benimsendiği ül-kelerde ortaya konan sanat ve mimarlık yapıtlarını top-luca belirten terim. İslâm sanat geleneği, Ortadoğu, Ku-zey Afrika, ispanya, Anadolu ve Balkanlar, Orta Asya ile Hindistan’ın kuzey ve orta kesimlerinde, İslâm dininin benimsendiği yıllardan sonraki sanat ve mimarlığı içe¬rir. Büyük Sahra’nın güneyinde kalan Afrika, Doğu Afri¬ka, Endonezya, Malezya, Filipinler ve Çin’in müslü- manların yaşadıkları kesimleriyse, Islâm’ı oldukça geç bir tarihten, XVI. yy’dan sonra benimsemişler, o dö-nemde İslâm’ın yayılması artıkduraklamışolduğundan, sanatları da daha çok yerel geleneğe bağlı kalmıştır. İSLÂM SANATININ GENEL NİTELİKLERİ İslâm sanatında yaratıcılığın en yüksek düzeyde bulun¬duğu bin yıl içinde (yaklaşık 650-1650), İslâm sanat ve mimarlık üslubunun belirgin temel özellikleri ortaya çıkmış ve Akdeniz kıyısı ispanyası, Orta Asya bozkırları, Cezayir’in dağlık kesimi, kurak Arabistan ve astropikal iklimli İndus vadisi gibi çok farklı coğrafi bölgelerde’
Arapl.ar, Berberiler, iranlılar, Türkler ve Hintliler gibi farklı etnik toplulukların kültür çeşitliliğine karşın, söz konusu bölgeler ve halkların sanatına damgasını vur-muştur. Gelişen İslâm geleneği, geç dönem Roma sa-natından, Bizans’ta ve Kıpti (Kopt) kilisesinde uygula¬nan erken dönem Hıristiyan sanatından, iran’dakiSasa-
İspanya’da Gırnata’daki (Granada) XIV. yy’dan kalma Elhamra sarayının iki avlusundan biri olan Aslanlı Avlu, son derece zengin süslemelerle donatılmıştır.
niler dönemi sanatının karmaşık mirasından ve Moğol, Orta Asya, Hint kaynaklarından, belirli ölçüde etkilen-miştir.
Sözcüğün tam anlamıyla bir kent uygarlığı olan İslâm uygarlığına belirgin özelliğini kazandıran, sayıları ve görkemleriyle kentlerdir. Düzgün yollarla ve posta ör-gütüyle birbirine bağlı bulunan limanlara ve kervansa¬ray kentlerine, denizciler ve kervancıların, dünyanın
(Solda) VIII. yy’da el-Mütevekkil döneminde Sam er ra’da yapılan Mütevekkiliye camisi (ya da Samerra Cami ül-Kebir’i), dünyanın en büyük
camilerinden biridir. Sarmal bir merdivenin dolandığı 52 m yüksekliğinde minaresi, Islâm öncesi
Mezopotamya uygarlığının etkilerini yansıtır. (Altta) Edirne’de Islâm sanatının başyapıtlarından Selimiye camisinin içinden görünüş.
>اط MM 1.
ب ءا1بما لطي
XI. yy’¿ kadar dinsel metinlerde yaygın biçimde kullanılan köşeli kûfi yazıyla yazılma bir Kur’an sayfasından ayrıntı. Islâm’ın edebiyata etkisi sağlam, olağanüstü süslü hat üsluplarının doğmasına yol açmıştır. (Nelson Sanat galerisi ve Atkins Güzel Sanatlar müzesi, Kansas City.)
her yanından zenginlik taşınması sonucunda hızia gel¡- şen bu kentler arasında 1 milyon nüfuslu ve halifenin sarayının olağanüstü bir zenginlikle parıldadığı Bağ- dat’ın yanı sıra, 300 000 nüfuslu Kurtuba’yı (günümüz- de Cordoba), 4 kilometre boyunca uzanan Kahire’yi, Şam’ı, Trablus’u ve Basra körfezi kıyısındaki Basra’yı özellikle saymak gerekir. Bu kentlerin tümünde, olduk- ça modern bir kentçilik uygulanmıştır: Merkezdeki ca- mi çevresinde çeşitli semtler (ticaret ve sanayi kesimle- ri); dünyanın her yanına ün salan sanayi ürünlerinin ya- pıldığı (Kurtuba’da meşin, Tuleytule’de [günümüzde Toledo] demir, İran’da halı, Musul’da “müsün” adı veri- len kumaş) çarşılar; 4-5 katlı ve taraçalı ya da kubbeli evleriyle, çok güzel bahçeleriyle göz kamaştıran, var- İlkli kesimin yaşadığı semtler; vb.
Mimarlık sanatında, Doğu mimarlığının temel öğele- ri birleştirilmiştir. Eski Mısır’dan alman sütunlu salonun, İran’dan alman kubbenin, Vizigotlar ispanyası’ndan alı- nan kemerin uygulandığı, en güzel örnekleri cami ve saraylarda verilen mimarlıkta, camilerin planı, cuma namazının gereklerine denk düşecek biçimde tasarlan- mıştır. Müezzinin minareden ortak ibadete çağırdığı müminler, büyük bir dörtgen salonda toplanır ve Mek- ke’nin yönünü belirten mihraba dönük olarak ibadet ederler. Ana me^n, solda, revaklarla çevrili bir avluya açılır. Avlunun ortasında, aptes¡ alınan bir çeşme var- dır. Dinsel mimarlığın başlıca anıtları arasında Rakka ca- misi (720), Isfahan camisi (1088-1094), Kurtuba camisi (786’dan sonra), Kudüs’teki Ömer camisi, Şam’daki ümeyye camisi (705’ten sonra), Kahire’deki ibni Tulun camisi (878) ve Türklerin is^m dinini benimsemelerin- den sonra Anadolu’da ve ösmanlı imparatorluğu’nun çeşitli yerlerinde (özellikle İstanbul ve Edirne’deki Mi- mar Sinan’ın yaptığı camiler) gerçekleştirilen camiler sayılabilir.
Din dışı mimarlığın en ünlü örnekleriyse saraylar (Kurtuba sarayı, Gırnata’daki Elhamra sarayı, vb.) ve Anadolu ile ösmanlı imparatorluğu’nun her yanında yapılan medreseler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar.
Abbasiler döneminden kalma (I250’ye d) bu el yazması sayfayı süsleyen minyatürlerde, Ay ¡¡e )upiter arasındaki yay ve okçu, VIII. yy.-
XIII. yy. arasında İslâm uygarlığında büyük ölçüde gelişen astrolojiye
yansıtmaktadır. (Ulusal
Kitaplık, Paris.)
çeşmeler, vb. sayılabilir.
Sanatın süsleyici özelliği. Islâm sanatının pek çok örne- ğinin temel özelliği, güçLü süslemeleridir. İslâm sanatı- na özgü geometrik motmer, arabeskler, çiçekler, doğa- dan ya da doğal dünyadan alınarak idealleştirilmiş bi- çimler, gere^dinsel, gerek din dışı yapıtların aşağı yuka- rı tümünde kullanılmıştır, istisnalar bulunmasına karşın, büyük bir çoğunlukla mimarlık anıtlarından elyazmala- rina kadar her şeyi süsleyen motiflerin, gözle görünen gerçekle hiçbir ilintileri yok gibidir. Aynı biçimde hatsa- natı da, sanki yazıya geçirileıjı sözcüklerin anlamların- dan uzaklanış, daha çok jpir seleme ökesine dö- ” Süsleyicilik eğilirîliyle İslâm sanatı, Batı’nın
temsili eğilimli sanatıyla temelden çelişir.
TARİHSEL GELİŞME
İslâm sanatı ve mimarlığı üç ana başlık altinda incelene- bilir: Oluşma dönemi (650-1000); ara dönem (1000- 1250); geç ^önem (1250’den sonra).
Oluşma dönemi. 650’den 1000’e kadar ؛Emeviler dö- nemi, Abbasiler döneminin başlangıcı ile ispanya, Mısır ve □oğu İran’daki yerel sülaleler dönemi) İslâm sanat
Heratlı؛ق؛؛قآا ve minyatür sanatçısı Mirak Nakkaş’ın bu minyatüründe (1485), Nizami’nin Hamse ‘sinin bir bölümünü oluşturan Hüsrev ¡؛e Şirin’den bir sahne canlandırılmıştır. (Chester Beatty kitaplığı, Dublin.)
تيتجءهةبملا؛
؛-ممحممتأ
ve mimarlığının, cami minaresinden, arabesk soyutla-malara kadartemel özellikleri oluşmuştur. Bu dönemin başlıca yapıtları arasında Kurtuba camisi, Kahire, Şam ve Samerra’daki camiler, Kudüsteki Ömer camisinin kubbesi (Kubbetüssahra), Samerra, vb. merkezlerdeki saraylar, Bağdat’ın kent mimarlığı, Irak, Mısır ve Kuzey-doğu İran’ın sır işleri, İspanya’da gelişen fildişi oymacılı-ğı, vb. sayılabilir. Bununla birlikte, dönemin en etkili ve belki de en yaratıcı bölgesi, XI. yy’ın ilk dönemlerine kadar İslâm dünyasının merkezi olan Irak’tır. İran’ın do¬ğu kesiminde Nişapur’da yaratıcılık yönü çok ağır ba¬san seramikler bulunmasına karşın, bütünüyle İslâm sa-natına özgü öbür biçimlerin yanı sıra, çinicilik tekniğinin
IX. yy’dan başlayarak Irak’ta doğduğu ve geliştiği sa-nılmaktadır.
Ara dönem. 1000 yılında başlayan ve XIII. yy. başındaki Moğol istilasıyla kesintiye uğrayan İslâm sanatının ara döneminde, çok sayıda yerel üslup ortaya çıkmış, İran’ın doğu ve batı kesimleri, Irak, Mısır, Anadolu (Sel¬çuklular tarafından fethinden sonra), Kuzey Afrika ve Is¬panya’da eyaletler arasındaki siyasal ve toplumsal fark¬lılıkların yanı sıra, merkezî otoritenin zayıflamasının da etkisiyle özgün üsluplar geliştirilmeye başlanmış, Kahi¬re, Nişapur, Herat, Isfahan ve Konya, kültür ve sanattaki ağırlıklarıyla İslam’ın eski merkezlerinden Bağdat’la ya-rışmaya koyulmuşlardır. Bununla birlikte, söz konusu çeşitlenmeye karşın, belirli ortak eğilimler korunmuş-
Dönemin; İslâm ؛kentlerinin ;aş’ağı yukarı tümünde, kent surları ve saraylar bir asker seçkinler sınıfının yük-selen gücünü yansıtır; daha sonra camilerin yanına mescitler, türbeler, medreseler, vb. yapılmaya başlan-mıştır